Umut ışığına

Umut ışığına

En geniş petrol-doğalgaz grevi. Neoliberalizme karşı bir isyan. Ekonomik ve siyasi taleplerin birliği. İran Devrimci İşçi Örgütü’nden Ruben Markarian, güncel durumu tarihsel bir dönüm noktası olarak nitelendiriyor. Bu yazı, kendisinin 18 Temmuz Çevrimiçi Komünist Forum konuşmasına dayalıdır.

Çeviren: Umut Devrim Çelik

Taşeron petrol işçilerinin grevi başlayalı bir ayı geçti. Taşeron Petrol İşçileri Protesto Örgüt Konseyi’nin başlattığı eylem, İran’da petrol işçilerinin yürüttüğü en geniş sektörel eyleme dönüştü.

Konsey, ilk açıklamasında 13 belirgin talepte bulundu:

1. Petrol ve doğalgaz sektöründeki işçilerin maaşları derhal artırılmalı ve asgari ücret 12 milyon toman’a yükseltilmelidir, (gayri resmî ancak gerçek döviz kurunda yaklaşık 400 euro [~4 bin TL -ÇN])

2. Ödenmemiş maaşlar derhal yatırılmalı ve bundan sonra maaşlar zamanında ödenmelidir,

3. Her 20 iş günü için 10 gün izin verilmelidir,

4. Geçici/taşeron işçilik kaldırılmalı ve taşeron firmaları kapatılmalıdır,

5. Tüm işletmelerde iş güvenliği ve açık uçlu iş sözleşmeleri [süresiz -ÇN] sağlanmalı, ani işten çıkarma yasaklanmalıdır,

6. Tüm işletmelerde güvenlik ekipmanları, yeterli soğutma, ısıtma ve havalandırma sistemleri sağlanmalıdır,

7. İşten çıkarılan tüm iş arkadaşlarımıza işleri iade edilmelidir,

8. İşçi yatakhanelerinde ve tuvalet, banyo vb. diğer alanlarda sağlık standartları artırılmalıdır,

9. İşçi düşmanı yasalar geri çekilmeli ve ‘özel ekonomik bölge’ uygulaması kaldırılmalıdır,

10. İşletmelerde güvenlik soruşturmaları kaldırılmalıdır,

11. Toplanma ve protesto hakkı güvenceye alınmalıdır,

12. Petrol ve doğalgaz sektörlerinde resmi olarak tanınan çalışma standartları derhal kabul edilmelidir,

13. Tüm yurttaşlara parasız sağlık ve eğitim gibi temel sosyal güvenceler sağlanmalıdır.

Kuruluş açıklamasında imzacı olan aktivist, akademisyen, atlet, yazar vb. kişilerin sayısından ötürü 1400 Kampanyası olarak adlandırılan yapı da, ‘İslam Cumhuriyetine Hayır’ sloganıyla grevin örgütlenmesine katkı sunuyor. Peki bu grev nasıl başladı? Taşeron işçiler, çeşitli konumlarda geçici olarak işe alınan ve sözleşme süreleri proje türüne göre belirlenen işçilerdir. Belirtilen iş tamamlandığında patronun onlara ihtiyacı kalmaz ve işsiz kalırlar. Ancak çoğu, İran’ın güneyinde çeşitli bölgelerde pek çok projede çalışan kendileri gibi taşeron işçiler olduğunu bilir. Bu yüzden, sözleşmeleri feshedilince kendi sosyal çevreleri ya da aile bağlantıları üzerinden başka projelerde iş ararlar.

Sendikalar ya da resmi/yarı-resmi başka işçi örgütleri İslam Cumhuriyetinde yasak olduğu için, mevcut sektörel grevin örgütlenmesinde yine bu sosyal bağlantılar başat rol oynadı.

GREV YAYILIYOR

Mevcut durumda grev 17 ilde en az 117 petrol ve doğalgaz işletmesine, rafineriye ve petrokimya tesisine yayılmış durumda ve 60 bin ila 100 bin arası işçi ya evlerinde ya da yatakhanelerinde kalarak grevi sürdürüyor.

Konsey şimdiye dek dokuz açıklama yayınladı ve bunlardan yedincisi bir dizi temel talep öne sürdü. Bu talepler yukarıdakilerin bir kısmını genişletip yanına yenilerini ekledi. Bunlar arasında işyerlerinde düzgün yiyecek ve tıbbi tesis ihtiyacının yanı sıra tüm işçiler için ücretsiz sağlık hizmeti talepleri de yer alıyor. Ancak en çok vurgulanan ana talep taşeron işçiliğin ve patronun kendi kurallarını dayatabildiği ‘özel ekonomik bölgelerin’ kaldırılması yönünde.

Bazı şirketler grevi baltalamak için tavizler önerdi, iki katına varan maaş zammı ve her 22 iş gününe 8 izin günü gibi teklifler sunarak çalışanlarını grevden döndürmeyi ve diğer işçilerin de onların izinden gitmelerini umdu. İşe dönen işçiler oldu, ancak sayıları çok azdı.

Grev sürecinde en yeni gelişmelerden biri, grevcilerin bir araya gelip taleplerin sürdürülmesi ve grevin amaçlarının savunulmasına dair fikir alışverişi yaptıkları, bunun yanı sıra diğer grev merkezlerine dayanışma mesajları gönderdikleri yerel grev toplantıları oldu.

Hükümet şimdiye kadar grevi zor kullanarak dağıtmaya çalışmadı, ancak işçileri grev bittiği takdirde müzakere edecekleri vaadiyle işe geri çağırıp eylem birliğini bozmayı deniyorlar. Hükümet ayrıca İslami “‘işçi’ konseyleri” gibi işbirlikçi sözde “sendikalarla” grevi içerden çökertmeye de çalışıyor.

Petrol sektöründe iki ana iş dalı var; teknisyen ve kalifiye işçilerden oluşan operasyon kolu ve amirler, koordinatörler gibi proje merkezlerinde çalışanlardan oluşan yönetim ve İK kolu. Geçtiğimiz yıl yalnızca operasyon kolunun katıldığı ve iki bine yakın işçinin katıldığı daha küçük bir grev yaşanmıştı ancak dar katılıma rağmen grev kimi projelerde %50-%70 arası zamlar kazanabildi.

Bu yeni grevin güçlenmesi ise üç nedenden kaynaklandı. Öncelikle, grev yine operasyon kolunda başlasa da tarihte ilk kez yönetim ve İK çalışanları da, patronları da şaşırtarak, greve katıldı ve pek çok projenin tamamen durmasını sağladı. İki kolun bu eşi görülmemiş birliği, grevi genişleten güçlü bir dinamik yarattı.

İkinci sebep patronların kısa sürede işe yeni taşeron alamamasıydı; zira iki kolda da çoğunluk profesyonel ve tecrübeli işçilerden oluşuyordu. Son sebep ise çoğu işçinin asi ve muhalif ruhuydu, zira büyük kısmı genç ve isyankâr bir nesilden geliyordu ve rejime kafa tutmaya dünden razıydılar. Aynı genç nesil Aralık 2017-Ocak 2018 ve Kasım-Aralık 2019 eylemlerine de geniş katılım göstermişti.

Genel olarak bakıldığında neoliberal düzenlemeler İran işçi sınıfının yıkıcı bir ölçekte proletaryadan prekaryaya dönüşümüne yol açtı. İslam devrimini izleyen dönemde işgücünün yalnızca %8 kadarı çalışma yasasına bağlı resmi istihdama dâhil olmayan sözleşmeli işçilerden oluşuyordu. 1980-88 İran-Irak savaşından sonra gelen neoliberal dönüşümle birlikte bu oran istisnasız her hükümet döneminde katlanarak arttı ve mevcut durumda işgücünün %95’i kısa dönemli sözleşmelerle çalışır durumda.

Daha önceleri petrol işçilerinin işleri görece daha güvenceli ve sabitti, maaş ve ikramiyeleri de görece daha iyiydi. Ancak 1997’de Muhammet Hatemi, Cumhurbaşkanlığını kazanmasıyla birlikte petrol bakanı Bijan Namdar Zanganeh idaresinde petrol sektörünü taşerona yönlendirmeye başladı. Zanganeh’den önce petrol sektöründeki tüm işçiler kadroluydu. 1997’de “Yasa 23” ile birlikte tam zamanlı işçiliğin azaltılacağı bildirildi.

Bu yasa İngiltere’de Margaret Thatcher hükümetinin uyguladığı yaptırımlar üzerinden tasarlanmıştı. Bu düşünce tarzına göre hükümetin görevi şirket kurup işletmek değil yalnızca yönetime ve düzenlemeye odaklanmaktı. Bunun sonucunda tüm hizmet sektörü özel sektöre teslim edildi. Zanganeh emeklilerin yerine yeni işçi alımını durdurdu ve petrol sektörünü tüm alanlarda kurup genişletmeleri için taşeronlara başvurdu.

Sonraki Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ise petrol bakanlığına Devrim Muhafızları komutanlarından Rüstem Gasemi’yi atadı. Gasemi petrol sektörünü fiilen Devrim Muhafızlarının ekonomik kontrolü altına aldı ve kurum, petrol sözleşmelerini yürüten kendilerine bağlı yaklaşık 300 şirketle birlikte sektörün temel müteahhidi oldu.

Burada dikkat edilmesi gereken şey pek çok projeyi yürüten ana müteahhitlerin altında en az beş kat daha müteahhit olması. Bunlar işe doğrudan müdahil olmadan büyük paralar kazanıyorlar. Bugün çalışanların 3’te 1’inden azı (%28) kadro ve güvenceye sahip. İran ekonomisinin en zengin sektöründe işgücünün bu muazzam ‘prekaryalaştırılması’ yaklaşık çeyrek asırlık bir neoliberal özelleştirme ve bunu takiben işgücünün yeniden düzenlenmesinin sonucu.

BÜYÜK RESİM

Bu grevin benzersiz önemi yalnızca İslam Cumhuriyeti tarihindeki en geniş sanayi grevi olmasından kaynaklanmıyor. Taleplerinin yeni bir yol çizmesi; taşeron işçilik yerine iş güvencesi talebi, toplanma ve protesto hakkına desteği, geniş kapsamlı sosyal güvence çağrısı da bir dönüm noktasına işaret ediyor. Taşeron Petrol İşçileri Protesto Örgüt Konseyi platformu İran halkının büyük çoğunluğunun en acil taleplerini bir araya getiriyor.

Asıl soru, neden şimdi? Neden 30 yıldan sonra şimdi işçi sınıfı neoliberalizme karşı bu kadar büyük bir ulusal ayaklanma başlattı? Cevap, son birkaç yılda ülkenin siyasi çehresini kökünden sarsan depremlerde yatıyor. Bir dizi kilit sorunda gösterdiği inanılmaz başarısızlığın ve koronavirüs salgınını yönetim şeklinin üzerine bugün İslam Cumhuriyeti çok yönlü bir krizle boğuşuyor, bu kriz rejimin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olup ideolojik, sosyo-ekonomik çözülüşe işaret ediyor. Bahsettiğimiz kilit sorunların bazıları;

- 28 Aralık 2017’den 3 Ocak 2018’e kadar süren protestolar: Bunlar çoğu küçük 180 şehir ve kırsal kasabada gerçekleşmiş ve İslami rejimin yıkılmasını amaçlamıştı.

- Aban Protestoları: Bunlar Kasım-Aralık 2019’da benzin fiyatının ani yükselişi ve bunun yol açtığı ekonomik sorunlardan ötürü başlamıştı. Bu kez protestolar irili ufaklı 200 şehre yayıldı ve yalnızca kolluk kuvvetlerinin kanlı müdahalesiyle bastırıldı. En az bin 500 kişi öldü, iki bin kişi yaralandı ve yedi bin kişi alıkonuldu. Aban Protestoları hem mevcut krize yol açan bir dönüm noktası hem de devrimci bir durumdu.

- Seçim boykotu: 2020 genel seçimleri İslam Cumhuriyeti döneminin en az katılımlı seçimi olmuştu ancak bu yılın Cumhurbaşkanlığı seçimi (daha doğrusu seçim komedisi) daha da geniş bir boykota sahne oldu. Başta dini lider Ali Hamaney’in katil savcı İbrahim Reisi’yi Cumhurbaşkanı atadığı son seçim olmak üzere iki seçim de ruhbanların iktidarı tamamen tek tipleştirmeye yönelik adımlar attığını açıkça gözler önüne serdi. Bunun temel amacı kitlelerden gelecek bir devrim tehdidine karşı hazırlık yapmaktı. Grevin Cumhurbaşkanlığı seçiminden bir gün sonra başlaması tesadüf değil, zira grev de İslami rejime karşı büyük bir direniş ve başkaldırı eylemi olarak kendini gösterdi.

- Huzistan İsyanı: 16 Temmuz'da Güneybatı İran’da aşırı su kıtlığından ötürü bir gecede geniş çaplı protestolar başladı. Petrol ve doğalgaz kaynakları, sanayisi ve tarımıya - Huzistan, İran’ın en zengin bölgesi. İslam Cumhuriyeti’nin yöneticileri 40 yılı aşkın iktidarlarında Huzistan’ı talan etti, ekolojik bir felakete yol açıp yerli Arap nüfusu aşırı yoksulluğa iterken içme suyunda bile kıtlığa yol açtı. Bundan dolayı bugün Huzistan, mevcut grevin merkezlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Aynı sorunlar işçi sınıfının bu en güçlü eylemini, Huzistan’da ve ülkenin kalanında ekolojik felaket ile etnik ve cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleyle de bir araya getiriyor.

Ülkeyi kapsayan işçi sınıfı grevi, ayetullahlar iktidarının uzun, karanlık gecesinin içinde ışığa ve umuda bir pencere açıyor. Ancak bütün önemine rağmen petrol işçilerinin grevi özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için verilen uzun ve zorlu sınıf mücadelesinin ilk adımından ibaret. Bu mücadele ise, işçi sınıfına kurtuluş yolunda önderlik edecek Marksist devrimci solun acilen gün yüzüne çıkmasını gerektiriyor.

Kaynak: Weekly Worker

 

DAHA FAZLA