TİP İşçi Bürosu’ndan 8 Aralık mitingine çağrı: AKP iktidarına sert ve kitlesel bir cevap verilmesi gerekiyor

TİP İşçi Bürosu’ndan 8 Aralık mitingine çağrı: AKP iktidarına sert ve kitlesel bir cevap verilmesi gerekiyor

Türkiye İşçi Partisi İşçi Bürosu, İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri'nin 8 Aralık'ta yapacağı Bakırköy Mitingi'ne çağrı yaptı.

Tugay Candan - @TugayCandann

İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri, 8 Aralık Pazar günü Bakırköy Pazar Alanı’nda vergi adaletsizliğine, zamlara ve ekonomik krize karşı miting düzenleyecek.

“Geçinemiyoruz: İnsanca yaşamak istiyoruz, 8 Aralık’ta Bakırköy’deyiz” çağrısıyla yapılan miting, aralarında İstanbul Tabip Odası, DİSK gibi emek örgütlerinin ve siyasi partilerin de içinde bulunduğu İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi güçlerinin çağrıcılığıyla saat 13.00'da düzenlenecek.

Miting öncesi Türkiye İşçi Partisi (TİP) İşçi Bürosu'ndan Avukat Pınar Dinç, mitinge ilişkin sorularımızı yanıtladı: 

Ülkemizde, özellikle 2 yıla yakın bir süredir halkın yoğun biçimde hissettiği bir ekonomik kriz var. Bu krizin sebepleri sizce nedir? 

Bu krizin nedeni tek başına siyasi değildir. Bu krizin nedeni tek başına uluslararası durum değildir Veya bazı muhalefet partilerinin de merakla sarıldığı sermaye örgütü IMF politikalarından sapma değildir. Bu krizin nedeni YAPISALDIR! Borçlanmaya, dolayısıyla dövize ve faize bağlı hastalıklı ekonomik modeldir. Ayrıca mega projeler adı altında siyasal şov ve iktidarı pekiştirmek amacıyla yapılan büyük israf ekonomisidir. Türkiye gibi büyük ekonomisi olan bir ülkenin lokomotif sektörünün, dış kredilerle, mega projelerle coşmaya çalışan inşaat sektörü olması kabul edilebilir mi? 

Halkın hissettiğinin tek nedeni ise, bu hastalıklı ekonomik yapıda ortaya çıkan sonuçların doğrudan emekçi halka yıkılmasıdır. Aslında sorunuzu düzeltmek gerek, ortada hissedilen ekonomik sıkıntılar var, hayat pahalılığı var, bireysel borçlanma, geçinememe sorunu var. Ama ekonomik kriz ancak halk sokağa çıktığında ekonomik krizdir. Yoksa sermaye açısından daha büyük baskı ve sömürü politikalarını dayatmak dışında bir anlam taşımaz. 

AKP ve MHP’den oluşan Saray bloku, son günlerde halkın ekonomik taleplerine karşı “Bir mermi kaç para, sizin haberiniz var mı?” gibi bir söylem türetti. Ekonomik taleplerin karşısına savaş söyleminin konulmasında amaç nedir?

Ne diyeceklerdi? Sizin paranızla gereksiz, anlamsız ve saçma dev havaalanları yaptık, köprüler yollar yaptık ve onları kullanmak için yine sizden astronomik miktarlar istiyoruz. Bankaların borçlarını üstümüze alır gibi görünüp, aslında size ödetiyoruz. 15 gün elektrik borcunu ödemeyenin elektriğini kesiyor, ama Cengiz Holding’in milyonlarca TL vergi borcunu bir kalemde siliyoruz vs. vs. mi diyeceklerdi? Aslında yaşanan gayet doğal ve sermaye sınıfına özgü bir şey. Milliyetçilik, şovenizm, ırkçılık, din sosuyla hortlatılacak; insanlar birbirlerine düşman edilecek, “ülkemiz savaş halinde ha, milli birlik ve beraberlik şart” denilecek, emekçiler susturulacak… Başka ellerinde ne kaldı ki? Saray blokunun oy oranının %40’lara düştüğü, gerçekten demokratik bir seçimde Erdoğan’ın “başkanlık” seçimini kaybedeceği söylenirken, ekonominin pastası giderek küçülür, sermayedarlar daha da pervasızlaşırken daha ne söylenecek?

Ülkemizde işsizlik resmi rakamlarla bile yüzde 14’ü gördü, genç işsizlik ise yüzde 30’a doğru ilerliyor. Veriler bunları gösterirken, yoksulluk nedeniyle yaşamlarına son veren yurttaşlar da bu verilere paralel olarak artıyor. Bu intiharlar, çaresizlik ve seçeneksizliğin bir tezahürü müdür? Halk seçeneksiz midir? 8 Aralık mitingini bu açıdan nasıl değerlendirirsiniz?

Pek çok tartışma yapılabilir. İntihar çaresizliktir ama öte yandan bireysel bir isyan halidir. Emekçiler arasında tahminlerin ötesinde bir rahatsızlık var. Homurdanma, şikayete, şikayet protestoya, protestolar isyana dönüşüyor. Yoksulun daha da yoksullaşmasının ötesinde, belli bir gelir durumu olan kentli emekçilerin (öğretmen, akademisyen, mühendis, her türden ofis çalışanı…) işsizlik, yoksulluk, statü kaybı yaşadığı ve giderek de onurlarının ellerinden alınmaya çalışıldığı bir süreç de yaşanıyor. Halk seçeneksiz değil, bu seçeneği yaratmak isteyenler var, örgütlü bir emekçi halkın ancak bu çaresizlik görüntüsünü ortadan kaldıracağını düşünen ve bunun için çalışanlar var. 8 Aralık’ı gelin bunun düğmeye basıldığı gün olarak düşünelim. 

Partiniz “asgari ücretliden, elektrik-su-doğalgaz faturalarından vergi alınmasın”, “işten çıkarmalar yasaklansın”, “işsizlik fonu işsizlere verilsin”, “EYTlilerin talepleri kabul edilsin” gibi taleplerle bir kampanya başlattı. Bu kampanya hakkında bilgi verir misiniz?

Emeğin haklarını mümkün olduğunca dile getirmeye ve emekçilerin mücadelelerine destek vermeye çalışıyoruz. “Kriz var çözüm var” başlıklı kampanyamızı da bu açıdan ele alıyoruz. Bu kampanyadaki taleplerimizden birisi örneğin, asgari ücretin 3 bin 200 TL olması. Afişler bildiriler ve halk toplantıları ile bunu anlatacağız.
Emekçilere 8 Aralık mitingi ve sonrası için nasıl bir çağrıda bulunursunuz?

Ne kadar kalabalık olursak, hem kendi moralimiz için, hem de sermayeye karşı gücümüzü gösterebilmek için bir adım atmış oluruz. Kitlesel bir emekçi örgütlülüğü ve isyanı için gelin bu bir başlangıç olsun. İşçiler, işsizler, bu düzene ve onun belki de simgesi Tayyip’in Saray’ına karşı baş kaldırmak için kendine geliyor. 9 Aralık’ta Meclis’e başlayacak 2020 bütçe görüşmelerinin hemen öncesinde yapılacak mitingde, AKP iktidarına sert ve kitlesel bir cevap verilmesi gerekiyor. Emekçiler mitinge gelsin demiyoruz yalnızca, tutsunlar kolundan bir iki üç arkadaşlarını, eşlerini, dostlarını çocuklarını da getirsinler diyoruz.