Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan: Vahşi kapitalizm dünyanın her yerinde aynı!

Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan: Vahşi kapitalizm dünyanın her yerinde aynı!

Cerattepe Direnişi, 3 yıl önce bu aylarda başlamıştı. Kaz Dağları'nda yaşanan katliamla benzerlikler taşıyan Cerattepe Direnişi üzerine sürecin öncüsü Yeşil Artvin Derneği ile görüştük.

Özgür Yılmaz - @ozguryilmaz344

Kaz Dağları'nda yaşanan doğa katliamı Türkiye'de yaşanan diğer çevre katliamlarını da gündeme getirdi.

Ordu'da Fatsa'da Cerattepe'de, Eskişehir'de Şirince'de Munzur'da devam eden protestolar, 2016'da yaşanan Artvin Cerattepe'deki maden arama süreçlerine karşı gelişen halkın tepkisini akıllara getirdi.

Cerattepe'de yaşanan çevre katliamının üzerinden üç yıl geçmişken, sürecin en önemli aktörü Yeşil Artvin Derneği'nin başkanı Neşe Karahan ile görüştük.

'25 YILLIK BİR SÜREÇ'

Cerattepe süreci nasıl başladı? Halk neden böyle bir tepki verdi?

Cerattepe süreci 25 yıldır süren bir süreç. Yaşamsal bir süreç. Bütün halkı ilgilendiren bir süreç. 1994’te madencileri fark ettik. 1989’da izinlerini almışlar. 1995’te Yeşil Artvin Derneği’ni bir çatı olarak topluca mücadele için kurduk. Bütün siyasi partiler, STK’lar, belediye, barolar… Ortak karar, ortak uygulama ile bugüne kadar mücadeleyi sürdürdük. Son 2 senedir iktidar kanadı sürecin dışında kaldı, o zamana kadar sürecin içerisindeydi.

'GELECEĞİMİZ İÇİN BURAYI KORUMAMIZ GEREKİYOR'

OHAL ile birlikte durum farklılaştı. Halk nasıl bu kadar katıldı? Bir huni gibi düşünün, geniş tarafı maden alanı, dar tarafında da şehir var. Eğimli bir arazi yapısına sahip. Yukarıda yapılan her şey aşağıda yaşayan insanları doğrudan etkiliyor. Mücadele sürecinde daha detaylı öğrendik ki burası bir dünya mirası, ekolojik açıdan çok önemli bir yer. Doğu Karadeniz’in doğal yaşlı ormanları denilen özel bir ekolojiye sahip. Geleceğimiz için burayı korumamız gerekiyor.

Dernek kurulur kurulmaz ilk önce uzman bilim insanlarını davet ettik. Bu madenlerin, devletimize bir katkısı var mı? Zararsız çıkabilir mi? Kalkınabilir miyiz? Bu soruları sorduk. Onlar geldiğinde 1995’te şirket tünelin ilk kazmasını vurmaya başlamıştı. Birkaç gün sonra dediler ki “Endişelerinizde haklısınız, buraya bir kazma vurulmamalı.”

'BİZ BURADA İKİ TANE KANADALI ŞİRKETİ DEF ETTİK'

MTA burada madenleri bulduğunda, “Burada yeterli rezerv yoktur, heyelanlı bir yapısı var, buradaki patlatmalar heyelanı tetikler” şeklinde bir rapor veriyor. İçlerindeki bir mühendis, buradaki imtiyaz hakkını alıyor ve Kanadalı şirkete veriyor. Biz burada 2 tane Kanadalı şirketi def ettik. Ancak sorun Kanadalı olup olmaması değil tabi ki.

'TÜM MADENLERE KARŞIYIZ'

Buradaki alan 4406 hektar. Cerattepe 250 hektar. Yaşam alanına çok yakın. Şehrin üst mahalleleri dahil, Kafkasör alanından geçiyor, turizm alanı, fıstık çamı gen koruma merkezi, Hatila Milli Parkı… Bir tarafımız Milli Park, Genya Dağı da aynı özelliklere sahip. İçme suyumuz da orada. Biz, yüzde 60-70 eğimli araziye sahibiz. Üstte yoğun altın rezervi var, açık işletme yapmamız diyorlar. Altta bakır var. İlk şirket geldiğinde 8 ton altın için 70 metre atık havuzu planlamışlar. Şirketin ilk bilgilendirme toplantısında tepki yükseldi zaten. Daha sonra “Bakırı çıkaracağız” dediler. Siyanürlü, siyanürsüz tüm madenlere karşıyız. 

'YÜZDE İKİ DEVLET PAYI VAR'

İlk şirketin yapacağı galerinin yüzde 70’ini devletin karşılayacağı söylendi. Ülke yararına ne olur dedik. Yüzde 2 devlet payı var. 30’dan fazla insan çalıştırıldığı zaman, yüzde 1’ini devlet iade ediyor. Elektriğin bir miktarını, yolunun bir kısmını devlet karşılıyor. Şirket, devlete kendi beyan ediyor yaptıklarını. Denetim de yok. Birilerinin cebine para giriyor. Öyle bir istihdama kimsenin ihtiyacı yok. Bir bakıyoruz ki “Gelin alın götürün madenimizi, işleyin bize satın.” Bize sadece, atık havuzları, yer altı ve yer üstü kirleri, susuz madencilik olmuyor. Dünyadaki en değerli maden su. Türkiye su zengini bir ülke değil. Halk, Murgul Bakır İşletmesi’nden madenciliğin çok temiz bir şey olmadığını da biliyordu.

'BU BİR YOK OLUŞ'

Baktık ki bu bir yok oluş. Tüm dağ altın olsa o doğal güzelliği karşılamayacak. Bütün bu doğal güzellikleri, Doğayı yok ettikçe dünyayı da yaşanmaz kılacağız. Esasında bu sadece buranın problemi değil. Küresel bir bozulma. Hepimizi inanılmaz ölçüde etkilemeye başladı. Dernek olarak biz asla, ezbere bir şey söylemedik. Bilimsel, hukuksal veriler var.

'BU EMPERYALİZMİN BİR SOYGUNU'

Cerattepe’deki hukuki durum ve maden arama faaliyetleri ne durumda?

İlk Kanadalı şirkete, Cominco’ya karşı halk muhalefet etti. Kapı kapı gezip 10 bin imza topladık. Onları Çevre Bakanlığına götürdük. 25 bin nüfus için 10 bin imza önemli bir sayı. İktidar, muhalefet partileri dahil Ankara’ya gittik. Halk çok sıkıştırınca birinci şirket gitti. O arada 100 metre kadar tünel açıldı. Tabi sondajlar yapılmıştı zaten. Sondaj sırasında da zarar veriliyor aslında bakarsanız. Çekilirken bir başka Kanadalı şirkete devrederek çekildi: İnmed Mining. Ancak Artvin’deki bürolarında Artvin Bakır A.Ş. yazar. Sanki yerli olunca olabilirmiş gibi… Burada zaten madencilik yapılamaz o ayrı. Bu emperyalizmi bir soygunu, başka yerde böyle bir maden yasası var mı bilmiyoruz.

'O ZAMAN DEVLETİN VALİLERİ VARDI, ŞİMDİ ŞİRKETİN VALİLERİ VAR'

Bergama’da hukuk mücadelesi avukat Noyan Özkan öncülüğünde başlamıştı. Biz de 2. şirket döneminde Artvin Barosu’na başvurduk ve hukuksal mücaleye başladık.. Şirketi çağırdık derneğe. O arada, gelen hocalarımız da raporlarını yazmıştı. “Bizi yormayın, çekilin gelmeyin” dedik. Bürokratlara da gidip derdimizi anlatıyoruz. Bizim derdimiz bu diyoruz, Artvin halkının sorunu bu diyoruz. İlk 1996’da Artvin Valisi kendisi de bir rapor hazırlatıp Resmi Gazete’de yayınlamıştı mesela… O zaman devletin valileri vardı, şimdi şirketin valileri var… Devletin güvenlik gücü, şirketleri koruyor.

Baronun avukatlarına ekolojik etkileri anlattı hocalarımız, çünkü bu çevre davaları yeniydi o zamanlar, deneyim yoktu. Onlar da tamam dediler. Şu an ise 61 avukatımız var. Türkiye’nin değişik barolarından da destek geldi.

'O ZAMAN HUKUK İYİ KÖTÜ İŞLİYORDU'

İlk davamızı 2005 yılında açtık. O zaman iki ayrı ruhsat vardı. Tek bir dava açtık, ruhsatların iptali için. Erzurum İdare Mahkemesi biz davayı açar açmaz yürütmeyi durdurma kararı verdi, karşı tarafı dinlemeden. O zaman hukuksal işler iyi kötü işliyordu. 2008 yılının sonuna doğru ruhsat iptaline karar verdi mahkeme ve ruhsatlar iptal edildi.

'176 TANE HES PROJESİNE BAŞLADILAR'

2009 yılının başında bir üst mahkeme, Danıştay da bu kararı onadı aynı gerekçelerle. Biz de “Tamam dedik, bu beladan kurtulduk” ancak öğrenmiş olduk ki Artvin’de 325 tane maden ruhsatı var! Aynı zamanda Çoruh Vadisi’nde de inşaatlar başlamıştı, barajlar da en az madenler kadar zararlı. Bu barajların ÇED’leri bile yok, Zeytin Yasası’nın Z’si bile söz konusu olmadı.

Burası kuş göç yoludur. Akdeniz iklimine sahip, küçük ama verimli toprakları var. Özel bir ekosistem. Ama maalesef kuyruk kuyruğa dünyanın vazgeçtiği devasa barajlar yapıldı. Bununla yetinmeyip 176 yeni HES projesine başladılar, biz de mücadeleye başladık. 2009-2012 arası HES’lerle yoğun mücadelenin başladığı yıllardı. 2012’de bir baktık ki, yeniden Enerji Bakanlığı maden ihalesine çıkmış: En başta da Cerattepe ve Genya! Ruhsat iptali olmuş bir alanda ihale nasıl yapılabilir? Biz de hemen AKP dahil herkesi topladık. Tekrar dosyalar hazırlandı. Bu arada bizim de isteğimiz dışında Artvin Orman Fakültesi 23 hocasının -bir tanesi şimdi ki rektör-  imzasıyla fakülte görüşü yayınladı, burada maden yapılırsa neler olabileceğini gösteren. Biz bütün bunları mahkemelerde kullandık.

'ÜÇÜNCÜ ŞİRKET DÖNEMİNDE NÖBETE BAŞLADIK'

2008’in sonunda ruhsatlar iptal edilince ikinci şirket de gitmek zorunda kaldı. Giderken de bir açıklama yaptı “Biz siyasi erki ve halkı karşımıza alarak bunu yapamayız.” Ancak tüneli 300 metreye çıkardı, jandarma ve polis eşliğinde. Mahkeme devam ederken tıraşlama kesimi yaptılar. Kuzey Galeri dediğimiz alanda doğal yaşlı ormanları kestiler. Halkı koruması gereken güvenlik güçleri dolayısıyla engelleyemedik. Biz daha sonra bu katliamı engelleyemediğimiz için üçüncü şirket döneminde nöbete başladık aslında.

2012’de Ankara’ya gittik. Bir üst yazı yazdık, belediye başkanı, tüm siyasi partiler dahil. 1 sayfa yazı varsa 3 sayfa imza vardır. Parlamento grubu bulunan bütün partilerle toplandı yaptık, Başbakan randevu vermedi. O zaman AKP milletvekili de vardı, gelemedi ancak sürekli telefonda görüştük. Şimdi Cumhurbaşkanı danışmanı. Bizi daha sonra sattı.

'AHLAKSIZ MEHMET CENGİZ DÖNEMİ'

Enerji bakanına brifing verdik. Enerji Bakanı “Bir bakalım, yerin altı mı üstü mü zengin, bir bakalım inceleyelim” dedi. Döndük, bir hafta sonra ihale gerçekleşiyor. Aynı gün hem Artvin'de hem de Ankara’da protesto ettik. Üçüncü dönem “Ahlaksız Mehmet Cengiz” dönemi böylece başlamış oldu. CHP Milletvekilimiz Uğur Bayraktutan, enerji bakanına danışıklı dövüş olacak bu ihale dedi. Bu ihale önceden belli bir kişiye verilmiş, bunu öğrendik. Sadece Cerattepe ve Genya’da özel bir şart var. Bu özel şartı sadece Mehmet Cengiz, sağlayabiliyordu. Özaltın A.Ş. isimli bir firmavar, beraber girdiler ihaleye. İhale Özaltın’a kaldı, bir ay sonra 2 sayfalık rödevans sözleşmesiyle Cengiz’e devrettiler. Tabela da Özaltın, işi yapan Mehmet Cengiz…

'13-14 BİN İNSAN MİTİNG YAPTI'

Üçüncü dönem mücadelemiz başladı. 2013’te Artvin’in tarihinde ilk kez 14-15 bin insan miting yaptı. 

Mahkeme süreci başladı tekrar, bu sefer de kapalı bakır işletmesi yapacağız dediler. Bilirkişinin geçeceği yerde sessiz koridor ve insan zinciri oluşturduk. Sessizce bilirkişi heyetini karşıladık. Biz anlattık, şirket anlattı. İlk gelen heyet 45 sayfa bir rapor yazdı: Burada madencilik yapılamaz, burada madencilik yapılırsa aşağıdaki yaşam alanı tehlikeye girer. Siyasi partiler ve STK’lar da davalar açıldı. Bu sefer mahkeme de aynı gerekçelerle karar verdi. Danıştay da onadı. Ama şirkette bir rahatlık var, aldırmıyorlar. Bir baktık ki bir genelge var 2009/7 sayılı bir genelge var. Tüm Türkiye’deki çevresel davaların başına bela olan. Bu genelgeye dayanarak hemen yeni bir ÇED alıyorlar.

Direniş süreci nasıl başladı?

Orman Bölge Müdürü'nün, mahkeme süreci başlamadan belgeleri elden verdiğini öğrendij. Vekilleri aradık, ertesi gün binlerce kişiyle Orman Bölge Müdürlüğünün önünde basın açıklaması yaptık. Polis müdahale etti. Aynı gün Cerattepe'de nöbete başladık. İlk gün kulübemizi yaptık. Her şey açık ve şeffaftı nöbette. Haziran 2015’te başladık nöbete, 245 gün nöbet tuttuk. Nöbetteki süreci dayanışma ile yaptık. Birisi kömür verdi, birisi soba verdi. OffRoadçılarla yukarı çıktık kışın.

'DEVLET ARTVİN'İ İŞGAL ETTİ'

Şirket, nöbet süremiz boyunca defalarca Cerattepe'yeç çıkmaya çalıştı. Bu çabalar halkın direnişiyle engellendi. En son,2016 Şubat ayında 7 tane ilin güvenlik gücünü topladılar ve bize çıkarma yaptılar. Sanki işgal ediliyoruz: Devlet Artvini işgal ettİ.

'BİBER GAZI İLE TANIŞMIŞ OLDUK'

Atmaca Mevkii var, oraya çıktı bütün Artvin. Bütün esnaf “Cerattepe’ye müdahale olduğu takdirde, satış yapmıyoruz” diye sticker astı. Sabaha kadar bekledik, sabah müdahale ettiler. Biber gazı ile tanışmış olduk böylece.

İlk gün geçemediler ama ikinci gün bütün güçleriyle gelip, gözaltı yaptılar. Ondan sonra da yardı geçtiler. O kadar çok gaz attılar ki, nefes alamadık. 10 gün burada protestolar devam etti. Dışarıdan gelen arkadaşlarımıza 16-17 kez GBT yapıldı. Hopa’dan yukarı bırakmadı jandarma. Buradaki halk misafir etti gelenleri. Hopa’da, uluslararası yolu kesti tırlar. Hopa Dağı’nda yol kesme sırasında, biber gazı attılar. Olabildiğince destek gördük.

'BİR KADININ İKİ AYAĞI KIRILDI'

Her gün bir grup eylem yaptı. Dışarıdan dayanışma için gelenlerle Cerattepe’ye doğru yürüyüşe geçtik. Polis, hastanenin önünde yol kesti. Şirketin Cerattepe'ye çıkmak için yasal izninin olmadığını ve yukarıda ne yapıldığını görmek istediğimizi söyledik. Yukarıdan sivil polisler taş atmaya başladı, 30 yaralı oldu. Bir kadının iki ayağı kırıldı. Bu sefer valilik önüne indik, açıklamalar, eylemler devam etti.

'OHAL'E KADAR DURDULAR'

Davutoğlu'nun yanlış açıklamalarını duyunca, görüşme talep ettik. Artvin'den bir heyetle görüşmek için gittik. Davutoğlu ve bakanlar ile görüştük. Davutoğlu bize, mahkeme süreci sonlanıncaya kadar şirket hiçbir işlem yapmayacak dedi. Biz de orada madencilik yapılamayacağını ve Artvin halkının kararlılığını ilettik. Fakat, OHAL’e kadar durdular.

Türkiye’nin en yüksek katılımlı davasını açtık 751 katılım ile. Şu an AYM’de devam ediyor süreç. Daha sonra açtığımız ÇED iptal davasını mahkeme heyetini değiştirerek kazandılar. 

'MÜCADELE SÜRÜYOR'

Onların izinleri şimdilik 22 hektarlık alanda, tünel açtılar, teleferik hattı yaptılar. 22 hektarı 240 hektara büyütmek istediler. Onun için de dava açtık, onu kazandık ama bir üst mahkemede süreç devam ediyor. Hatila tarafındaki suyu şirkete verdiler. Halbuki ÇED raporlarında suyu tankerlerle taşıyacaklarını yazmışlardı ama maalesef vali onlara hem kayak merkezinin suyunu, hem de Hatila tarafındaki suyu verdi. Tertemiz bir su, köylünün suyuydu o. Onun için de dava açtık.

Mücadele sürüyor, pes etmedik.

'VAHŞİ KAPİTALİZM DÜNYANIN HER YERİNDE AYNI'

Kaz Dağları için neler söylemek istersiniz?

Kaz Dağları’na destek vermeye çalışıyoruz. Orası gerçekten korunması gereken bir alan, zaten Türkiye’de korunan alanlar çok fazla değil. Biz de oraya desteğe gideceğiz. Onlar da gelmişlerdi. Sorun aynı aslında... Kaz Dağları, Toroslar, Cerattepe ya da dünyanın başka yerindeki sorunlar. Bunlar artık dünya sorunudur. Ağaç sayısından bahsediyorlar sürekli, 13 bin olsa ne olacak? Onun dibindeki çalısı, otu, böceği, yer altı canlısı.... Biz, teşekkür ederken 25 bin kişilik halk için teşekkür etmeyiz, tüm canlılar için teşekkür ederiz. Vahşi kapitalizm dünyanın her yerinde aynı.

DAHA FAZLA