Zemin futbol izlemeye müsait

onların kastettiği müsait zeminle, bizdeki zemin epey farklı anlamlar taşıyor. Biz, zemini futbol topunun sekip sekmediğiyle ölçerken, onların zemin diye bahsettikleri şey “insan”.

Türkiye’nin neredeyse her bölgesi karlar altında kalınca hava durumuyla futbol ilişkisini taraftar perspektifinden değerlendirmek elzem oldu. Çünkü ülkede bu meseleler her açıdan değerlendirilip sadece taraftar açısından değerlendirilmiyor. İnsana verilen değerin yansıması herhalde.

Pek tabii ki, futbol oynamanın veya izlemenin ideal mevsimi, ülkemiz için bahar ayları. Stadyuma girdiğinizde çimin o kendine has kokusunu içinize çektiğinizde, bir başka çeşit futbol aşkıyla da dolarsınız. Futbol sadece bu ideal şartlarda oynanmaz elbette. Futbol anlatıcılarının “zemin futbol oynamaya müsait” sözleri, güzel bir maçın habercisidir adeta. Lakin, günümüzde bir maçın güzelliğinin sadece zeminin futbol oynamaya elverişli olmasıyla açıklayamıyoruz, eksik kalıyor. Gelin, neyin eksik olduğuna bakalım.

Soğuk bir kış günü sıcak evinizi geride bırakıp, desteklediğiniz takımın maçına gitmek için yola çıkarsınız. Yağmur, çamur, kar, soğuk derken bin bir türlü badireyi atlatır ve stadyuma ulaşırsınız. Maça 1 saat kala, maçı yönetecek hakem sahaya çıkar ve zeminin maçın oynanmasına uygun olup olmadığını test eder. Saha çizgilerini kontrol eder, topu sektirir... Bu şartlar uygun olmadığında maçı iptal edebilir. O zaman şu soruyu sorarsınız; Ben bu maça neden geldim? Öyle ya, yaşanabilecek tüm olumsuzlukları yaşayıp, tüm riskleri alıp stadyuma kadar gelmişsinizdir artık. Sizi kimse umursamaz, iptal ediverirler. Hava durumunu kontrol edip, saatler önce maçın iptal olacağını açıklamaya bile tenezzül etmezler. Maçın iptal olma riskini, taraftarın üzerine atıp kenara çekilirler.

Futbol sadece Türkiye’de oynanmıyor. Avrupa’da veya dünyanın çeşitli yerlerinde de oynanıyor. Mesela oralarda, şehir metrosunda bir arıza olduğunda bile maçın saatini yeniden güncelliyorlar. Oralardaki bir çok saha alttan ısıtmalı. Zemin her şartta futbol oynamaya müsait ancak “taraftarımızın stadyuma ulaşmasında veya stadyum içindeki hareketinde çeşitli riskler oluşabileceği için maç ertelenmiştir” diyebiliyorlar.

İşte o zaman anlıyorsun ki onların kastettiği müsait zeminle, bizdeki zemin epey farklı anlamlar taşıyor. Biz, zemini futbol topunun sekip sekmediğiyle ölçerken, onların zemin diye bahsettikleri şey “insan”. Tam da o sebeple, bir maçın oynanıp oynanmaması; metrodaki arıza, hava durumu gibi gerekçelerle “insanı” ön plana alan bir bakış açısıyla değerlendiriliyor.

İşte, bu muameleyi gören taraftar kitleleri zamanla duruma ayak uydurmaya başlıyorlar. Ondan sonra da “tribün şiddeti” diye başlıkları okumaya başlıyoruz. Sen o insana, insanca davrandın mı ki, ondan insanca davranmasını bekliyorsun? Onu önemsedin mi, ona değer verdin mi, onun bu oyunun asli unsurlarından biri olduğunu hissettin ve hissettirdin mi? Sonra da o tribünde, o şekilde davranılan insanları, çeşitli baskı araçları kullanarak “ehlileştirmeye” çalışıyorsun. Şiddetin kaynağı o taraftarlar değil ki, sensin. Ondan sonra betonu döküp son model stadyumlar yapıyorsun ama taraftar sayısı her sene azalmaya devam ediyor. Neden acaba?