Vitrin: Yeni çıkanlar

Vitrin: Yeni çıkanlar

Değerli İleri Kitap takipçileri, haftanın yeni çıkan kitapları arasından sizlere özel bir derleme oluşturduk. Beğeneceğinizi umuyor, keyifli okumalar diliyoruz.

TATLISU - AKWAEKE EMEZI

Nijeryalı bir ailenin çocuğu olan Akwaeke Emezi hem gençlere hem de yetişkinlere yönelik eserleriyle Ulusal Kitap Vakfı tarafından 35 yaş altı 5 yazar arasında gösterildi, romanları birçok saygın ödülde finale kaldı. On üç dile çevrilen, Amazon ve New York Times tarafından yayımlandığı yılın en iyi eserleri arasında sayılan Tatlısu ise Otherwise ve Ilube Nommo Ödülü’nü kazandı.

Ada’nın içinde birbiriyle çatışan birden fazla ruh var. Ailesi ise çocuklarının bu durumuyla nasıl başa çıkacaklar, bilmiyorlar. Zaman geçiyor ve artık Amerika’da üniversite öğrencisi olan Ada’nın içindeki sesler, bir saldırı sonucu gittikçe güçleniyor ve onu korumaya başlıyor. Hatta öyle güçleniyorlar ki Ada geriye çekilirken onlar öne çıkıp hayatı kendileri yaşıyorlar. Daha tehlikeli, daha coşkulu ve belki de daha hakiki bir hayatı.

Akwaeke Emezi’nin yaşadıklarından yola çıkarak yazdığı, tek bedendeki farklı kişiliklerin ağzından anlatılan Tatlısu kimlik ve varoluşun yılankavi izlerini takip eden yakıcı bir roman.

“Bu romanı okumalarını herkese ısrarla tavsiye ediyorum.” –Sophie Mackintosh

“Bu kitap bir cinsiyet disrofisi çalışması da aynı zamanda – ama tam anlamıyla yanlış cinsiyetlendirilmenin değil, fiziksel bir biçim içine mahkûm olmanın, kategorilerden kaçınabilmeni sağlayan o hayaletimsi yeteneği kaybetmenin acısını anlatıyor.” –New Yorker

2019 The Otherwise Ödülü Kazananı
2019 PEN/Hemingway Ödülü Finalisti

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Tatlısu, Yazar: Akwaeke Emezi, Çevirmen: Püren Özgören, İthaki Yayınları, 2021, 224 Sayfa

 

OKÇU'NUN YOLU - PAULO COELHO

Her okun uçuşu farklıdır. Bin ok atarsan, bini de sana farklı bir yol gösterecektir: Okçunun yolu işte budur.
 

Ülkenin en mahir okçusu Tetsuya bir köyde mütevazı bir marangoz olarak yaşamını sürdürmekteyken bir gün uzak diyarlardan gelen bir okçu ona meydan okur... Tetsuya bu meydan okumayı kabul ederek okçuluk felsefesini hem yabancı okçuya hem de köyün delikanlılarından birine aktaracaktır.
 

Paulo Coelho’nun Okçu’nun Yolu’nda dile getirdiği öğreti sadece okçuluğa değil hayatın her alanına uygulanabilecek, yolu nice erdemden geçen bir ilkeler bütünü.
 

“Kaleme aldığım bu metinde yay, ok, hedef ve okçu aynı gelişim ve sınama mekanizmasının bütünleyici birer parçası.”
Paulo Coelho

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Okçu'nun Yolu, Yazar: Paulo Coelho, Çevirmen: Emrah İmre, Can Yayınları, 2021, 168 Sayfa

 

ŞİRKETLERDEN KOOPERATİFLERE, REKABETTEN DAYANIŞMAYA: TARTIŞMALAR, DENEYİMLER

Kooperatifçilik hareketi tarihsel olarak, geniş halk kesimlerinin, kapitalizmin yarattığı tahribat karşısında, zaman zaman imkanlarını, zaman zaman kaynaklarını, zaman zamansa üretim süreçlerini ortaklaştırma faaliyeti, tekellerin, aracıların, yoksulluğun karşısında ayakta kalma ve dayanışma mücadelesi olmuştur. Bu anlamda kooperatiflerin bir ortaklaşma ve dayanışma pratiği olarak, küreselleşme sürecinin getirdiği yıkım ile birlikte, yeniden gündem gelmesi ve giderek daha fazla tartışılması şaşırtıcı değildir.

Şirketlerden Kooperatiflere Rekabetten Dayanışma’ya başlıklı bu çalışma, konut, eğitim, gıda, enerji gibi pek çok alanda, toplumsal ihtiyaçlar alanında örgütlenen, yeni kamusallıklar inşa etmeye çalışan, katılımcı ve dayanışmacı ilkelerle organize edilen çeşitli kooperatiflerin Dünyada ve Türkiye’deki örneklerini ortaya koymaktadır. Şirket egemenliğinin, sosyal, ekonomik ve aynı zamanda ekolojik alanda yarattığı yıkıcı sonuçlar ve kriz gün geçtikçe derinleşirken, tarım ve gıda alanında olduğu kadar yaşamın diğer alanlarında da dayanışmacı ve katılımcı temelde işleyen örneklerin inşa ediliyor olması umut vericidir.  Dolayısıyla birbirleriyle eklemlenerek faaliyet gösteren şirket tipi sermaye formları, üretimden tüketime bütün sektörleri nasıl kontrol ediyorsa, kooperatiflerin de birbirleriyle dayanışmacı, katılımcı ilkelerle eklemlenerek birlik olmaları ve daha geniş ölçeklerde etkili olabilecekleri ağ ilişkileri ve kurumsal yapılar geliştirmeleri büyük bir gereklilik haline gelmektedir. Bu gereklilik kendini örgütleyebildiği oranda, şirketlerin distopik dünyasında eşitlikçi ve dayanışmacı ilkelerle kurulan yeni alternatifler kendisine gelişim gösterebileceği yeni alanlar bulacaktır.

Bu anlamda çalışma, rekabetin karşısına dayanışmayı, parçalanmanın ve yabancılaşmanın karşısına kolektiviteyi, hiyerarşinin karşısında katılımcılığı ve eşitlikçi ilişkileri koyan bir yönetim anlayışıyla, üretimden tüketime bir süreci organize etmeyi hedefleyen bir “yeni”den bahsetmektedir. Bu “yeni”, sistemin mağduru olan işçileri, kadınları, çiftçileri ve bütün ötekileştirilen kimlikleri temsil eden kurumların “birbirinin eki” olarak kendi sorunlarını bizzat kendisinin aşması ve özneleşmesi temelinde yeni ve alternatif bir kamusallığın inşasına işaret etmektedir. İşte kooperatifler bir dayanışma formu olarak, bu sürecin önemli parçalarından biridir. Ancak kooperatiflerin kendi içlerinde eskinin kalıntılarını ve yeninin nüvelerini aynı oranda barındıran, şirket egemenliğine karşı olduğu kadar sistemin hastalıklarını da taşıyabilen çelişkili formlar olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.

“Krize Karşı Kooperatifler” adlı çalışmada da üzerinde durulduğu gibi, son dönemde kooperatif inisiyatiflerinin yeniden gelişmeye başlamasının arkasında iki temel dinamik yatmaktadır; Bunlardan birincisi Türkiye’de devletin kamusal hizmet ve görevlerinden çekilmeye başlamasıdır. Bir diğeri de daha önce hiç olmadığı kadar faaliyet alanı genişleyen sermayenin ve şirketlerin artan egemenliğinin yaşamın bütün alanlarında ürettiği çok yönlü krizlerdir. Dolayısıyla eski güvencelerini yitiren, günden güne para, meta ilişkilerinin beraberinde getirdiği işsizlik, yabancılaşma, güvencesizlik, üretimden kopuş gibi toplumsal sorunlarla başa çıkmaya çalışan geniş halk kesimleri, kendi kamusal pratiklerini dayanışmacı ve katılımcı bir zeminde inşa etme çabası önemlidir.

Bu eksende, neoliberalizmin ve onun kurumları olan irili ufaklı şirket tipi örgütlenmelerin anti demokratik, adil olmayan yapısının ürettiği sosyal sorunlar karşısında, Dünyada ve Türkiye’de yeni gelişen kooperatifleşme deneyimlerini ele alan çalışmalara, tartışmalara yer verme çabası, tam da emeğin ve doğanın sömürüsüne dayanan mevcut sistemi aşmaya çalışan bir perspektifle, yeni KOOPERATİFLEŞME hareketine, akademik alandan küçük bir katkı yapma amacındadır.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Şirketlerden Kooperatiflere Rekabetten Dayanışmaya: Tartışmalar – Deneyimler, Yazar: Kolektif, Derleyenler: Uygar D. Yıldırım & F. Serkan Öngel, Nota Bene Yayınları, 2021, 328 Sayfa

 

BİR AĞACIN ALTINDA - SELÇUK DEMİREL

Selçuk Demirel’in kendine özgü görsel poetikasının beslediği, Güven Turan’ın deyişiyle “düş ağaçlar”dan oluşan bir “düş ormanı”nın farklı yönleri bu çizimler. Doğayı ve dışarıda olma hissini besleyen, zengin ayrıntıların oluşturduğu bu görsel şölen ve şiirsel patika yolun karşımıza çıkardığı bu düşler ormanının “yeşil kalabalığında” kaybolma korkusu bir yanda, bulunma korkusu diğer yanda. Bu ormanda yolunuzu kaybederseniz şayet, ağaçlara sorun, onlar size çiçek açacaktır…

“Selçuk Demirel’in ‘Bir Ağacın Altında’ serisinde gördüğümüz figürler, adeta sürmekte olan zamanın izdüşümleridir. Parçalanan bir zamanın içerisinden, bilinen gerçekliğin çok ötesinden çıkagelirler. Doğanın tam ortasında açılan bir yarıktan gün yüzüne çıkan figürler gibidirler.”
Uras Kızıl

“ …bundan daha zor olansa bir düşler ormanı yaratmaktır. Selçuk Demirel bu düş ormanını yaratmış. Yıkımını da gösteriyor bize…”
Güven Turan

“Bir Ağacın Altında” Selçuk Demirel’in 24 Eylül-25 Ekim 2021 tarihleri arasında Galeri Nev İstanbul’da açacağı kişisel sergisindeki çalışmalardan oluşuyor.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Bir Ağacın Altında, Yazar: Selçuk Demirel, Yapı Kredi Yayınları, 2021, 128 Sayfa

 

KISA PORTEKİZ TARİHİ - JEREMY BLACK

Portekiz tarihinden önce coğrafi ve iklimsel koşulların açıklanmasıyla başlayan Kısa Portekiz Tarihi, İberya Yarımadası’ndaki ilk yerleşimlerin kurulması, Roma kültürünün mirası ve islami fetihler konularına kısaca değindikten sonra Erken Modernite Döneminde Portekiz’in bir imparatorluk gücü olarak yükselmesini tüm ayrıntılarıyla işliyor.

Black’in 19. yüzyılın krizlerini, Salazar rejiminin karakterini ve 1970’lerden günümüze kültür ve toplumun liberalleşmesini de tartıştığı bu kısa kitap gezginler için önemli ipuçları içermekle beraber aynı zamanda pandemi koşullarında seyahat edemeyenler için de birkaç saatlik mutlu bir kaçış olanağı sağlıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Kısa Portekiz Tarihi, Yazar: Jeremy Black, Çevirmen: Berna Asuman Uzun, Say Yayınları, 2021, 264 Sayfa

 

KAYIP DEFTER - GÜLSEVİN KIRAL

Suçlanmak kadar suçlamak da kurutur bahçeleri!

Gizemli ve mizah dolu kurgularıyla sevilen Gülsevin Kıral, yine polisiye tadında bir okul hikâyesi anlatıyor. Bir sınıf dolusu öğrencinin, aralarındaki “suçlu”yu arama serüveni, önyargı, dışlama, kuşku, güven gibi duygularla yüzleşme deneyimine evriliyor. Öğretmen ve öğrencilerinin, not sisteminin yarattığı panik bulutlarını elbirliğiyle dağıtması, mahalledeki bahçede yeşeren anılar, umut dolu bir dünya betimliyor. Polisiye tadındaki sürükleyici hikâye, doğanın sesini duyulur kılan duru ve umut dolu bir anlatımla her yaştan okurun kalbine dokunuyor.

Konusu

6A sınıfı, matematik öğretmeni Titiz Filiz’in not defterinin kaybolmasıyla karışır. Defter bulunamazsa, hepsinin notu kırılacaktır. Bu sonucu hak etmediğini düşünen çocuklar defterin peşine düşerler. Kaygı dolu arayış, içlerindeki iyiyi kötüyü ortaya çıkardığı gibi, arkadaşlıklarını da gözden geçirmelerine neden olur. Bu arada, mahalledeki fırın bir grup arkadaşı güven veren kokusuyla sarmalarken, eski evin yerindeki ot bürümüş bahçe de Titiz Filiz’in sakladığı unutulmaz anıları fısıldamaya başlar…

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Kayıp Defter, Yazar: Gülsevin Kıral, Günışığı Kitaplığı, 2021, 124 Sayfa

DAHA FAZLA