TİP’li Ahmet Şık: Yargı, muhalif herkesi yutan bir ‘kara delik’ haline geldi

TİP’li Ahmet Şık: Yargı, muhalif herkesi yutan bir ‘kara delik’ haline geldi

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Adalet Bakanlığı 2022 Bütçe görüşmeleri yapıldı. Görüşmelerde TİP'li Ahmet Şık da söz aldı.

İleri Haber

TİP’li Ahmet Şık, Adalet Bakanlığı 2022 Bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada, yargının gücü elinde tutana muhalif herkesi yutan ve yutacak olan bir “kara delik” haline geldiğini belirterek, “Hal böyle olunca ülkenin en kısa özetini şöyle yapmak mümkün: Yargının bile isteye rehinesi olduğu bir siyasal iktidar, o siyasal iktidarı esir almış dikta heveslisi bir tek adam ve o tek adamın esiri olduğu hırs ve ihtirasları” ifadelerini kullandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Adalet Bakanlığı 2022 Bütçe görüşmeleri yapıldı. Görüşmelerde Bakan Abdulhamit Gül de bir sunum yaptı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık da görüşmelerde söz aldı. Türkiye’de yargıya dair birçok şey söylenebileceğini ve hepsinin doğru ya da yanlış çıkabileceğini belirten Şık, “Ancak şu tespite hiç kimse itiraz edemez: Türkiye değil hukuk devleti bir kanun devleti bile değildir. Son 100 yıldır Türkiye hiçbir zaman bir hukuk devleti olamamıştı ama son birkaç yıldır artık yasa devleti de değildir. Yasalara ve kurumlara dayanan bir devlet hiç değildir” dedi.

‘YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞI DEMAGOJİDEN İBARET’

Ahmet Şık’ın Komisyon’da yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:

Bunun temel nedeni yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin siyasi iktidarla eliyle demagojiden ibaret bırakılmasıdır. Ancak daha önemlisi asgari hukuk normlarını uygulama cesaretini/sorumluluğunu gösterecek yargı mensuplarının sayısının yok denecek kadar az olmasıdır.

Yargı teşkilatı mensupları sahip oldukları makam ve mevkileri liyakatle değil biat ile elde ettiklerinden ve kendisinden olmayana nasıl had bildirileceğinin bizzat uygulayıcısı olduklarından olsa gerek yeni bir tür hâkim/savcı sınıfı türedi: Emirle soruşturma/dava açan, talimatla karar veren kuklalar.

‘KENDİLERİNDEN MAAŞLARINI ÇIKARDIĞINIZDA BİR ŞEY KALMIYOR’

Muktedir siyasetçiler her zaman kişiliksiz insanları tercih eder. Yani fikren ve vicdanen geçersiz olduğu halde araçsal olarak kullanışlı olanlar. Çünkü kişiliksizlik ve kullanışlılık arasında birebir ilişki vardır. Bu yüzdendir ki Nietzsche; "Siyasetçi insanları iki sınıfa ayırır: kullanılacaklar ve düşmanlar” der. Saray Rejimi istibdadını elinde tutanlar da yargıyı düşmanlardan temizledikten sonra sadece kullanılacak olanlara teslim etmiştir. Bu yüzdendir ki yargıda yer tutmuş ve eksiklikleri noksanlık yaratmayacak olan nice insan var ki kendilerinden maaşlarını çıkardığınızda geriye hiçbir şey kalmıyor.

Mensuplarının hukukun militanlığı yerine güç odaklarının kullanışlısı olmayı kabul etmesiyle birlikte yargı artık bir siyasal cephe örgütüdür ve bütün siyasal çatışmaların ana zemini ve aracına dönüşmüştür. 15 Temmuz kalkışmasına kadar yargının bir aygıt olarak ele geçirilmesi mücadelesine dayanan geleneksel savaş, bu kanlı kalkışmadan sonra hukukun askıya alınmasıyla bir nitelik farklılaşması ve sıçraması yaşayarak “yargının lağvedilmesi” halini almıştır.

‘KEYFİYET DÜZENİ EGEMEN OLDU’

Yargı yasal ve kurumsal bir alan olmaktan çıktığı için de savcı ve hakimlerin herhangi bir denetim ve kontrol mekanizması ve hukuki sınıra bağlı olmadan yasaları serbest biçimlerde kullanıldığı bir keyfiyet düzeni egemen oldu.

Memleketi bir istibdat rejimine dönüştüren bu düzenin sınırı iktidarın zirvesindeki şahsın uygulattığı kararların keyfiliği ile sınırlı da değildir. Yasallığını ve gücünü doğrudan bu şahıstan alan diğer güç makamlarının da keyfi davranabilme yetkisine sahip olduğu, iktidar hiyerarşisinde yukardan aşağıya doğru keyfiliğin yayıldığı bir genel yönetim anlayışıdır bu. Yargının keyfi yönetimin doğrudan uzantısı haline gelmesi, istibdadın mutlaklaşmasıdır.

Keyfilik rejiminde muktedir olan, elindeki toplumsal rıza yaratma olanaklarının daralmasına paralel olarak yargı yoluyla kurduğu tahakkümün dozunu arttırmaya, güvenlik devleti kisvesi altında iktidarının güvenliğini öne çıkarmaya mahkumdur. Çünkü keyfi yönetim, gücünün sınırlanmamasıyla birlikte giden hesap vermeme uygulamasının, iktidarı kaybederse kendisine çok ağır bir hesap verme zorunluluğu olarak döneceğini bilir ve bu nedenle geri dönüşü olmayan bir yolda ilerlemeye kendi kendini mahkûm eder.

‘YARGI, KARA DELİK HALİNE GELMİŞ DURUMDA’

Bu yüzdendir ki herkesin bir gün “terörist” olarak kolaylıkla yargılanabileceği tuhaf bir “terör hukuku” uygulamasıyla yargı, gücü elinde tutana muhalif herkesi yutan ve yutacak olan bir “kara delik” haline gelmiş durumda.

Terör ve anti-terör söyleminin siyasal iktidar tarafından araçsal kullanımıyla ülke içinde “terörist” olarak adlandırılan ve “yurttaş”tan farklılaşan bir “topluluk” üretildi. Saray Rejiminin kimin düşman kimin dost olduğu kararına bağlı olarak yürütülen bir “düşman ceza hukuku” uygulaması yasallaştırıldı. Hukuk devletinin bütün eşitlik, özgürlük ve adalet iddialarından vazgeçilerek sıradan bir baskı aracı olarak yargı yeniden örgütlendi. Kurulu suç düzenine taraf olmayan herkes vatan, millet, dava, bayrak, ezan söylemleriyle terörist ilan edildi. Yurttaşların insan olmaktan kaynaklı temel hak ve özgürlükleri ihtiyaca göre kolaylıkla yok sayılan bir teferruat seviyesine düşürüldü. Ama bilmelisiniz ki siyasi muarızlarını yok etmenin aracı haline getirilen vatan, millet, dava, bayrak, ezan söylemlerinin kendisi örtük bir terörizmdir. Bunu kullanarak suç düzenini devam ettirenlerin kendisi gerçek teröristlerdir.

Hukuk devletinin şartı sadece iktidarı elinde tutanların değil de tüm yurttaşların kendisini güvende hissetmesiyse eğer; hissetmeyenler için hukuk devletinin temel şartı yoktur, şart olmayınca hukuk devleti de yoktur. Muhalefetin siyasi rakip değil düşman olarak algılandığı ve yargının iktidarın emrinde bu algıya uygun kararlar aldığı, idarenin topyekün bir mobilizasyon içinde davrandığı bir rejimde asgari demokrasi koşulları da kalmamıştır.

ÜLKENİN ÖZETİ: 'YARGI-İKTİDAR-TEK ADAM-HIRS VE İHTİRAS'

Hal böyle olunca ülkenin en kısa özetini şöyle yapmak mümkün: Yargının bile isteye rehinesi olduğu bir siyasal iktidar, o siyasal iktidarı esir almış dikta heveslisi bir tek adam ve o tek adamın esiri olduğu hırs ve ihtirasları.

Bu karamsar tabloya rağmen tüm bileşenleriyle mevcut düzenin yargısı ne de tetikçiliğini yaptığı Saray Rejiminin kendisini bile yiyerek gideceği yeri biliyoruz.

‘MÜCADELE AZMİMİZ VAR’

Bizim hâlâ ve her şeye rağmen umudumuz var. O umudu diri tutmak için de mücadele azmimiz var. Çünkü onurlu yaşamak için buna mecburuz.