Yek, Du, Sê, Çar… Merhaba Leylan!

Yek, Du, Sê, Çar… Merhaba Leylan!

Demir parmaklıklardan, sorgu odalarından, cezaevi duvarlarından dışarıya sözlerin ve belki de seslerin akıyor/akabiliyor olması nihayetinde bir sızma halidir. Çok farklı şekillerde ve binlerce tanımı yapılabilecek olan edebiyat, bazen bir zihinden bir zihne bir sızma halidir dersek yanılmış olmayız sanıyorum. Demirtaş’ın hem öykülerinde, romanında hem de güncel açıklamalarında kendine sık sık yer bulan iki temel ifade var: Yoldaşlık ve duygudaşlık. 

Şilan Geçgel

Selahattin Demirtaş, üç yılı aşkın süreyi geçen tutukluluk sürecinde üçüncü kitabı ile bizlerle. İlk iki kitabı öykü olan yazarın, son kitabı ise bir roman: ismi Leylan.

Hapishanelerde Açan Çiçekler

Selahattin Demirtaş başta olmak üzere İdris Baluken, Gültan Kışanak gibi birçok siyasinin hapishanede yazdıkları kitaplar, bin bir zorlukla sınırları/ demir parmaklıkları aşarak geliyor; evlerimize, ofislerimize, çantalarımıza giriyor. Gökyüzüne ve özgürlüğe hasret kalemlerin sözcükleri, fikirleri bir duvarı yıkıp geçercesine örneğin; bizimle Kadıköy- Beşiktaş vapurunda ve yahut bir akşamcı dolmuşunda oradan oraya geziyor. Sahi, yazmaya karar verilmişse bir kez sözcüklere, fikirlere, kaleme engel olabilir mi demir parmaklıklar?

Dört duvar arasında izole edilmeye çalışılan birinin kelimelerini dışarıya bu kadar güçlü aktarabiliyor olması, kitabına daha basıldığı ilk günden gösterilen ilginin yoğunluğu bize bir şey anlatıyor olmalı.

Demir parmaklıklardan, sorgu odalarından, cezaevi duvarlarından dışarıya sözlerin ve belki de seslerin akıyor/akabiliyor olması nihayetinde bir sızma halidir. Çok farklı şekillerde ve binlerce tanımı yapılabilecek olan edebiyat, bazen bir zihinden bir zihne bir sızma halidir dersek yanılmış olmayız sanıyorum. Demirtaş’ın hem öykülerinde, romanında hem de güncel açıklamalarında kendine sık sık yer bulan iki temel ifade var: Yoldaşlık ve duygudaşlık. 

Leylan’ı okurken Demirtaş’ı, Edirne Cezaevine giden ağaçlı uzun, ince ve ıssız yolu, bekleme odasındaki kirli camları, ziyaretçi girişinde bekleyen asık suratlı görevlileri düşündüm sık sık. Duygudaşlık dedik ya hakikaten öyle. Cezaevi kapılarında, bekleme salonlarında gözün göze değdiği ve şefkatle birbirine gülümseyen o tanışıklık, geliyor bir kitap sayfasında hatırlatıyor bizlere kendini.

Kuşkusuz Demirtaş, ilk romanı çıkan herhangi bir yazar değil. Politik kimliği ve mücadelesini yazdıklarından ayrı ele almak ise bu bağlamda neredeyse imkânsız görünüyor. En başta, Demirtaş’ın kaleminin artık “kendini denemek için” yazmayı aşan, bir yazma hevesi olarak kabul edilemeyeceğini; aksine bilinçli, sistematik ve edebi bir üretimin öznesi olduğunu söyleyebiliriz.

Demirtaş; bugün kendini günden güne geliştiren, kendi dilini, kelimelerini, hicvini yaratan, edebi üretim kaygısı güden bir yazardır. Bu nedenle -koşullarını göz önüne alarak- ancak salt buna odaklanmadan, karşımızda yazacak çok şeyi, anlatacak çok meselesi olan yeni bir romancının olduğunu bilmeli; buna paralel olarak Demirtaş’ın mizahına, diline, tarihsel yol arkadaşlığına tanış; kuşkusuz bundan sonra yazdıklarını takip edecek ciddi bir okur kitlesi oluştuğunu da eklemeliyiz.

Yek, dü, sê, çar… Merhaba Leylan!

Demirtaş, Leylan’da çok karakterli, kurgusal ve iç içe geçmiş iki romanı bir arada sunmuş okura. Başlangıçta yer alan yaklaşık 70 sayfalık giriş metni kabul edilebilecek kısımda yer alan karakterler, romanın ikinci kısmında başka hayatların kesişiminde kendine yer buluyor.

Giriş metni, ana karakter Kudret, Kudret’in yakın arkadaşları Süphan, Kemalettin ve platonik aşkı Serap ile başlıyor. Leylan, Kürtçe Serap demek. Serap, uzaktan su ve yeşillik gibi görünen ışık yanıltmacıdır. Serap; ulaşılmaz olan, hayali olandır. Kudret’in aşkıdır.

Kudret okul sıralarını anlatırken Kürtçe ve Türkçe arasındaki karmaşıklığa; aşağılayan, yok sayan, tek tipliği dayatan ilkokul öğretmenine değinmeden geçemiyor. Anadili Kürtçe olan, Türkçeyi anlayamayan ve bu yüzden öğrencilik hayatları “cehenneme” dönen çocukluklarından bahsediyor. Türkçe sayı sayamadığı için esmer çocukların başlarını kara tahtaya vuran öğretmene inatla çocuklar, tahtaya vurulan başları için içlerinden Kürtçe saymaya devam ediyor: yek, dü, sê, çar...

Roman İçinde Roman: Hayat Hep Yarımdır

Tam Kudret, Serap, Süphan ve Kemalettin arasında geçecek bu roman diye düşünürken, birdenbire eski okul arkadaşları Netice giriyor romana. Elinde kendi yazdığı bir roman olduğunu ancak romanın içine sinmediğini, eksik bir şey olduğunu hissettiği romanının peşinden çıkıp İstanbul’dan geldiğini anlatıyor. Romanındaki eksiğin peşinde çocukluğunun geçtiği topraklara geri dönen Netice aynı zamanda ihraç edilmiş bir akademisyen kimliği ile de romandan güncele bir selam gönderiyor.

Netice’nin eski arkadaşlarına kendi yazdığı romanını bırakmasının ardından Kudret ilk sayfayı açıyor ve başlıyor okumaya: Hayat Hep Yarımdır.

Kudret ile biz de başlıyoruz Netice’nin romanını okumaya. Leylan, roman içinde bir roman kurgusu ile başlayıp, bizi Kudret ve Serap’ın aşkından alıp, Bedirhan ve Sema’nın aşkına sürüklüyor sonrasında. Esenler Otogarında başlayan hikâye; bizi ta Zürih’e, uluslararası bilimsel araştırmaların yapıldığı bir kliniğe, oradan Nusaybin’e götürüyor. Okur, roman karakterleri ile birlikte kuş gibi oradan oraya uçarken bilinçten bilince geçmeyi de es geçmiyor.

Romanda hep iyilerden, doğrulardan, güzellerden bahsedilmiyor. Mücadeleden vazgeçenler de yer buluyor kendine. Tecavüzcüler de kötüler de. Roman güçlü karakterlerin, güçlü iyilerle güçlü kötülerin bir cümbüşü olarak bizi biraz afallatıyor. Yazarın giriştiği hayat, mutluluk, mutsuzluk, aşk sorgulamasında ise belki karakterler arasındaki konuşma daha da seyreltilebilir diye düşünmeden edemiyoruz bu esnada. Çünkü karakterler çok ve uzun konuştuğunda kulağımıza Demirtaş’ın sesi geliyor sanki; karakterler değil, Demirtaş konuşuyor.

Demirtaş’ın öykülerinde daha dar, kontrol edilebilir bir kurgusal alanı kullanması, romanında haliyle zor. Bu nedenle Leylan, güçlü bir kurgu üzerine kurulmuş ancak bazen kurgunun kontrolünün zayıfladığı anları hissettirebiliyor.

Demirtaş romanının sonundaki teşekkür kısmında şöyle yazıyor:

“Romanı neredeyse yeni baştan yazmama rağmen asla emin olamadım. Bir yanım iyi oldu.” derken bir yanım “Hiç de değil.” demeye devam etti. Şimdi okuyup bitirdiniz ama ben halen emin değilim, yazmak istediğim roman bu muydu?”  

Leylan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, anadil meselesi, devletin yıkım politikaları, felsefe, mutluluk, aşk üzerine birçok sorgulamayı içinde barındıran, “derdi çok olan” bir roman. Demirtaş her ne kadar “Sanki edebi hayatımın son kitabı bu gibime geliyor.” dese de bizce daha yazacak çok kitabı, anlatacak çok meselesi var Demirtaş’ın.

Leylan küçük bir kartopu gibi elden ele, sızarak hayal dünyamıza... İlerliyor.

KÜNYE: Selahattin Demirtaş, Leylan, Dipnot Yayınları, 2020, 298 Sayfa.

 

DAHA FAZLA