Türk Tarih Kurumu kitapları

Sonuçta, başlangıçta söylediğimi yineleyeceğim: tüm dil sıkıntılarına karşın TTK çok iyi kitap/belge basıyor. Önerim, kesinlikle kitap listesine bakın. Eminim ilginizi çekecek bir şeyler bulacaksınız.  Fiyatlarına da dikkat, daha uygununu bulmak çok zor.

Türk Tarih Kurumu’nun (TTK), Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olduğuna kuşku yok. Bir kere zaten kuruluşu eski; 28 Nisan 1930 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adıyla kurulmuş ve dört yıl sonra TTK ismini almış. Ancak bence bundan daha önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmak gibi bir işlevi olması. Biliyorsunuz her yeni oluşum kendisini tarih içerisinde konumlandırmak, kendisine bir öncül bulmak zorundadır. Eğer bunu başaramazsa varlığı için ortada bir gerekçe kalmaz. Böyle bir zorunluluk basit bir topluluktan, koskoca bir devlete dek her oluşum için geçerli olmakla birlikte, tahmin edilebileceği gibi, devletler için çok daha büyük bir zorunluluktur ve daha fazla ayrıntıyı gerektirir. Demek istediğim, ‘geçmişi olmayanın geleceği de olmaz’ sözü doğrudur. TTK’nın kuruluş amacı ‘Türk Tarih Tezini’ oluşturmaktı ve bunu yerine getirdiğini net bir biçimde söyleyebiliriz.

Devletin kuruluşunda bu derece önemli olan kurumun etki ve önemi zamanla azalsa da politik olarak hep egemenin yanında olduğunu söylemem sürpriz olmasa gerek. Kuruluşundan başlayarak TTK başkanlarının kim olduğuna bakmak ve yıllar içindeki değişimi görmek bunu doğrulayacaktır; Yusuf Akçura’lardan, Enver Ziya Karal’lardan günümüze…Bir önceki başkanın Ensar bağlantısı basında yer almıştı.

Evet, hep sağcılar yönetti TTK’yı ama yine de çok iyi belgeler bastıklarını söyleyebilirim. Düzenli üç dergi çıkaran, kongreler düzenleyen, kazılar yapan kurumun yayınladığı iki bin civarında kitabın içinde çok önemli olanlar var. Ankara ve İstanbul’da satış büroları bulunuyor, internet üzerinden de alınabilir. Bu iki il dışında eğer bulunduğunuz yerde açılan kitap fuarına katılırsa, kesinlikle gidip bir bakın. Herkesin ilgisini çekecek bir kitap TTK’ da vardır diye düşünüyorum. Ayrıca, zaten çok ucuz olan kitapları bir de sürekli yüzde kırk indirimle satıyorlar.

TTK kurucu üyelerinden Prof. Dr. Mükrimin Halil Yinanç’ın iki ciltlik Türkiye Tarihi Selçuklular Devri isimli eseri iki yıl önce yeniden basıldı. Kitabın ilk cildi 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlarından, yıllar sonra da Ekol Yayınlarından çıkmıştı. İkinci ciltle ilgili notlar ölümünden sonra bulunmuş ve kendisi de tarihçi olan yeğeni Prof. Dr. Refet Yinanç yayına hazırlamış ve eksik kalan son kısım için de küçük bir ek yapmış. Mükrimin Halil Yinanç kitabı yazarken doğru dürüst basılı kaynak bulunmadığı için kullandığı kaynakların çoğu el yazması.

KÜNYE: Türkiye Tarihi Selçuklular Devri. Mükrimin Halil Yinanç, 2 cilt, 2. Baskı 2020. Fiyatı 51 TL.

Profesyonel olmayanlar arasında tarihe meraklı olanlar bile Selçuklu dönemini Osmanlılar kadar bilmez. Daha doğrusu benim gözlemim böyle ya da bana ben az bilince herkes az bilirmiş gibi geliyor. Ancak Anadolu’yu ve yapısını anlayabilmek için kesinlikle öğrenilmesi gerekiyor. Burada sekiz yüz sayfaya yakın bir kitabı anlatmaya girişmeyeceğim ama 11. yüzyıldaki yoğun Türkmen göçüyle başlayıp, 20. yüzyıldaki Balkan Savaşı ve Lozan Anlaşması sonrası göçe dek, Türklerin Anadolu’ya göçü neredeyse bin yılı bulmuş. Bu göç dalgasında yoğunluğun yüksek olmasından dolayı Selçuklu döneminin özel bir önemi var kuşkusuz. Aslına bakarsanız Malazgirt Savaşı’na atfedilen bu derece kıymeti de pek anlamam; bırakın daha eskisini, Alparslan’ın bile daha önce Anadolu’ya girdiğini biliyoruz. Hatta Bizanslılara karşı kazanılan savaşlar da var. Neyse, bence Selçuklularda önemli olan, Nizamülmülk’ün tüm çabalarına karşın, ‘merkezi devlet’ halini alamayıp beylik/emirlik şeklinde örgütlenmesi ve sorunun özgün çözümünün Osmanlılara kalışı.

Yinanç, Anadolu’daki Hristiyan Türklerin bir kısmının bağlı oldukları kiliselere bakılarak hatalı biçimde Rum veya Ermeni olarak adlandırıldıklarını söylüyor. Doğruysa, kardeşlik bağlarında bir adım daha yaklaşılmış oluyor ve ırkçılığın anlamsızlığı biraz daha pekişiyor.

Evet, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri iyi bir kaynak ama yine de toplumsal yapı değil de savaşlar üzerinden giden bir anlatımı var Yinanç’ın. Bana kalırsa kronolojiden fazla uzaklaşamıyor. Bir diğer sorunu da TTK’nın pek çok kitabında rastladığım dil sorunu. Refet Yinanç epey sadeleştirmiş olsa da benim yaşımda bile ara sıra sözlük kullanmak gerekebiliyor.

Konuyu Selçuklularda kesmeyip, Anadolu Beyliklerine geçtim. Tercihim, Paul Wittek’in Menteşe Beyliği oldu. Burada tercih nedenim Menteşe’den çok Wittek’in bir kitabını okumaktı. Wittek’in Osmanlı’nın kuruluşuyla ilgili ‘gaza’ ideolojisine yaptığı vurgu, konuya farklı bir yaklaşım getirmişti. Doğrusu, ben de Wittek’in görüşlerine genel olarak katılıyorum.  O dönemde devletleşebilmenin yolu, ‘gazilikten’ geçiyordu. Zaten böyle davranan Osmanlı Beyliği ile yerleşikliği savunan Karaman Beyliği arasındaki temel fark da buydu. Bu ideoloji, Fetret Devri sonuna kadar da sürmüştür.  Menteşe Beyliği Osmanlı kadar olmasa da aynı düşüncedeydi ancak coğrafi konumu (bugünkü Muğla ili) kendisini sınırlıyordu.

KÜNYE: Menteşe Beyliği. Paul Wittek. Çev.: O.Ş. Gökyay, 2. baskı 1986. Sahaflarda 15-490 TL arası.

Wittek’in Türkiye’ye ilgisi Birinci Dünya Savaşı sırasında Avusturya’nın müttefiki olan Osmanlı’ya gelip savaşmasıyla başlıyor. Burada Türkçe öğrendikten sonra hem tarih araştırmaları hem de gazetecilik yapmak için kalıyor.  Wittek Viyana’ya döndükten sonra, Nazizm’e tepki göstererek ilkin Brüksel’e, oranın da işgali üzerine İngiltere’ye kaçıyor. Avusturya uyruklu olması nedeniyle burada önce tutuklanıp, hapse atılsa da İngiliz doğu bilimcilerin araya girmesiyle salınıp, Londra Üniversitesi’nde çalışmaya başlıyor. Ölümü de 1978’de İngiltere’de.

Menteşe Beyliği ilginç bir kitap ama rahat okunduğunu söyleyemem. Artık Wittek’in dili mi, yoksa çevirinin 1944 yılında yapılmasına mı bağlı bilmiyorum fakat TTK Yayınlarında genel olarak bir çeviri sorunu olduğunu da vurgulamalıyım.

Sırayla gitmiyorum elbette ve Osmanlı’yı atlayıp Şerafettin Turan’ın yazdığı Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar’a geçtim. Konu çok ilginç; esas olarak Atatürk’ün okuduğu kitapların kenarlarına aldığı notlar (iyi ki böyle bir alışkanlığı varmış) üzerinden üretilmiş bir çalışma. Daha önce yazmıştım, bir kaynakta Atatürk’ün okuduğu kitap sayısı 3997 olarak verilmişti. (1) Ben günümüzde bile bu sayıyı aşabilen çok az insan biliyorum, üstelik bu tanıdıklarımın yaşamı Mustafa Kemal’in yanında resmen “sedanter” olarak nitelendirilebilir. Afetinan, “Bir entelektüel hayatı hep olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş ve nihayet siyasi nutuklarına ve yazılarına kaynak olması için okumuştur”. (2)  diyor. Farkındaysanız, tam bir bibliyofili tanımlamaktadır bu sözler.  Zaten yemekte veya gezilerinde yanında kütüphanecisini bulunduran kaç kişi vardır acaba? (3) Çanakkale savaşına giderken bile bir sandık içerisinde kitaplarını götürmüştür. Bu savaşla ilgili röportaj yapan Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal ile Mülâkat kitabında, odasına girdiğinde ilk dikkatini çeken şeyin dünya edebiyatı kitapları olduğunu yazar.

KÜNYE: Atatürk’ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar. Şerafettin Turan, 8. Baskı, 2019. Fiyatı 2.40 TL.

Şimdi kitaplarla bu denli haşır neşir olan bir lideri etkileyen kitapları gerçekten öğrenmek isterdim. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz hayal kırıklığı oldu benim için. Belki de notlarla ancak bu kadar hazırlanabiliyordur kitap, bilemiyorum. Beklenildiği gibi, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Rousseau gibi düşünürlerden etkilendiği anlatılıyor. Ama benim için ilginç olan Deguignes’in bu listede olması, ondan çok yararlanması ve daha sonraki pek çok yazısında (örneğin lise tarih kitabı) kullanması oldu.

TTK tarihle ilgili sorunları tartışan kitaplar da yayınlıyor. Anthony Grafton’ın Dipnotlar kitabı bu gruptan. Daha önce Dost Yayınlarından çıkan Kalpazanlar ve Eleştirmenler kitabını okumuştum. Grafton için çağımızın en önemli entelektüellerinden birisidir diyebilirim. Grafton’a göre “Dipnotlar olmaksızın, tarihi tezler takdir edilebilir veya küstürülebilir, fakat kanıtlanamaz veya çürütülemez” çünkü “dipnotlar beşerî bilimciler için, bilim adamlarının veri üzerinde hazırladığı raporların kabaca benzeridir”. Ve ekliyor: “metin inandırır, dipnot kanıtlar.”

KÜNYE: Dipnotlar. Anthony Grafton. Çev.: Fatma Acun, 2012. Fiyatı 6 TL.

Hani bunları yazınca sadece dipnotun önemini anlatan bir kitap olarak düşünmeyin, özellikle 18. yüzyıl tarihçilerinden Leopold von Ranke’nin tarihçi adaylarına yönelik, Orta çağ belgelerinin eleştirel bir gözle incelenmesini ele alan seminerlerini değerlendiren bölümleri çok keyifli.

Tüm bu söylediklerime karşın, Dipnotlar’ı okumak biraz yorucu; daha doğrusu çevirisi insanı yoruyor. Ama bence yine de okunmalı.

Sonuçta, başlangıçta söylediğimi yineleyeceğim: tüm dil sıkıntılarına karşın TTK çok iyi kitap/belge basıyor. Önerim, kesinlikle kitap listesine bakın. Eminim ilginizi çekecek bir şeyler bulacaksınız.  Fiyatlarına da dikkat, daha uygununu bulmak çok zor.


(1) Atatürk ve Kitap. Cezmi ve Zekiye Eraslan. Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2012.

(2)Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları. A. Afetinan, 4. Baskı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2018.

(3)https://ilerihaber.org/yazar/mustafa-kemal-uzerine-96987