Toplumcu Meclis'ten Felaketin 19'uncu Yılında Açıklama
Açıklamada, felaketin üzerinden geçen 19 yılda yaşananların, bilimin ve tekniğin toplumun çıkarına kullanılması gerekliliğini açıkça ortaya koyduğu vurgulandı.
17-08-2018 18:04

İleri Haber
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi, Gölcük Depremi'nin 19'uncu yılında bir açıklama yaptı.
"17 Ağustos Depremi’nin 19'uncu Yılında Ders Çok, Alan Yok!" başlığıyla yapılan açıklamada, son günlerdeki yağışlar sonrasında oluşan tabloların yaşam alanlarının biçimlendirilmesinde ve yapıların inşa süreçlerinde hiçbir doğrunun olmadığını ortaya koyduğu vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, "19 yılda ders alınmadı, atılan adımlar güvenli ve yaşanabilir çevreler yaratmak yerine toprak rantı açgözlülüğüne bırakıldı." denildi.
Açıklamanı tamamı şöyle:
"Türkiye’de en çok can ve mal kaybının yaşandığı en büyük ikinci deprem olarak tarihe geçen 17 Ağustos 1999 Gölcük Depreminde 2010 yılı Meclis Araştırma Raporuna göre 18.373 insanımızı kaybettik. 285 bin 211 ev ile 42 bin 902 iş yeri hasar gördü. 133 bin 683 binanın kullanılamaz hale geldiği deprem sonrası yaklaşık 600 bin yurttaşımız ise evsiz kaldı. Yaşanan bu felaketten sonra 2 binin üzerinde dava açıldı. Davaların çok büyük çoğunluğu zaman aşımına uğradığı için sonuçlanmadı.
Yaşadığımız kayıplar birer rakamdan ibaret değil. 17 Ağustos 1999 depremi hafızalarımızda hala taze; ancak geçtiğimiz 19 yılda ders alınmadı, atılan adımlar güvenli ve yaşanabilir çevreler yaratmak yerine toprak rantı açgözlülüğüne bırakıldı. Yapılı çevrelerin oluşturulmasında, depreme dayanıklı yapıların inşası ve denetlenmesi tam bir muamma haline getirildi. 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, yapı üretim süreci denetimini müteahhitlere emanet etti. Son günlerde ani yağışlar sonrasında gördüğümüz yıkımlar; yaşam alanlarımızın biçimlendirilmesinde, yapıların inşa süreçlerinde hiçbir doğrunun olmadığını açık seçik gösteriyor.
'İMAR BARIŞI DURDURULMALIDIR'
İnşaat Mühendisleri Odası’nın raporunda Türkiye’de bulunan 20 milyon yapının yarısının güvenli olmaktan uzak, ruhsatsız ve kaçak inşa edildiği; İstanbul’da bulunan 2 milyon yapının yarısının da aynı durumda olduğu belirtilmektedir. 'İmar barışı' adı altında gerçekleştirilen imar affı ile bu yapıların 'parayı verenin affedileceği', hiçbir mühendislik hizmeti almayan ve kamusal denetime tabi olmayan, son rakamlara göre 2,5 milyon yapıya ruhsat verilecektir. Bir deprem ülkesi olduğumuzu görmezden gelerek gerçekleştirilen bu uygulama derhal durdurulmalıdır.
Afet toplanma alanlarımız birer birer AVMlere, gökdelenlere bırakıldı. 2001 yılında Acil Eylem Planı’nda İstanbul için belirlenen 496 Afet Toplanma Alanları’nın bugün erişilebilen sayısı 77. Artan nüfusa oranla yeni toplanma alanları yaratmak şöyle dursun, ileride yapılaşma olmaması için yasal düzenlemesi yapılmayan bu listedeki alanların sayısı azaldı, rant hırsıyla işgale açık hale geldi. Deprem sonrası kullanılacak 562 Birinci Derecede Acil Ulaşım Yolu’nun akıbeti ise belirsiz. Varolan acil ulaşım yolları da yeterli denetim yapılmadığından araç işgali altında. İmar artışlarıyla artırılan yerleşimlerin yoğunluğunun aksine, sosyal donatı alanlarının sayısı, sokakların, yolların genişliği arttırılmadı tersine azaltıldı. Bu ihtiyaç, afet yaşanmazken kentsel yaşamın kendisinden var olmakta; afet anında ve sonrasındaki 72 saatte de özellikle toplanma alanlarına erişim/tahliyeler için hayati önem taşımaktadır.
'BİLİMİN VE TEKNİĞİN GEREKLİLİĞİ AÇIKÇA GÖRÜLÜYOR'
Kentlerimizde afet kriz yönetimi olmadığını her yağmur yağdığında dahi görmekteyiz. Soma’da 301 madencinin ölümüne fıtrat diyen, Sütlüce’deki yıkılan binayı münferit olay olarak gören, Ordu’daki sel felaketi sonrası alınması gereken önlemleri kadere havale eden söylemler karşısında, bilimin, tekniğin toplumun çıkarına kullanılması gerekliliğini bir kez daha görmekteyiz."
İLGİLİ HABERLER
1. derece doğal sit alanı ormanın talan edilmesi protesto edildi
Bodrum Kargıcak Koyu'nda 1. derece doğal sit alanındaki 25 hektarlık ormanlıkta bir gece yarısı ağaçların kesilerek, ormanın talan edilmesine karşı eylem yapıldı.
18-02-2019 11:47

Bodrum'un Yalı Mahallesi Kargıcak Koyu'nda yer alan birinci derece doğal sit alanındaki 25 hektarlık ormanlıkta, ardıç ve zeytin ağaçları, kimliği belirsiz kişi veya kişilerce geçen hafta gece yarısı kesildi.
Ağaçların kesilmesi, çevreciler ve yöre halkının tepkisine neden oldu. Koyda, Bodrum Kent Konseyi'nce 'Ormanıma dokunma' adıyla eylem düzenlendi. CHP Bodrum İlçe Başkanı Halil Karahan ile CHP'nin 31 Mart yerel seçimi için Bodrum Belediye Başkanı adayı Mustafa Saruhan'ın da aralarında bulunduğu eyleme, Bodrum Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncuları ile Gümüşlük Çevre Sanat Derneği üyeleri de destek verdi. 'Yaşanabilir bir Bodrum istiyoruz' yazılı pankart ve bölgenin sit alanı olduğunu gösteren dövizler taşıyan köy halkı, koydaki ağaçların kesilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.
'BİR GECE YARISI TALAN EDİLDİ'
Bodrum Kent Konseyi adına basın açıklamasını yapan Çiğdem Erko, “Milas'tan getirilen işçilerle bir gece yarısı birinci derece doğal sit ve ormanlık alanda zeytin ve ardıç ağaçlarının talan edildiğini duyunca şoke olduk. Yaptığımız incelemede, ağaç katliamını boyutunu görünce şaşkınlığımız bir kat daha arttı. Bodrum Orman İşletme Şefliği, haberlerinin olmadığını söyledi. Kent Konseyi olarak Bodrum Kaymakamlığı'na şikayetçi olup, Bodrum Cumhuriyet Savcılığı'na katliamı yapanların bulunması için suç duyurusunda bulunduk” dedi.
CHP'nin Bodrum Belediye Başkanı adayı Saruhan da ağaçların kesildiği bölgeye 1000 zeytin fidanı dikeceklerini belirterek, “Doğanın bütünlüğünü sağlayan ve hepimizin bir parçası olan doğal sit ve ormanlık alanlarımızı atalarımızdan miras aldık. Bugüne kadar koruduk ve çocuklarımıza aynı şekilde miras bırakmak için her türlü mücadeleyi verdik. Vermeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Cerattepe mücadelesinin 3. yılında basın açıklaması yapıldı
Cerattepe direnişinin 3. yıl döneminde Cerattepe'liler basın açıklamasında bulundu.
16-02-2019 20:52

Artvin Cerattepe'de doğayı tahrip eden madencilik faaliyetlerine karşı başlatılan mücadelenin üçüncü yıl dönümünde basın açıklaması düzenlendi.
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan, konuşmasında Artvin halkının Cerattepe mücadelesini sürdürdüğünü belirterek, "Hukuksal olarak halen 730 kişi ile başvurduğumuz Anayasa Mahkemesi'nde başvurumuz inceleniyor. Maden şirketinin 32 hektarlık alan için ÇED izni almış olmasına rağmen 240 hektarlık alanı kapsamına aldı. Rize İdare Mahkemesi'nde açmış olduğumuz dava ise 2018 yılı Aralık ayında sonuçlanmış olup bu yasa dışı izin verilmesi işleminin iptaline karar verilmiştir. Bu karar başından bu yana maden şirketinin ÇED izni alınan alanla yetinmeyeceği, bir kanser hücresi gibi yayılacağı ve bütün Artvin coğrafyasını işgal ederek bize yaşam alanı bırakmayacağı yönündeki söylediklerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermesinin yanı sıra mücadelenin bitmediğini, mücadele edenlerin mutlaka kazanacağını, yaşam hakkı mücadelesinin kutsal bir mücadele olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşımakta olup bütün halkımız için bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştur" dedi.
Cerattepe direnişinin 3. yılında yapılan basın açıklaması şu şekilde:
Ülkenin her yerinde yaşam mücadelesi veren değerli Artvinliler,
Uzunca bir süredir Cerattepe konusunda gelişmeler ile biriken sorunları, 16 Şubat olaylarının yıldönümünde yine bütün ülkedeki hemşerilerimizle ve doğa dostları ile paylaşmak, bilgilendirmek gerekli olmuştur. Her durumda başvuracağımız ve sığınacağımız tek yer sizlerin tertemiz vicdanı, Cerattepe için çarpan yüreğinizdir.
Öncelikle günün önemini bir kez daha hatırlıyoruz. 16 Şubat 2016 günü, tek suçu iyilik olan sadece “Cerattepe varsa Artvin var, yoksa biz de yokuz” diyen Artvin halkının, şiddete, zulme uğradığı gündür. 25 yıla yaklaşan bu mücadele tarihinde toma’lar, plastik mermiler, robot kılıklı binlerce polis-jandarmayla ilk kez karşılaştığımız gündür. Biber gazının beyazının da turuncusunun da görüldüğü, hastanenin çocuk servisine de, ciğerlere de bol keseden doldurulduğu gündür. UNUTMAYACAĞIZ! Zalimi de, halka yapılan şiddetin acımasızlığına isyan edip ağlayan polisleri de, Anadolu’nun hamuruyla yoğrulmuş, kahramanca toprağını koruyan halkımızı da. Bizler yaşam alanlarımızın yok edilmesine, ülkeyi teslim alan bir avuç küfürbaza peşkeş çekilmesine karşı durmaya devam edeceğiz. Yapılan zulmü reddediyoruz. Halen alanda her türlü bilimsel faaliyetlere bile izin vermeyenleri vicdanları ile baş başa bırakıyoruz. “Zulmü her kabul edişin, daha büyük zulümleri doğuracağını” iyi biliyoruz. UNUTMAYACAĞIZ ! Yaşama hakkımızı yürüttüğümüz mücadele ile elde edebileceğimizi, biz direndikçe haramilerin direncinin nasıl düştüğünü hatırdan çıkarmayacağız. “Zulüm ile abad olanın akıbetinin berbat olacağını” sözde hemşehrilerimize hatırlatmaya devam edeceğiz. Her Artvin’li için varlığını borçlu olduğu ormanı merası, ağacı kuşu ne kadar kutsalsa, korumak için mücadele de o denli kutsaldır. Bir gün hak, hukuk elbet ülkemizde, dağlarımızda ve Artvin’imizde de bir bahar esintisi gibi esecek, hiç bir kuşun sonsuza dek uçamayacağını herkes görecektir. Biz Cerattepe doruklarındaki ladin ağaçları gibi dik durmaya devam ediyoruz. Artvin’e ve Artvin’liye bu zulmü reva görenlerin de işbirlikçilerin de unutulmamasını diliyoruz. 3 yıl önce 16 Şubatta biz devletin kamu idaresinin ve güvenlik güçlerinin bir şirketin çıkarlarına kul edildiğini gördük. Ve üç yıl önce devletin acımasız zulmünü gördük. UNUTMUYORUZ.
Cerattepe mücadelesinin bittiğini söyleyenler, böyle olmasını isteyenler, bu yağmadan pay almaya çalışanlar, ihanetlerine ortak arayanlar var elbette. Ancak Artvin halkının çeyrek asırdır büyük azim ve kararlılıkla sürdürdüğü Cerattepe mücadelesinin aynı azim ve kararlılıkla sürmekte olduğunu bir kez daha duyurmak istiyoruz. Hukuksal olarak halen 730 kişi ile başvurduğumuz Anayasa Mahkemesi başvurumuzun incelenmesi devam ediyor. Maden şirketinin 32 hektarlık alan için ÇED izni almış olmasına rağmen 240 hektarlık alan için işletme izni almış olmasına karşı Rize İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz dava ise 2018 yılı Aralık ayında sonuçlanmış olup bu yasadışı izin verilmesi işleminin iptaline karar verilmiştir. Bu karar başından bu yana maden şirketinin ÇED izni alınan alanla yetinmeyeceği, bir kanser hücresi gibi yayılacağı ve bütün Artvin coğrafyasını işgal ederek bize yaşam alanı bırakmayacağı yönündeki söylediklerimizin ne kadar haklı olduğunu göstermesinin yanı sıra mücadelenin bitmediğini, mücadele edenlerin mutlaka kazanacağını, yaşam hakkı mücadelesinin kutsal bir mücadele olduğunu göstermesi açısından büyük önem taşımakta olup bütün halkımız için bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştur. Yine hukuksal olarak Cerattepe bölgesindeki su kaynaklarımızın Artvin halkına sorulmadan, duyulmadan, el altından maden şirketine verilmesi ile ilgili olarak önümüzdeki pazartesi günü davamızı açıyoruz. Yine askıya çıkarılan ama planları gizlenen uygulama imar planı ve mevzi imar planı ile ilgili davalarımızı da açmak üzere olduğumuzu duyuruyoruz. Planlama yapıp ta planı gizleyen bir belediyeye sahip olduğumuz için ne desek bilemiyoruz. Gerek hukuksal yollardan gerekse sivil mücadele anlamında hiçbir mücadeleden vazgeçmiş değiliz, aynı inanç ve kararlılıkla mücadeleye devam ediyoruz.
Bu vesile ile su kaynaklarının maden şirketine verilmesine ilişkin davamızla ilgili kısa bilgi vermek gerekli olmuştur. Hatila vadisi köylerinin kadim sularından olan büyük dere suları geçmiş belediye döneminde köy halkının izni ile alınarak şehir isale hattına 4.5 km hat ile bağlanmış, Hatila köylüleri şehir merkezinin su ihtiyaçları nedeniyle büyük özveri göstermiştir. Bu su kaynaklarının yeni dönemde önce belediye başkanlığı tarafından terk edildiği ve bu suların DSİ ve Artvin Valiliği tarafından maden şirketine verildiği öğrenilmiştir. Asıl önemlisi maden şirketinin ÇED raporunda maden alanında yer altı ve yerüstü sularının kullanılmayacağı, içme sularının damacanalarla, kullanma sularının tankerlerle taşınacağı taahhüt edilmesine rağmen, Artvin halkının kullanımına sunulmuş olan su, bu suda kadim kullanım hakları olan Hatila köylülerine sorma gereği bile duyulmadan maden şirketine kamu idaresi tarafından, hukuk ve adalet çiğnenerek verilmiştir. Bu basın açıklaması ile bir kez daha Artvin Valiliğinden bu hukuksuzluğa bir son vermesini talep ediyor, bir maden şirketinin değil Artvin Halkının yanında yer alması gerektiğini hatırlatıyoruz. Yapılan yasa dışıdır ve bu yasadışılığa valilik makamının alet edilmesi kamu idaresine bakışımızı ve güvenimizi tümüyle sarsacak niteliktedir. Nitekim bundan az bir zaman önce de Mersivan kayak tesislerinin sularının yine maden şirketine verilmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Yarın başka hangi değerlerimizin maden şirketine habersiz ve gizlice peşkeş çekileceğinin kaygısını yaşamak istemiyoruz.
Yine merkezi idarenin talimatı ile hareket eden valilik makamının yanı sıra Artvin halkının kendisinin seçtiği ve aynı zamanda en büyük sivil yönetim birimi olan Artvin Belediyesinin hangi hakla kadim hak sahibi köylüleri ikna ederek ve büyük masraflarla 4.5 km isale hattı döşedikten sonra alınıp Artvin Şehir merkezine kazandırılan bu suyu terk ettiğini merak ediyoruz. Acaba suyumuz mu fazla geldi, fazla ise su kalitesi giderek düşmüş olan ve iki ayrı beton şirketinin çimento artıkları ile sürekli kirletilmekte olan ve şehir merkezine basılması için büyük paralar harcanan Çoruh’taki keson kuyulardan alınan sudan vazgeçilmeyip neden öncelikle bu Büyükdere suyundan vazgeçilmiştir. Suyun alınmasından vazgeçildiğine göre terk edilmek yerine köylülere iade edilmişmidir. 4.5 km isale hattı nasıl bir anlaşma ile maden şirketine verilmiştir. Bütün bunları merak ediyoruz. Bu konuyla ilgili olarak yazdığımız bilgi edinme dilekçesine neden halen cevap verilmemiş olduğunu da merak ediyoruz. Yine hergün onlarca en olmadık mesajları bile anons sistemi ile duyuran Belediyenin, bu gün yapılan bu basın açıklamasını yazılı başvurumuza rağmen hangi sebeple duyurmadığını da merak ediyoruz.
Esasen yeni bir yerel yönetim seçimlerinin yapılacağı bu günlerde aday olan ayrımsız bütün siyasi partileri yöneticileri ve adaylarını ilimizin çevre sorunları ve çözüm önerileri, şehir planları, planlama ve yönetim anlayışları ve ilimizin gelecek vizyonu ile ilgili düşüncelerini açıklamaya davet ediyoruz. Bütün partilerin düşüncelerini açıklaması halinde bunu kamuoyu ile paylaşmayı planlıyoruz.
Maden şirketinin dava konusu edilen işlerinden başka halen Hatila Milli Parkına ulaşan derelerdeki kirlenmelerin olağanüstü boyutlara ulaştığını, bu alanda tarım ve hayvancılığın yapılamaz hale geldiğini, ÇED raporlarında atık suların sızdırmaz kuyularda tutularak vidanjörlerle alınacağının taahhüt edilmesine rağmen vadiye bırakıldığını, yakında galerilerin havalandırma borularının Kafkasör üzerinden şehir merkezine verileceğini ilgili kamu kurumlarına duyuruyor, çözüm bulunmasını istiyoruz. Bütün bu kirliliğin ülkemizin en önemli milli parklarından birisini hedef aldığını defalarca duyurmamıza ve şikayet etmemize rağmen bu ilde görev yapan Milli Parklar Müdürünün ne iş yaptığını anlamakta güçlük çekiyoruz. Çevre İl Müdürlüğü ile DSİ Bölge Müdürlüğünü göreve davet ediyoruz. Bu şikayetlerimizi söylememize rağmen Valilik makamının sessizliğini anlamıyor ve kabul etmiyoruz. Yine ruhsat alanı dışında Cerattepe kavşağında maden şirketi güvenlik güçleri ile ülkenin güvenlik güçlerinin aynı kulübelerde nöbet tutarak bölgede yaşam alanları olan köylülerin geçişini bile engelleyen bir tutumla bir hukuksuzluğu 3 yıldır sürdürdüklerini defalarca söylememize rağmen bunun düzeltilmemiş olmasını kabul etmiyoruz. 1750 m kodunda ülkenin jandarmasını maden şirketinin karavanasına mahkum eden anlayışı kamuoyunun taktirine sunuyoruz.
Valilik makamının sessizliği demişken, Artvin’e atandığı gün elinde yasak kararnamesi ile gelen önceki valinin gidişi ile bir nefes alacağımızı düşünerek yeni atanan valimizin gelişini sevinçle karşılamış ve bu düşünce ile yaklaşık 1 ay önce kendilerinden randevu istemiş olmamıza rağmen 1 aydır halen randevu verilmemiş olmasını üzüntüyle karşıladığımızı belirtmek istiyoruz. Daha üç yıl önce ülkenin Başbakanının 5 bakanı ile karşılayıp 5 saat düşüncelerini dinlediği ülkemizin en saygın sivil toplum kuruluşlarından birisi olan Yeşil Artvin Derneğinin randevu talebinin kabul edilmemesinin bize bir şey kaybettirmeyeceğini kamuoyunun taktirine sunuyoruz.
Mücadeleyi bütün illerdeki Artvinlilerin katılımı ile oluşturulan Artvin Çevre Platformunun öncülüğünde sürdürüyoruz. Bu gün bu basın açıklaması ülkemizin bir çok ilinde aynı saatte yapılmakta olup ülkenin her yerinde yaşayan bütün Artvinlilerin ve çevre dostlarının ortak mücadelesi olarak büyüyerek devam ediyor. Bu mücadelede hukuk ve adaleti yanımızda görmeyi de çok bekledik. Anayasanın 56. Maddesinde sağlıklı bir çevrede yaşamak bir hak olarak, ancak çevreyi korumak her yurttaşa aynı zamanda görev olarak verilmiş olmasına rağmen gerek Artvin’de bu görevi yerine getiren ve mücadele edenler ve gerekse bir çok illerde yaşayan Artvin’liler yargılanma ve cezalandırılma tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Üç yıl geçmiş olmasına rağmen halen 2016 Şubat olayları ile ilgili yeni davalar açılıyor. Bu kapsamda Ankara’daki eylemlerde yargılanan ve cezalandırılmasına karar verilen Artvinliler Vakfı Başkanı Demir Akın’a sevgiler gönderiyoruz.
Bu mücadele bir özveri, yaşam mücadelesi ve vatan sevgisi olarak devam ediyor. Yine bu mücadele üç kuruş çıkarları için maden şirketi ile işbirliği yapanlara rağmen 80 yaşında bile dimdik bu mücadelede yer alan ve bir adım gerilemeyen Hacı Ali Keklik’lerin ve Erzade Teyzelerin omuzlarında ve daha minicik çocukların yüreklerinde yükseliyor. Ülkenin her yerindeki yıkım projelerine karşı dayanışma ile bu yağma düzeninden kurtulacağımıza inanıyoruz. Bu anlamda bu gün uzun bir çaba ve emekle hazırladıkları dergiyi bizlere ulaştırarak bu mücadeleye katkıda bulunan Homur Dergisi’ne, çalışanlarına, bu yayını ücretsiz basanlara teşekkür ediyoruz.
Cerattepe mücadelesi 25 yıldır süren bütün dünyada örnek olmuş bir sivil toplum hareketi ve eşsiz bir mücadeledir. Yaşamı yok eden bu gözü dönmüş doğa katliamına karşı Artvin halkının mücadelesi her zorluğa karşı sürecektir. Bu mücadeleye bütün Artvinlileri, çevre dostlarını, ülkenin gerçek yurttaşlarını bekliyor, Artvin Çevre Platformu adına Yeşil Artvin Derneği olarak saygılar sunuyoruz.
Pendik'te 7.8 dönümlük askeri alan imara açıldı
Pendik'te mevcut planlarda ‘askeri alan’ olarak işaretlenmiş olan 7 bin 870 metrekarelik arazinin imar durumu İBB tarafından değiştirilerek alan imara açıldı.
16-02-2019 16:25

İstanbul'un Pendik ilçesinde mevcut planlarda ‘askeri alan’ olarak işaretlenmiş olan 7 bin 870 metrekarelik arazinin imar durumu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce (İBB) değiştirildi.
Pendik Doğu Mahallesi’nde mevcut planlarda “askeri alan” olarak işaretlenmiş durumda olan 7 bin 870 metrekarelik hazine arazisinin imar durumu İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin şubat ayı oturumunda değiştirildi.
Plan değişikliğine ilişkin hazırlanan raporda, Pendik’te okul alanlarının yetersizliği bakımından en problemli bölgelerinden olan Kaynarca Mahallesi’nde Pendik Tersanesi’nde yeni yapılan askeri lojmanda yaşayacak nüfusla birlikte derslik ihtiyacının iyice artması nedeniyle arazinin “eğitim alanı” olarak düzenlenmesi talebinin bulunduğu belirtildi. Yapılan plan değişikliğiyle askeri alan iptal edilerek, 7 bin 870 metrekarelik araziye ortaokul yapılmak üzere “eğitim alanı” fonksiyonu verildi. Plan değişikliği oy çokluğu ile kabul edildi.
'GENEL BİR PLANLAMA YAPILMASINI İSTEDİĞİMİZ İÇİN RET OYU VERDİK'
CHP’li İBB Meclis Üyesi Ülkü Koçar, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın askeri alanların yeşil alan olarak korunacağına ilişkin sözlerini hatırlatarak “Askeri alan okul alanına alınarak imara açılıyor. Hani askeri alanlar millet bahçesi, kent ormanı olacaktı? Milli eğitime okul yapması için başka alanlar verilebilir” dedi. AKP grubu adına arazinin boş olduğu ve devlet okulu yapılacağı açıklaması yapıldı. CHP’li İBB Meclis Üyesi Esin Hacıalioğlu okul yapılmasına karşı olmadıklarını vurgulayarak “İstanbul’daki bütün askeri alanların nasıl değerlendirileceğine dair bir çalışma grubu oluşturup karar vermeliyiz. Biz askeri alanlar için genel bir planlama yapılmasını istediğimiz için bu karara ret oyu veriyoruz” diye konuştu.
‘TRAFİK DÜZENLEMESİ YAPILMALI’
Sözcü’den Özlem Güvemli‘nin haberine göre plan değişikliğine ilişkin görüşü sorulan Milli Savunma Bakanlığı, fiziki çevre emniyet telinin imar planı doğrultusunda yapılacak çalışma ile yeni sınırda tesis edilmesi şartıyla bölgenin okul alanı olarak ayrılmasını uygun buldu. İBB Ulaşım Planlama Müdürlüğü de uygulama aşamasında alanın güneyinden geçen Gebze-Marmaray hattına ilişkin Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’ndan görüş alınmasını ve okul giriş-çıkışlarında servis araçlarının parselin cephe aldığı yollar üzerindeki trafik akışını olumsuz etkilememesi için düzenleme yapılmasını istedi.
15 yeni JES ihalesi: Gökçeada ve Bozcaada tehlikede!
Bozulmamış doğasıyla turistlerin gözdesi olan Gökçeada ve Bozcaada'da jeotermal enerji aranması için ihale kararı verildi.
16-02-2019 14:01

Atıkları ve saldığı gazlar nedeniyle bulunduğu bölgelerde tarıma ve bitki örtüsüne zarar veren, havayı kirleten Jeotermal Enerji Santrali (JES) için Gökçeada ve Bozcaada’ya göz dikildi. Bozulmamış doğasıyla turistlerin gözdesi olan Gökçeada ve Bozcaada'da jeotermal enerji aranması için ihale kararı verildi.
Çanakkale İl Özel İdaresi tarafından ‘15 adet jeotermal enerji arama sahası ile 2 adet kaynak işletme alanının ihaleye çıkartılacağı' belirtildi. Bu alanlar içerisinde, daha önce JES’e karşı mücadele veren Ayvacık Gülpınar’la birlikte Bozcaada ve Gökçeada gibi önemli turizm bölgeleri de yer alıyor. Farklı bölgelerle birlikte toplam alan 28 bin 453 hektar. Cittaslow unvanını olan Gökçeada ile Bozcaada'nın da ihale içinde olması tedirginlik yaratıyor.
'BU İHALE TAM ANLAMIYLA BÜYÜK BİR TALAN DEMEK'
Gürpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği’nden Gönül Işık, Gürpınar’da 5 köyün ortasına yapılmak istenilen JES’e karşı mücadele etmeye başladıklarını söyledi. Kapı kapı dolaşarak halkı JES’lerin zararlarına karşı bilgilendirdiklerini kaydeden Işık, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Buralar bizim nefes aldığımız yerler. Bu ihale tam anlamıyla büyük bir talan demektir. Çanakkale’ye büyük haksızlık. Biz başka bir JES şirketine karşı mücadele ettik. 'Konu şuan hala temyizde' derken başımıza bir de bu geldi.”
'SUYUMUZU DA HAVAMIZI DA KİRLETTİRMEYECEĞİZ'
Birgün'den Demet Sargın'ın haberine göre 27 Şubat’ta Çanakkale genelindeki tüm çevre derneklerinin söz konusu ihaleye karşı ortak bir basın açıklaması yapmaya hazırlandıkları bilgisini veren Işık, Gürpınar’ın kuzeyinde bulunan Tuzla’daki JES’ler nedeniyle zaten zor durumda olduklarını, oradaki JES’lerin bile Gürpınar’daki ağaçları kuruttuğunu söyledi. Işık, sözlerini “Biz zeytincilikle geçiniyoruz. Suyumuzu da havamızı da kirlettirmeyeceğiz” diyerek noktaladı.
DSİ izin verdi, Cengiz Holding halkı susuz bıraktı
Yandaş Cengiz Holding'in doğa harikası Cerattepe’deki maden faaliyetleri için bölgenin can suyu kaynağı olan Büyük Dere’den 10 yıl su çekmesine DSİ tarafından izin verildi.
16-02-2019 09:32

AKP'nin iktidarda olduğu süre boyunca inşaat projelerindeki en gözde şirketlerinden olan yandaş Cengiz Holding’in doğa harikası Cerattepe’deki maden faaliyetleri, bölgenin can suyu kaynağı olan Büyük Dere’den 10 yıl su çekecek.
Devlet Su İşleri (DSİ), Artvin’in doğa harikası Cerattepe Kafkasör Yaylası’nın kalbinde süren madencilik faaliyetleri için 4 mahallenin tarlalarını suladığı Büyük Dere’den (gavur deresi) 10 yıl süreyle firmanın su almasına izin verdi.
Artvin Taşlıca Köyü muhtarlığı 5 Aralık 2018’de Büyük Dere’nin madencilik faaliyetleri nedeniyle kirlendiğini belirterek Valiliğe başvuruda bulundu. Muhtarlık dilekçesinde, “Cengiz Holding’e ait Eti Bakır A.Ş. tarafından yürütülen madencilik faaliyetleri kapsamında ‘Büyük Dere’den su alma çalışmalarının başlatıldığı” hatırlatıldı. Köyleri için çok önemli olan suyun bölgedeki tarlaları sulamada kullanıldığının anlatıldığı dilekçede, firmanın Büyük Dere’ye kirli sularını bıraktığı, yurttaşların dereden su kullanamaz hale geldiği anlatıldı. Olumsuzlukların aktarıldığı dilekçede su alım çalışmalarının durdurulması ve sorunlara çözüm bulunması talep edildi. Ancak sorunlara çözüm beklenirken, Artvin Valiliği Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nden muhtarlığa skandal niteliğinde bir cevap geldi.
DSİ: MADEN İÇİN KULLANILMASININ SAKINCASI YOK
Cumhuriyet’ten Hazal Ocak’ın haberine göre yazıda, Büyük Dere’den su alınmasıyla ilgili olarak Su İsale Hattı Projesi'nin (4 bin 250 metre) 23 Mayıs 2018’de ÇED kapsamı dışında değerlendirildiği belirtildi. DSİ Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı’nın 2 Mart 2018 tarihli ve 158864 sayılı yazısı ile de 1.32lts suyun 10 yıl süre ile madencilik faaliyetlerinde kullanılmasında sakınca bulunmadığı belirtildi.
NUMUNE ÖNCESŞ FİRMAYA HABER VERİLDİ
Yazıdaki başka bir ayrıntı ise, skandalın ikinci perdesini oluşturdu. Yazıda dereden numune alınması gerektiğinin firmaya haber edildiği bilgisi de yer aldı.
Santrala karşı hukuk zaferi: JES yapılmayacak
Manisa’nın Salihli İlçesi’nin Yılmaz Mahallesi’nde kurulmak istenen jeotermal enerji santralı (JES) için verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı, iptal edildi.
15-02-2019 18:04

Manisa 1.İdari Mahkemesi, Manisa Valiliği’nce verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararının hukuka aykırı olduğuna hükmetti.
Salihli Çevre Derneği, iptal kararı üzerine basın açıklaması yaptı. Burada konuşan dernek başkanı Zülal Kiraz, alınan kararın kendilerini mutlu ettiğini belirterek, “Ancak bizim ulaşmak istediğimiz karar elbette ki bu değildir. Çabalarımız ve mücadelemiz devam edecektir. Verimli tarım alanları üzerine kurulmak istenen jeotermal santraller ile bölge halkının geleceği üzerine oynanan oyunlara izin vermeyeceğiz. Burada asıl sorumlu Çevre Bakanlığı’dır” dedi.
Avukat Seçil Ege Değerli ise, “Bundan sonra ÇED raporunun alınması için bir süreç başlayacak. Bu sürecin de takipçisi olacağız” diye konuştu.