Yaşamak için İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağız!

Yaşamak için İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağız!

Tilbe Akan

Günlerdir süren bir tartışma, dillere dolanmış gidiyor. AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkabileceğinin sinyalini verdi. “Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır” diyen Kurtulmuş, canlı yayında “Sözleşme iptal edilir mi?” sorusuna şöyle cevap verdi: “Bu metnin içinde iki tane önemli husus var dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi, bir de cinsel yönelim tercihi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların, marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar olduğu görülüyor. Halkımızda böyle büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigâne kalmayız.”

AKP, 2011 yılında imzaya açılan ve Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden "vazgeçmeyi" veya en azından "sakıncalı" görülen bazı maddelerine "çekince koyma" seçeneğini tartışıyor. Peki neden? Kullanılan en büyük argüman, İstanbul Sözleşmesi’nin aile değerlerine zarar verdiği. Nedir o bahsedilen kutsal değerler? Kadınlar dayak yesin, tecavüze uğrasın, sussun, şikâyet etmesin, LGBTİ+’lar görünmez olsun, yakılarak öldürülsünler, bir gün bile gündem olmasın! Yerin dibine batsın aileniz, değerleriniz! Peki bu tartışma neden şimdi tekrar gündeme geldi? AKP’nin ve Saray Rejimi’nin iktidarının sallantıya düştüğü, kadın mücadelesinin sokakta etkinlik gösterebilen yegâne güçlerden biri olduğu şu dönemde, aile değerlerini hatırlatmak bir diktatörlük rejimi için şaşırtıcı değil. AKP’nin kendini konsolide etmek için aileyi hem ekonomik hem de ideolojik bir aygıt olarak kullanmak gibi bir programı var. Aile ve değerler vurgusu bundan kaynaklanıyor. İstanbul Sözleşmesi, kadın hakları mücadelesi, aileyi hedef alan doğrudan güçler olmasa da bir düşmanlaştırma bu konsolidasyon için işlevli hale geliyor. LGBTİ+’ları, kadın hakları ve özgürleşmesi için taleplerde bulunan kadınları hedef alarak düşmanlaştırarak kendini konsolide etmek iktidarın sık kullandığı taktiklerden biri. İstanbul Sözleşmesi de hakkını savunan ve talepte bulunan kadınları düşmanlaştırmak için öcü gibi gösteriliyor.

Sebebi basit: Kadınları tahakküm altında tutmaya çalışıyor ve şiddet bunun bir parçası, şiddete karşı kadınları koruyan ve eşitlik talebi temelinde hazırlanmış sözleşmeyi haliyle ayak bağı olarak görüyor. Daha açık ifade edecek olursak, devlet kadınla kadına şiddet uygulayanın arasından çekilmek istiyor. Aileyi, kamusal alandan, bu mücadele alanından ayırma çabası kadınları yalnızlaştırmayı amaçlıyor. Kadına yönelik şiddete karşı devletin yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, meseleyi “karı-koca” arasında deyip kapatma peşindeler. Zira sözleşme özel alanı bir denetime tabi tutuyor. Ancak, devletin yükümlülüğünün ortadan kalkması demek daha fazla kadının öldürülmesi, şiddet mağduru kadınların ve LGBTİ+’ların güvencesiz kalması, sığınacak yer, tutunacak dal bulamamaları demektir.

AKP’nin ve Saray Rejimi’nin toplumsal cinsiyet karşıtlığı durup dururken çıkmadı ortaya. Dünya’da da böyle bir akım var. Aşırı sağın ve sağ popülizmin dayandığı en temel ideolojik kaynaklardan biri bu toplumsal cinsiyet karşıtlığı. Bu başlık altında geleneksel heteronormatif kadın-erkek rolleri dışında kalan her hak mücadelesini, yeni üreme teknolojilerini, cinsellik eğitimlerini, şiddete karşı korunma mekanizmalarını hedef alıyorlar. Toplumsal cinsiyet temelli hak ve eşitlik mücadelesine karşı korku, nefret ve şiddeti meşrulaştıran politik hamleleri savunuyorlar. Bu uluslararası gerici ideoloji de haliyle Türkiye’de yansımasını çok rahatlıkla buluyor. AKP’nin bugün İstanbul Sözleşmesi’ne saldırması da bu politik hamlelerin bir karşılığı. Zaten İstanbul Sözleşmesi hakkındaki eleştiri ve iddialar, Mayıs 2020’de Macaristan Parlamentosu’nun sözleşmeyi onaylamama kararı alması sonrası iyice yükseldi. Oysaki, İstanbul Sözleşmesi doğru dürüst uygulanmıyor bile. Zira uygulansaydı, bugün bu kadar çok kadın cinayeti duymazdık, kadınların “Ölmek istemiyoruz” çığlıkları duyulur ve bir karşılık bulurdu.

Biz kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak, sömürünün üzerinde yükselen eşitsizliğin, şiddetin ve yoksulluğun ailesini istemiyoruz. Kız çocuklarının tecavüzcüleriyle evlendirilmesini sağlamak istediklerinde, kürtajı yasaklamaya çalıştıklarında, Taksim’i kadınlara çok gördüklerinde sokakları doldurmuştuk. Şimdi ise hem çocuk hem kadın hem LGBTİ+ düşmanı politikaları hayata geçirme peşindeler. Öyleyse şimdi biz de İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284’ü, yaşam hakkımızı, özgürlüğümüzü, çocukların özgürlüğünü sonuna dek savunacağız.

Peki ya kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından oldukça önemli bir kazanım olan bu sözleşmeyi nasıl savunacağız?

Öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar ve LGBTİ+’lar açısından değerini tekrar tekrar anlatmak, vurgulamak zorundayız. Birçok kadının bu konudan haberi olduğunu bile düşünmüyorum. Çünkü bir kadın bir şekilde saldırıya uğradığında savunulacağının farkında değil. Yapılması gereken en önemli şeylerden biri, İstanbul Sözleşmesini, 6284’ü devrimci örgütlerin merkezi olarak gündemlerine almaları ve sokak kampanyalarının, imza kampanyalarının, propagandanın acil ve güçlü bir şekilde yapılmasıdır. Bu mevzu merkezi bir gündem olmadığı takdirde kadınlar yeterince örgütlenemez. Savunduğumuz emek mücadelesinin koşulsuz bir gerekliliği kadın ve LGBTİ+’ların yaşamsal haklarını savunmaktır. Kazanımlarımıza yönelik her saldırı, emek mücadelesini de geriletir. 5 Ağustos’ta AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyi konuşacağı söylentisi kulislerde dolaşırken bir kez daha acilen fiili mücadelenin adımlarının atılması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Hatırlatmış olayım, kadınların ve LGBTİ+’ların feryat figan uygulansın dedikleri, ısrarla savunmaktan vazgeçmedikleri, gündeme getirdikleri, mücadele ettikleri, iktidarın ise ısrarla geri çekilmeye çalıştığı İstanbul Sözleşmesi nedir?

BU SÖZLEŞMENİN AMACI

a. Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve kovuşturmak;

b. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek, gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek;

c. Şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemek,

d. Şiddetle mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar arasında işbirliğini sağlamak amacıyla koordinasyonu sağlamaktır. *

Son olarak: Kutsal aileniz batsın, kadınlar yaşasın!

Kaynakça

https://www.kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/avrupa-da-ve-dunyada-toplumsal-cinsiyet-esitligi-karsiti-akimlarin-etkileri

https://www.kaosgl.org/haber/toplumsal-cinsiyet-karsiti-hareketler-otoriter-populizm-ve-turkiye

http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/haklarimiz/2250/istanbul-sozlesmesi-tam-metni

DAHA FAZLA