Türkiye'de son 24 saatte 90 kişi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti
Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı günlük koronavirüs verilerine göre, son 24 saatte 90 kişi hayatını kaybederken, 7 bin 906 yeni vaka tespit edildi
16-02-2021 21:26

Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de koronavirüs salgınına ilişkin son verileri açıkladı. Verilere göre, Türkiye'de son 24 saatte 90 kişi hayatını kaybederken, 7 bin 906 yeni vaka tespit edildi.
Bugün tespit edilen hasta sayısı 658.
Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin toplam sayısı 27 bin 652'ye, toplam vaka sayısı 2 milyon 602 bin 34'e yükseldi.
Bakanlığın verilerine göre toplam ağır hasta sayısı ise bin 201.
İLGİLİ HABERLER
SES: Sadece Ankara'da 450 bin kişi koronavirüse yakalandı
SES tarafından yapılan basın açıklamasında koronavirüs salgının başından itibaren sadece Ankara’da 450 bin civarında yurttaşın Covid-19'a yakalandığını belirtirken, kentteki hastanelerde yatak doluluk oranlarının da yeniden artış göstermeye başladığının altı çizildi.
03-11-2020 11:41

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi, Türkiye'yi etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınında kentte gelinen son duruma ilişkin basın açıklaması düzenledi.
Basın açıklamasında pandeminin başından itibaren sadece Ankara'da 450 bin yurttaşın Covid-19'a yakalandığı belirtilirken, buna rağmen filyasyon ekiplerinin sayının düşürüldüğü ve yatak doluluk oranlarında hızla artışa geçildiğinin altı çizildi.
SES'in basın açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde:
“SES Ankara Şubesi olarak toplum sağlığını ve sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini düşünerek verileri açıklamak bizlere düşmüştür. İlimizde pandeminin başından beri gerçekleşen pozitif vaka sayısı 450 bin civarı gerçekleşmiştir. Ankara'da günlük vaka sayısı 2 bin 100 – 2 bin 500 aralığında gerçekleşmekte, vaka başına üç, dört temaslı takibi yapılmaktadır.
YATAK DOLULUK ORANLARINDA ARTIŞ
İlimizde sonbahar dönemi ile birlikte artan hastane başvurularına Covid-19 vaka artışı da gerçekleşince, yatak doluluk oranlarımız yeniden yüzde 80 – 85 aralığına yükselmiştir
Yatak doluluk oranlarının yeniden kritik seviyeye yaklaşması nedeniyle hastalar evlerinde takip edilmektedir. Artan vaka nedeniyle 110 kişilik iletişim ekibi kurulmuştur. 780 filyasyon ekibi ise artan ve artık kronik olarak süren yoğun hasta sayısı ile mücadele etmektedir.
'FİLYASYON EKİBİ SAYISI DÜŞÜRÜLDÜ'
Ankara ilinde 935 filyasyon ekibi sayısı olduğu Eylül döneminde ekip başına 21 – 25 aralığında hasta sayısı düşerken, hasta sayısının düşmesi gerekçesiyle filyasyon ekip sayısı da 780’ne düşürülmüştür. Artan vaka ve filyasyon ekip sayısı düşürülmesi nedeniyle ekip başına halen 21 ile 25 hasta düşmektedir. Filyasyon ekipleri Kasım ayı ile birlikte daha zorlu şartlarda daha fazla hasta sayısı ile mücadele etmek zorunda kalmaktadır.”
Türkiye'de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 56 kişi daha hayatını kaybetti
Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre Türkiye'de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 56 kişi yaşamını yitirdi, 1649 yeni hasta tespit edildi.
10-10-2020 21:07

Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Covid-19) ile ilgili güncel verileri açıkladı.
Türkiye'de koronavirüs nedeniyle son 24 saatte 56 kişi yaşamını yitirdi, 1649 yeni hasta tespit edildi.
Virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin toplam sayısı 8 bin 778'e, toplam hasta sayısı 334 bin 31'e yükseldi.
Bugünkü iyileşen hasta sayısı 1391 olurken, toplam iyileşen hasta sayısı 293 bin 145'e ulaştı.
Hastalarda zatürre oranı yüzde 6,2 olarak açıklanırken, ağır hasta sayısı 1414 olarak kayıtlara geçti.
Yatak doluluk oranı yüzde 48,6 olduğu belirtilirken, erişkin yoğun bakım doluluk oranı yüzde 68,8 olarak kayıtlara geçti.
Ventilatör oranı yüzde 31,4 olurken, ortalama temaslı tespit süresi 7,6 saat olarak açıklandı.
'AĞIR HASTA SAYISINI KONTROL ALTINA ALMAK ZORUNDAYIZ'
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Ağır hasta sayımızdaki düşüş durağanlaşıyor. Ağır hasta sayısını kontrol altında tutmak zorundayız. Bugün 1.649 yeni hasta tespit edildi. Sağlık çalışanlarımızın işlerini kolaylaştırmak için tedbirlere uymalıyız. Birlikte başaracağız, güvenin" dedi.
Ağır hasta sayımızdaki düşüş durağanlaşıyor. Ağır hasta sayısını kontrol altında tutmak zorundayız. Bugün 1.649 yeni hasta tespit edildi. Sağlık çalışanlarımızın işlerini kolaylaştırmak için tedbirlere uymalıyız. Birlikte başaracağız, güvenin. https://t.co/RVlhe7786O
— Dr. Fahrettin Koca (@drfahrettinkoca) October 10, 2020
Hastaneden çıkan Trump'ın ilk işi maskeyi çıkarmak oldu: 'Virüsten korkmayın'
Koronavirüse yakalanmasının ardından hastanede tedavi altına alınan ABD Başkanı Trump'ın taburcu olmasının ardından yayınladığı videoda ilk işi maskesini çıkarmak ve "Virüsün sizi ele geçirmesine izin vermeyin, ondan korkmayın" demek oldu.
06-10-2020 11:34

ABD Başkanı Donald Trump yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına yakalanmasının ardından tedavi gördüğü hastaneden taburcu edildi. Trump, taburcu olmasından hemen sonra bir video paylaşırken ilk işi maskesini çıkarmak oldu. ABD Başkanı ayrıca "Koronavirüs hakkında çok fazla şey öğrendim. Kesin olan bir şey var. Virüsün sizi ele geçirmesine izin vermeyin, ondan korkmayın. Virüsü yeneceksiniz" dedi.
Öte yandan ABD'nin dünyadaki en iyi ilaçlara sahip olduğunu iddia eden Donald Trump, "Hastaneye ilk gittiğimde kendimi iyi hissetmiyordum. Ancak iki gün önce hastaneden ayrılabilirdim. Uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar iyi hissediyorum" şeklinde konuştu.
ABD'lilere hayatlarını virüse teslim etmeme çağrısında bulunan Trump, "İşimizin başına dönüyoruz. Lideriniz olarak ben önde olacağım. Biliyorum ortada tehlike var ama bunu yapmak zorundaydım. Önde duracağım ve liderlik yapacağım" ifadelerini kullandı.
İLK İŞİ MASKEYİ ÇIKARMAK OLDU
Koronavirüsü henüz atlatamamış olan Trump'ın Beyaz Saray'a adım attığında yaptığı ilk işin poz verirken maskesini çıkarmak olması da eleştiri topladı.
Only days into his diagnosis, the first thing President Trump does when he gets back to the White House is take his mask off. pic.twitter.com/kyqvHcSbIl
— Kaitlan Collins (@kaitlancollins) October 5, 2020
Trump'ın başkanlık seçimindeki Demokrat rakibi Joe Biden da Twitter hesabından Trump'ın maskesini çıkarırken çekilen bu görüntüsü ile kendisinin maske takarken çekilmiş görüntülerini kıyasladı, "Maske önemli. Hayat kurtarır" notuyla paylaşım yaptı.
Wear a mask. pic.twitter.com/TSuLuzAXEB
— Joe Biden (@JoeBiden) October 6, 2020
İki doktor daha koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Turaçlı ve Elazığ'da görev yapan Üroloji Uzmanı Dr. Nevzat Açık koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi.
06-10-2020 10:29

Türk Tabipleri Birliği (TTB), sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Turaçlı ve Elazığ'da görev yapan Üroloji Uzmanı Dr. Nevzat Açık'ın Türkiye'yi etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle hayatını kaybettiğinin duyurdu.
TTB, Turaçlı'nın vefat haberine ilişkin şu paylaşımı yaptı:
"Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin duayen akademisyenlerinden Emekli Prof. Dr. Erol Turaçlı'yı COVID-19 nedeniyle yitirdik. Ailesine ve sağlık camiasına baş sağlığı dileriz."
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin duayen akademisyenlerinden Emekli Prof. Dr. Erol Turaçlı'yı COVID-19 nedeniyle yitirdik.
— TürkTabipleriBirliği (@ttborgtr) October 5, 2020
Ailesine ve sağlık camiasına baş sağlığı dileriz. pic.twitter.com/ncIQ6TSZLA
TTB'nin Twitter hesabından yapılan başka bir duyuruda ise Üroloji Uzmanı Dr. Nevzat Açık'ın da hayatını kaybettiği bildirilirken şu ifadelere yer verildi:
Bir arkadaşımızı daha kaybettik. Elazığ'da görev yapan meslektaşımız Üroloji Uzmanı Dr. Nevzat Açık bu akşam COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Ailesinin ve tüm sağlık camiasının başı sağolsun.
Bir arkadaşımızı daha kaybettik.
— TürkTabipleriBirliği (@ttborgtr) October 4, 2020
Elazığ'da görev yapan meslektaşımız Üroloji Uzmanı Dr. Nevzat Açık bu akşam COVID-19 nedeniyle yaşamını yitirdi.
Ailesinin ve tüm sağlık camiasının başı sağolsun. pic.twitter.com/9HotHrqeE1
Almanya'da koronavirüse karşı 'yüksek etkili' antikor bulundu
Almanya'da bilim insanları, koronavirüs salgınına yakalanan kişilerden elde edilen antikorlardan en etkili olanları izole ederek pasif aşı çalışmalarına başladı. Tedavi ve koruma amaçlı kullanılması beklenen aşının yüksek etkili olacağı söyleniyor.
24-09-2020 15:16

Almanya'da Berlin'deki Charite Hastanesi ve Alman Nörodejeneratif Hastalıklar Merkezi, dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı 'yüksek etkili' antikor bulduklarını duyurdu.
Açıklamada, antikor temelinde pasif aşı çalışmaları yürütüldüğü ve geliştirilmesiyle birlikte derhal koruma sağlayacağı bildirildi. Aşı, hem koronavirüslü hastalarda hem de koruyucu olarak sağlıklı kişilere uygulanabilecek.
DW Türkçe’de yer alan habere göre, araştırma kapsamında koronavirüs hastalığını geçirip iyileşmiş kişilerin kanından 600'e yakın farklı antikor alınarak ayrıştırıldığı, yüksek etki gösteren antikorların suni olarak çoğaltıldığı kaydedildi. Bu antikorların virüse tutunarak hücrelere sızmasını ve çoğalmasını önlediği belirtildi.
Kobay fareleri üzerinde yapılan deneylerde antikorların yüksek etki gösterdiği kaydedildi. Araştırma projesinin koordinatörü Jakob Kreye, "Antikorlar koronavirüs bulaşının ardından verildiğinde farelerde semptomların hafif seyrettiğini gözlemledik. Koruyucu olarak kullandığımızda fareler hiç hastalığa yakalanmadı" dedi.
Charite Hastanesi de klinik deneyler için belirlenen antikorlardan üçünün büyük umut verdiğini belirtti. Aşı çalışmalarının Miltenyi Biotec şirketiyle yürütüldüğü, aşının hastaların tedavisinin yanı sıra hastalarla teması bulunmuş sağlıklı kişiler üzerinde de kullanılabileceği kaydedildi.
Açıklamada pasif aşıda aktif aşıdan farklı olarak hazır antikorların enjekte edildiği, bu antikorların bir süre sonra etkisini yitirdiği belirtildi. Aktif aşıya göre pasif aşının etki süresinin daha kısıtlı olduğunu belirten bilim insanları, diğer yandan pasif aşının derhal etki gösterdiğine, aktif aşıda etki görmek için beklenmesi gerektiğine işaret etti.
'Diyarbakır'da 722 sağlık emekçisine koronavirüs tanısı konuldu'
Diyarbakır Sağlık Platformu, kent genelinde 722 sağlık çalışanına koronavirüs tanısı konulduğunu açıkladı.
19-09-2020 22:16

Diyarbakır Tabip Odası, kent genelinde 722 sağlık çalışanına koronavirüs tanısı konulduğunu duyurdu.
Açıklamada "86 hekim/dişhekimi, 1 diş hekimi klinik yardımcısı, 255 hemşire/ebe, 30 paramedik/ATT, 80 personel, 37 tekniker, 13 otomasyon görevlisi, 14 güvenlik görevlisi, 17 memur, 9 laborant, 4 biyolog, 4 mühendis, 2 müdür, 8 şoför, 1 aşçı, 40 sekreter, 1 raportör, 2 portör, 2 sosyal hizmet uzmanı, 4psikolog, 1 çocuk gelişim uzmanı, 1 eczacı, 1 fizyoterapist, 1 işçi" ifadelerine yer verildi.
Platform ayrıca, Cuma Kurt (Çevre Sağlığı Teknisyeni), Murat Kaymak (Teknik Personel), Halil Yücel Kutun (Hekim), Rıdvan Dolan (Eczane Teknikeri), Abdulhaluk Gündüz (Yemekhane Personeli), Murat Yumruk (Personel), Mehmet Kan (Aile Hekimi) ve Abdülhalik Çiçek’in (Memur) koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirtti.
Her şey sermaye için: Doğalgazda vatandaşa zam üstüne zam, büyük işletmelere indirim!
TMMOB MMO Başkanı Yunus Yener, BOTAŞ'ın doğalgaz zamlarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
03-03-2021 16:23

İleri Haber
Doğalgaza her ay olduğu gibi mart ayında da zam yapan BOTAŞ, 2019 Mart–2021 Mart döneminde konut aboneleri ve küçük ticari/sınai işletmeler için yüzde 44,9 oranında fiyat artışına giderken, büyük sanayi kuruluşlarına yüzde 4,6, elektrik santrallerine ise yüzde 6,9 oranında indirim uyguladı.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MMO) Başkanı Yunus Yener, Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi’nin (BOTAŞ) doğalgaz zamlarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Yener, BOTAŞ’ın gaz satış fiyatlarının 2019 Mart-2021 Mart döneminde konut aboneleri ve küçük ticari/sınai işletmeler için yüzde 44,9 oranında artmıştır. Aynı dönemde büyük sanayi kuruluşlarına satılan doğal gazın fiyatı artmamış, tersine yüzde 4,6 oranında düşmüştür. Elektrik üretimi amaçlı gaz tüketimini desteklemek için, doğal gaz yakıtlı elektrik santrallerinin satış fiyatlarında da artış olmamış ve yüzde 6,9 oranında indirim uygulanmıştır” dedi.
'SİSTEM KULLANIM BEDELİ' ÜÇTE BİRE ULAŞTI'
Konutlar ve küçük işyerlerinin doğal gaz faturalarının, BOTAŞ’ın yaptığı zamların yanı sıra özel doğal gaz dağıtım şirketlerinin BOTAŞ’tan aldıkları gazın fiyatına eklenen ve sürekli artan “sistem kullanım bedelleri” ile arttığını belirten Yener, sistem kullanım bedellerinin EPDK tarafından her dağıtım bölgesi ve şirketi için ayrı ayrı belirlendiğini, fiyat artışlarının sürekli olarak yansıtıldığı sistem kullanım bedelinin ise tüketicinin ödediği tutarın üçte birine ulaştığını vurguladı.
'SANAYİ KURULUŞLARI VE SANTRALLER KOLLANIYOR'
Yener, şu ifadeleri kullandı:
“Her ne kadar Türkiye’nin doğal gaz alım fiyatları ‘ticari sır’ olduğu gerekçesiyle kamuoyuna açıklanmasa da, basında yer alan çeşitli haberlere göre BOTAŞ’ın uzun vadeli anlaşmalarla Rusya Federasyonu, İran ve Azerbaycan’dan boru hatları ile ithal ettiği doğal gazın fiyatı 170-190 dolar/1000m3 düzeyindedir. Kaba bir hesapla, doğal gaz ithal fiyatının ortalama 180 USD/1000 m3 olduğunu kabul edersek, 1 USD=7,30 TL dolar kuru üzerinden, 1 m3 gazın çıplak alım maliyeti, 1,31 TL’ye gelmektedir. İşletme giderleri de eklendiğinde, BOTAŞ’ın 1 m3 doğal gaz maliyetinin 1,50 TL’yi geçmesi söz konusudur.
Bu rakamlar, halen doğal gazda sübvansiyonun sürdüğünü göstermektedir. Ancak daha çarpıcı olan husus, fiyatlandırma politikasında BOTAŞ’ın konut ve küçük sanayi için fiyatları yüzde 44,9 oranında artırırken, özel büyük sanayi kuruluşlarını ve elektrik santrallerine yönelik bırakın zammı, indirim yaparak onları kollamasıdır. Özel elektrik santrallerine kamudan kaynak aktarım mekanizmaları olan kapasite tahsis, yerli kömür santrallerinden yüksek fiyatla alım ve YEKDEM uygulamalarına düşük fiyatla gaz satışı da (yeniden) eklenmiştir.”
'MİLYONLAR ENERJİ YOKSULU OLDU'
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle, daha önce de işsiz olup şimdi iş bulma umudunu tümüyle yitirenlerin, salgın nedeniyle işyerlerinin daralma, küçülme ve kapanması nedeniyle işten çıkarılanların, asgari ücretin yarısına bile varmayan düşük ücretlerle çaresiz çalışanların, kapanan çok sayıda küçük işyerinin sahibi ile sayıları on milyonu geçen işsiz yurttaşlar, küçük üreticiler, düşük emekli maaşları ile yaşamlarını sürdürmeye yeterli olmayan emeklilerin; elektrik, doğal gaz, su, telefon, internet faturalarını ödeyemediği, elektrik ve gazlarının kesilmesi ile enerji yoksulları arasına katıldığını ifade eden Yener, bu sorunu aşmak için şu önerilerde bulundu:
- Abonelerden tahsil ettikleri güvence bedellerini yıllarca bedelsiz kullanmakta beis görmeyen şirketlerin, elektrik, doğal gaz, internet faturalarını vadesinde ödeyemeyenlere hizmet vermeyi durdurmaları önlenmelidir.
- Elektrik, su, doğal gaz, telefon, internet faturalarını ödeyemeyen yurttaşların faturalarını kamu karşılamalıdır.
- İşsizlik Sigortası Fonu’nun kaynakları şirket patronları için değil, emekçiler için kullanılmalı ve işe gidemeyen, işten çıkarılan, iş bulamayanlara kamusal maddi destek sağlanmalıdır.
Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın tutuksuz yargılandığı dava başladı
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın yargılandığı davanın 2'nci duruşması Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
03-03-2021 15:55

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yer alan Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 günü açıklama yaptığı sırada katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine ilişkin davanın ikinci duruşması başladı.
Sanık polis F.T., S.T. ve M.S. ile Uğur Yakışır hakkında açılan dava Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor. Elçi'nin avukatlarının hazır bulunduğu duruşmaya, sanık polisler de bulundukları kentlerden SEGBİS’le katıldı.
Duruşmaya, Elçi ailesi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Semra Güzel, Mahmut Toğrul, Dersim Dağ, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Özgür Özel, milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Alpay Antmen, insan hakları savunucuları, Hollanda Büyükelçiliğinden Sera Aleksandr Marshall ve birçok kentin baro temsilcileri katıldı.
Mahkeme heyeti, koronavirüs (Covid-19) salgını tedbirleri gerekçesiyle duruşma salonuna 83 kişinin alınmasına karar verdi.
Diyarbakır Adliyesi önüne ve mahkemenin bulunduğu koridora çok sayıda polis konuşlandırıldı.
'FAİLLER NEREDELER BUNU SORMAK İÇİN BURADAYIZ'
Duruşmada söz alan aile avukatlarından Zahide Beydağ Tıraş Öneri, “Asıl failler neredeler bunu sormak için buradayız” dedi.
Avukat Benan Molu, “Bu dava Elçinin mücadele ettiği davalar gibi cezasız bırakılmak isteniyor. Devlet yükümlülüklerini yerine getirmiş olsaydı Tahir Elçi hayatta olacaktı. Örgüt üyelerinin yakalanmasına ilişkin operasyon usulüne uygun yapılsaydı Tahir Elçi hayatta olacaktı. Devlet soruşturmanın en başında olay yerini yok etti. Elçi’nin vurulma anına dair kamera kayıtları yak yok edildi, ya da kaybedildi. ATK görüntülerde kesintilerin olduğunu kabul ediyor. Dosya resmi olarak kısıtlama kararı olmamasına rağmen fiili olarak avukatlara kısıtlanıyor” dedi.
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, "Bu dava bir yüzleşme davası bizim için. Şüphesiz birinci önceliğimiz Elçi'nin faillerini ve arka planını ortaya çıkarmak. Sistematik olarak Diyarbakır Barosu hedef haline gelmiştir. Biz failleri ve arka planını ortaya çıkarmak için katılıyoruz bu davaya" ifadelerini kullandı.
Reklam
Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar, "Tahir Elçi'nin Kürt sorunun çözümü noktasında yürüttüğü mücadele hepimizin mücadelesiydi. İnsan hakları mücadelesinde çok bedel verdi. İlerleyen zamanlarda Kürt sorunu noktasında bir yere ulaşacaksak Tahir Elçi'nin katkısı büyüktür" ifadelerini kullandı.
Mardin Baro Başkanı İsmail Elik de "Onun katledilmesi hak arayan, adalet arayan, barış isteyen bütün toplumu mağdur etmiştir. Biz de bu hak arayışına Mardin Barosu olarak katılmak istiyoruz" dedi.
'SUÇLULARIN CEZALANDIRILMAMASI TARİH BOYUNCA BİR LEKE OLARAK YERİNİ ALACAKTIR'
Müşteki Türkan Elçi’ye söz verildi. Türkan Elçi şunları söyledi:
“Bilindiği üzere 132 gün önce bu salonda uzun yılların ardından açılan bir cinayet dosyasının adalet arayışının ilk adımları atılacaktı, umutluyduk. Beş yılı aşkın bir zaman da geçmiş olsa umutluyduk. Toplumda yaşadığımız genel atmosfer düşünüldüğünde 'umut' sözcüğü çoğu insan için inandırıcılığını yitirmiş olabilir, fakat gerçek bir mağdur hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmez, çünkü umut onların yaşam dayanağıdır. Çoğu kayıp yakınından dinlediğim hikayelerde gidenlerin günün birinde kapıdan içeriye gireceklerine, geri döneceklerine inandıkları gibi ben de adaletin tecelli etmesi gerektiğine hep inandım. 132 gün önce 'adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var' şeklinde meramımızı anlatacaktık, fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız, fakat bir yetki vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit ekmek oldukça kolay bir davranıştır, çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var. Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var hepsi o kadar. Fakat bu da bilinmelidir ki bir mülk ancak ve ancak adaletle güçlenir, adaletle ayakta kalabilir. İnsan evladı var olalı peşine düşüp bulmaya çalıştığı en önemli ortak değerlerin başında 'adaletin' geldiği de unutulmamalıdır. Albert Camus'un anlatımıyla 'İnsanlar, herkeste herkesçe benimsenen ortak değere dayanamıyorlarsa, insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda bu makamın, yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır. İlk duruşmada usul tartışması hususunda gösterilen direnç sanıkların salonda hazır bulundurulması konusunda da gösterilmiş olsaydı, yargılamanın sıhhatle yapılmasının olanakları yaratılsaydı, taraflara objektif yaklaşıldığına, adaletin tecellisi için gayret edildiğine kanaat getirilecekti. Zımni de olsa bir yargıç, taraflara meylini hissettirdiğinde eşitlik ilkesinin varlığından söz etmek ne derece doğru olacaktır? Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir. Bir yargıcın meylini hissettirme konusunda Hz. Ömer, Ebu Musa'ya gönderdiği mektupta 'Duruşma salonundaki yerlerinde ve duruşma anındaki bakışlarında taraflara eşit muamele et ki onlardan zengin olanlar adaletsizlik yapacağı zannını hissetmesinler, zayıf olanlar da adaletsizliğe uğrayacaklarını hatırlarına getirmesinler' der. Yargıcın tarafsız olması kadar tarafsız görünmesinin hissettirilmesi de önem arz eder ve bu nedenledir ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 10. maddesinde 'Herkesin hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine suç yüklenirken tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. Yargı makamından tarafsız, objektif, bağımsız ve başkalarından farklı tutulmamayı istemek de biz vatandaşların en doğal hakkıdır ve adil yargılanma hakkımızın temelini oluşturmaktadır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayet dosyasında maktul olarak yer alan, koca bir şehrin baro başkanı, ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış Tahir Elçi; toplumun kaosa sürüklendiği, sokaklarda bombaların patlatıldığı, silahların gece gündüz susmak nedir bilmediği, masum insanların zarar gördüğü bir gidişata hiç kimsenin cesaret edip dur diyemediği bir anda sadece kendi insani duygularının etkisiyle ve savaşa karşı durmak gerektiğine olan inancıyla son sözlerini dile getirdiği anda katledildi. Ölümler karşısında kendini sorumlu hissetmesi bana Karl Jaspers'ın bu sözlerini hatırlatır: 'İnsanlar arasında insan olmalarından gelen bir dayanışma vardır ve bundan ötürü herkes karşı sorumludur. Bilhassa da kişinin tanıklığında işlenen yahut bilmiyor olamayacağı suçlara karşı. Bunları önlemek için elimden geleni yapmıyorsam ben de suç ortağıyım demektir. Diğer insanların öldürülmesini önlemek için hayatımı tehlikeye atmamışsam, sessiz kalmışsam kendimi hukuken, siyaseten ve ahlaken hiçbir şekilde anlaşılamayacak bir biçimde suçlu hissederim, tüm bunların ardından hala yaşıyor oluşum bana kefareti ödenemez bir suçluluk yükler.' Bugün ben de bu salonda bunu içtenlikle dile getirmek isterim ki; bir insan olarak insanların ölümünden duyulan mahcubiyeti yüreğinde hisseden bir baro başkanını katledenlerin cezalandırılması yönünde mücadele etmememiz de bize kefareti ödenemez bir suçluluk yükleyecektir. Bu talep bir eşin talebi olduğu kadar, bir suçun cezasız kalmaması için sıradan bir vatandaşın insani bir talebi olarak da kabul edebilirsiniz. Yaşanan insanlık dramının karşısında kendini sorumlu hisseden birinin, kaosa mahal verecek şiddet dilini reddederek savaşa karşı olduğunu, savaşın taraflarından çekinmeden samimiyet ve cesaretle dile getirdiği esnada katledilmesi toplumda yankı bulmuş, ölümü esefle karşılanmıştır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayetin acısını dile getirip faillerin cezalandırılmasını talep ettiğim kadar bu menfur cinayetin, toplumun üzerindeki tezahürünün de göz ardı edilmemesi gerektiği hususuna dikkat çekerek adaletin tecelli edeceği beklentisinin toplumun umudu haline geldiğini de belirtmek isterim. Sonu bir mabedin ayakları altında dramla biten bir senaryonun yazarlarının bulunup cezalandırılması huzur ve güven içinde bir ülkede yaşamamız açısından elzemdir. O daracık sokakta başrolleriyle, figüranlarıyla oynanan oyunun senaristinin, yönetmeninin, kurşunu sıkanın bilinemeyeceği veya işlenen suçun taksiren olduğu inandırıcı değildir. Hukuk devleti ilkesi gereği, yaşadığımız mağduriyetin hukuksal çözümünü yargı mekanizmasına bırakmayı gerektirir. Yetkililerin yaşanan mağduriyet karşısında sessiz kalması, olanakların adaletin tecellisi için kullanılmaması, hukuka ve makamlara olan güveni zedeler. İşlenen cinayetle kanayan yaranın onarılma görevinin yargıya düştüğü, kamu düzeninde karşılaşılan her türlü haksızlığın yargı makamlarınca çözülebileceği, adaleti tesis edebilme rolüyle toplumsal barışın ve huzurun sağlanacağı unutulmamalıdır, yargı toplumsal yaraları adaletle onarma işleviyle mükelleftir. Yargı makamlarının adalet dağıtıcısı olarak tanrısallaştırılmış işlevini yerine getirmemesi, suçluların cezalandırılmaması neticesinde yargı hanesinde tarih boyunca hatırlanacak bir leke olarak yerini alacaktır. Davaya katılmama karar verilmesini talep ediyorum."
KATILIM TALEPLERİNE RET
Antep, Van, Mardin, Urfa, Ankara, Şırnak baroları ile Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği davaya katılma talebinde bulundu.
İddia makamı, Türkan Elçi, Mehmet Elçi, Ömer Elçi ve Diyarbakır Barosunun katılma talebinin kabulüne, diğer kurumların taleplerinin reddine karar vererek duruşmaya ara verildi.
Ara sırasında açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel Özgür Özel, “Devlet, buradaki tüm sorumluların ortaya çıkması için, adaletin tecelli etmesi için üzerine düşen görevi yaparsa, kendi üzerindeki şüpheleri dağıtmış olacaktır” dedi.
Türkan Elçi, Ağabey Mehmet Elçi ve Diyarbakır Barosu dışında diğer tüm katılımcıların katılım talebi Tahir Elçi'nin ölümünden zarar görmediği gerekçesiyle reddedildi.
SANIK POLİS 'ŞİKAYETÇİ' OLDU
Sonrasında polis sanık S.T.’ye savunması için söz verildi. S.T., “Olay günü görev aldım. Meydanda silah sesi geldi. Koşan örgüt mensuplarına 2 el ateş ettim. Ben de yaralandım. Benim bulunduğum yerden Tahir Elçi’nin olduğu yer görünmüyordu. Tahir Elçi’yi görmedim. Öncesinden bize istihbarat gelmemişti bize. Şikayetçiyim" dedi.
Sanık S.T. şu beyanda bulundu:
“Cemal Temizöz veya Kamil Atak diye kimseyi tanımıyorum. Ben önümden koşan kişilere ateş ettim. Dört Ayaklı Minare tarafına ateş etmedim.
5-6 ay güvenlik şubede çalıştım. Bizim dışımızda TEM ve istihbarat da olay yerinde takip yapıyordu. Olaydan sonra idari soruşturma geçirmedim, ifadelerimiz alındı, rapor tutulup tutulmadığını bilmem.
Benim bulunduğum yerde 2 ekip arkadaşım vardı. Güvenlik şube, sanık Fuat, vatandaşlar vardı. Silah seslerinden sonra sokak boşaldı.
İlk silah sesini duyduktan sonra orada Emniyet Müdürü de olsaydı aynı istikamete ateş ederdim.
Daha evvel çevik kuvvet, trafik şube gibi birimlerde çalıştım. Gelen anons üzerine aracı kontrol etme prosedürünü işlettik.
Biz her zaman emir-komutaya bağlı çalışırız. TEM ekip amir vekilinin ısrarla silah kullanmayın anonsundan haberim yok, duymadım.
Uzun namlulu silah sesi duymadım, ayırt edemem de. Yaralandıktan kısa bir süre sonra duydum.
Bize polis memurlarının öldürüldüğü haberi gelmedi. Telsiz kanalından anons edilir böyle durumlar. Bizim görevimiz kayıt almak.”
10 dokunulmazlık fezlekesi Meclis'te
Dokunulmazlıkların kaldırılması talebiyle HDP milletvekilleri ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun da aralarında bulunduğu 10 yeni fezleke Meclis'e geldi.
03-03-2021 15:47

Dokunulmazlıkların kaldırılması talebiyle 10 yeni fezleke Meclis'e geldi.
Fezlekelerden 6’sı Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri hakkında. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, MHP Hatay Milletvekili Lütfü Kaşıkçı ve AKP Muğla Milletvekili Mehmet Yavuz Demir hakkında da birer fezleke hazırladı.
HDP milletvekilleri Fatma Kurtulan, İmam Taşçıer, Murat Çepni hakkında birer, Feleknas Uca hakkında ise 3 yeni fezleke Meclis'e sunuldu.
AKP’li Üsküdar Belediyesi sahibi olmadığı hazine arazilerini satmak için izin istedi
AKP’li Üsküdar Belediyesi, henüz sahibi olmadığı 19 taşınmaz için Belediye Meclisi’nden satış yetkisi istedi.
03-03-2021 14:49

Vergi borçlarına karşılık, cami ve okul arazilerini devlete satmasıyla gündeme gelen AKP'li Üsküdar Belediyesi bir ilke imza attı.
ANKA'da yer alan habere göre yönetimin Belediye Meclisi’nden satış yetkisi istediği söz konusu taşınmazların, aslında henüz Üsküdar Belediyesi’nin mülkiyetinde olmadığı anlaşıldı. Meclis gündeminde yer alan teklife göre, satış yetkisi istenen taşınmazlar Maliye Hazinesi’nden devralınacak. Bir başka ifade ile henüz devralınmamış taşınmazların satışı için Belediye Meclisi’nden peşinen yetki isteniyor. Ayrıca, satılması düşünülen 19 ayrı taşınmazın tamamı da Üsküdar sınırları içinde yer almıyor.
TÜRKMEN'İN 'OLUR'U MECLİS'E GÖNDERİLDİ
Üsküdar Belediye yönetiminin, Belediye Meclisi’nden peşin yetki istediği teklif, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in “olur”u ile Meclis’e gönderildi.
Teklif yazısında şöyle denildi:
“Belediyemiz tarafından Maliye Hazinesi’nden devir alınacak olan ek listede nitelikleri belirtilen taşınmazların belediyemize gelir getirmesi amacıyla 2886 sayılı devlet ihale kanununun ilgili maddeleri uyarınca ihale yolu ile satışının yapılabilmesi için 5393 sayılı belediye kanununun 18. Maddesinin (e) bendi gereğince Belediye Encümenine yetki verilmesi hususunun makamınızca uygun görülmesi halinde, karar alınmak üzere yazımızın Belediye Meclisi’ne havalesini arz ederim.”
Belediye yönetiminin hazırladığı teklif listesine göre söz konusu taşınmazların 10’u Üsküdar, 5’i Tuzla, 2’si Kadıköy ve birer tanesi de Sancaktepe ile Pendik ilçelerinde bulunuyor. Satışı istenen arsaların toplamı ise 43 bin metrekareyi aşıyor.
Söz konusu satışla ilgili teklifin, Üsküdar Belediye Meclisi’nde perşembe günü görüşülmesi bekleniyor.
Üsküdar Belediyesi vergi borcuna mahsuben, iki ayrı okul arazisini Maliye Bakanlığı’na devretmek için geçen ay Belediye Meclisi’ne teklif sunmuş, teklif AKP’li Meclis üyelerinin oylarıyla, oy çokluğuyla kabul edilmişti.
CHP’li vekillerden kayyum rektör eylemlerindeki hak ihlallerinin incelenmesi için komisyon kurulması talebi
CHP’li milletvekilleri, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’da kayyum rektör protestolarındaki hak ihlallerine ilişkin inceleme yapılması için alt komisyon kurulması talebinde bulundu.
03-03-2021 13:15

İleri Haber
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi CHP’li milletvekilleri, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasından sonraki süreçte yaşanan olaylardaki hukuksuzlukların incelenmesi için alt komisyon kurulmasını istedi.
CHP’li milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Servet Ünsal, Sevda Erdan Kılıç, Ali Haydar Hakverdi, Mahmut Tanal ve İrfan Kaplan tarafından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na verilen alt komisyon kurulması talebinde şu ifadeler yer aldı:
‘TAMAMIYLA HUKUKA AYKIRI’
Cumhurbaşkanı tarafından Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasından sonraki süreçte yaşanan olaylarda, AKP’nin kurumların temayüllerini değiştirdiği gündeme gelmiş ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri bu duruma direnirken, öğrencilere müdahale edilmiş, gaz, plastik mermi sıkılmış ve birçok insan haksız biçimde gözaltına alınırken haklarında henüz herhangi bir somut iddia olmadan da terörist ilan edilmişlerdir. Bu durum tümüyle hukuka aykırılık teşkil etmekte olup, Boğaziçili Öğrenciler demokratik haklarını kullanmakta ve demokratik geleneğe sahip çıkmaktadırlar.
‘HAK İHLALLERİNİN TESPİTİ İÇİN ALT KOMİSYON KURULMALI’
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasının ardından yaşanan gözaltılar, tutuklamalar, polis şiddeti göz önüne alındığında yaşanan tüm hak ihlallerinin tespiti ile ilgili tüm incelemelerin yapılarak, gerçeklerin ortaya çıkarılması ve kamuoyuna doğru bilgi verilmesi amacıyla ivedilikle bir Alt Komisyon kurulmasını arz ve talep ederiz.
Trafik cezalarında salgın fırsatçılığı: 'Vatandaş tuzağa düşürülerek yandaşlara yedirilen bütçe açığı kapatılıyor'
CHP'li Gaytancıoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda söz alarak Covid-19 salgını döneminde trafik cezaları uygulamasına ilişkin açıklamalarda bulundu.
03-03-2021 13:12

İleri Haber
CHP’li Okan Gaytancıoğlu trafik cezalarının artık vergiye dönüştüğünü ve vatandaşı tuzağa düşürme anlayışıyla kesilmeye başlandığını söyledi. Gaytancıoğlu, “Ceza caydırıcılık özelliği taşır, oysa AKP adeta bir yeni vergi gibi, ‘vatandaşı nasıl tuzağa düşürürüm’ derdinde” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda söz alarak yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını döneminde trafik cezaları uygulamasına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Pandemi döneminde Covid-19 virüsünden hızlı yayılan bir şey var, trafik cezaları. Ceza caydırıcılık özelliği taşır, oysa AKP adeta bir yeni vergi gibi, vatandaşı ‘nasıl tuzağa düşürürüm’ derdinde. Ceza kesmekle devlet yönetiliyorsa herkes yönetir. Trafik cezaları ‘Vatandaşı nasıl tuzağa düşürürüm?’ anlayışıyla kesilmeye başlandı” diyen Gaytancıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
‘CEZA KESME HESABI YAPILIYOR’
“Pazar günü sokağa çıkma yasağı var, pazar günü her yere radarlar konulmuş. ‘Olur ya, yollar boş diye boşa düşen bir vatandaş olursa ceza keseriz’ hesabı yapılıyor.”
‘YANDAŞLAR YEDİRİLEN BÜTÇE AÇIĞI KAPATILMAYA ÇALIŞILIYOR’
Gaytancıoğlu konuşmasının sonunda “Trafik cezalarında âdeta vergilendirmeye dönüşen bu uygulamalardan vazgeçilmelidir. Olur olmaz her yere hız levhası koyarak, vatandaşa ceza keserek trafik kazalarına çözüm getirilmez. Yandaşlara yedirdiğiniz bütçenin açığını vatandaşı haraca bağlayarak kapatamazsınız. Bütçe rahatlasın, vatandaş rahat nefes alsın istiyorsanız sarayın şalterlerini indirin” dedi.