Ümit Özdağ'dan Buğra Kavuncu'ya cevap: 'Hukuki cehalet böyle bir şey'
İstanbul milletvekili Ümit Özdağ, İYİ Parti'den ihraç edilmesi yönündeki mahkemenin vermiş olduğu ret kararının ardından basın toplantısı düzenledi. Özdağ basın toplantısında İYİ Parti’nin kendisini basın yoluyla tehdit ettiğini iddia etti.
14-01-2021 13:58

İYİ Parti'den ihraç kararı mahkeme tarafından iptal edilen Ümit Özdağ, TBMM’de basın açıklaması düzenledi.
Özdağ, İYİ Parti’nin kendisini basın yoluyla tehdit ettiğini ileri sürerek, “Muğla'ya gidersen gereken yapılacak diye haber gönderiyorlar. Muğla teşkilatından 45 kişiyi ziyarete gideceğim için istifaya zorladılar” dedi.
Özdağ’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
'HİÇ UNUTMAYACAĞIM ŞEYLER VAR'
"İYİ Parti’den ihraç edilmeme gerekçe olarak gösterilen her açıklamalarımın, her kelimesinin arkasındayım. 20 Eylül 2020’de yapılan İYİ Parti Kongresi sonrası başlayan ve zaman zaman çok sert açıklamalar ve hakaretlerle devam eden süreç yaşandı. Bunların bir bölümünü unutacağım, ama hiç unutmayacağım şeyler var. Ben İstanbul’da ikinci bölge milletvekiliyim. İstanbul ikinci bölgeye, İstanbul İl Başkanı tarafından İstanbul birinci bölgede yaşayan bir kişi koordinatör olarak atandı. Bu kişinin koordinatör olarak atanmasının tek nedeni bana ve babam Muzaffer Özdağ’a sosyal medya üzerinden küfreden şer… olmasıydı. Bu atamayı, atayanları, görevden alınması için yaptığım talebimi görmemezlikten geleni hiç affetmeyeceğim.
'POYRAZ’IN HİÇBİR SİYASİ TECRÜBESİ YOK'
İYİ Parti içinde kötü bir yönetim tarzı olduğuna dair eleştirilerim olmuştur. Fakat daha disiplin sürecinin nasıl işletilmesi gerektiğini bilmeyen İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz maalesef 2015 yılında AKP’den aday adayı olarak başvurusu dışında hiçbir siyasi tecrübesi olmayan bu kişi partimizin en kritik koltuklardan birine oturuyor. Dün katıldığı bir televizyon programında, ‘28 günde mahkeme karar verdi, Türk yargısının sürati ne mutluluk verici bir gelişme’ dedi. Uğur Poyraz, şunu söylemek istiyor: Yargı taraflı davranarak çok hızlı karar verdi, burada siyasi bir müdahale var. Bu büyük bir yalan. Yargı bu konuda, Siyasi Partiler Kanunu’nun 57. maddesine göre 30 günde karar vermek zorunda ve 28 günde karar verdi. Yargının hızlı çalışması, taraflı davranması söz konusu değil. Bunu televizyonda söyleyeceğine, bu dosyada vekaleti vardı, kendisi gelip arkasında dursaydı. İhraç davası açmayı bilmediği için mahkeme, sürenin bitiminden iki gün önce davayı iptal etti.
'TEHDİTLER GELİYOR'
İhraç kararı ile ilgili söyleyeceğim son şey 81 il başkanı içerisinde bir tek Muğla İl Başkanı İncilay Gezgin Şekerdağ Hanımefendi ‘konu mahkemeye intikal etmiştir, mahkemenin sonucunu bekleyeceğim ve Sayın Özdağ’ın ihraç edilmesi için imza vermeyeceğim’ dedi. Bütün baskılara direndi, kendisiyle tanışıklığım yok, vicdanına uygun davrandı. Muğla’ya giderek kendisine teşekkür edeceğimi ifade etmiştim. Bu basın toplantısından sonra Muğla’ya yola çıkacağım. Bana yönelik basın yoluyla tehditler geliyor, eğer gidersem gereken yapılacakmış, bu arada Muğla İl Teşkilatı’na baskılar yapılarak dün gece 45 kişi istifa ettirildi ve İl Başkanı tehdit edildi. İl Başkanı biraz önce bana mesajla, iki sivil polisin kendisini evden alıp partiye götüreceğini bildirdi. Bir mahkemenin almış olduğu karara herkes saygı duymalı. Ben bu basın toplantısını İYİ Parti İstanbul Milletvekili olarak yapıyorum. Mahkeme kararını alır almaz İYİ Parti Grubu’na bu basın toplantısını yapacağıma dair bilgi verdim. İYİ Parti Milletvekili olarak Muğla İl Başkanı’mızı ziyaret edeceğim. Benim tavsiyem herkesin hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi içine sindirmesidir. İYİ Parti demokrasi mücadelesi sonrası kurulmuştur.
ENGİN ALTAY AÇIKLAMASI
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’a soru soruldu. Engin Altay da “İYİ Parti içinde atılmış bir fitne” diyerek cevap verdi. Engin Altay acaba İYİ Parti tüzüğünü okudu mu? İhraç kararını ve içindeki belgeleri okudu mu? Sanıdım iki soruya vereceği cevap hayır olacaktır. Üçüncü bir belge daha var. Mahkemenin kararı. Bunları okumadan böyle bir açıklama yapmak, en basit ifadeyle kasaba politikacılığıdır. Engin Altay, yerlerine kayyum atanan HDP’li, terör örgütü ile bağlantılı belediye başkanlarının hukukunu savunuyor. HDP’li vekillerin hukukunu da savunuyor da, Türk milliyetçisi, Atatürkçü Ümit Özdağ’ın hukukunu savunmuyor, siyasi bir iftira ile infaz ediyor. Engin Altay, beni AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın fitne aracı olarak suçluyor. Kendisine Türk milleti önünde en içten teessüflerimi bildiriyorum. Engin Altay benim AKP’ye ve Erdoğan’a karşı verdiğim siyasi mücadelenin 10’da birini vermemiştir. Kirli referandum gecesi, ben oyların hesabını sorarken ne Engin Altay oradaydı ne de arkadaşlarından biri oradaydı."
BUĞRA KAVUNCU'NUN AÇIKLAMALARINI DEĞERLENDİRDİ
Özdağ, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'nun, mahkeme kararına ilişkin "Türk yargısının bu konudaki hızına hayran olduk. Keşke birçok konuda da aynı şekilde hızlı karar verseler" açıklamasıyla ilgili değerlendirmesi sorulan Özdağ, "Hukuki cehalet böyle bir şey. Demek ki hukuku genel sekreterden öğrenmiş. 30 günlük dava 28 gün içerisinde karara bağlanmış. Bir dava, bir soruşturma daha var, o da kendisiyle ilgili yürüyen diğer soruşturma. Bir de onun sonucunu beklemek lazım" yanıtını verdi.
İYİ Parti'nin bütün faaliyetlerine katılacağını bildiren Özdağ, "Parti, partiye oy veren bütün seçmenlerden oluşur. Ben, İYİ Parti seçmeninin bu karardan nasıl büyük bir sevinç duyduğunu, karar ortaya çıktığı saatten beri yaşıyorum. Eğer herkes kendi üstüne düşeni yaparsa ve hukukun üstünlüğünü kabul ederse, aynı konuda iki kez hüküm kurulamaz. En temel hukuk kaidesidir bu. Bundan sonrasına birlikte bakarız" diye konuştu.
İLGİLİ HABERLER
Usta besteci Muammer Sun yaşamını yitirdi
Besteci ve müzik eğitimcisi Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Uzun süredir çoklu organ yetmezliğiyle mücadele eden Sun, 88 yaşındaydı.
16-01-2021 18:03

Türkiye müzik tarihinin usta bestecisi 88 yaşındaki Muammer Sun bu sabah Ankara'da hayatını kaybetti. Kaldırıldığı hastanede çoklu organ yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.
Sanatçı ve siyasetçiler usta bestecinin ölüm haberinin ardından üzüntülerini dile getirdi.
MUAMMER SUN KİMDİR?
1932’de Ankara’da doğan Muammer Sun, 1946’da Askeri Muzıka Okulu’nda müziğe başladı. Bir yıl sonra 1953’te Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü’ne girip; Ahmed Adnan Saygun’un öğrencisi oldu.
Konservatuarda, Mithat Fenmen ile piyano, Hasan Ferit Alnar ile koro ve orkestra şefliği; Muzaffer Sarısözen ile Türk halk müziği, Ruşen Ferit Kam ile klasik Türk musikisi; ayrıca özel olarak Kemal İlerici ile Türk müziği makamlar sistemi ve armonisi konularında çalıştı.
1960’ta, Ankara Devlet Konservatuarı Kompozisyon Bölümü İleri Yüksek Dönemi’nden Saygun’un öğrencisi olarak “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yıl Ankara Devlet Konservatuarı’na öğretmen olarak atandı.
1975’te İzmir Devlet Konservatuarı’na, 1980’de Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na, 1987’de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na atandı. 1988’de doçent, 1993’te profesör oldu.
1999’da Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan emekli oldu. Devlet konservatuarlarında görevli olduğu süre içinde, koro, solfej, armoni, kontrpuan, füg, enstrümantasyon, orkestrasyon, modal müzik ve kompozisyon dersleri veren Sun’un pek çok eseri çeşitli yarışmalarda ödüller kazandı.
Mezuniyetinden sonra Ankara, İzmir, İstanbul Devlet Konservatuvarlarında, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünde, Siyasal bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu'nda, Ankara Radyosu'nda öğretmenlik yaptı.
1969 yılında, sanat kurumlarının temsilcisi olarak TRT Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu 'nu ve TRT Müzik Dairesini kurdu.1971'de Murat Katoğlu'yla birlikte TRT Kültür Sanat Ödülleri Sistemini hazırladı.
1968'de atandığı Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği sırasında, Çocuk ve Gençlik Koroları Yönetmeliği'ni hazırladı. Bütün Türkiye'de 166 çocuk ve gençlik korosu kuruldu. Koro şeflerine 1968 -1969 yazlarında, Gazi Eğitim Müzik Bölümü öğretmenleriyle birlikte, iki kez yaz kursu düzenledi. Bu kurslara Gazi Müzik Bölümü'nde 40, Sinop kursunda 80 olmak üzere 120 müzik öğretmeni katıldı. 166 koro, ödenekleri kesildiği için 1970'te kapatıldı. Bu korolar ve kurslara katılan müzik öğretmenleri, bugünkü Türkiye'de yaygınlaşan çocuk ve gençlik korolarının temelini oluşturdu.
Sun, 1967 ve 69'da, biri TRT adına; diğeri de TRT ve ODTÜ adına iki büyük folklor derlemesi düzenledi; kendisi de bu derlemelere uzman derleyici olarak katıldı. Haccettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Kompozisyon bölümü öğretim üyeliğinden Ekim 1999'da emekli oldu. Eylül 2004'te Sun Yayınevi'ni kurdu. Muammer Sun, TRT'nin yapımını üstlendiği Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerinin müzikleri yazdı ve geniş kitlelere ulaştı.
Başta SCAMV Onur Ödülü Altın Madalyası olmak üzere çok sayıda ödülün sahibiydi.
Zamlar, artan işsizlik, ekonomik kriz... Ödenemeyen elektrik faturaları çığ gibi büyüyor
CHP'li Güzelmansur faturasını ödeyemediği için elektriğe kesilen abonelere dair bilgileri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'den istedi.
16-01-2021 14:30

İleri Haber
CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur, 2019’da 4 milyon faturanın ödenmediği için vatandaşın elektriğinin kesildiğini, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenmeyen faturaların çığ gibi büyüdüğünü söyledi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan Güzelmansur, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Cumhuriyet Halk Partisi (Hatay) Milletvekili Mehmet Güzelmansur, son 3 yılda vatandaşın elektrik faturasının yüzde 70 oranında arttığını söyledi. Vatandaşın 2020’de yapılan zamlarla elektriğe yüzde 40 daha fazla ödediğini belirten Güzelmansur, “2021’in ilk gününe de %6’lık elektrik zammıyla girdi. Pandeminin ekonomik yıkımlarının üstüne elektriğe zam yağmuru binince vatandaş faturasını ödeyemez oldu” dedi.
‘ÖDENMEYEN FATURALAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜYOR’
2019 yılında 4 milyon elektrik faturası ödenemediği için, vatandaşın elektriği kesildiğini hatırlatan CHP’li vekil, 2020’de ekonomik kriz ve artan işsizlikle birlikte ödenemeyen faturaların çığ gibi büyüdüğüne dikkat çekti. Güzelmansur, konuyla ilgili Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi.
Güzelmansur’un Bakan’ın cevaplamasını istediği sorular şunlar:
1- 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’deki elektrik aboneliği olan tüketici sayısı kaçtır?
2- 2020 yılı sonu itibarıyla, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir?
3- 2020 yılında borç nedeniyle elektriği kesilen bu aboneliklerin konut, sanayi, ticaret ve tarımsal sulama olarak sayısal dağılımı nedir?
4- 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
5- 2020’de, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin borcunu ödedikten sonra elektriği bağlanmıştır?
6- 2020 yılı sonu itibarıyla Hatay’da kaç elektrik abonesi vardır?
7- Hatay’da 2020 yılında, faturasını ödemediği için, kaç abonenin elektriği kesilmiştir? Elektriği kesilen bu abonelerin sayısının konut, ticarethane, sanayi ve tarımsal sulama olarak dağılımı nedir?
8- Hatay’da 2020 yılında elektriği kesilen abonelerin toplam borcu ne kadardır?
9- 2020’de, Hatay’da, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen kaç abonenin, borcunu ödedikten sonra elektriği yeniden bağlanmıştır?
Cumartesi Anneleri’nden 825. hafta açıklaması: ‘Abdullah Canan için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’
Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle sosyal medyadan yayınladıkları 825. hafta açıklamasında, 1996’da gözaltına alındıktan sonra cansız bedeni bulunan Abdullah Canan için adalet talebinde bulundu.
16-01-2021 12:58

İleri Haber
Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yurttaşların akıbetini sormak amacıyla her cumartesi günü yaptıkları açıklamayı, 825. haftada yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri kapsamında internetten yayınladı. Cumartesi Anneleri, yaptığı 825. hafta açıklamasında 17 Ocak 1996’da Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alınan ve ağır işkence görmüş cansız bedeni yaklaşık bir ay sonra bulunan Abdullah Canan için adalet istedi.
‘’Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır’’ ifadelerinin yer aldığı 825. hafta açıklaması şu şekilde:
‘ABDULLAH CANAN İÇİN ADALET İSTEMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
825 haftadır devletin denetimi altındayken yaşam hakları ellerinden alınan insanlarımız için adalet istiyoruz. Ancak Türkiye’de yaşam hakkı ihlallerinin bağımsız bir biçimde incelenmesi, etkin bir biçimde soruşturulup kovuşturulması, bu konuda kamu görevlilerinden hesap sorulması mümkün olmadığından ne biz adalete ulaşabiliyoruz ne yaşam hakkı ihlalleri durdurulabiliyor ne de Türkiye hukuk devletine dönüşebiliyor.
825. haftamızda gözaltına alındığı, gözaltında işkence ile öldürüldüğü halde, devletin hesap verme sorumluluğunu yerine getirmediği Abdullah Canan davası ile kamuoyunun karşısındayız.
43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Bölgede yaygın bir biçimde işlenen ve ailesini de hedef alan ağır hak ihlalleri nedeniyle savcılığa başvurdu. Yedi akrabası ile birlikte yaptıkları başvuruda Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Yurdakul, Canan ve şikâyetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağırdı. Onlardan kendisi hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikâyetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince, Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi.
Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Tanık beyanlarına göre Van karayolunda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı. Askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu'na götürüldü.
‘GÖZALTINA ALINDIĞI İNKÂR EDİLDİ’
Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurarak Canan’ın bulunmasını istedi. Ancak onun gözaltına alındığı inkâr edildi.
21 Şubat 1996 günü Abdullah Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni köylüler tarafından bulundu. Canan, yakın mesafeden atılan 7 kurşunla öldürülmüş, elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak Yüksekova-Esendere Karayolundaki bir menfeze bırakılmıştı.
Canan Ailesi, Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu.
Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan'ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak gözaltına alındığı inkâr edilen Abdullah Canan’ı Şubat 1996'da tabur karargâhındaki revirde, başı sarılı vaziyette gördüğünü söyledi.
Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında Diyarbakır DGM Savcılığı’nca soruşturma açıldı. Bu kişiler, Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmekle suçlandı.
‘SANIKLAR BERAAT ETTİ’
Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı.
Canan Ailesi 1 Aralık 1997 tarihinde davayı AİHM’e taşıdı. AİHM 3. Dairesi, "Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan'ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkence görmüştür." tespitinde bulundu. Türkiye'nin iç hukuktaki yaklaşımını şaşkınlık verici olarak değerlendirip oy birliği ile mahkûmiyet kararı verdi.
Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile katledenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, Yargıtay Başsavcısı’nın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na yaptığı itiraz yazısında, AİHM kararında isimleri yazılıdır.
‘ADALETİ SAĞLAMA GÖREVİNİZİ YERİNE GETİRİN’
Abdullah Canan’ın gözaltında kaybedilişinin 25. yılında yargı makamlarına sesleniyoruz: Yargı makamları, başta yaşam hakkı olmak üzere hak ihlallerinin cezasız kalmayacağını göstermek zorundadır. AİHM’de oybirliği ile yaşam hakkı ihlali kararı verilmiş olan Abdullah Canan davasındaki cezasızlığa son verecek, fail ve sorumluların yeniden yargılanmasını sağlayacak adımları atın. Adaleti sağlama görevinizi yerine getirin.
Kaç yıl geçerse geçsin Abdullah Canan için ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 126 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz.
2020'de en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edildi!
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun yayınladığı 2020 Hak İhlalleri Raporu’na göre bir yılda en az 300 kadın öldürüldü, en az 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti.
16-01-2021 11:00

İzel Sezer - @izelsezer
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2020 Hak İhlalleri Raporu’nu yayınladı. Rapora göre, bir yılda en az 3 bin 362 yurttaşın yaşam hakkı ihlal edilirken 2 bin 427 iş cinayeti kayıtlara geçti. Bir yılda en az 300 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
15’i çocuk, en az 1679 yurttaşın işkenceye maruz kaldığının aktarıldığı raporda, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamelelerin sayısı ise en az 1855 olarak kayıtlara geçti. Böylelikle bir yılda toplam 3 bin 534 işkence vakası kaydedilmiş oldu.
27 GAZETECİ TUTUKLANDI
Raporda, 4 Aralık 2020 itibarıyla en az 87 gazetecinin ve basın emekçisinin tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu aktarılırken; 2020 yılında 27 gazetecinin tutuklandığı, 21 gazetecinin saldırıya uğradığı, en az 53 gazeteci hakkında dava veya soruşturma başlatıldığı ve yüz binlerce toplatma veya erişime engelleme kararının alındığı bildirildi.
2020 yılında, düşünceyi ifade nedeniyle en az 719 kişi gözaltına alındı ve 32 kişi tutuklandı. 30 kişi ise düşünceyi ifade nedeniyle mahkûm edildi.
753 EYLEME POLİS SALDIRDI, 2 BİN 123 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Rapora göre, bir yılda 226 belediye ve parti yöneticisi tutuklandı. 52 görevden alma veya kayyum atamasının yaşandığı 2020’de, 753 eylem ve etkinliğe polis müdahalesinin olduğu, 2’si çocuk en az 2 bin 123 kişinin bu eylemlerde gözaltına alındığı ve 44’ünün ise tutuklandığı aktarıldı. Toplantı ve gösteriler nedeniyle açılan davalarda 294 kişi ise mahkûm edildi.
Raporda, 2020’nin önemli olayları ise şu şekilde aktarıldı:
KORONAVİRÜS SALGINI
İlk resmi vaka mart ayında kaydedilse de, şubat ayında görüldüğü haberleri gelen yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını mart ayıyla birlikte Türkiye’nin gündemine yoğun bir biçimde girdi. TTB’nin verilerine göre, 2020 yılında salgın nedeniyle 133’ü hekim 327 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi.
İNFAZ YASASI
Covid-19 salgınıyla birlikte tartışılmaya başlanan infaz düzenlemesi, 14 Nisan günü TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Yasayla cezaevlerinden 90 bine yakın kişi tahliye edildi. Denetimli serbestlik bir kereye mahsus olmak üzere üç yıla çıkarıldı. Bazı suçlarda cezaların 4’te 3’nün değil yarı süresinin cezaevinde infaz edilmesi ve açık cezaevindekilere Mayıs Ayı sonuna kadar izin verilmesi de kabul edildi.
ART ARDA DEPREMLER
Elazığ’da 24 Ocak'ta meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki depremde Elazığ’da 37, Malatya’da 4 olmak üzere en az 41 kişi yaşamını yitirdi, en az 1600 kişi de yaralandı.
Depremin ardından Kızılay Genel Müdürlüğünün (1999 yılından bu yana Deprem Vergisi toplanmasına karşın) halkı para yardımına çağırması ve HDP’li belediyelerin gönderdiği yardımların engellenmesi kamuoyunun gündemine geldi.
İran merkezli bir deprem sonucu 23 Şubat’ta Van’ın Başkale İlçesine bağlı Özpınar, Güvendik, Kaşkol ve Gelenler kırsal mahallelerinde 5’i çocuk 10 vatandaş yaşamını yitirirken, çok sayıda hayvan telef oldu ve 36 kişi ise yaralandı.
Depremden etkilenenlere yardım için HDP tarafından toplanan yardımları taşıyan konvoy, Elazığ depreminde olduğu gibi güvenlik güçleri tarafından engellendi.
Bingöl’ün Karlıova İlçesinde 14 Haziran’da meydana gelen 5,7 büyüklüğündeki depremde bir kişi yaşamını yitirdi,18 kişi ise yaralandı.
İzmir yakınlarında, Ege Denizi’nde 30 Ekim’de 6,9 şiddetinde deprem meydana geldi. İzmir ve çevresinde ağır hasara neden olan deprem sonucunda en az 116 kişi yaşamını yitirdi, 1034 kişi ise yaralandı.
Depremin ardından Bayraklı ilçesindeki 75. Yıl Parkında İzmir Halkevi tarafından açılan yardım çadırı 7 Kasım günü polisler tarafından söküldü. Müdahale sırasında 8 kişi gözaltına alındı. Polisler, yardım malzemelerini Kızılay’a ait bir kamyona yükleyerek götürdü. Aynı gün Dayanışma Ağı tarafından kurulan yardım çadırı da söküldü.
VAN’DA ÇIĞ FELAKETİ
Van - Bahçesaray Karayolu’na 4 Şubat’ta çığ düşmesi üzerine 5 kişi yaşamını yitirdi. Peşinden kurtarma çalışması için bölgeye gelen ekiplerin üzerine de çığ düştü. Bu olayda da üç kişi sonradan hastanede olmak üzere 36 kişi yaşamını yitirdi, 75 kişi ise yaralandı.
Olayın ardından bölgede iki çığ tüneli yapılmasının planlandığı ancak usulsüz biçimde yanlış bir yere bir tünel inşa edildiği ortaya çıktı.
MARDİN’DE TOPLU MEZAR
28 Mayıs Günü Mardin’in Dargeçit İlçesi Libka (Gulbiş) mezrası yakınlarındaki bir mağarada 40 kadar kişinin kemik ve kafatasları bulundu. Kemikleri bulan mahalle sakinlerinden İrfan Yakut, Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Olay yerinde yapılan incelemeye kayıp yakınlarının avukatlarının ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) avukatlarının katılmasına izin verilmedi. Cumhuriyet Savcılığı, toplu mezara ilişkin soruşturmada gizlilik kararı aldı.
UYGULANMAYAN AİHM KARARI
AİHM Büyük Daire, HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın başvurusuna ilişkin kararını 22 Aralık Günü açıkladı. Demirtaş’ın tutukluluğunun “hukuki değil siyasi olduğu” görüşünü kabul eden AIHM Büyük Dairesi, Türkiye’nin AIHS’in “ifade özgürlüğü”, “özgürlük, güvenlik ve makul sürede yargılanma hakkı”, “seçme ve seçilme hakkı”na ilişkin maddelerinin ihlal ettiğine; Demirtaş’ın “derhal serbest bırakılması” gerektiğine karar verdi. AİHM kararının ardından Demirtaş’ın avukatları tarafından yapılan tahliye başvurusunu değerlendiren Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği, “hukuki durumunda bir değişiklik bulunmadığı” iddiasıyla 26 Aralık günü talebi reddetti.
KİPTAŞ, 93 milyon liraya aldığı 8 arsayı yandaş vakıf ve derneklere 'yok pahasına' kiraya vermiş
Bilal Erdoğan'ın kurduğu Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın, Beykoz Dereseki’de KİPTAŞ’a ait 554 bin 843 metrekarelik alanı 49 yıllığına aylık 19 bin 120 TL’ye kiraladığı ortaya çıktı.
16-01-2021 09:37

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, AKP döneminde İBB iştiraki KİPTAŞ tarafından 93 milyon TL’ye satın alınan 8 adet arsanın KDV hariç aylık sadece 48 bin 216 lira 17 lira bedelle vakıf ve derneklere kiraya verildiğini ifade etti. Mülkleri kiralayanlar arasında gerici Ensar Vakfı ile İlim Yayma Cemiyeti de var.
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olan, dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın kurduğu Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın sahibi olduğu Beykoz’daki “Nun Okulları”nın yanındaki özel orman alanın da vakfa 49 yıllığına, aylık sadece 19 bin 120 liraya kiralandığı anlaşıldı.
İBB Meclisi’nin ocak ayı oturumlarının son bileşimi önceki gün Yenikapı Avrasya Gösteri Merkezi’nde yapıldı. İBB Meclisi CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, AKP döneminde KİPTAŞ’ın genel müdürü olan şu anki Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın aralık ayında mecliste yaptığı konuşmada gündeme getirdiği şirketin bugünkü yönetimi ile ilgili eleştirilerine yanıt verdi. Cumhuriyet’ten Hazal Kaya’nın haberine göre, Balyalı, konuşması sırasında KİPTAŞ’ın önceki dönem bazı dernek ve vakıflara ucuza kiraladığı mülkleri de açıkladı.
555 BİN METREKARELİK ALAN 19 BİN TL'YE KİRALANDI
KİPTAŞ, 8 taşınmazı bazı dernek ve vakıflara ucuza kiraladı. Listeye göre;
Ensar Vakfı İktisadi İşletmeleri Başakşehir İkitelli’deki Ensar Kız Öğrenci Yurdu’nu aylık 8 bin 109 liraya kiraladı. Yapının aylık kira bedeli şu an 78 bin 430 lira olarak hesaplandı.
Yine Başakşehir’deki İlim ve Yayma Cemiyeti Yurdu 49 yıllığına aylık 3 bin liraya kiralandı.
Listede en dikkat çekici kiralamalardan biri de Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın Beykoz Dereseki’de KİPTAŞ’a ait 554 bin 843 metrekarelik alanı 49 yıllığına aylık 19 bin 120 TL’ye kiralaması oldu. Nun Eğitim ve Kültür Vakfı’nın sahibi olduğu “Nun Okulları”, Beykoz’da 2. derece sit alanına 2015’te yapılmaya başlamıştı. Okul yıl yıl genişlemişti. Vakfın kiraladığı arazi ise okulun hemen yanında yer alıyor.
'2021 Yılı Yatırım Programı', Resmi Gazete'de yayımlandı
"2021 Yılı Yatırım Programı" Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandı.
15-01-2021 23:04

"2021 yılı Yatırım Programı" AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandı.
Programa göre, 3 bin 91 projeye 138,3 milyar lira ödenek tahsis edildi.
Resmi Gazete'de yayımlanan Yatırım Programı'nda en yüksek payları yüzde 30,7 ile ulaştırma-haberleşme sektörü ve yüzde 14,3 ile eğitim sektörü yatırımları aldı.
Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kuruluşlar, KİT, özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, döner sermayeli kuruluşlar ve sosyal güvenlik kuruluşlarının projelerinin yer aldığı programda, mahalli idarelerin yalnızca dış kredi ile finanse edilen projelerine yer verildi.
2021 Yılı Yatırım Programı hazırlıklarında 11. Kalkınma Planında yer alan temel politikalar, 2021-2023 dönemi Orta Vadeli Program ve Mali Plan'da yer alan politika ve öncelikler ile bütçe büyüklüklerinin dikkate alındığı görüldü. Yatırım Programı hazırlıklarında 11. Kalkınma Planı öncelikli sektörlerine yönelik kamu yatırımlarının öne çıktığı bildirildi.
atırım Programı kapsamında gerçekleştirilmesi planlanan 138,3 milyar liralık yatırımın yüzde 67,5’inin Merkezi Yönetim Bütçesi kapsamındaki kuruluşlar, yüzde 31,5’inin KİT ve özelleştirme kapsamındaki kuruluşlar, yüzde 0,9’unun döner sermayeli kuruluşlar ve sosyal güvenlik kuruluşları tarafından gerçekleştirilmesi planlandı.
EN YÜKSEK BÜTÇE ULAŞTIRMA-HABERLEŞME SEKTÖRÜNE
2021 Yılı Yatırım Programı kapsamında yüzde 30,7 ile en yüksek bütçe ulaştırma-haberleşme sektörünün yatırımlarına ayrıldı.
Eğitim yatırımlarının payı yüzde 14,3, enerji yatırımlarının yüzde 12,2, madencilik yatırımlarının yüzde 10,4, tarım yatırımlarının yüzde 8,7 ve sağlık yatırımlarının yüzde 7,5 oldu. İmalat, turizm, konut, içmesuyu ve kanalizasyon, teknolojik araştırma, çevre gibi diğer sektörlerin toplam payı ise yüzde 16,2 olarak kaydedildi.
Merkezi Yönetim Bütçesi kapsamındaki kuruluşlardan en fazla yatırım ödeneği tahsis edilen kuruluşlar 15,1 milyar lira ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, 13,5 milyar lira ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, 13,1 milyar lira ile Karayolları Genel Müdürlüğü, 11 milyar lira ile Milli Eğitim Bakanlığı ve 8,6 milyar lira ile Sağlık Bakanlığı oldu.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının yatırımları içinde Gayrettepe-İstanbul Yeni Havalimanı Metro Hattı, Başakşehir-Kayaşehir Metro Hattı gibi projelerle kent içi ulaşım ön plana çıktı.
DSİ’nin Türkiye genelinde devam eden tarımsal sulama yatırımlarına ise 8,4 milyar lira ödenek tahsis edildi.