Türkiye Sosyalist İşçi Partisi tarihinden kesitler
Eğer bu mücadeleye kendiniz için değil de yoksulların veya işçi sınıfının kurtuluşu için girdiğinizi düşünüyorsanız yol yakınken bu işten vazgeçmenizi salık veririm size. Çünkü büyük bir yenilgiyle karşılaştığınızda–ki karşılaşacaksınız-başka insanlardan, yoksullardan, işçi sınıfından bekledikleriniz gerçekleşmediğinde saçınızı boşuna süpürge ettiğinize dair söylenip duracak ve belki de kenara çekileceksiniz. Ama eğer sınıfsız toplum mücadelesine kendiniz için giriyor, sınıflı toplumun durmaksızın ürettiği adaletsizliğe bir insan olarak karşı çıkıyor ve bu perspektifle daha adil bir dünya için mücadele etmeyi seçiyorsanız size karada ölüm yok. Başarmaya ömrünüz yetmese bile hala devam eden insanlaşma sürecinde dev bir adım atmış olacaksınız. Yolunuz açık olsun! (Çağatay Anadol)
Ufuk Akkuş
Tarih her zaman bir başvuru kaynağı olmalıdır. Daha önce yapılan hataların tekrar edilmemesi ve yaşanılan güzel örneklerin bilinmesi, hem doğru yönelim hem de moral gücü takviyesiyle ilerlemeye katkıda bulunur. Sosyalist hareket tarihinde bir yandan pek çok yenilgi, hayal kırıklığı ve zorluklar yaşanmış ama öte yandan kişisel kahramanlık, özveri, dostluk ve dayanışma örnekleri de boy göstermiştir. Çağatay Anadol, “Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi” kitabında TSİP’in sosyalist hareket içindeki yeri ve önemine ilişkin kesitler sunuyor ve geleceğe bakışta katkılar sağlayacak bir panorama ortaya koyuyor. Anadol kitabında; idealler ile az çok uyumlu kişilikler oluşturabildik mi, mücadelemiz bizleri hedeflediğimiz sınıfsız toplumun inşasına biraz olsun yakınlaştırabildi mi, ayrıca en önemli olarak gördüğü, geleceğe bir miras bırakabildik mi sorularına cevap arıyor. Deneyimlerinin, kendi deyimiyle 1990 öncesinin ağulu taraflarına maruz kalmamış genç Marksistlerle, geleceğin sınıfsız toplum aktivistleri için işe yarar nitelikte olacağını düşündüğünü söyleyen Anadol; o dönemde karşı tarafı şeytanlaştırma politikasının safları sağlam tutmak için en iyi strateji olduğuna işaret ediyor. Böylece herkesin en korktuğu şey kendi yoldaşları tarafından damgalanmaktı. Bu öyle bir ortam yarattı ki farklı bir düşünce taşısa da böyle bir suçlamaya maruz kalmamak için herkes teorinin en güvenli yollarından ayrılmamaya özen göstermeye başladı. Bu durum Türkiye solunda itiraz etme, sorgulama kültürünü ağır biçimde zedeledi. Anadol’a göre Marksizm’in çağdaş sorunlarına çözüm üretememesinin en önemli nedenlerinden biri de budur. Ama asıl neden kadroların entelektüel birikiminin yetersizliğidir.
Anadol’a göre TSİP’i kuran kadroların birinci ortak noktası, bilimsel sosyalizm ile Kemalizm’in aynı şeyin iki yüzüymüş gibi algılanıp akraba sayılmalarına itirazları ve bunun işçi sınıfı dünya görüşünün burjuva ideolojisi karşısında bağımsızlığını yitirmesine yol açtığına ve açacağına dair kanıtlarıydı. 1960’larda asker-sivil-aydın zümrenin öncülüğünü savunananlar ile işçi-emekçi sınıfların öncülüğünü savunanlar ayrışmaya başlamıştı. 1961’te kurulan YÖN dergisi Kemalizm, halkçılık ve devletçilik ilkelerine dayalı bir siyaset izlerken, TİP’e (Türkiye İşçi Partisi) yakın ve üye olanların çıkardığı “Sosyal Adalet” dergisi de ezilenlerin kendi kaderlerini ellerine almaları doğrultusunda yayın yapıyordu. 1965 yılında % 3 oy oranı (276.000 seçmen) ile parlamentoya 15 milletvekili gönderen TİP’in bu başarısına rağmen Mihri Belli öncülüğündeki MDD (Milli Demokratik Devrim) hareketi hızla yaygınlaştı ve TİP’in tabanından büyük parçalar kopardı. Anadol, Belli’nin 1942 yılları sonunda TKP MK (Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite) üyeliğinden de yıola çıkarak onun Kemalizm ve milliyetçiliğe ilişkin tavrının TKP’nin ideolojisinde ve politikasında köklerinin bulunduğuna işaret ediyor. Kendilerine, Kemalizm ile komünizm arasındaki hayal edilmiş bağı koparmak ve Türkiye sosyalizmine Atatürk milliyetçiliği adı altında sızmış olan milliyetçilikle mücadele görevini biçiyordu. Anadol’un MDD hareketine duyduğu tepki 1966’da Orhan Silier ile birlikte TİP saflarına katılmasını sağlıyordu. TİP içinde Mehmet Ali Aybar’a muhlefet edenlerin içinde bulunduğu “Emek” dergisi çevresinde olan Anadol ve arkadaşları bir süre sonra bu hareketten koparak “Sosyalist Parti İçin Teori Pratik Birliği” çevresini oluşturdular. Anadol, dergiye bu ismi verme nedenini, Leninist olarak görmedikleri TİP karşısında genç kuşağın Leninist parti arayışında olduğunu ima etmek şeklinde açıklıyor. Ayrıca TKP geleneğinden gelen Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın çıkardığı “Sosyalist” gazetesi etrafında örgütlenen “derleniş komiteleri” üyelerinin bir bölümünün de TSİP’in ilerideki temel kadrolarını oluşturacağı belirtiliyor. TSİP’in önde gelen yöneticilerini oluşturacak olan ve “Sosyalist Parti İçin Teori ve Pratik Birliği” dergisinin içinden gelen kadroların 1965-1970 döneminde önlerine koydukları görevleri Anadol şöyle özetliyor: Sosyalist harekete başlangıçtan itibaren sızmış olan burjuva ideolojisiyle mücadele etmek, sosyalizm ile milliyetçilik-kemalizm arasında bir akrabalık bulunduğu yanılgısıyla savaşmak, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını ödünsüzce savunmak ve bu bağlamda meşru hakları için mücadele etmek, Türkiye sosyalist hareketinin en büyük problemi olan sürekliliğin korunması meselesinde yasal, yarı yasal ve yasadışı çalışma yöntemlerinin hepsini kullanabilecek Leninist bir parti oluşturmak ve nihayet sosyalist hareketin parçalı yapısını Marksizm-Leninizm ilkeleri çerçevesinde birleştirerek işçi sınıfı politik hareketinin birliğini sağlamak. Anadol, kitap boyunca sıralanan hedeflere ulaşmak için TSİP’in özverili ve ilkeli biçimde faaliyet yürüttüğünü ortaya büyük bir açıklık ve ayrıntılarıyla koyuyor. Ayrıca parti üyeleri arasında tam bir eşitlik yoldaşlık ilişkilerinin geliştirildiği, merkez kadrolar ile teşkilatlar arasında bürokratik bir yönetim anlayışının olmadığı, şeklen var olan hiyerarşinin de önemsenen bir durum olmadığını, merkez yöneticilerin ulaşılamaz, konuşulamaz, buyurgan, kibirli bir tavırda olmadıkları gibi bunları mahkum eden bir anlayış içinde olmalarını parti üyelerinden Dursun Öztürk’ün kitabın ekler bölümündeki değerlendirmesinden aktarıyor. Bu anlayışın parti içinde karşılıklı güvene, samimiyete, gönüllük esasına dayalı bir disiplin ve sorumluluk anlayışını gelişmesine yol açtığı saptaması yapılıyor.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası kapalı çalışma dönemine geçen TSİP, siyasi partilerin kendilerine “Milli Güvenlik Kurulu” adını veren cuntacıların kararname ile ve yasalara aykırı biçimde kapatılmasına karşı olarak parti çalışmalarının sürüdürülmesi gerektiğini ve asıl illegal davrananın devletin kendisi olduğunu ileri sürerek, sınıf partisinin gizli çalışmaya mecbur bırakıldığı argümanıyla faalieyetlerini sürdürmüşlerdir. Açık dönemde “İlke” ve “Kitle” gibi yayın organları çıkaran Parti, kapalı dönemde de “Gerçek” gazetesini yayınlayarak sesini duyurmaya devam eder. Bu süreçte parti arşivi de korunmuş ve Tarih Vakfına salimen devredilmiştir. 1986-1990 döneminde yarı yasal döneme geçen TSİP, TİP ve TKP ile birleşme konularında çabalara girişmiş ancak sonuç alamamıştır. Parti, bağımsız sol ve sosyalist aydınlarla olsn mrvcut zayıf ilişkilerinin geliştirilmesi amacıyla, 1984 yılında “Düşün” adlı kültür ve sanat dergisi ve ayrıca 1986 yılnda “Felsefe” dergisi (1972’de Afşar Timuçin tarafından yayınlanan dergi 15. Sayıdan ititbaren yayınlanır) çıkarır. Yarı yasal çalışma döneminde asıl büyük adım ise Aralık 1986’da yayınına başlana “Görüş” dergisidir. Bu dergi TSİP tarafından çıkarılmakla birlikte, sayfalarını geniş kesimlere açacak, en geniş bir demokratik işbirliğinin organı gibi davranacaktı.
Sosyalistlerin birliği konusunda epey çaba göstermiş olan TSİP, SBP (Sosyalist Birlik Partisi) saflarında yer almak için Ekim 1990’da yaptığı 3. kongresinde fesih kararı alır ve tüzel kişiliğine son vererek TSİP’in Türkiye sosyalist hareketine armağan edildiği açıklanır.
“Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi” kitabında kurucu ve yöneticilerinden olduğu TSİP’in sosyalist hareket içindeki yeri ve işlevinden kesitler sunan Çağatay Anadol, bizi samimi ve sıcak anlatımıyla Türkiye’de o dönemdeki siyasi mücadeler, sol içi tartışmalar, birleşme çabaları ve sosyalistlerin özverili, zorlu ve coşkulu hayatlarına götürüyor. Kitabın son bölümünde anı ve görüşlerine yer verilen TSİP üyelerinin ortak görüşleri ise TSİP çatısı altında verdikleri mücadeleden dolayı kendilerini şanslı ve mutlu hissetmeleri.
Künye: Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi, Çağatay Anadol, İletişim Yayınları, 2022, 468 sayfa.