Vitrin: Yeni çıkanlar

Vitrin: Yeni çıkanlar

Haftanın yeni çıkan kitaplarından sizler için derledik, keyifli okumalar dileriz.

OXFORD YILIM -  JULİA WHELAN

Ella Durran yirmi dört yaşında bir Amerikalı, çocukluğundan beri Oxford’da okumanın hayalini kuruyor. Ve nihayet hayali gerçek oluyor, yüksek lisansını yapmak üzere bu eşsiz üniversiteye geliyor. Daha havaalanındayken aldığı bir telefonla önemli bir başkan adayının seçim ekibinde çalışmaya başlıyor. Plan belli: Bir sene Oxford’da oku, seçimlere uzaktan destek ver, Washington’a dön, kendine siyasi dünyada bir yer edin.

Plan yapmayı ve planlara göre yaşamayı çok seven Ella’nın karşısına daha ilk haftada ona her şeyi sorgulatan bir adam çıkıyor. Yakışıklı, zeki, eğlenceli Jamie Davenport. Tabii ki bu yakınlaşmada da kuralları var Ella’nın: Tadını çıkar, bağlanma, sıkılınca dürüst ol, uzaklaş. Oxford’daki yılının sonu geliyor, işler değişiyor, planlar bozuluyor, kurallar yıkılıyor. Ella’ya tek bir soru kalıyor: Bir sene önceki hayallerini hâlâ düşlüyor mu? Julia Whelan’dan romantik ama bir o kadar da hüzünlü bir aşk hikâyesi…

KÜNYE: Oxford Yılım, Julia Whelan, Çevirmen: Esra Doğu, Hep Kitap 332 Sayfa.

 

ETİK 101 - BRİAN BOONE

Etiğe dair kişisel ve kültürel kodlarımız sadece doğrular ve yanlışlar hakkındaki görüşlerimizi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda kim olduğumuzu ve verdiğimiz kararları da büyük ölçüde belirler. Buna rağmen etik, çoğunlukla felsefe kitaplarında alt başlık olarak ve böylesine kapsamlı bir alanın sığdırılamayacağı kadar kısa bölümlerle ele alınır. 

Etik 101 ise bu kapsamlı alanın hakkını verircesine antic Yunan’dan modern zamanlara, hazcılıktan altruizme ve Epikuros’tan Nietzsche’ye kadar etiği tüm yönleriyle ele alıyor. İnsanlığın bütün ahlaki ilkeleri ve etik yolculuğuyla ilgili her sorunun cevabı Etik 101’de.

KÜNYE: Etik 101, Brian Boone, Çevirmen: Selin Aktuyun, Say Kitap, 232 Sayfa.

 

KAYBOLAN BAĞLAR - JOHANN HARİ

"Ben kendi hayatımda depresyon hakkında iki hikâyeye inanmıştım. Hayatımın ilk on sekiz yılında bunun ‘tamamen kafamın içinde’ olduğunu düşünmüştüm – yani gerçek değildi, hayaldi, sahteydi, şımarıklıktı, utanç vericiydi, zayıflıktı. Sonraki on üç yılda ise yine ‘tamamen kafamın içinde’ olduğuna inanmıştım ama bu defa çok farklı bir şekilde: Beyindeki bir arızadan kaynaklanıyordu. Ama bu hikâyelerin ikisinin de doğru olmadığını öğrenecektim. Depresyon ve kaygının bu kadar yükselişte olmasının öncelikli sebebi kafamızın içinde değildi. Ben bu sebebin büyük ölçüde etrafımızdaki dünyada ve o dünyada nasıl yaşadığımızda yattığını keşfettim."

Kaybolan Bağlar, gazeteci yazar Johann Hari’nin kendisinin de uzun yıllar mücadele ettiği depresyonun altında yatan nedenleri ve olası çözümlerini bulmak üzere çıktığı yolculuğun hikâyesini anlatıyor. Şahsi olduğu kadar toplumsal da olan, deneyimler kadar bilimsel olgu ve araştırmalara da dayanan bu hikâye, mutsuzluğumuzu kanıksamak ve ilaçlar yoluyla bastırmaya çalışmak yerine daha kalıcı, daha sağaltıcı çözümlere yönelebileceğimizi gösteriyor.

"Depresyon ve kaygının nedenlerine ilişkin okuma yapmanın ilk bakışta göz korkutucu geldiğini biliyorum, zira bu nedenler kültürümüzün derinliklerine kadar uzanıyor. Benim de gözüm korkuyordu. Ama yolculuğuma devam ettikçe diğer tarafta yatanın ne olduğunu fark ettim: gerçek çözümler. Bunlar pek çoğumuzda işe yaramayan o kimyasal antidepresanlara benzemiyor. Satın aldığınız ya da yuttuğunuz şeyler değiller. Ama ıstırabımızdan gerçek bir çıkış yolunun başlangıç noktasını oluşturuyor olabilirler."

KÜNYE: Kaybolan Bağlar, Johann Hari, Çevirmen: Barış Engin Aksoy, Metis Yayınları, 368 Sayfa.

 

LİVANELİ'NİN PENCERESİNDEN – ZAFER KÖSE

“Anadolu kültürünün ağır biçimde yara aldığını söylemek zorundayız. Elbette iyileşecek bu yaralar. İyileşeceğiz. Daha önce de kendi kendimizi yaralamıştık, onların da izi tamamen silinemez; ama bu son dönemde yaratılan düşmanlıklar, duygusal bölünmeler, toplumda öncekilerden daha yaygın yaralar biçiminde ortaya çıktı. Bir daha asla hiç yaralanmamış gibi yaşayamayacağız.”

Yüzyıllar boyunca büyük kırılma anları ve sancılı dönüşümler yaşamış bir toplum. Anadolu insanının kültür dağarcığında yerini almış büyük bir sanatçı, önemli bir aydın. Kabilenin dışında kalıp onun için düşünenlerin trajedisi… Bu kitapta, Livaneli’nin penceresinden görünen Türkiye toplumunun manzarası ortaya çıkıyor.

Kapitalizmin tektipleştirdiği bir dünyada her şeye rağmen varlığını sürdüren “insan”ı arıyor Livaneli. Reklamların, gürültülü televizyonların, şaşaalı unvanların arasından geçip “düşünce”nin peşine düşüyor. “Anı yaşa” sloganlarıyla bezenmiş bir dönemde, geçmişi terk etmeden, gelecekten vazgeçmeden, toplumuyla ve devletiyle hesaplaşıyor.

Zafer Köse’nin Zülfü Livaneli ile yaptığı söyleşi, evrensel bir entelektüelin portresini sunuyor.  Livaneli’nin onlarca yıldır sınanmış tavırları, iktidarlara direnmiş sözleri, eğilip bükülmeyen bir aydının düşünce dünyası… Toplumun kalbinden hayata açılan bir pencere.

(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Livaneli'nin Penceresinden, Zafer Köse, Doğan Kitap, 432 Sayfa.

 

BİR KEMİKTEN BİN SÖZE: DÜNYA ATASÖZLERİNDE KADIN – MİNEKE SHİPPER

Farklı coğrafya ve dillerde erkeklerin kadınlara bakışının binlerce yıllık özeti

Hollandalı yazar ve akademisyen Mineke Schipper’ın 2005 yılında “En iyi Kurmaca Dışı Kitap” dalında Eureka Ödülü’ne değer görülen dünyaca ünlü çalışması Bir Kemikten Bin Söze: Dünya Atasözlerinde Kadın, Delidolu'nun “Dünyayı Okumak” temalı kurmaca dışı eserler koleksiyonunda yerini alıyor.

Türkiye dâhil olmak üzere dünya çapında yaygın olarak kullanılan atasözlerini toplumsal cinsiyet perspektifinden inceleyen eser, sözlü kültür, edebiyat ve cinsiyet çalışmaları alanlarına önemli katkılarda bulunuyor.

İnsanlık olarak farklı coğrafyalarda, farklı dilleri konuşsak da öyle konular vardır ki, onları ifade etme biçimlerimiz ortaklaştığımız kültürel zeminleri ortaya çıkarır. Toplumsal geleneklerin en kısa ifadesi olan atasözlerinde kadınların ve kadınlık hâllerinin temsili de bu konulardan biridir. Peki atasözlerinin kökeni olan bilgi ve deneyim birikiminin doğruluğuna her zaman güvenebilir miyiz? Nasıl oluyor da kadının aşağı konumu söz konusu olduğunda hiçbir fikrimizin olmadığı kültürlerle benzer dilsel ve kültürel ifadeleri paylaşabiliyoruz?

240 dilin sözlü ve yazılı kaynaklarındaki 15 binden fazla atasözünü inceleyen Schipper, alanında öncü bu çalışmasında, atasözlerindeki eril bakışı, erkek egemen kültürün izlerini ve erkek ayrıcalıklarını pekiştiren evrensel yapıyı cinsiyet körü olmayan bir yaklaşımla gözler önüne seriyor.

Kadınların gözüyle görülen hakikatlere zor rastlarsınız ve bu yalnızca atasözleri için geçerli değildir. Peki atasözleri kimin ideallerinden bahseder? Anonim bir tür olarak atasözlerinin “geleneğe” hizmet ettiği ve onu izlediği söylenir, ama aslında kimin geleneğine gönderme yapıldığı hiçbir zaman açıkça belirtilmez. Üstelik, kadınlar hakkında söylenmiş atasözlerinde gizli bir korku duygusu vardır. Kadınlar üzerindeki denetimin kaybedileceği korkusudur bu

“Schipper’ın atasözleri hakkındaki engin bilgi birikimini kadınların toplumsal konumuna yönelik merakıyla harmanlayan, titizlikle hazırlanmış, ilgi çekici bir kitap.”

The National Post, Kanada

KÜNYE: Bir Kemikten Bin Söze: Dünya Atasözlerinde Kadın, Mineke Shipper, Çevirmen: Taciser Ulaş Belge, Nurkalp Devrim, Delidolu Kitap, 444 Sayfa.

 

DAHA FAZLA