Türkiye’de 70 bin öğrenci cezaevinde

Türkiye’de 70 bin öğrenci cezaevinde

Türkiye’de tam 70 bin öğrenci cezaevinde, yargılamaları devam edenlerle birlikte bu sayı 100 bini aşıyor.

Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü 70 bin öğrenci var. Bu sayıya tutuksuz yargılanan ya da serbest bırakılan ve yargılaması devam edenler de eklenince sayı 100 binin üstüne çıkıyor.

Cezaevlerindeki öğrencilere, okul kampusundaki "Afrin baskınları" sonucunda 10 Boğaziçili de eklendi. Tutuklanan öğrencilerin okulla 'ilişikleri şimdilik kesilmeyecek' ancak bu öğrencilerin eğitim yaşamlarının sonu şimdilik belirsiz.

'22 YAŞINDA CEZAEVİNE GİRDİ, 25 SENEDİR İÇERDE'

Tutuklanan öğrenciler önce okuldan uzaklaştırma alıyor. Hüküm giyince disiplin cezası alarak okuldan atılıyorlar. Cezaevinde oldukları sırada yeniden üniversite sınavını kazanırlarsa 2 yıl kayıt dondurma hakları oluyor. Cezaevlerindeki öğrencilere vasilik yapan, davalarını takip eden bir öğretim üyesi, öğrencilerin ağır cezada yargılandıkları için çok uzun ceza aldıklarını belirterek, "Alt sınırdan bile ceza alsalar ki -bu çok ama çok nadir oluyor- bu süre 5 seneden başlıyor. Benim tanıklık ettiğim davalarda 9,5 yıl, 12 yıl, 16 yıl hüküm giyen, Yargıtay’ın da onadığı cezalar var. Yaşları da düşünüldüğünde yaşadıklarından daha uzun süreyi cezaevinde geçirmeleri gerekebiliyor. İlhan Çomak üniversite 2. sınıftayken 22 yaşında cezaevine girdi, 25 senedir içerde" diye konuştu.

'TUTUKLAMA GEREKÇELERİ HEP AYNI'

Cumhuriyet'in haberine göre, çalıştığı üniversiteden "sert uyarı" alması nedeniyle adını vermeyen öğretim üyesi, öğrencilerin hangi gerekçelerle gözaltına alındığını ve tutuklandığını şöyle anlattı:

“Tutuklanma gerekçeleri hep aynı. Son Boğaziçi Üniversitesi davasında da net bir şekilde gördüğümüz gibi öğrencilerin savaşa karşı olması -ki herkes amasız savaşa karşı olmalı, gençler zaten haydi haydi savaşa karşı olur- bile ülkeyi bölme, örgüte yardım etme, örgüt üyesi olma gibi algılanıyor ve öyle midir, böyle midir diye incelenmeden anında öğrenciler gözaltına alınıyor. Cumhurbaşkanı'nın bir mitinginde, bir grup insanı veya öğrenciyi işaret etmesi ile hemen harekete geçiliyor, yurtlar basılıyor, öğrenciler gözaltına alınıveriyor. Gözaltı süresi bitiminde de tutuklanıyor. Biliyorsunuz bir hafta olan gözaltı süresi -ki bu da uzundur, karakolda 1 hafta ciddi işkencedir, güvenli de değildir ve bu süreçte insan haklarının ne derece gözetildiğini kontrol etmek çok güçtür- BÜ öğrencilerinde de olduğu gibi uzatılıyor, kolayca 2 haftaya çıkarılabiliyor."

'YARGILAMANIN KENDİSİ BİLE CEZA'

Öğretim görevlisi, öğrencileri cezaevinden çıkınca bekleyenleri ise şöyle sıraladı:

-Gerek gözaltı, gerek yargılanmaya kadar iddianameyi bekledikleri tutukluluk, gerekse yargılanma sürecinde çok örseleniyorlar. Tutukluların hakları hükümlülere göre daha az olduğu, OHAL’le işler zorlaştığı için hüküm giyene kadar bile cezaevi içinde çok zorlanıyorlar. Hüküm giymeleri yıllara yayılıyor, bu hükmü Yargıtay’ın onaması da -ki çok ama çok az dosyayı bozuyor Yargıtay- genelde 1-2 seneyi buluyor. Yani yargılamanın kendisi cezaya dönüşüyor.

-Kayıp yıllar, hayal kırıklılıkları, kötü infaz koşulları, cezaevi içindekilere toplumun bakışı, ailelerin bir süre sonra yalnızlaştırılması, cezaevine git gel maddi-manevi güçlükler daha çıkmadan içerideki öğrencileri bir kere daha yaralamış oluyor.

'EĞİTİMDEN UZAKLAŞTIRILIYORLAR'

-Eğitimle bağlarını korumaları çok güç. Pek çoğunun vasileri bilinçli değil, imkânlı değil. Üniversite disiplin suçu, uzaklaştırma ve okuldan atarak onları istemiyor. Sonradan sınavı kazananların sınava girmesini engelliyor.

-Devamsızlıktı, güvenlikti, vb. diye onları eğitimden, üniversiteden uzaklaştırıyor. Devlet zaten eğitimlerini pek çok açıdan zorlaştırıyor, engelliyor. OHAL’de hele, genel sınavlara bile giremiyorlar, kitap yasağı var. Bu şekilde içeride oldukları onca yıl eğitim görmeden, meslek kazanamadan, girdiklerinden daha beter çıkıyorlar.

'KİMSE YARALARINI SARMIYOR'

-Çıkınca adli sicil kâğıtlarında “terörist- militan” yazıyor ve bu iş bulmalarına engel oluyor.

-Pek çoğu ailelerinden de darbe alıyor. Aile de ya suçluyor ya kendi de tepki gördüğünden, yalnızlaştırıldığından onların ruhsal ihtiyaçlarını anlayabilecek durumda olamayabiliyor.

-Dışarıda olsalar da kendilerinden yıllarca uzaklaştırılmış bir dünyada, mesleksiz, teknoloji ya da diğer gelişmelerden geri kalmış, arkadaş-sosyal çevrelerini kaybetmiş bir halde tek başlarına kalıyorlar. Yönlendirilmiyorlar, rehberlik, psikolojik danışmanlık hizmetlerine ulaşamıyorlar. Toplum onlardan çıktıklarına sevinmelerini bekliyor ama kimse yaralarını sarmıyor.