Yapısalcı bir gözle devlet, iktidar, sosyalizm
Devlet aygıtları, ezilen sınıfları düzensiz ve bölünmüş kılarak iktidardaki bloğu örgütlerler, birleştirirler.
Ufuk Akkuş
Platon’dan bu yana devlet kavramı zihinleri meşgul etmiş ve devletin yapsına, işlevine, faaliyetlerine ve nasıl olması gerektiğine dair pek çok tartışma yaşanmış ve kuram geliştirilmiştir. Kapitalist sitem ile birlikte gelişme gösteren ulus devletler de bu tartışmalarda başat öğe haline gelmiştir. Marksizmin kurucularının eserlerinde devlet tanımı veya devlete ilişkin bir bölüm bulunmasa da konuya ilişkin değiniler pek çok eserlerine dağılmış durumdadır. Devlet üzerine tartışmalar daha sonraki Marksistler tarafından kuramsal olarak geliştirilmiştir. Nicos Poulantzas, ölmeden önceki son kitabında devlet ve iktidar konular temelinde kapitalist ve sosyalist ülkelerde devletin nasıl işlediği, siyasal mücadele, iktidara karşı mücadele ve sınıflar arası ilişkileri analiz eder.
Poulantzas “ Devlet, İktidar, Sosyalizm” kitabında bu yüzyılın tüm siyasi kuramının temel ya da örtük biçimde devlet, iktidar ve toplumsal sınıflar arasındaki münasebet sorusunu sorduğunu söyler. Devleti siyasi egemenliğe indirgeyen yani devleti egemen sınıfın baskı aracı ve ürünü olarak gören marksist yoruma karşı çıkar. Bu anlayış ona göre devleti sınıf diktatörlüğü olarak görür ve devlet aygıtını devlet erkine indirger, dolayısıyla devleti tümüyle araçsal yönden kavrar. Poulantzas’a göre; devletin örneğin sosyal güvenlik gibi asla, salt siyasi egemenliğe indirgenemeyen bir dizi işlevi vardır.
Poulantzas’a göre; kapitalist devletin alanını belirleyen en başta üretim ilişkileri olsa da devlet yine de bu ilişkilerin bizatihi oluşumu içinde kendine özgü bir role sahiptir. Devletin üretim ilişkileriyle olan münasebeti, toplumsal sınıflarla ve sınıf mücadeleleriyle bir ilk münasebettir. Üretim ilişkilerinde üretici güçlerin teknolojik yansımasından başka bir şey görmeyen geleneksel ekonomizmin tersine üretim ilişkileri ile üretici güçlerin eklemenişine bir üretim ve yeniden üretim sürecini kazandıran şey üretim ilişkilerinin üretici güçler karşısındaki önceliğidir. Üretim ilşkileri içindeki siyasi ve ideolojik münasebetlerin mevcudiyeti bu öncelikten doğmaktadır. Üretim ilişkileri ve onları birleştiren münasebetler (ekonomik mülkiyet, sahiplenme) sınıf iktidarları biçimi altında kendilerini gösterirler. Bu iktidarlar omları kutsayan ve meşrulaştıran siyasi ve ideolojik münasebetlere örgensel olarak eklemlenmişlerdir.
Devletin kendini fiziki baskıyla sınırlamaması onun üretim ilişkilerindeki ve sınıfların yeniden üretimindeki kurucu rolünden kaynaklanır. Ayrıca devlet egemen ideolojinin örgütlenmesinde de kendine özgü bir rol oynar.
Poulantzas devleti sınıf mücadelesi ve siyasi mücadele içinde kavrar. Kapitalist devlet burjuvaziyi siyaseten hakim sınıf olarak oluşturur. Sınıf mücadelesi her türlü aygıt ve de devlet aygıtı karşısında önceliği elde tutmaktadır. Devletin sınıfsal yapısını ciddiyetle incelemek için hem egemen sınıflar hem de ezilen sınıflar karşısındaki rolünün aydınlatılması gerektiğinin altını çizer. Devlet öncelikle egemen sınıfları temsil eder ve örgütler. Yani onların uzun vadeli çıkarlarını temsil eder ve örgütler. Devletin egemen sınıfların siyasi birliğini oluşturmak suretiyle oynadığı örgütleyici temel role ordu, polis vb gibi baskı aygıtları da katılırlar. Ancak devlet bu rolünü söz konusu blokun şu ya da bu fraksiyonu karşısında şu ya da bu tikel çıkar karşısında görece özerkliği elinde tuttuğu ölçüde oyanayabilir. Bu, kapitalist devletin kurucu özerkliğidir. Devleti bir kendindelik değil ilişki içinde açıklayan Poulantzas devletin; içinde sınflar ve sınıf fraksiyonları arasındaki bir güç dengesinin maddi yoğunlaşması olarak düşünülmesi gerektiği söyler ve bu kavrayış sayesinde devlet üzerindeki tartışmalarda bahsedilen sözde ikilemin açmazlarından kurtulduğumuzu öne sürer. Araç nesne olarak kavranan devlet ile özne olarak kavranan devlet arasındaki açmaz. Nesne devlet savına göre; burjuvazi lehine devlet politikası burjuvazinin tek bir fraksiyonunun, tekelci sermayenin, araç devlete basitçe el koyması ile kurulmakta ve fraksiyonun kendisinin de devletin ediminden de önce gelen siyasi bir birliği içerdiği varsayılmaktadır. Burada devlet iktidardaki burjuva bloğun örgütlenmesinde özel bir rol oynamamakta ve egemen sınıfa karşı hiç bir özerkliğe sahi bulunmamaktadır. Buna karşılık öznel devlet savında; kendi politikasını, bürokrasinin ya da siyasi seçkinlerin politikasını ussalcı bir istençle, özel erkle ve her zaman için kendisi dışında olan toplumsal sınıflar karşısında yönelimsel olaral mutlak bir özerklikle donanmış bir devlet olacaktır.
Poulantzas, demokratik sosyalizme geçiş süreci içinde devlet aygıtının radikal dönüşümü terimini kullanır. Ona göre; Sosyalizme demokratik yoldan geçişte devletin kırılması veya tahribinden söz edilemez. Eğer sosyalizme giden demokratik yol aynı zamanda siyasi ve ideolojik çoğulculuğu, genel oyun üstlendiği rolün tanınmasını, hasımlar için de olmak üzere hasımlar için her türlü siyasi özgürlüğün yaygınlaştırılmasını imliyorsa devletin kırılması ve tahribi terimlerini kullanmak mümkün değildir. Bütün dönüşümler içinde temsili demokrasi kurumlarının belli bir kalıcılığı ve devamlılığı söz konusudur. Buna ilaveten devlet aygıtının devletçi bir dönüşümü söz konusu olamaz. Devlet aygıtında devletin ortadan kaldırılması yönünde ilerleyen bir dönüşüm ancak halk kitlelerinin devlet içindeki artan müdahalesinden güç alabilir. Bu müdahale bu kitlelerin elbette sendikal ve siyasi temsiliyetleri aracılığı ile olur, ama aynı zamanda kendi inisiyatiflerinin bizatihi devletin içinde yayılmasıyla gerçekleşir.
Devletin “egemen sınıfın baskı aracı” olduğuna ilişkin argümanın karşısına “devletin göreli özerkliği” kuramı ile çıkan marksist düşünür Poulantzas; “Devlet, İktidar, Sosyalizm” kitabında özellikle devlet aygıtı konusunda özgün fikirler geliştirerek marksist literatüre önemli katkı sunmuştur.
Nicos Poulantzas, Devlet, İktidar, Sosyalizm, Fransızcadan çeviren: Turhan Ilgaz, İstanbul, Epos Yayınları, 2006, 297 sayfa.