TİP Sözcüsü Sera Kadıgil: Ne devlet ne polis, ormanı 2 yıldır kadınlar savunuyor
Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Akbelen'de devam eden direnişe değinen TİP Sözcüsü Kadıgil, saldırılara işaret etti ve "Ne devlet ne polis, ormanı 2 yıldır kadınlar savunuyor" ifadelerini kullandı.
İleri Haber
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, ekonomideki kötü gidişat ve zamların görüşülmesi talebiyle yapılan olağanüstü toplantı çağrısı sonrası tatilin sona erdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Grubu olmayan partilere yönelik kısıtlamaların sürdüğünü dile getiren Kadıgil, AKP ve MHP gruplarının itirazı ile grubu olmayan partilere söz verilmemesi kararı alındığını aktardı. Muhalefetin Meclis çağrısını kıymetli bulduklarını belirten Kadıgil, "Ancak her şeyi sadece Meclis'e odaklayan bir muhalefet anlayışının bizi sürüklediği noktayı da hep beraber görmemiz gerektiğini düşünüyorum" sözleriyle de eleştirisini dile getirdi.
Muğla'da ranta açılmak istenen Akbelen Ormanı'ndaki nöbete yönelik saldırıya değinen Kadıgil, direnişte öne çıkan kadınları hatırlatarak, "Bu bir kadın direnişi aynı zamanda" dedi. Limak ve İçtaş'ın para kazanabilmesi için kentteki geniş bir bölgenin tahrip edildiğinin altını çizen Kadıgil, "İkizköy ve çevredeki köyde yaşayan kadınlar direniyor. 2 senedir o maden şirketlerinden o ormanı koruyan ne bu ülkenin devleti ne bu ülkenin polisi-jandarması ne Orman Genel Müdürlüğü…" ifadelerini kullandı.
Jandarmanın bölge halkı ve yaşam savunucularına yönelik saldırılarına da değinerek halka zulmedildiğini vurgulayan Kadıgil, bölge ile iletişim kurmakta zorlandıklarını ve sinyal kesici cihazların yerleştirildiğini belirtti. Devam eden aşırı sıcakların tesadüf olmadığını ve iklim krizi ile karşı karşıya olunduğunu da kaydeden Kadıgil, "Yaşlı ve yetişmiş bir çam ormanını bir tane şirket kâr etsin diye kesime açmaktan daha büyük bir vatana ihanet yoktur" sözlerini kullandı.
Sıcak havalar nedeniyle yapılan uyarılara da değinen ve pandemi dönemini hatırlatan TİP Sözcüsü Kadıgil, devlet yöneticilerinin yalnızca evden çıkılmaması yönünde çağrı yaptığını ancak bunun nasıl yapılacağına ilişkin planlama yapılmadığını hatırlattı.
İşçilerin zorlu çalışma koşullarına sıcak havaların da eklendiğini ifade eden Kadıgil, ailesinin mevsimlik işçi olarak çalıştığı tarlada uyuduğu esnada üzerinden geçen kamyonet nedeniyle hayatını kaybeden 4 yaşındaki Esmanur Solmuş'un ölümüne de değindi. AKP destekli gerici grupların, kız çocuklarının eğitimine yönelik sözlere karşı "Kız çocuklarının okumasına laf edenler, bir zahmet dönüp okul öncesi eğitimde olması gereken bir çocuğun henüz 4 yaşında, bir fasulye tarlasında nasıl araba altında kalarak katledildiğini bize açıklamak zorundalar" sözleriyle tepki gösterdi.
Gazetecilere yönelik artan saldırılar ve baskılara da işaret ederek, "Siyasetçileri susturmak için yaptıklarını, çok daha hunharca gazetecilere de yapmaya başladılar" diyen Kadıgil, sabah saatlerinde ev baskınları ile gözaltına alınan gazeteciler ile haber takibi sırasında darbedilen gazetecilere desteklerini ifade etti.
Kadıgil, konuşmasında Eti Maden'de Petrol-İş öncülüğünde devam eden direnişte yer alan işçileri selamlarken, İstanbul'da bisiklet kullandığı esnada uyuşturucu bağımlısı olduğu belirtilen bir kişinin çarpmasıyla hayatını kaybeden Doğanay Güzelgün'ü de andı ve davanın takipçisi olacaklarını vurguladı.
'AKP VE MHP GRUBUNUN İTİRAZLARIYLA GRUBU OLMAYAN PARTİLERE SÖZ VERİLMEMESİ KARARI ALINDI'
TİP Sözcüsü Sera Kadıgil'in açıklamaları şöyle:
"Malumunuz Meclis aslında bir yasama tatilindeydi ancak muhalefetin olağanüstü çağrısıyla bugün toplandı, yukarıda ilk görüşmeler açıldı. Meclis'in bugünkü gündemi zam oldu ancak sabah yapılan danışma kurulu toplantısında elbette yine AKP ve MHP grubunun itirazlarıyla grubu olmayan partilere söz verilmemesi kararı alındığı için biz de sesimizi az sayıda kalan basın organları aracılığıyla sizlere duyurmak üzere bugün olağan basın toplantımızla karşınızdayız
Evet, bugün Meclis'in gündemi zam, kendi sebep oldukları zamları görüşecekler. Muhalefetin bu çağrısını kıymetli ve faydalı bulduğumuzu ancak her şeyi sadece Meclis'e odaklayan bir muhalefet anlayışının bizi sürüklediği noktayı da hep beraber görmemiz gerektiğini düşünerek sözlerime başlıyorum.
'AKBELEN'DEKİ DİRENİŞ AYNI ZAMANDA BİR KADIN DİRENİŞİ'
Bu mevzuya geleceğiz ama bu mevzudan daha önemli bir mevzu var şu anda. Son 2 gündür hepimizin içini yakan hepimizin duyması, duyulması gereken bir mevzu var sevgili arkadaşlar, o da Akbelen Ormanları'ndaki direniş. Malumunuz Akbelen, Muğla’ya bağlı bir çam ormanı. Ben geçen sene oradaydım. Orada direnen köylü insanları, köylü kadınları ziyaret ettim çünkü bu bir kadın direnişi aynı zamanda. Orada kalan son yaşlı ve doğal çam ormanlarını Limak ve İçtaş Holding ortaklığında, maden çıkarabilsinler diye katletmeye ant içmiş bir iktidar tarafından yönetildiğimiz seçimin ardından 2 ay geçmemden bir kez daha yüzümüze vuruldu.
'2 TANE ŞİRKET PARA KAZANABİLSİN DİYE BÖLGEYİ DELİK DEŞİK ETTİLER'
Akbelen Ormanları'nı bundan 2 sene önce beşli çetenin bir mensubu olan Limak ve atanamamış beşli çetelerden, en büyük taşeronlarından İçtaş'a maden arasınlar diye verdiler. Son 2 senedir orayı zaten delik deşik ettikleri yetmiyormuş gibi çevre köyleri yaşanılamaz hale getirdikleri yetmiyormuş gibi dev çukurlarla ormanları katlettikleri yetmiyormuş gibi şu an geldiler ve 2 yıldır direnen İkizköy’ün sınırına Akbelen Ormanları'na dayandılar. Bunu ne için yapıyorlar? Bunu, 2 tane şirket o toprağın altındaki madenleri çıkartabilsin ve o madenden çıkarttığı madenle para kazanabilsin diye yapıyorlar.
'NE DEVLET NE POLİS, ORMANI 2 YILDIR KADINLAR SAVUNUYOR'
Amaçları bu ve bunu yaparken kimi kullanıyorlar biliyor musunuz? Jandarmayı kullanıyorlar. Tam 2 yıldır orada bir direniş sürüyor, geçen sene tanıştık biz kendileriyle; direnen insanlar bunlar. İkizköy ve çevredeki köyde yaşayan kadınlar direniyor. 2 senedir o maden şirketlerinden o ormanı koruyan ne bu ülkenin devleti ne bu ülkenin polisi-jandarması ne Orman Genel Müdürlüğü… Bu kadınlar savunuyor.
'JANDARMA, ORMANLARINI SAVUNMAK İÇİN DİRENEN HALKA SALDIRDI'
Ve dün değil önceki gün, bu kadınların üzerine sayamayacağımız kadar sayıda TOMA, onlarca jandarma büyük bir hırsla saldırıya geçtiler. Sebebi ne? Oradaki ormanı yok etmek. Oradaki ormanı yok edecekler ki altındaki sahadan bu şirketler madeni çıkartsınlar ve ceplerini biraz daha şişirsinler. Tek amaçları bu. Ve insanların karşısına jandarmayı dikiyorlar. Bu ülkenin jandarması bu ülkede ormanlarını savunmak için direnen halka saldırıya geçti. Dün insanlar yaralandı. Yaşlı başlı insanları yerlerde sürüklediler. 7 kişiyi gözaltına aldılar.
'ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, KÖY HALKINA ZULMEDEREK AĞAÇLARI KESİYOR'
Ömrünü neredeyse bu işe vakfetmiş avukat meslektaşlarımız, İsmail Hakkı Atal dahil gözaltına alındı darbedilerek. Gaz bombasından fenalaşan 70 yaşında insanlar var, hastanede şu an tedavileri devam ediyor. Bunu yapan jandarma. Bu ülkenin jandarması... Ağaçları kesmek için jandarma eşliğinde oraya giren kim biliyor musunuz? Orman Genel Müdürlüğü! Bu ülkenin Orman Genel Müdürlüğü! Ormanlarını, ağaçlarını, kuşlarını korumakla sorumlu Orman Genel Müdürlüğü; jandarmanın korumasında oradaki köy halkına zulmederek ağaçları kesiyor şu anda. Akbelen’de bizim yaşadığımız bu şu anda. Ve tek amaçları var, bu şirketlere kâr ettirebilmek. Tek amaçları dünya iklim krizi yüzünden yangın yerine dönmüşken, tüm dünyada ve bizde yasaklansın diye mücadele ettiğimiz 3 parça kömürü çıkartıp, Limak ve İçtaş Holdingleri bir parça daha semirtebilmek. Tek amaçları bu bunları yaparken.
'DİRENİŞ ALANINDAN İNSANLARA ULAŞMAMIZ ÇOK ZOR, SİNYAL KESİCİ KOYULMUŞ'
Buradan bir kere daha gözaltına alınan ve yaralanan tüm Akbelenlilere ve tüm çevre savunucularına bir kere daha geçmiş olsun diyoruz. Dün telefonla bilgi aldık kendilerinden, malum bugün Meclis oturumu nedeniyle buradayız. Şunu anlatıyor oradaki insanlar; jandarmanın geldiği yetmiyormuş oraya, aynı zamanda sinyal kesiciler koydular ki oradaki insanlar bu rezilliği bize duyuramasın diye.
Direniş alanından insanlara ulaşmamız çok zor, canlı yayına bile giremiyorlar çünkü aynı jandarma sinyal kesici koymuş oraya. Bir devlet sırrı gibi ormanı kesmeye çalışan şirketi korumak için sinyal kesiciler koyulmuş oraya.
'JANDARMA, KÖY HALKININ EVİNİN ÖNÜNDE BEKLİYOR'
Yetmiş mi yetmemiş? Direnişe bilfiil katılan köy halkının evinin önünde tarlalarının önünde jandarma bekliyor şu anda. O insanları yıldırabilmek için yapıyorlar. Biz de buradan TBMM kürsüsünden bir kere daha Akbelen Ormanı için yıllardır kahramanca direnen başta kadınlar olmak üzere tüm çevre mücadelesi veren insanların yanında olduğumuzu ve bu davanın takipçisi olduğumuzu bildirmek istiyoruz çünkü devam eden bir dava da var. İlk bilirkişi raporu da lehte geldi. Devam eden bir davaya rağmen yangından mal kaçırır gibi bu kriz ortamında, ağaçlarımızı yok etmeye çalışıyorlar.
'ÇAM ORMANINI, BİR ŞİRKET KÂR ETSİN DİYE KESİME AÇMAKTAN BÜYÜK BİR VATANA İHANET YOKTUR'
Evet, 'Bu kriz ortamında' diyoruz çünkü sanıyoruz bu akıl almaz derecede, hiçbirimizin hayatında şahit olmadığı sıcakların bir tesadüf olduğunu hiç kimse düşünmüyordur aramızda. Çünkü bir iklim kriziyle de karşı karşıyayız. Hemen Akbelen’in karşısındaki Rodos’ta, Manisa’da ülkemizde Muğla’nın dört yanında orman yangınları devam ederken, yaşlı ve yetişmiş bir çam ormanını bir tane şirket kâr etsin diye kesime açmaktan daha büyük bir vatana ihanet yoktur.
'DOĞANAY GÜZELGÜN DAVASININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ'
Eğer ki bir vatan haini eğer ki bir vatana ihanet durumu arıyorsanız, döneceksiniz ve tam olarak buraya bakacaksınız. Ve bu krizle mücadele edenlere değinmişken geçtiğimiz günlerde öldürülen bisikletçi dostumuza da değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü bu iklim krizinin yakıcı etkileri sadece bizde değil dünyanın her yanında devam ederken, buna karşı bir parça merhem olabilmek için bisikleti tercih eden insanlardan biri Doğanay Güzelgün; geçtiğimiz günlerde, bir uyuşturucu etkisi altında ve uyuşturucu baronlarıyla bağlantısı olduğu söylenen Temel Ünlü tarafından katledildi. 120-130 kilometre hızla gidiyordu ve hala bulunabilmiş değil. Suçu başkasının üzerine atmaya kalkıştı, bu da olmadı, hala aranıyor. Bu davanın takipçisi olacağımızı da bir kere daha tüm basın mensuplarının ve kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum.
'SICAK HAVAYA İLİŞKİN CİDDİ UYARILAR YAPILIYOR, DEVLET BÜYÜKLERİMİZ DE PANDEMİDEKİ GİBİ 'AMAN HA DIŞARI ÇIKMAYIN' DİYOR'
Dediğimiz gibi muazzam bir sıcak hava dalgasının etkisindeyiz. Özellikle yarın için çok ciddi uyarılar yapılıyor. Çalışma Bakanlığı ve diğer bakanlıklar, devlet büyüklerimiz, bir ayı aşkın süredir sıcak hava dalgalarına karşı açıklamalar yapıyorlar ve şöyle diyorlar. 'Dışarı çıkmayın, aman ha 11.00 ile 16.00 arası evinizde kalın. Mümkünse klimalı ortamlarda kalın' Pandemide ne yaptılarsa aynısını yapıyorlar aslında. Nasıl kalacağımızın sorusunun cevabını verebilen bir Allah’ın kulu yaşamıyor bu devlet yönetiminde. Tek söyledikleri bu, 'Çok sıcak ha, evden çıkmayın. Çok sıcak aman evden çıkmayın'
Nasıl evden çıkmayacağımızı söyleyen biri var mı aralarında? Yok. İnsanlar, bu güneşin altında, 10 saat klimasız ortamlarda mesai yaparken; atölyelerde, fabrikalarda, makinelerin sıcaklığıyla 40 derece sıcaklar 50 dereceye çıkarken, bir yandan da mevsimlik işçiler o sokağa çıkmayın dedikleri saatler arasında 3 kuruş para karşılığında, hakları gasbedildiği için tarlalarda, güneşin altında çalışmak zorunda kalıyorlar.
'KIZ ÇOCUKLARININ OKUMASINA LAF EDENLER, OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OLMASI GEREKEN ÇOCUĞUN TARLADA NASIL KATLEDİLDİĞİNİ AÇIKLAMAK ZORUNDA'
Bugün aldığımız bir haber, bugün geldi daha. Bursa İnegöl'de mevsimlik tarım işçisi olarak Urfa’dan gelen bir ailenin 4 yaşındaki çocuğu Esmanur, ailesi fasulye toplamak üzere tarlada çalışırken; bu çocukcağız toprağın üzerinde uyurken, o toprak sahibinin kullandığı bir kamyonetin altında kaldı ve öldürüldü. 4 yaşında çocuk. Mevsimlik işçi olarak çalışıyordu ailesi. Tutuklanmış kendisini çiğneyen toprak sahibi. Bakalım her adli suçlu gibi aramıza, sokaklara karışması, bu hukuksuz ve adaletsiz rejimde kaç gün sürecek. Ama Esmanur, bizim bugün öğrendiğimiz sadece bir çocuk.
Hani diyorlar ya kız çocukları okula gidemiyormuş, yok karma eğitim şöyleymiş böyleymiş. Kız çocuklarının okumasına laf edenler, bir zahmet dönüp okul öncesi eğitimde olması gereken bir çocuğun henüz 4 yaşında, bir fasulye tarlasında nasıl araba altında kalarak katledildiğini bize açıklamak zorundalar. Yoksa söyledikleri hiçbir şeyin hükmü yok, ciddiye alınabilecek bir tarafları yok.
'SICAK HAVA DALGASINA KARŞI 'SOKAĞA ÇIKMAYIN' DİYEN BAKAN NE YAPIYOR?'
Bu insanların bir devlet yöneticisi vasfı da yok sevgili arkadaşlar. Ve tek değil. 4 yaşında bir çocuğu kaybettik tekrar söylüyorum. Tek mi, değil. Bir PTT işçisi, İzmir'de, Beren Özen Kırmızıgül. Sadece sıcaktan başına güneş geçtiği için daha 42 yaşında, bugün İzmir’de hayatını kaybetti.
Soruyoruz, o tweetleri biz de atıyoruz, aman sokağa çıkmayın uyarısını herkes yapabiliyor. Siz bu insanlar sokağa çıkamasın diye ne yapıyorsunuz kardeşim? Ne yapıyorsunuz ya? Biz daha yeni bir önerge verdik. Aradan 15 gün geçmedi, Çalışma Bakanı bu açıklamaları yaptı. Döndük kendisine açık açık sorduk, dedik ki kardeşim, madem bu kadar sıcak hava dalgası geliyor sen ne yapıyorsun? Atölyelerde çalışanlar için fabrikalarda çalışanlar için 11.00 ile 16.00 arası evinde oturma lüksü olmayanlar için sen ne yapıyorsun? Nasıl bir önlem alıyorsun? Havalandırma sistemlerini denetliyor musun? Hangi birine merhem oluyorsun da böyle bir talepte bulunuyorsun halktan? Bir cevap geldi mi? Yok. Elbette ki yok. Buna bir cevabı yok. Hiçbirinin yok. Bu Saray Rejimi'nin ya da atanmış bakan sıfatı adı altında faaliyet gösteren tek bir memurunun bile yok bunlara verecek bir cevabı yok. Çünkü onların gözünde, bizim bir kıymeti harbiyemiz yok.
'BU REJİMİN, PATRONLARIN TEMSİLCİSİ OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYORUZ'
Bizim diyorum, TİP adına işçi ve emekçi sınıfları adına konuşuyorum. Evet bu sıcakta bile çalışıyoruz, günde 10-12 saat çalışıyoruz, 45 derecelerde çalışıyoruz, çalışıyoruz da ne oluyor? İş yerlerinde, iş cinayetlerinde katledilen işçiler, meslek hastalıkları altında ezilen işçiler; gaza, toza, kimyasala, sıcağa, soğuğa maruz kalan işçiler... Ortamda vardiyalı çalışan işçiler yine de hakkının yarısını bile alamayan yine işçiler. Aldığı zam, seçim yatırımı niyetine ağza sürülen o bir parmak bal; bir gün içerisinde, dolar kriziyle servet transferinin araçlarıyla kuşa dönen yine işçiler.
Şaşırıyor muyuz? Asla şaşırmıyoruz çünkü bu iktidarın, bu rejimin; işçilerin, emekçilerin bu ülkede emeğiyle, alın teriyle çalışmaya, yaşamaya çalışan halkın değil bilakis sermayenin ve patronların temsilcisi ve hatta piyonu olduğunu ve yaptığı tüm faaliyetleri yalnızca ve sadece onları korumak için yaptığını da emin olun çok iyi biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki çoban ateşi gibi işçi direnişleri de Anadolu’nun ve İstanbul’un dört köşesinde yanmaya devam ediyor.
'PETROL-İŞ'İN ETİ MADEN'DEKİ DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUZ'
Yeri gelmişken, değinmekte fayda var. Bornova’da Eti Maden'de Petrol-İş Bandırma Şubesi'ne bağlı işçiler, 'Sadaka değil skala' diyerek toplu iş görüşmelerinde sonuç alamamalarının etkisiyle greve çıkmış durumdalar. Hani atıp tutuyorlar ya asgari ücret 11 bin olmuş, yok en düşük memur maaşı şu kadar olmuş. İşçilerin verdiği bilgi şu. Bu ay primsiz çalışan bir işçinin aldığı maaş 9 bin TL seviyesinde kaldı. İşçiler de gitmişler, suratlarına, 'Sadakanızı istemiyoruz' diye 25 kuruş atmışlar. Çok da iyi yapmışlar. Bir kere daha Petrol İş’in Eti Maden'deki direnişini de selamlamak isteriz.
'YOKLAMAYA GELMEYEN AKP MİLLETVEKİLLERİ, KRİZ KENDİ KRİZLERİ DEĞİLMİŞ GİBİ KOLTUKLARINA OTURDU'
Evet, dediğimiz gibi şu anda Meclis açık. Yakıcı gündem olarak gördüğümüz Akbelen’i öne aldık ama Meclisimiz şu anda faaliyet gösteriyor. Yukarıda 600’e yakın diyemeyeceğim ama Can Atalay hala cezaevinde tutulduğu için en fazla 599 milletvekilli bir oturum açılmış durumda. Konumuz zamlar. Malumunuz tarih kitaplarında öğrendiğimiz bir cümle vardır, 'Halk ağır vergiler adı altında eziliyordu' diye. Her imparatorluğun çöküş döneminde geçer. Birebir bunu yaşıyoruz şu anda. Zamlar bir yandan; borçlanma yetkisi, ÖTV zamları, doların sıçrayışı bir yandan. Bu şekilde yoklamaya gelmeyen AKP vekilleri de bir yandan, onu da söyleyelim.
Az önce açıldı Meclis. Muhalefet vekillerinin oylarıyla ve yoklamaya katılımıyla açıldı. AKP ve MHP milletvekilleri, oylamadan sonra koşa koşa içeriye geldiler sanki yarattıkları kriz kendi krizleri değilmiş gibi. Bu konuda da merhem olma ihtimalleri olabilirmiş gibi kuruldular o milletvekili koltuklarına yine yakalarında rozetleriyle.
'MECLİS, BAŞKANLIK SİSTEMİYLE NOTERLİK MAKAMINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
Ülke yanarken Meclis'in kapalı olmasını elbette bizler de ne takdir ne tasvip ediyoruz. Ülke yangın yeriyken hem gerçek anlamda hem maddi ekonomik anlamda yangın yeriyken bir ülkenin meclisinin 2 ay boyunca tatilde olması elbette ki kabul edilemez. Ancak bunun için o ülkenin meclisinin de meclis olması gerekir. Bizim ülkemizin meclisi, bunu söylerken bir parlamenter olarak gerçekten utanç duyuyorum ama bizim ülkemizin meclisi, ne yazık ki özellikle bu başkanlık sistemine geçtikten sonra adeta Saray Rejimi'nin bir noterlik makamına dönüştürülmüş durumda.
'MECLİSİ, HALKTAN ALIP SERMAYEYE VERDİKLERİ BİR MEKAN HALİNE GETİRDİLER'
Ve bu zamana kadar, seçildiğimiz 18 Haziran'dan bugüne kadar Meclis açıldı dedim ya. Meclis'te ne faaliyetler yaptık? Bu vekiller, maaş ödediğimiz vekiller, bizler diyemeyeceğim iktidar mensubu milletvekilleri ne gibi icraatlar yaptı, bizlerin hayatını kolaylaştırmak için.
KKTC hükümeti ile sürücü belgelerinin tanınması için bir anlaşma yaptık, eminim heyecan yaratmıştır az önce anlattığım tüm kesimler üzerinde. Bir ek bütçe getirdiler. Bütçe döneminde biz kendimizi yırtarken, 'Bu bütçeyle olmaz, açık vereceksiniz' diye dinlememeyi seçenler, çıkarttığımız bütçenin yarısından daha fazla bir ek bütçe getirdiler. Yetti mi, yetmedi. Daha önce AYM tarafından iptal edilen ikinci MTV’yi yine getirdiler. Depremi bahane göstererek vergilere zam yapılmasını getirdiler. İnfaz düzenlemesi adı altında ne kadar kadına ve çocuğa yönelik şiddet faili varsa sokağa salacak mahiyette bir af düzenlemesi getirdiler.
Zeytinliklerimizin özellikle deprem bölgesindeki zeytinliklerin imara açılıp peşkeş çekilebilmesi için bir yasa getirdiler. Bir de padişahların eliyle elbette; ona 5 kat, buna 10 kat, buna yüzde 20 ÖTV zammı getirdiler. Şu anda bu ülkenin meclisinin işleyiş biçimi gerçekten bu.
Bu ülkenin meclisinin varlık sebebini adeta halktan alıp sermayeye verdikleri bir servet transferinin mekanı haline getirdiler ve tüm milletvekilleri gibi diyemeyeceğim ama en azından bizler için bu utanç verici bir durum. Dediğim gibi Meclis'te söz hakkımız elbette bu faşizan rejim nedeniyle yeniden kısıtlanmış durumda. O yüzden, kürsüden çıkıp bunları yüzlerine haykıramıyoruz. Ama buradan tüm kamuoyu ile bir kere daha paylaşmak durumundayız.
'SİYASETÇİLERİ SUSTURMAK İÇİN YAPTIKLARINI ÇOK DAHA HUNHARCA GAZETECİLERE DE YAPMAYA BAŞLADILAR'
Bunları paylaşan sadece biz miyiz? Elbette değil. Az sayıda basın mensubu var bu ülkede. Az sayıda, çok az sayıda var; onuruyla, şerefiyle halkı bilgilendirmek için bu işi yapan çok az sayıda basın mensubu var. Nasıl ki muhalif ve halktan yana milletvekillerini ve siyasetçileri susturmak için ellerinden geleni yapıyorlarsa aynı şeyi çok daha hunharca biçimde, bu ülkenin gerçek gazetecilerine de yapmaya başladılar. Daha bu sabah sevgili Delal Akyüz, sevgili Sibel Yükler ki kendisi gözaltına alınan gazetecilerin, tutuklanan gazetecilerin, yalnızca gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklandığı ispat etmeye kariyerini adamış bir arkadaşımız, Fırat Can Aslan ve bianet’ten arkadaşımız Evrim Kepenek’in bir tweeti RT etme suçundan ters kelepçelenerek şafak baskınıyla, evlerinden gözaltına alındığını öğrendik.
GAZETECİLERE YÖNELİK SALDIRILARA TEPKİ
Bugünün işi mi sadece? Elbette değil. Sevgili Merdan Yanardağ hala tutuklu. Abdurrahman Gök ve adını anamayacağımız onlarca gazeteci dostumuz hala tutuklu. Sadece geçtiğimiz hafta yaşadığımız iki örneği vereyim size.
Cumartesi Anneleri eylemi. AYM kararıyla 'Kardeşim bu insanlar Galatasaray Meydanı'nda hak arayabilir' kararına rağmen tam 4 haftadır akıl almaz bir polis şiddetiyle darbedilerek gözaltına alınan Cumartesi Anneleri'ni görüntüleyen Fatoş Erdoğan, bu cumartesi günü polis tarafından yerlerde sürüklenerek darbedildi. Kendisi de bir gazeteci.
Suruç anması. Ben de oradaydım. Artı TV muhabiri, arkadaşımız Umut Taştan. Gerçekten polisler tarafından darbedilerek alan dışına çıkartıldı, neredeyse utanmadan gözaltına alınacaktı. Ve biz bu vesileyle bir 24 Temmuz daha geçirmiş olduk. Bugünün de gerçekten bu gerçekleri insanlara ulaşmasın diye elinden geleni yapan Saray yargısı ve Saray medyası haline getiremedikleri medya mensuplarının üstünde, her türlü kolluk kuvvetini sağlayan Saray rejimiyle, bu acıklı haberlerle bitiriyoruz."