Yeni bir dünya düzeni için yeni bir “tufan”a doğru: Ağrı Dağı Yolcusu Kalmasın

Yeni bir dünya düzeni için yeni bir “tufan”a doğru: Ağrı Dağı Yolcusu Kalmasın

Plana göre Nuh ve ailesi bu geminin içine yeryüzündeki güzel şeyleri, üreyebilecek her şeyi koyarak medeniyetin tüm canlı tohumlarını yeniden ekmek için kurtaracak, bu rezil savaş tufanı sonra erince gemi başka bir Ağrı Dağı’na konacak ve böylece tertemiz bir şekilde yeniden doğan dünyaya hep birlikte adım atacaklardır.

Rojda Bakan

 

Bilimkurgu edebiyatın önemli isimlerinden H. G. Wells’in Ağrı Dağı Yolcusu Kalmasın eseri, Tanrı’nın savaş, zulüm ve yozlaşmanın olduğu dünyadan yeniliklerin ve güzelliklerin olduğu barışçıl bir dünya düzenine geçişte yeni bir “tufan” için yeni bir Nuh peygamber arayışını anlatıyor. İthaki Yayınları tarafından 2019’da yayınlanan kitaptaWells’in kendine özgü üslubu ile şekillendirdiği Tanrı ile yeni Nuh arasında geçen diyaloglar çeşitli sorgulamalar ve eleştirilerle keyifli bir yolculuk sunuyor.

Bay Nuh Lammock, odasında dünyada yaşanan savaş, zulüm ve yozlaşmayı düşünürken deliliğin yeryüzünün tamamını ele geçirdiğini ve insan hayatında değer atfettiği her şeyi yok ettiğini aklından geçiriyordu. Yaşamının büyük bir kısmında, yeni fırsatlarla dolu evrensel ve barışçıl bir dünya düzeninin gelecekte inşa edileceğine inancı tamdı. Kolay olmasa da bu fikirlerinin değişmesine sebep olan, kafasında daha karamsar bir tablo oluşturan pek çok şey de yaşanmış ve yaşanmaktaydı.

Lammock’a göre çözüm önerisi sunmadıktan sonra dünyanın geldiği hali ve yaşanacakları insanlara söylemenin bir anlamı yoktu. Belki de olması gerekenin yıkımın yaşanacağı ana kadar kalan günlerin keyfini çıkarmak olduğunu düşündü. Ancak bu mağlubiyet duygusu onu epey rahatsız etmiş, hala yapılacak bir şeyler olabilir diye düşünürken aklına hiçbir fikir gelmiyor, tek bir satır bile karalayamıyordu.

Lammock tam bu düşüncelere daldığı sırada kendisinin Yüce Tanrı olduğunu iddia eden tımarhaneden kaçmış yaşlı, sakallı ve mavi gözlü bir ziyaretçisi olduğunu öğrenir. Bay Lammockherhangi bir insan için de hiç de alışıldık olmayacak bu ziyareti yardımcısına en yakın tımarhaneyi aramasını söyleyecek denli deli saçması bulmuştu.

Tımarhane görevlileri gelene kadar bu yaşlı adamı dinlemek isteyen Lammock, bu kişinin Tanrı ve aradığı Nuh’un kendisi olduğu fikrini her ne kadar çürütmeye çalışsa da sohbetin ilerleyen dakikalarında artık bunun doğru olduğuna inanmaya başlamıştı. Kitapta, Tanrı’nın kendisinin her şeyi bilen ve her şeye hükmeden bir varlık olduğu fikrinin sağduyudan uzak olduğunu söylemesi ve zihinde her şey mevcutsa hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceği fikri ile felsefi bir tartışma başlıyor. Ve şöyle devam ediyor Tanrı:

“Var olduğum sürece, her şeye kadir değilim. Nasıl olabilirim ki? Teologlar öyle olduğumu iddia ederek son derece aptalca davranıyorlar. Basit ve eleştiriden yoksun bir şekilde göklere çıkarıyorlar beni! Sağduyunun yüzüne bir tokattır bu. Her şeye kadir olmak durağan bir durum gerektirir. Doğal olarak etraftaki her şey zaten zihninizde mevcutsa, gerçekleşecek başka hiçbir şey kalmaz. Bu da yaşayan Tanrı fikrine son derece ters. Hayat sonsuz değildir. Ben de bir canlılık istedim. Yani şaşırmak istiyordum.”

Kendisini anlamayan ve onu sorgulamadan ona inanarak yaşayan ve yaşamlarındaki olumsuzluklar için irade göstermeden acizleşen, kendisine yalvaran insanları acımasızca eleştiren bir Tanrı’nın sitemine tanık oluyoruz:

“İnsanlar Kitab-ı Mukaddes’i o kadar üstünkörü okuyor ki buna okumak demeye bin şahit ister! Sofuca bir huşuyla hiç süzmeden yutuyorlar. Sofulardan da o ruhsuz dualarından da nefret ederim. Sürekli onlara bir ayrıcalık tanıyıp mucizeler bahşetmem için sefil taleplerde bulunurlar benden.  Sürekli onlara bir ayrıcalık tanıyıp mucizeler bahşetmem için sefil taleplerde bulunurlar benden. Ben de her fırsatta bu taleplerine ters karşılıklar veririm. Elimden geldiğince asla dualarına cevap vermem. O zaman da onları sınadığımı söyleyip daha da sürünmeye başlarlar.”

Tanrı, kendi yardımı ve talimatlarıyla Nuh’tan bir gemi inşa etmesini isteyerek geçmişte yaşanan Nuh Tufanı’nı daha iyi bir şekilde gerçekleştirmeleri gerektiğini söylüyor. Plana göre Nuh ve ailesi bu geminin içine yeryüzündeki güzel şeyleri, üreyebilecek her şeyi koyarak medeniyetin tüm canlı tohumlarını yeniden ekmek için kurtaracak, bu rezil savaş tufanı sonra erince gemi başka bir Ağrı Dağı’na konacak ve böylece tertemiz bir şekilde yeniden doğan dünyaya hep birlikte adım atacaklardır.

Wells, insanlık tarihi ve dinler tarihini Tanrı ve Nuh arasındaki diyaloglarda tartışmaya açıyor ve bunu yaparken de kitapta geçen Marksizm, sosyalizm ve Darwinizm gibi kuramlara ilişkin fikirlerini de okurla paylaşıyor. Düzenin yenilenmesi mi gerekiyor yoksa her şeyin yıkılıp yeniden başlaması mı? Wells bu kısa kitaptaAldousHuxley’nin Cesur Yeni Dünya’sını, Edgar Allan Poe’nun Kuzgun’unu selamlayarak insanlığı, dini, kuramları felsefi ve ufuk açan tartışmaları harmanlayarak keyifli bir tarihsel ve düşünsel bir yolculuğa kapı aralıyor.

 

KÜNYE: Ağrı Dağı Yolcusu Kalmasın, Herbert George Wells, Çeviren: Mert Moralı, İthaki Yayınları, 2019, 88 Sayfa.

DAHA FAZLA