Vitrin: Yeni Çıkanlar
Haftanın öne çıkan kitapları arasından sizlere özel bir derleme yaptık. Keyifli okumalar ve iyi pazarlar dileriz.
Hazırlayan: Deniz Burak Bayrak
BAŞKALARININ TANRISI – MİNE SÖĞÜT
“Ne doğumumuz ne ölümümüz ne de doğumla ölüm arasında can çekişerek sürdürdüğümüz hayatlar bize ait. Başkalarının isteklerinden doğuyor, başkalarının istediği gibi yaşıyor ve başkaları yüzünden ölüyoruz. Bizim sandığımız hayat bizim değil, bizim sandığımız beden bizim değil…”
Karanlık geçmişi tuhaf olaylarla dolu, bacakları dizlerinden kesik yaşlı Efsun Abla... Kim olduğunu hatırlamayan, hafızasını yitirmiş Adnan Abi... Sokaklarda orospuluk yaparak para kazanan toksikoman Hülya... Bir sabah uyanıp düzenini, evini, ailesini, işini terk ederek sokaklardaki tekinsiz hayata karışan, kafası karışık şair Musa... Ve çöpte bulunmuş bir bebek, Matruşka... Her biri kendi zorlu sorularıyla baş etmeye çalışan ve kucaklarındaki kimsesiz bebekle şehrin sokaklarında kendilerine barınacak bir delik arayan bu dört insan, bilinmeze doğru sürüklenen hayatlarıyla en sert gerçeklere işaret eden uçurumların kıyısında dolanıyor. Onlar her şeye karşın ayakta kalmakta inat edip şehri kuranların ve yıkanların kimliğini sorgularken, okuru da kendi kimliğiyle yüzleştiren sorular denizine açılmaya davet ediyor. Başkalarının Tanrısı’yla Mine Söğüt biri bebek beş sokak insanının yarı hayal yarı gerçekçi hikâyesiyle, yanından geçip gittiğimiz ve görmezden geldiğimiz insanların tanrısına, dolayısıyla da sözüm ona medeniyetimizin temellerine dair acımasız bir sorgulamaya girişiyor.
KÜNYE: Başkalarının Tanrısı, Mine Söğüt, Can Yayınları, 2022, 160 sayfa.
SEVMEK DEDİKLERİ – MAGRIT SCHREINER
“Sonunda öldürürüz annelerimizi çünkü artık yalan söylemek istemeyiz.”
Avusturyalı yazar Margit Schreiner’in “Ayrılık Üçlemesi”nin Türkçede ilk kitabı –Almanca aslında son kitabı– olan Sevmek Dedikleri; birinci tekil anlatıcının yaşamını herkesten fazla şekillendiren seksen üç yaşındaki annesini bakımevine yatırıp onunla vedalaştığı son günlerini dokunaklı bir dille anlattığı uzun “Ölüm” öyküsüyle başlıyor. Anlatıcı ikinci öyküde, insanın sonsuz sevgi hayaliyle yüzleştiği bir “Düğün” kurguluyor; son öyküde, kızını dünyaya getirdiği sancılı “Doğum”un bedeninde ve belleğinde bıraktığı izle, bu kez anne oluşuyla yeni bir başlangıcı betimliyor.
“Sevmek Dedikleri”, birbirine bağlanan üç öyküden oluşan, doğum ve ölümün, bitimsiz çelişkilerle dolu anne-kız ilişkisinin, sevgi özleminin ve sevginin imkânsızlığının sarmal yapısı üstüne çarpıcı biçimde adaletsiz, iğneleyici, acımasız bir monolog.
“Derler ki insan hayatta ilk nasıl sevildiyse öyle sever. Her yerde okuyabilirsiniz. Bütün ikilem de bununla başlar zaten. Daha doğrusu doğumla.”
“Bazı giriş cümleleri unutulmazdır. (…) Margit Schreiner’in zekice yazılmış metninin çok büyük bir ayrıcalığı var: Tabuları yıkmıyor, şakacı bir üslupla ayağa kaldırıyor.” Ulrich Weinzierl, Die Literarische Welt
“Schreiner, yurttaşı Thomas Bernhard’ın verip veriştirdiği öfkeli tiratlarından bu yana en kara mizahı yapıyor.” Melanie Weidemüller, Deutschlandfunk
KÜNYE: Sevmek Dedikleri, Magrit Schreiner, çeviren: Serap Gülerçin Karluk, Yapı Kredi Yayınları, 2022, 96 sayfa.
YERYÜZÜ KİTABI – FULYA KILINÇARSLAN
Onlar birer yabancı. Yeryüzünde doğdular ama bu dünyaya hep yabancı kaldılar. Bastıkları toprağa, konuştukları dile, yaptıkları işe, yaşadıkları zamana ve hatta damarlarında akan kana bile yabancılaşan insanlar.
Yeryüzü Kitabı onların hikâyelerini anlatıyor.
Anlatılan her hikâye yaşamdaki olasılıkların inşa ettiği bir köprü – kimi zaman peşine düşülen beyaz bir kurt, kimi zaman efsanelerden çıkagelen kızıl bir akbaba, kimi zaman ise üç direkli görkemli bir tekne ya da sınır ötesinde kalan, ismi değişen yerleşimler Doğu’yu Batı’ya, geçmişi şimdiye bağlıyor.
Çünkü bizi birbirimizden ayıran çizgilere değil, bizi birbirimize ulaştıracak köprülere ihtiyacımız var.
Fulya Kılınçarslan, derinliği insanı uzun uzun düşündüren öyküler yazıyor. Yeryüzü Kitabı özel bir öykü kitabı.
KÜNYE: Yeryüzü Kitabı, Fulya Kılınçarslan, Notos Kitap, 2022, 216 sayfa.
EJDERHANIN DİŞLERİ – UPTON SINCLAIR
Lanny Budd, sanat eseri alım satımıyla uğraşan Amerikalı bir sosyalisttir. Irma adında, kapitalist ideolojiye yakın duran çok zengin bir Amerikalı kadınla evlidir. Lanny ve Irma çifti, pek çok farklı köken ve görüşten, uzak veya yakın çok sayıda insandan müteşekkil bir aileye sahiptir. Sıkça deniz yolculukları yapan, sefahat içindeki bu kalabalık ailenin yatına Almanya’da Naziler tarafından el konması, olayların fitilini ateşleyecek ve Lanny inandığı değerler uğrunda, sevdiklerini korkunç bir kaderden kurtarmak için âdeta bir savaş verecektir.
Upton Sinclair’in, yakın tarihin en önemli olaylarına yer verdiği 11 kitaplık “Lanny Budd” romanları serisinin üçüncü ve en bilinen kitabıdır Ejderhanın Dişleri. 1929’daki Wall Street iflasından Nazilerin 1934’teki kanlı tasfiye hareketine kadarki dönemi kapsar ve nasyonal sosyalizmin yükselişi, Hitler’in iktidara gelişi ve Nazi terörü etrafında şekillenir. Gerçek ve kurgusal pek çok karakter barındıran Ejderhanın Dişleri, Sinclair’in hikâye anlatmadaki üstün yeteneklerini kanıtlar niteliktedir.
İlk olarak 1942’de yayımlanan ve 1943 yılında yazara Pulitzer Ödülü’nü kazandıran bu büyük yapıt, Semih Lim’in özenli çevirisi ile ilk kez Türkçede!
KÜNYE: Ejderhanın Dişleri, Upton Sinclair, çeviren: Semih Lim, Yordam Kitap, 2022, 736 sayfa.
HAFIZASINI KAYBEDEN KENT ANTEB – MURAD UÇANER
Ümit Kurt’un Önsözüyle
Murad Uçaner, elinizdeki kitapta, Antep’teki tarihi mekânların doğumundan günümüze kadar geçirmiş olduğu dönüşümleri, kendi dillerinden, onları konuşturarak anlatıyor. Bu mekânların kendi özel yaşanmışlıklarının serencamını aktararak, son yüz yıl içerisinde kentin dokusunun/kimliğinin nasıl değiştirildiğini gözler önüne seriyor; böylece oralarda tecrübe edilen toplumsal ilişkiler repertuarını ortaya koyuyor; Antep’in kimliğine, karakterine ve tarihsel konumuna ilişkin ilginç bilgiler sunmanın yanı sıra kentin tarihine alternatif bir yaklaşım da getiriyor.
Bu mekânları gezerken karşınıza bir zamanlar Adil Bey ile ayakkabıcı Zadik’in Arasa Meydanı’ndaki pazar yerinde tavla oynadıklarını; Kara Nazar Ağa Hanı’nın önüne iskemlesini atmış, tütününü tellendiren Nigoğos Ağa’yı; Atatürk Bulvarı’ndan defalarca geçen Müslüman ve Ermenileri; Balıklı Çarşısı’nda alışveriş yapanları; Boyacı Camii’nden Cuma namazından çıkanları; Kendirli Kilisesi’nde Pazar ayininden çıkıp Kırkayak Parkı’na doğru yürüyen, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş Ermeni aileleri; Amerikan Hastanesi’nin önünden eşeğinin sırtında geçen ve Merkezi Türkiye Koleji’ndeki dersine yetişmeye çalışan Alexan Bezciyan Hoca’yı; Aziz Meryem Ana Kilisesi’nin karşısındaki Kilikya Koleji’nin balkonundan Mardin Tepe’ye doğru seğirten Armenag Camicyan’ı; Suburcu’dan aşağıya doğru inerken Şeyh Fethullah Camii’nde abdest alanları gözünüzde canlandırabilirsiniz.
Uçaner’in tarihi bilgiyle edebiyatı ve hikâye anlatıcılığını çok iyi harmanlayan üslubu elinizdeki kitabı tadından yenmez bir metne dönüştürüyor. Unutmanın ve unutturmanın alışkanlık haline geldiği bu topraklarda hatırlamanın, hatırlatmanın ve hafızayı canlı tutmanın gündelik bir yaşam pratiği haline dönüşmesine önemli katkı sunacak bir çalışma bu.
KÜNYE: Hafızasını Kaybeden Kent Anteb, Murad Uçaner, Dipnot Yayınları, 2022, 296 sayfa.
ÖĞRENCİ KIZ – OSAMU DAZAI
Yirminci yüzyıl Japon edebiyatının önde gelen yazarlarından, sıradışı hayatıyla da meşhur Osamu Dazai, savaş sonrası Japonya’sının edebiyat çevrelerince tanınmasını sağlayan, kaleme aldığı ilk eserlerden Öğrenci Kız’da Tokyo’nun banliyösünde yaşayan bir genç kızın on iki saatini ironik ve hünerli bir üslupla kaleme alıyor.
İsimsiz genç kızın, nefret ettiği sabahlardan birine gözlerini açmasıyla başlayıp gece yatağa yattığı anda biten kısa romanda Dazai, artık yitmiş bir dönemin yaygın toplumsal normlarına karşı bireyin duyduğu huzursuzluğu, gençliğin ilk buhranları ve asiliğiyle birleştiriyor.
Öğrenci Kız, Dazai’nin sonraki çoğu eserinde yer bulacak aykırı kişiliklerin ilk örneklerinden birini görmeyi ve yazarın zihninin derinliklerine yakından bakmayı sağlayacak bir klasik.
KÜNYE: Öğrenci Kız, Osamu Dazai, çeviren: İrem Akçay, İthaki Yayınları, 2022, 64 sayfa.
TUFAN GÖRÜNDÜ/NEOLİBERALİZMİN İFLASI ÜZERİNE ALTI DENEME – BÜLENT SOMAY
Bu kitapta esas olarak üstünde durduğum noktalar şunlar: 1. Neoliberalizm çağında bilginin üretilmesi, iletilmesi ve dağıtılmasında yaşanan ve entelektüel mülkiyet, medya ve üniversite çevresinde yoğunlaşan derin kriz; 2. Buna bağlı olarak “Hakikat” dediğimiz, başlangıcından bugüne felsefenin esas konusunu teşkil eden ve birbirimizle anlaşabilmemiz için zorunlu olan kavramsal zemini oluşturan şeyin kaybolma eğilimine girmesi; ve 3. “Popülizm” diye adlandırdığımız, bir bakıma binyıllardır çeşitli adlar altında var olan, ama daha somut bir açıdan bakıldığında da son yarım yüzyıldır hızla yükselen yeni politik/kültürel oluşum(lar). Bunlar aslında yapmamız gereken tartışmaya bir önsöz bile sayılmaz; daha ziyade bir döküm, bazı soruların, bazı metodoloji arayışlarının yüksek sesle söylenmesi. Bundan sonrasını ise bu konuların tümünde söyleyebileceklerimiz, yapacaklarımız belirleyecek; çünkü mücadelenin sonucunda ne olacağı, mücadele boyunca yapılanların ta kendisidir, ne eksik ne fazla.
Mutlaka kaçınmamız gereken tek şey ise susup (ya da birkaç yüzyıldır ezberlediğimiz klişeleri tekrarlamakla yetinip) olacakları seyretmek ve tarihin müthiş bir iyi niyet ve merhametle bizi masum seyirciler, elinden bir şey gelmeyen gözlemciler ya da “yenik kahramanlar” olarak yargılamasını çaresizce beklemek.
— Bülent Somay
KÜNYE: Tufan Göründü-Neoliberalizmin İflası Üzerine Altı Deneme, Bülent Somay, Metis Yayınları, 2022, 224 sayfa.
LANETLİ YILLAR/İSTANBUL’DAN DER ZOR’A SÜRGÜN VE GERİ DÖNÜŞ HİKÂYEM 1914-1919 – YERVANT ODYAN
1915’te Ermenilerin Halep, Musul ve Der Zor’a “zorunlu” sürgünü için çıkarılan ve “Tehcir Kanunu” olarak bilinen geçici kanun, esas olarak büyük bir halk kitlesinin imha kararıydı. Halkın geri kalanı için olduğu gibi Ermeni entelektüeller için de bu dönem, tehcirin ilk günlerinden başlayarak büyük bir yıkımı ve pek çokları için kaçınılmaz ölümü getirdi. Bu insanların sadece küçük bir kısmı çöllerden sağ kurtulabildi. Ermenicenin Hagop Baronyan’la birlikte en ünlü hiciv yazarlarından biri olarak tanınan Yervant Odyan da sürgünü ve ölümün soğuk yüzünü görüp sağ kalanlar arasındaydı. İstanbullu bir yazar, yayıncı ve gazeteci olan Odyan, soykırımın türlü aşamalarını bizzat, hem de üç buçuk yıl gibi uzun bir süre boyunca, tüm şiddetiyle deneyimlemiştir. 1919’da sürgünden döndükten sonra tefrika halinde yayımladığı Lanetli Yıllar, Ermeni halkının yaşadıklarına ve imha politikalarına birebir tanık olmuş bir yazarın, yalın, çıplak anlatısıdır. Sürgün zulmünü Odyan’ın kendine has üslubu ve bakış açısıyla yansıtan bu çalışma, sunuş yazısında Krikor Beledian’ın da belirttiği üzere soykırım hatıratı yazınının çok önemli bir parçasıdır. Sınırsız bir şiddet sarmalının ve katliamların karanlık gölgesi altında sürgünlerin yaşadıklarını anlattığı gibi, hayatta kalmak için türlü yöntemlere başvuranları, ölüme direnmenin yollarını, çoğu yozlaşmış resmi görevlilerin ve resmi kurumların tutumlarını, nihayetinde bütün yönleriyle şiddet ve katliam mekanizmasını mercek altına almaktadır.
– Lanetli Yıllar, Aras Yayıncılık ve Kor Kitap ortaklığıyla yayımlanıyor.
KÜNYE: Lanetli Yıllar-İstanbul’dan Der Zor’a Sürgün ve Geri Dönüş Hikâyem 1914-1919, Yervant Odyan, çeviren: Sirvart Malhasyan, Kevork Taşkıran, Aras Yayıncılık-Kor Kitap, 2022, 384 sayfa.
RIKO, OSKAR VE DEVASA BİR HATA – ANDREAS STINHÖFEL
Gerçek dostluk fedakârlık gerektirir! Alman çocuk ve gençlik edebiyatının yıldız kalemlerinden Andreas Steinhöfel'in klasikleşen serisi “Riko ve Oskar”ın beşinci halkası Riko, Oskar ve Devasa Bir Hata, bu kez daha derinlere iniyor ve dört dörtlük bir serüvenle okuru ters köşeye yatırıyor. Otuzdan fazla dile çevrilerek hem çocukların hem de yetişkinlerin gönlünü çelen serinin bu son kitabında, yaş alıp biraz daha olgunlaşan iki kafadarın ezelî ve ebedî dostlukları tatsız bir yanlış anlaşılma yüzünden sarsılıyor. Polisiye filmlere şapka çıkartan çok katmanlı kurgusuyla yine ezberleri bozan Steinhöfel, gizemli durumların ardında yatan saklı hazineleri ortaya çıkararak merak duygumuzu körükleyen bir dedektiflik hikâyesi anlatıyor. Riko, Oskar ve arkadaşlarının buluşma noktası olan gizli park satışa çıkarılmıştır. Park satılırsa çocukların tek oyun alanı ellerinden alınmış olacaktır. Elbette hiçbiri bu karara seyirci kalma niyetinde değildir; oysa süreç tahmin ettiklerinden çok daha karmaşıktır. Üstüne bir de Riko, karnındaki kelebekleri sakinleştirmeyi çalışırken en yakın dostu Oskar'ı üzünce işler iyice sarpa sarar. Tam da birlikte hareket etmeleri gerektikleri bir dönemde çözüme ayrı yollardan gitmeyi tercih eden ikiliyi zorlu engeller beklemektedir... Serinin en olgun ve derinlikli halkası olarak gösterilebilecek bu serüvende kahramanlarımız Riko ve Oskar, ucunda kalpleri pıt pıt attıran kimi duygular bulunsa dahi dostluk kavramını ebediyete taşıyabilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamak gerektiğini hatırlatıyor. Peter Schössow'un karakteristik resimleriyle anlatısını güçlendiren Riko, Oskar ve Devasa Bir Hata; ince bir duyarlılıkla, “doğru şeyleri” zamanında yapmanın erdemiyle örülü, çarpıcı bir kitap.
KÜNYE: Riko, Oskar ve Devasa Bir Hata, Andreas Steinhöfel, çeviren: Olcay Mağden Ünal, Tudem Yayınları, 2022, 320 sayfa.