TİP PM üyesi, sendikacı-yazar İlhan Akalın: Bugün sendika ve sendikacılıktan söz etmek bir ütopya

TİP PM üyesi, sendikacı-yazar İlhan Akalın: Bugün sendika ve sendikacılıktan söz etmek bir ütopya

TİP PM üyesi, sendikacı-yazar İlhan Akalın sendikaların yapısı gereği sendikalardaki bürokratik yapının önüne geçilemeyeceğini ifade ederken, bugün sendika ve sendikacılıktan söz etmenin bir ütopya olduğunu dile getirdi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Parti Meclisi (PM) üyesi, sendikacı-yazar İlhan Akalın, yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisi nedeniyle son günlerde evden çalışmanın yaygınlaşmasına değinerek bugün sendika ve sendikacılıktan söz etmenin bir ütopya olduğunu ifade etti.

İlhan Akalın, Gazete Rüzgarlı'dan Ebru Apalak'a Türkiye’deki sendikacılık tarihine ve sendikal hareketlere ilişkin konuştu.

Uzun yıllar Sosyal-İş Sendikası’nda çalışan, sendikal hareket içinde ve dışında mücadele eden İlhan Akalın, sendikaların yapısı gereği sendikalardaki bürokratik yapının önüne geçilemeyeceğini söyledi ve “Yasaların da verdiği birtakım kısıtlamalarla artık patronla sendika pazarlığa girişemiyor. Asgari ücret komisyonunda olduğu gibi her şeyi başkaları belirliyor. Ne sendika yönetimi ne de patron artık klasik anlamda toplu iş sözleşmesi (TİS) yapabilme durumunu kaybettiler” dedi.

Akalın'ın röportajından öne çıkanlar şu şekilde:

Sendika gündemlerinin belirlenmesinde işçiler söz sahibi mi?

Bir zamanlar söz sahibiydi. Bizim sendikadan söz edeyim: Sosyal İş Sendikası. En üst organ: genel kurul. Genel kurula gitmeden önce şube genel kurulları yapılır, ondan önce de iş yeri kurulları toplanırdı. İş yerlerinde sendikalı olsun olmasın bütün işçileri toplardık. Çünkü “kapsam dışı” diye bir hüküm vardı. Yönetim kademesine yakın olan çalışanlar sendika üyesi olamazlardı. İşlerin nasıl gittiğini, ücret skalasının nasıl yürüdüğünü, kayırmacılığın olup olmadığını, dertleri neyse dinlerdik. Bunları şube kongresine getirirdik, orada iş yeri temsilcileri konuşup karar alırlardı. Genel Kurul’a gelirdik, Genel Kurul’da önümüzdeki iki ya da üç yıllık dönemde neler yapılacağı belirlenir ve kongre yapılırdı. Artık bunların hiçbirine gerek yok. Çünkü grev kararı alınsa bile uygulama şartlarının ortadan kalktığı bugünkü düzende sendikacılığın bazı yerlerde üye olmak veya delege göstermek veya oralarda söz sahibi olmak dışında bir ağırlığı da fonksiyonu da yoktur.

AKP’nin ekonomi politikaları, sendikal hareketi nasıl etkiledi?

AKP’nin ekonomi politikaları 2002 yılından bu tarafa katlana katlana hep işçilerin, emekçilerin aleyhine işledi. Gelinen son noktada işçilerin haklarını gözetmek ya da onu düşünmek yerine, Devlet’in gerçek anlamda bekası diye bir sorunun olduğu ve bu sorunun Cumhuriyet ilkelerinin, demokrasinin, laikliğin, sosyal devletin hatta devletin temel ilkelerinin hiçbirinin etkili olamayacağı bir aşamaya geldiğini görüyoruz. Son günlerde özellikle Diyanet İşleri Başkanı’nın getirdiği çapsız, ahlaksız bir kavram nedeniyle ve bu kavramı eleştirenlere karşı devletin topyekun birleşerek Cumhurbaşkanı- Parti Başkanı ile, troll ve gazetecileriyle saldırıya geçtikleri yerde din devletinin temelleri atılıyor. Belki de biz bu Ramazan Bayramı’nda din devletinin ilk bayram namazını falan kılacağız.

'GEZİ'NİN RUHU, SENDİKAL MÜCADELE RUHUNUN ÜSTÜNDE'

İşçi sendikaları Gezi Direnişi’ne neden müdahil ol(a)madı?

Gezi Direnişi’nin ruhu aslında dönemin sendikal mücadele ruhunun çok üstünde ve gerçeklere dayanan bir hareketti. Direniş’in ruhu her türlü ayrımcılığı reddeden ve Türkiye’de belki de o ana kadar en yüksek düzeye ulaşan bir gerçekçilik ruhuyla işe başladı ve devam etti. Ne sendikalar ne pek çok kuruluş bu yapının içine girmeye ne cesaret etti ne de yapı kendisine sızmaya çalışan pek çok görüşe izin verdi. O kadar saf ve hedefine uygun hareket etti ki; hiçbir dönemde devletin gücüyle çatışmaya girmeyen bir çatışma ruhu doğdu. Bunu özellikle Ankara’da yaşadık. Bence yenilgiye uğramadan sonuçlandı. Devlet gücü 7 yıl geçmesine rağmen, bu 7 yılda dava açma cesaretini gösteremedi. 7 yıl sonra hiç ilgisi olmayan, aslında Gezi Direnişi’nin yanında olmayan hatta zaman zaman bu direnişi eleştiren Osman Kavala hakkında Gezi Direnişi nedeniyle dava açıldı ve işin garibi bu davadan beraat etti hem Kavala hem de diğerleri. Tahliyesine karar verildi ama başka nedenlerden geri aldılar Kavala’yı.

Röportajın tamamını okumak için tıklayın.