TİP: Gezi Direnişi’ne katıldık, inkar etmiyoruz
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te yaptığı haftalık basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Gezi Direnişi’ne dönük yapılan saldırılara yanıt veren Baş, “Gezi Direnişi dahil parçası olduğumuz binlerce eylemi tereddütsüz sahipleniyoruz.” dedi. Baş ayrıca son günlerde gündemde olan operasyonun Cemaatçi polislerin hazırladıkları dosyalarla yapıldığını söyledi.
20-11-2018 16:40
TBMM’de grubu olan partilerin grup toplantıları yaptığı Salı günleri TİP tarafından yapılacak basın toplantılarından ilki bugün gerçekleştirildi. TİP Genel Başkanı Erkan Baş, yaptığı basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Gezi Direnişi’ne karşı başlatılan operasyona değinen Baş, Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla çocuk işçiliğe ve çocuk istismarına da değindi.
Erkan Baş, kendileri hakkında bir muhbirin ihbarda bulunduğunu ve Gezi Direnişi’nin emperyalistler tarafından yönetildiğini söylediğine değinerek, “Dün basına yansıyan ve bir muhbirin bizi de dahil ettiği ihbarların 15 Temmuz’dan 3-4 ay kadar önce İstanbul Emniyeti’ne yerleşmiş Cemaatçi polisler tarafından alındığını, dosyanın ilk hazırlıklarını yapan polislerin şu anda cezaevinde olduğunu biliyoruz. Sürece ilişkin soruşturmayı başlatan Savcı, FETÖ ile iltisak iddiasıyla meslekten çıkarılan ve halen ‘örgüt kurmak ve yönetmek’ suçlamasıyla aranan bir firaridir. AKP iktidarının bu FETÖ komplolarına, üretilmiş belgelere sarılmasına, savcıların bir meczubun peşine takılmasına gerek yoktur.” ifadelerini kullandı.
Erkan Baş tarafından toplantıda yapılan konuşmanın metni şu şekilde;
“Öncelikle bugün Dünya Çocuk Hakları günü.
Türkiye’nin de imzacısı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşından küçük her birey çocuktur ve çocuklarımızın cinsiyetlerine, dillerine, dinlerine, etnik kökenlerine bakılmaksızın her birinin eşit yaşam hakkına sahip olması gerekmektedir. Ülkemizde ise birçok günde olduğu gibi bugün bir kutlama günü değil bir mücadele günüdür. Çünkü ne yazık ki Türkiye, çocuk haklarını en fazla ihlal eden ülkeler arasında yer almaktadır.
Çocuklarımızın eksiksiz gelişim, eğitim alma, eğitimini tamamlama hakkı vardır. Bu halk zengin-yoksul ayrımı gözetmeksizin herkese eşit, parasız eğitimi gerektirir. Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalayan ülkemiz deyim yerindeyse bir özel okullar cennetidir. Özellikle son 16 yıllık AKP döneminde devlet okulları git gide niteliksizleştirilmiş, özel okullara kamu kaynaklarından ayrılan pay hızla arttırılmıştır. Geçtiğimiz yıl bu pay rekor düzeye varmış, Eğitim-Sen’in raporuna göre okul öncesi eğitimde özel öğretimin payı yüzde 16,5’e; ortaöğretimde ise özel öğretimin payı yüzde 12,2’ye ulaşmıştır. Özel liseye giden öğrenci sayısı son beş yılda %249 artmıştır.
Çocuklarımızın bu hakkı yalnızca paralı eğitimle değil, eğitimden koparılmayla da ihlal edilmektedir. Çocuklar eğitimden nasıl koparılmaktadır? Parçalı 4+4+4 eğitim sistemiyle.
Özellikle kız çocuklarımız ilk dört yıllık eğitimin ardından okuldan alınmakta, eve kapatılmakta, çocuk yaşta evlenmeye zorlanmaktadır.
Çocuklarımızın sömürüden korunma hakkı vardır. Bakın, inanması zor bir rakam ama bugün ülkemizde büyük bir kısmı kayıt dışı olan 2 milyona yakın çocuk işçi bulunmaktadır.
Dahası çocuklarımız çalışırken ölmektedir. Geçtiğimiz 10 ayda 62 çocuğumuzu iş cinayetlerinde kaybettik.
Çocuklarımızın her türlü zararlı eylemlerden ve istismardan korunma hakkı vardır. Oysa ülkemiz bu konuda da sınıfta kalmış, geldiğimiz nokta büyük bir utanca dönüşmüştür. Son 10 yılda çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları yaklaşık 7 kat artmıştır. Çocuk yaşta anne olmaya zorlanan evlatlarımızın sayısı akıl almaz boyutlardadır.
Türkiye’de çocuklarımızı koruyamıyoruz. Eğitim sistemi, sömürü düzeni, toplumsal çürüme, Diyanet’in çocuklarla ilgili sapkın düşüncelere cevaz vermesi gibi birçok etken çocuklarımızı her türlü saldırıya karşı savunmasız bırakıyor.
Üstüne basarak söylüyoruz. Çocuktan anne olmaz, çocuktan baba olmaz, çocuktan işçi olmaz. Çocuk çocuktur. Türkiye İşçi Partisi’nin mücadelesi çocuklarımızı bu cendereden kurtarmak içindir. Onların aydınlık geleceği içindir. Sömürülmedikleri, saçlarının teline zarar gelmediği neşeli yarınlar içindir.
Tüm çocuklarımızın gözlerinden öpüyorum.
GEZİ TÜRKİYE HALKLARININ ONURLU DİRENİŞİDİR
Değerli arkadaşlar, hem kısa süreli Meclis pratiğimizde hem de çok uzun yıllardır bulduğumuz her fırsatta AKP iktidarının Türkiye’nin en büyük belası olduğunu dile getiriyoruz.
Bu sadece bizim, partimizin görüşü değil Türkiye’de milyonlarca insanın fikridir. Türkiye halkları, geride kalan 16 yıl boyunca fırsat buldukları her anda bu iktidara karşı düşüncelerini ifade etmiş, zaman zaman milyonlarca insan sokaklarda açıkça AKP’yi ve onun uygulamalarını istemediğini haykırmıştır.
Bu halk isyanları arasında en önemlilerden birisi Gezi Direnişi olarak bilinen ve Taksim Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine AVM yapılması yasadışı ve gayr-ı meşru girişimine karşı başlayan halk ayaklanmasıdır. Gezi’de başlayan ve Türkiye’nin neredeyse tüm il ve ilçelerinde milyonlarca insanın katılımıyla büyüyen direniş Türkiye’nin AKP iktidarına teslim olmayacağının en önemli göstergelerinden birisi olmaya devam ediyor.
AKP iktidarı ve özel olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın eline geçen her fırsatta Gezi Direnişi’ni hedef almasını bu açıdan bir tesadüf olarak görmüyoruz. AKP Türkiye’yi, milyonlarca işçi-emekçiyi, bu ülkenin iktidara boyun eğmeyen tüm insanlarını teslim almak istemekte, Gezi Direnişi ise teslim olmayan bir halk iradesini temsil etmektedir.
'GEZİCİLER ÇEVRECİLİĞİ GÖRSÜNLER İFADESİNİ KÖTÜ BİR ESPRİ OLARAK GÖRÜYORUZ'
En son Millet Bahçeleri açılışında yine Gezicileri hedef alan “Geziciler çevreciliği görsünler” ifadesini kötü bir espri olarak görüyoruz. Başka şeyler bir yana sadece kendisi için inşa edilen Saray’lar nedeniyle yüzbinlerce ağacı kesen bir şahsın bu söylediklerinin bir demagojiden ibaret olduğunu not edip geçelim. AKP dönemi Türkiye’sinde şehirlerimiz beton yığınlarına dönüşmüştür.
Gezi kuşkusuz bir yeşil savunusudur ve bunun en önemli delili Gezi Parkı’nın hala Taksim’in ortasında duran tek yeşil alan oluşudur. Bunun ötesinde Gezi, halkı dinlemeyen, halkı köle olarak gören ve tek başına her istediğini yapabileceğini düşünen iktidara karşı halkın sesini birleştirip duyurması, köle değil halk olduğunu hatırlatması ve iktidarın her istediğini yapamayacağını gösteren tarihsel bir direniştir.
İktidarın Gezi düşmanlığının temel nedeni, halkın iradesinden ve gücünden duyduğu korkudur.
Şimdi yeniden Gezi Direnişi’ni hedef tahtasına yerleştiren çok boyutlu bir planın devreye sokuluyor oluşunu da bir tesadüf olarak görmüyoruz.
Dün itibariyle, 2016 yılında bir muhbirin aralarında benim ve yoldaşlarımın da bulunduğu bir grup sosyalisti, uluslararası bir komplonun parçası olarak Gezi Direnişi'ni örgütleyenler olarak devlete ihbar ettiğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Burada önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum, iktidar uzun süredir pek çok baskıcı uygulamasını FETÖ karşıtlığı üzerinden meşrulaştırmaya çalışırken Gezi Direnişi’ne karşı sürdürdüğü kampanyayı FETÖ’den bildiğimiz yöntemler ve daha vahimi onların hazırladığı dosyalar ile sürdürmektedir.
Dün basına yansıyan ve bir muhbirin bizi de dahil ettiği ihbarların 15 Temmuz’dan 3-4 ay kadar önce İstanbul Emniyeti’ne yerleşmiş Cemaatçi polisler tarafından alındığını, dosyanın ilk hazırlıklarını yapan polislerin şu anda cezaevinde olduğunu biliyoruz. Sürece ilişkin soruşturmayı başlatan Savcı, FETÖ ile iltisak iddiasıyla meslekten çıkarılan ve halen “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla aranan bir firaridir.
AKP iktidarının bu FETÖ komplolarına, üretilmiş belgelere sarılmasına, savcıların bir meczubun peşine takılmasına gerek yoktur.
Bizler, en genel ifadesiyle söyleyelim, devrimciler-sosyalistler-komünistler, AKP’liler gibi davranıp, dün yaptıklarımızı bugün inkâr eden, eylem, etkinlik ve sözlerimiz için kandırıldık diyen bir anlayışın parçası değiliz. Görüşlerimizi, eylem ve etkinliklerimizi asla inkar etmedik, varsa bedeli ne olursa olsun doğru bildiğimizi de sonuna kadar söylemeye, savunmaya devam etmekten bizi alıkoyacak herhangi bir güç tanımıyoruz.
'GEZİ DİRENİŞİ DAHİL PARÇASI OLDUĞUMUZ BİNLERCE EYLEMİ TEREDDÜTSÜZ SAHİPLENİYORUZ'
Bu kapsamda, Gezi Direnişi dahil parçası olduğumuz binlerce eylemi tereddütsüz sahipleniyoruz. Sizlere hatırladıklarımı söyleyeyim:
Örneğin, AKP iktidarının Türkiye'yi sokmak istedikleri Irak işgaline ve emperyalist savaşa karşı çıktık. 1 Mart 2003'te "Savaşa Hayır" demek için Ankara sokaklarındaydık ve yüzbinlerce Iraklıyı katleden ABD askerleri için "dua ediyorum" diyen Erdoğan hükümetinin ülkemizi kirli bir savaşa sokmasını engelledik.
Örneğin, 2009 Aralık ayından 2010 Şubatına kadar direnen TEKEL işçilerinin yanındaydık. Ankara'nın kara kışında, çadırlarında birlikte uyuduk, sokaklarda birlikte haykırdık.
Örneğin, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın "Giderken bana mı sordunuz?" dediği ve üç kuruşluk tazminatla davaları geri çektiği İsrail'in Mavi Marmara katliamına karşı İnsanlık Nöbetindeydik.
Örneğin, 2013 yılında yine Erdoğan hükümetinin NATO'dan istediği Patriot füzelerine karşı İskenderun Limanı'nda ülkemizi ve halkımız savunduk.
Örneğin, eğitimde ve hayatın tüm alanlarında gericileşmeye karşı Laikliği Kazanacağız bildirilerini sokaklarda dağıttık. Laiklik istediğimiz için polisin şiddetine maruz kaldık, gözaltına alındık.
Örneğin, insanlık dışı koşullarda çalıştırılan inşaat işçilerine destek olmak için 3. Havalimanı şantiyesindeydik. Sendika üye ve yöneticileri ile işçilerin yanı sıra Yusuf Yılmaz yoldaşımız halen, patronun dahi kabul ettiği kölelik koşullarına direndiği için tutukludur.
Herkese duyuruyorum...
Biz belki en yakın örneği 1970’lerdeki 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi olan, fakat gerek kitleselliği, gerek yaygınlığı ile onu da aşan, Türkiye tarihinin en kitlesel, en onurlu direnişlerinden biri olan Gezi Direnişi'ne katıldık.
'HALK DÜŞMANI SARAY REJİMİNİN TAM KARŞISINDAYIZ, SUÇ BUYSA KABUL EDİYORUZ'
Direnişin başlatıcısı olduğumuz söylendiğinde bundan gurur duyuyoruz ancak Gezi Parkı için günlerce çadırlarıyla nöbet tutan kardeşlerimize saygısızlık yapmış oluruz, bu nedenle biz başlattık diyemeyiz. Ancak, başlatanlar arasında yoldaşlarımız da vardı. Biz büyütmeye, kitleselleştirmeye, yaymaya çalıştık. Bu direniş resmi rakamlarla 11 milyon kişiye ulaştıysa, 80 ile yayıldıysa çorbada ne mutlu ki bizim de payımız vardır.
Direniş sırasında her tür saldırının muhatabı olduk, cop, tazyikli su, plastik mermi, ses bombalarına maruz kaldık. Hiçbir şiddet eyleminde bulunmadık. Polisin orantısız şiddetine zekamızla yanıt verdik. Gözaltına alındık, yargılandık ve hepimiz haklı bulunup beraat ettik.
Bunların bir yerden sonra bir önemi yok, gencecik kardeşlerimizin polis tarafından katledildiği, cinayet emrini bizzat AKP Genel Başkanı'nın “ben verdim” dediği Berkinimizin cenazesine de katıldık. Katledilen diğer arkadaşlarımız gibi Berkin'i de unutturmayacağız.
Biz halk düşmanı bu Saray Rejimi'nin tam karşısındayız.
Suç buysa kabul ediyoruz.
Gezi ve diğer direnişlere katılmayı torunlarımıza gururla anlatacağız.
***
Ancak arkadaşlar,
Hiçbir uluslararası komplonun, sermaye grubunun, emperyalistin ortağı, işbirlikçisi olmadık olmayız.
Partimizi kurmak için ABD'den icazet almadık.
Katar'dan uçaklarla on milyarlarca dolar getirtmedik.
Bilim tarihçisiyim. Öğretim üyeliği yaptım. Öğretmenlik yaptım. Yayıncılık yaptım. Kendimi bildim bileli devrimciyim, işçi sınıfının hakları için mücadele ediyorum. Babam işçiydi.
Babamın babası işçiydi. İşçi sınıfını kurtuluş davasından başka bir davam yok.
Çocuklarıma oyuncak gemi aldım, gemi, gemicik almadım.
Soros'la, Kavala'yla ilişkim, irtibatım olmadı.
Açık Toplum'dan değil Sosyalist Toplum'dan yanayım.
Fikir dünyamız, örneğin Emeklilikte Yaşa Takılanlar için mecliste birlikte parmak kaldırdığımız İyi Partililerle ne kadar yakınsa onlarla da o kadar yakındır.
Osman Kavala ya da Anadolu Kültür Derneği üyesi olduğu iddia edilen isimlerle tanışmış da olabilirdim.
Bu ne onları ne de beni değiştirirdi. Kaldı ki, Gezi Direnişi'ne katıldığı veya fikirlerini ifade ettiği için insanları tutuklamak faşizme özgü bir davranıştır.
İktidarınız faşisttir!
Faşizme baş eğilmez direnilir.
Faşizme direnmeyen gaflet içindedir.
Gezi Direnişi’ne karşı yürütülen bu soruşturmaya dayanak teşkil eden ihbarcı, görünüşte bir ordu artığıdır. Gerisini ötesini bilmiyoruz.
Bu ihbarcıyla kim çıkar ortaklığı kurduysa, kim bu ihbarcının siyasi iddialarını besleyip, onunla birlikte sosyalistlere karşı konum aldıysa, her kim ki Gezi’yi bir takım dış güçlerin oyunu olarak yaftalamaya çalıştıysa, onların da sosyalistlere karşı düzenlenen bu komplonun parçası olduğunu görüyoruz.
Biz Gezi Direnişi'nden korkulduğuna, ona türlü etiketler yakıştırılmaya çalışıldığına gözlerimizle tanık olduk.
Eserinizle övünün!
Biz Mustafa Suphi'ler ve Behice Boran'larla anılacağız.
Bu vesileyle bir kez daha tekrarlıyoruz.
Kahrolsun AKP faşizmi!
Bu daha başlangıç mücadeleye devam!
Sözlerimi bitirirken bugün haksız ve hukuksuz biçimde cezaevinde tutulması bir kez daha mahkum edilen Sevgili Selahattin Demirtaş’ı yürekten selamlıyor, AİHM kararıyla da tescillenen hukuksuz tutukluluğuna derhal son verilmesini istiyoruz. "
İLGİLİ HABERLER
AİHM Hasankeyf'in korunma talebini reddetti
AİHM, Ilısu Barajı'nın önümüzdeki aylarda su tutmaya başlamasıyla birlikte sular altında kalacak Hasankeyf'te, kültürel mirasın korunması için yapılan şikayet başvurusunu reddetti.
21-02-2019 14:28

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ilısu Barajı'nın önümüzdeki aylarda su tutmaya başlamasıyla birlikte sular altında kalacak Hasankeyf'te, kültürel mirasın korunması için yapılan şikayet başvurusunu reddetti.
AİHM, Hasankeyf'te, kültürel mirasın korunması için Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Prof. Dr. Oluş Arık, Prof. Dr. Metin Ahunbay, Özcan Yüksek ve avukat Murat Cano’nun 22 Şubat 2006'da yaptığı başvuruyu bugün karara bağladı.
AİHM üyelerinin çoğunlukla aldığı kararda, başvurunun "kabul edilemez " olduğu bildirildi.
Gerekçeli kararda, başvurunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümlerine uygun olmadığı belirtilirken, üye ülkeler arasında evrensel kültür mirasının korunmasının AİHS'nin hükümlerine dahil edilmesi konusunda şu ana kadar fikir birliği ve ortak eğilim olmadığı kaydedildi.
Başvuru sahipleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özel yaşama saygıyla ilgili 8. maddesinin, eğitim hakkıyla ilgili 1. protokolün ikinci maddesinin Türkiye tarafından ihlal edildiği şikayetinde bulunarak, baraj inşaatının durdurulmasını talep etmişti. Ayrıca, Hasankeyf’te bulunan tarihi unsurların parça parça, taşınarak başka bir alanda bir araya getirilmesinin bir yarar sağlamayacağı, tarih ve kültürel mirasın zarar görmesi dışında çevre açısından da büyük olumsuzluklar yaşanacağı şikayetinde bulunmuştu.
Hasankeyf höyüğünde yapılan arkeolojik çalışmalarda 3500 yılından 12 bin yıl öncesine kadar arkeolojik bulgulara rastlanmıştı.
AKP'li müteahhitin yaptığı 6 aylık öğrenci yurdu depremde çatladı
Çanakkale'de yaklaşık 6 ay önce faaliyete geçen KYK Safiye Hüseyin Kız Öğrenci Yurdu, Ayvacık'ta meydana gelen 5.0 şiddetindeki deprem sonrası boydan boya çatladı. Firma yetkilileri “Çatlaklar sıva çatlağı” açıklamasında bulundular.
21-02-2019 13:21

Merkez üssü Çanakkale Ayvacık olan 5.0 büyüklüğünde depremin etkisi ile 2018 yılının Eylül ayında faaliyete geçen 2500 kişi kapasiteli KYK Safiye Hüseyin Kız Öğrenci Yurdu binası boydan boya çatladı. Binadaki odalarda da çatlaklar meydana geldi. Paniğe kapılan öğrenciler geceyi bir müddet dışarıda geçirmek zorunda kaldı. Firma yetkilileri ise “Çatlaklar sıva çatlağı” açıklaması yaptı.
MÜTEAHHİT FİRMANIN SAHİBİ ESKİ AKP İL BAŞKANI
Sözcü'den Mehmet Andaç'ın haberine göre binayı yapan firmanın sahibinin AKP eski İl Başkanı Muzaffer Kutlu olduğu öğrenilirken, çatlaklar için de 'sıva çatlağı' açıklaması yapan firma yetkilileri, binayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan görevli kişilerin incelediğini belirtti. Konuyla ilgili Çanakkale Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nden ise herhangi bir açıklama yapılmadı.
Adalet Nöbeti yeniden başladı!
Cumhuriyet Gazetesi davasında verilen istinaf kararına tepki gösterenler Adalet Nöbeti'nde buluştu.
21-02-2019 13:03
İleri Haber
İstinaf mahkemesi Cumhuriyet gazetesi davasında gazeteci, avukat ve çalışanların cezalarını onadı.
Karara tepki gösteren avukatlar ve gazeteciler bugün Çağlayan Adliyesi'nde Adalet Nöbeti'nde buluştu.
CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil karara "Onların korkusu bizim umudumuz, 17 yıldır mücadele ediyoruz, gerekirse bir 17 yıl daha mücadele ederiz" şeklinde tepki gösterirken, CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker de "Adalet Sarayı tabelası yazıyor Çağlayan'da... Bu tabela değiştirilsin. Daha bugün bir gazeteci Ankara'da tacizi haber yaptığı için tutuklandı" dedi.
HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ise "Gazeteci kimliğimle konuşuyorum. Söyleyecek sözümüz yok değil. Bu kararlar umutsuzluk vermesin. Bu kararın talimatını verenler, cemaat yargıçlarından farkı olmayanlardır. Hani bir söz vardır 'Yatacak yeri yok' diye; bunların yatacak yeri var! O hapishaneye en tepeden başlayarak sokmazsak namerdiz!" şeklinde konuştu.
Zorla Atatürk büstü öptüren ırkçılara 24 ay taksitle 7 bin TL ceza
Kendisine zorla Atatürk büstü öptürülerek ırkçı saldırıya maruz kalan İbrahim Çay davasında yargılanan 7 kişiye ödül gibi cezalar verildi. Kamu görevlilerinin yargılanması için yapılan tüm itirazlar ise reddedildi.
21-02-2019 12:17

Muğla’da 8 Eylül 2015 tarihinde, ırkçı saldırıya maruz kalan İbrahim Çay’a zorla Atatürk büstü öptürülmüştü. Çay, kendisini linç etmek isteyen fail Hakan Tosun’u “tehdit ettiği” iddiasıyla 5 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Çay’a saldıran 16 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, linç edenler arasında yer aldığı kaydedilen 7 kişi hakkındaysa Fethiye 6’ncı Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, “konut dokunulmazlığını ihlal, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” suçlamalarıyla 4 yıldan 19 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
Mezopotamya Ajansı’ndan Nimet Ölmez‘in haberine göre yaşanan bu gelişmelerin ardından 2016 yılının Haziran ayında Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı’nın içerisinde kamu görevlilerinin de bulunduğu 16 kişi hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı” kararına Çay’ın avukatı Mehmet Altuntaş itiraz etti.
‘AĞIRLAŞTIRILMIŞ İŞKENCE SUÇU İŞLENDİ’
İtiraz dilekçesinde, “Bu bağlamda dilekçemizde tarif edilen kamu görevlisi ve kamu görevlisi olmayan faillerin, TCK’nın 94, 95 ve m.37 uyarınca iştirak halinde müvekkile yönelik olarak neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış işkence suçunu işledikleri açıktır. Diğer yandan doğrudan işkence suçuna iştirak etmemiş olsalar dahi olay günü kolluk görevlilerinden sorumlu diğer amirler de denetim ve gözetim yetkilileri gereği gibi yerine getirmeyip TCK m.94/5 uyarınca ihmali surette işkence fiiline iştirak etmişlerdir. Cezalandırılmaları gerekir” ifadeleri yer aldı.
İtiraz dilekçesinde yer alan tüm talepleri değerlendiren Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı, ikinci kez şüpheliler hakkında “kovuşturmaya yer olmadığına” dair itirazı reddetti. Ayrıca Çay’ın uğradığı ırkçı saldırıyı da kabul etmeyen savcılık şu ifadelere yer verdi: “Her ne kadar Çay’ın müvekkili, sunmuş olduğu dilekçede, Çay’a karşı işkence, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, kasten insan öldürmeye teşebbüs suçlarının da işlendiği iddia edilmiş ise de, Çay’a yönelik işlendiği iddia edilen suçların unsurları itibariyle olayda oluşmadığı anlaşılmakla olay nedeniyle şüpheliler hakkında kamu adına kavuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”
7 SANIK YARGILANDI
Bunun yanı sıra olayın yaşandığı tarihte haklarında savcılığın soruşturma kararı verdiği 7 sanık hakkındaysa “Konut dokunulmazlığı”, “Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” ve “Kasten yaralama” suçlarından Fethiye 6’ncı Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. 7 kişi hakkında açılan dava 3 yıl boyunca devam etti.
ÖDÜL GİBİ CEZA
7 sanık hakkında mahkeme 15 Kasım 2018 tarihinde verdiği kararla, “Konut dokunulmazlığı” suçundan hepsi için beraat kararı verdi. Yine, 7 sanık için “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçundan ayrı ayrı 3 yıl 4 ay, “Kasten yaralama” suçundan da 11 ay 20 gün hapis cezası verdi. Verilen 11 ay 20 günlük hapis cezası 350 gün adli para cezasını çevrilirken, mahkeme heyeti 7 sanığın sabıka kayıtlarına bakılarak daha önce hiçbir suça bulaşmamış 3 kişi hakkında hükmün açıklanması geri bırakıldı. Geriye kalan 4 kişi hakkında ise daha önceden sabıkalarının olması nedeniyle verilmiş olan 350 günlük adli para cezası karşın 7 bin TL para cezası 24 eşit taksit şeklinde tahsiline karar verildi.
DOSYA İSTİNAF MAHKEMESİNE GÖNDERİLDİ
İbrahim Çay olayına karışan 7 sanık sadece “Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezası alırken, sanıklar diğer tüm suçlardan ceza almadı. Kamu görevlileri hakkında ise dava bile açılmadı. Yerel mahkemenin 7 sanık hakkındaki gerekçeli kararını açıklamasının ardından, Çay’ın avukatı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne itirazda bulundu.
Emniyet, işkenceyi ortaya çıkaran baroyu şikayet etti!
Emniyet işkenceyi ortaya çıkaran Van Barosu'nu şikayet etti, 65 baro Van Barosu'na sahip çıktı.
21-02-2019 12:13

Van’ın İpekyolu ilçesinde 15 Şubat tarihinde gözaltına alınıp, götürüldükleri Asayiş Şube’de işkenceye maruz kalan 3 çocuğa ilişkin açıklama yapan Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), rapor işkenceyi ortaya çıkaran Van Barosu hakkında suç duyurusunda bulundu.
İleri Hatırlatıyor
Söz konusu şikayetle ilgili Van Barosu'na sahip çıkan 65 baro ortak bir açıklama yayınladı:
BASINA VE KAMUOYUNA
Gözaltında bulundukları sırada işkence ve fena muameleye uğradıkları ifade tutanakları ve doktor raporları ile ortaya konan çocuklar dolayısıyla Van Barosu tarafından ilgililer hakkında 16.02.2019 tarihinde Van Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. Suç duyurusu öncesinde gözaltında bulunan çocukların işkence ve kötü muameleye uğradıkları duyumu alınması üzerine Van Baro Başkanı ve Yönetimi, İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Komisyon Başkanları ve üyeleriyle birlikte Çocuk Şube Müdürlüğü’ne gitmiştir. İşkence ve kötü muameleye tabi tutulduklarını söyleyen çocuklarla görüşülmüş, yapılan gözlemlerde çocukların vahim nitelikte yaralandıkları, işkence ve kötü muameleye tabi tutuldukları görülmüş, doktor raporlarına da yansıyan bu hususlar aynı zamanda tutanağa da bağlanmıştır.
İş bu gözaltında işkence ve fena muamele iddialarının kamuoyu ile paylaşılması sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 19.02.2019 tarihinde konuyla ilgili basın açıklaması yapılmış ve Van Barosu ile ilgili avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunulduğu belirtilmiştir. 1136 sayılı Avukatlık kanunun 76. Maddesi Barolara “İnsan haklarını savunmak ve korumak” görevini vermiştir. Van Barosu tam olarak da Avukatlık Kanunu’nun kendilerine görev olarak yüklediği insan haklarını savunmak ve korumak adına hareket etmiştir. Gözaltındaki çocuklarla görüşülmüş, çocukların beyanları tutanağa bağlanmış, çocukların savcılık ifadelerinde de bu hususları belirtmeleri ve doktor raporlarının da bunu teyit etmesi üzerine sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Dolayısıyla gözaltında işkence ve fena muamele nedeniyle sorumlu emniyet personelleri hakkında derhal soruşturma açılması ve bu konuda açıklama yapılması gerekirken iş bu işkence ve fena muamelenin ortaya çıkarılmasında etkin rol oynayan Baro ve avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasının kabul edilir bir tarafı bulunmamaktadır.
Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin İşkence yasağı başlıklı 3. Maddesinde belirtildiği üzere “ Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” Bunun yanı sıra, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. Maddesinde belirtilen “ Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez. ” hükmü ve yine Anayasanın 17. Maddesinde belirtildiği üzere “ Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz ” hükmü birlikte değerlendirildiğinde çok net bir ifadeyle belirtiriz ki işkence ve fena muamele insanlık onuruna aykırıdır ve kabul edilemez. Haklarındaki suçlama ne olursa olsun hiç kimseye gözaltında iken işkence yapılamaz ve fena muamelede bulunulamaz. Bulunan görevliler hakkında derhal gereği yerine getirilmelidir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıklamasındaki suç türüne ve suça sürüklenen çocuklara yönelik toplanan delillere yapılan vurgu, göz altında yapılan işkence ve fena muameleyi meşru kılmadığı gibi haklı da göstermez.
5395 sayılı Çocuk koruma Kanunu’nun, Çocuğun gözaltında tutulması başlıklı 16. Maddesinde belirtildiği üzere “ Gözaltına alınan çocuklar, kolluğun çocuk biriminde tutulur. Kolluğun çocuk biriminin bulunmadığı yerlerde çocuklar, gözaltına alınan yetişkinlerden ayrı bir yerde tutulur. ”hükmü gereği gözaltı sonrası Çocuk Karakolu’na götürülmesi gereken çocukların İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü, kamuoyuna yansıyan fotoğraflar, ifade tutanakları ve doktor raporları ile ortaya çıktığı üzere darp ve cebire maruz kaldıkları bir vakıa iken, sorumlu emniyet görevlileri hakkında soruşturma açılması yerine Avukatlık Kanunu’nun kendilerine yüklediği görevi yerine getirerek gözaltında işkence ve fena muameleyi ortaya çıkaran Van Barosu hakkında suç duyurusunda bulunulmasının bir izahı bulunmamaktadır.
Konuyla ilgili olarak sürecin takipçisi olacağımızı ve bu süreçte Van Barosunun yanında olduğumuzu kamuoyuna saygı ile duyururuz.
Adana Barosu
Adıyaman Barosu
Afyonkarahisar Barosu
Ağrı Barosu
Amasya Barosu
Ankara Barosu
Antalya Barosu
Artvin Barosu
Aydın Barosu
Balıkesir Barosu
Bartın Barosu
Batman Barosu
Bilecik Barosu
Bingöl Barosu
Bitlis Barosu
Bolu Barosu
Burdur Barosu
Bursa Barosu
Çanakkale Barosu
Çorum Barosu
Denizli Barosu
Diyarbakır Barosu
Düzce Barosu
Elazığ Barosu
Erzincan Barosu
Erzurum Barosu
Eskişehir Barosu
Gaziantep Barosu
Giresun Barosu
Gümüşhane-Bayburt Barosu
Hakkâri Barosu
Hatay Barosu
Iğdır Barosu
Isparta Barosu
İstanbul Barosu
İzmir Barosu
Kahramanmaraş Barosu
Kastamonu Barosu
Kars-Ardahan Barosu
Kayseri Barosu
Kırklareli Barosu
Kırıkkale Barosu
Kocaeli Barosu
Konya Barosu
Kütahya Barosu
Malatya Barosu
Manisa Barosu
Mardin Barosu
Mersin Barosu
Muğla Barosu
Muş Barosu
Ordu Barosu
Rize Barosu
Sakarya Barosu
Samsun Barosu
Siirt Barosu
Sinop Barosu
Şanlıurfa Barosu
Şırnak Barosu
Tekirdağ Barosu
Tokat Barosu
Trabzon Barosu
Tunceli Barosu
Uşak Barosu
Van Barosu
Yalova Barosu
Zonguldak Barosu
Turistik ilçenin yüzde 71'i RES'ler için ayrıldı
İzmir'in Karaburun ilçesinin yüzölçümünün yüzde 71’i, rüzgar enerji santrali projeleri için ayrıldı. İlçedeki konutların 150 metre yakınına kadar türbin kurulmasına da izin verildi
21-02-2019 11:53

İzmir'in turistik ilçesi Karaburun'un 415 kilometrekarelik yüzölçümünün yüzde 71'i, rüzgar enerji santrali (RES) projeleri için ayrıldı.CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat, “Karaburun'daki RES'ler, taş ocakları ve balık çiftlikleri doğaya zarar veriyor. Tarım ve hayvancılık yapan vatandaşlarımız mağdur oldu. Geçimini kıl keçileri ile sağlayanlar da, RES'ler nedeniyle hayvanlarını otlatacak alan bulamıyor ve ilçeyi terk ediyor” dedi.
'RES'LER YAŞAM ALANLARININ İÇİNE GİRDİ'
Karaburun'da yapılan RES'lerin yaşam alanlarına zarar vermesinin meclise taşıyan CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından cevaplandırılması istemiyle TBMM'ye soru önergesi verdi. Konuya ilişkin konusan Polat, 'Karaburun'da RES'lerin kapasite artışı gerekçesi ile konutların 150 metre yakınına kadar türbin kurulmasına da izin verildi. RES'ler yaşam alanlarının içine girdi' dedi.
Sözcü'den Başak Kaya'nın haberine göre Polat, Bakan Kurum'a yönelttiğ isoru önergesinde “Karaburun'da, kaç adet balık çiftliği, RES ve taş ocağı faaliyettedir ve ÇED aşamasında bulunanların sayısı ne kadardır? İlçenin yüzde 71'ini kaplayan ve yaşam alanlarının içinde de kurulmakta olan RES türbinlerinin, insan sağlığına etkileri değerlendirilmiş midir? RES'lerin hayvancılık faaliyetine ve hayvanlara yönelik vermiş olduğu zarar var mıdır? RES'lerin kurulduğu bölgede nesli tükenmekte olan hayvanlar ve endemik bitki türleri var mıdır'' sorularına cevap istedi.