Tilbe Akan yazdı | Mutluluğun zorbalık hakkı

Tilbe Akan yazdı | Mutluluğun zorbalık hakkı

"Umarım, bu yazı mutsuzlara, oyunbozanlara üzerine düşünmeleri ve birlikte mutluluğun zorbalık hakkını elinden alma mücadelesine katkıda bulunur..."

Tilbe Akan

Mutluluk nedir? Mutluluk herkesin istediği bir şey midir? Mutluluğun tarifini yapabilir misiniz? Her ne kadar bu sorular öznel gibi görünse de sistemin insanlara dayattığı bir mutluluk anlayışı var. Sara Ahmed sağ olsun, kafamda birçok soru işareti bırakarak beni bu konuyla ilgili düşünmeye sevk etti. Ahmed, “Mutluluk Vaadi” isimli kitabında, mutluluğun nasıl bir toplumsal kontrol aracı haline geldiğini anlatırken, biat etmemenin bu” mutluluk zorbalığına” isyan ettirdiğini gösterir. Bu sebeple, bu yazı normalde bir kitap eleştirisi olarak tasarlansa da araştırdıkça tasarı değişti ve mutluluk kavramıyla ilişkimizi sorgulamaya kadar geldi. İlerleyen günlerde sosyalizmin mutluluk vaadine dair de yazacağım bu sebeple bu yazıda sadece sistemin zorbalıkla bize sunduğu mutluluktan bahsedeceğim.

Mutluluk, mutlu olmak, mutlu olmayı istemek… Bu kelimeler ne kadar kulağa olumlu gelse de aslında daha dikkatli baktığımızda mutluluğun da kapitalist sistem içindeki her şey gibi bir meta olarak meşrulaştırıldığını, çoğunluğun ve egemen olanın beklentilerini karşılama zorunluluğu halini aldığını görürüz. Mutluluğun nasıl bir iktidar aracı olarak üzerimizde kullanılabileceğine tanıklık ederiz. Var olan düzeni sorgulayıp, isyan ettiğimiz noktada oyunbozan mutsuzlar oluruz. Diğer bir deyişle, bulunduğumuz yerde dönüştürme arzumuzla düzenin beklentilerini karşılamadığımızdan “ortamın tadını kaçırırız”, cinsiyetçiliğe karşı çıkarız, sömürüye göz yummayız, cinsel kimliklerin aşağılanmasına izin vermeyiz ve bu nedenle sistemin yeniden ürettiklerini mutsuzluk sebebi haline getirip oyunbozan olmuş oluruz. Günlük hayatımızda eşitsizliğe ve sömürüye karşı mücadele ettiğimiz yerde devrimci olmak, dönüştürmeye çabalamak mutluluğa meydan okumak anlamına gelir. Çalıştığın, bulunduğun, mücadele ettiğin; genel anlamda düzeni değiştirmeye yönelik çabaların, o ortam ve zamanda mutluluğa meydan okumak olduğunu söyleyebiliriz. Nasıl yaşamak istediğimizi çözdüğümüz noktada da ise bize dayatılan mutluluk anlayışına ya da mutluluğun amaçladığımız şey olması gerektiğine dair fikirlerimizi bir kenara bırakmamız gerekir. Dünyanın bu haliyle mutlu değiliz ve mutsuzluğu dünyanın bir parçası olarak kabul eder ve karşı çıkarız.

Mutlu olma borcu

Mikro ölçekten devam edelim, aile mutluluk beklentisiyle çocuğa bir sorumluluk yükler. Aile ilişkileri incelendiğinde- uyum sağlamamak, dönüştürme isteği devrimci olmak, var olan beklentilere uymamak, kişiye “mutsuzluk” getireceğinden, aile “ben senin mutlu olmanı istiyorum” diyerek, çocuğu borçlandırır ve kendi mutluluğunu çocuğunun mutluluğuna bağlar. Aile tek başına kendi bencilliğinden dolayı mutluluk istemez. Çocuğunun sadece düzen içerisinde mutlu olacağına inanıp, “üzerler mi” diye düşünür. Çocuğun üzülme riski ebeveynler açısından tehdit işaretidir. Sistemse bu korkudan beslenerek ve bu korkuyu besleyerek bu çıkıntılık hallerini, devrimciliği ve dönüştürücü olma arzusunu düzeltme görevini aileye verir. Aile egemen düzenin uygulayıcısı haline getirir. Her tehdit durumunda, her hareket ve konumlanmada, aileyi düzeltici, terbiye edici bir araç olarak kullanır. Bu mutluluk kavramının düzen tarafından zorbalık atanmışlığındandır.

Roller benimsenerek yeniden üretilmediği takdirde, bu rolleri reddedenler etrafındakiler tarafından bizzat mutsuzluk kaynağı olarak görülür ve kendileri de sonsuza kadar mutsuzluğa mahkûm edilirler. Bu sebeple aile açısından eğer uyum sağlamazsa çocuğu asla mutlu olamayacaktır, çünkü bu sistem asla değiştirilemezdir. Bu bazen “ama tadımız kaçmasın” diyedir, “bazen böyle gelmiş böyle gider” diyedir, bazense çocuk “hayal aleminde yaşamaktadır ama hayat öyle değil” diyedir. Hal böyle olunca, bir de ebeveynler (çocukları 50 yaşına da gelse); kendi mutluluklarını (muhtemelen içlerinde ukde olarak kalanlar yüzünden); çocuklarına dayatır. O noktada çocuk açısından iki seçenek olur: ya ailesinin mutluluğu için kendinden vazgeçmek ve beklenilen anlamda mutlu yaşamak, ya da beklenilen mutluluğa direnmek ve toplumsal noktada “mutsuz” olmak.

Mutluluk sistemde alınıp satılabilen her şey gibi bir metadır, parayla satın alınır, paranın efendiliğinde, sistemin hayrına olacak şeyler için dolaşıma sokulur. Bir amaç olarak fetiş haline getirilir. Bu mutlulukla terbiye edilen tüm kesimlerin hedefi olur. Diğerleri mutluluğu hak etmez. Kapitalizmin bu halinin devamı ancak onun mutluluk olarak atadığı hale ulaşma hedefiyle terbiye edilir.

Peki “mutlu olmaya değer olmak ne demek?”. Bu soru, kapitalist ideolojide mutluluğun düzene uyum sağlama/ sağlatma zorbalığından başka bir anlam ifade etmediğini gösterdi. Soyutlamalar sayesinde, kitap içinde bulunduğumuz politik atmosferin, kimlik ve sınıf çelişkilerinin “mutluluk” bağlamında nerede durduğunu incelettirdi. Yeni bir bakış açısı ile gündelik hayatımız ve mücadelemiz üzerine düşündürttü. Umarım, bu yazı mutsuzlara, oyunbozanlara üzerine düşünmeleri ve birlikte mutluluğun zorbalık hakkını elinden alma mücadelesine katkıda bulunur.

“Saldırı altındaysanız, bu genelde bir yere vardığınızın işaretidir. Ne kadar görünür olursan ne kadar gürültülü olursan, o kadar peşine düşerler. Bizim ne yapmamız ve nasıl olmamız gerektiğine karar veren bu iktidardakiler tehdit altındaysa, bu genelde iktidarlarını kanıksayamayacaklarını hissettiklerindendir. Gücümüz onların korkusuyla kanıtlanabilir. Ancak saldırı altında olmak zordur. Toplumsal değerlere tehdit olarak algılanmak tehlikeli olabilir. Bu sebeple: ne kadar çok saldırıya uğrarsak, o kadar çok birbirimize ihtiyacımız vardır, birbirimize yardım etmemiz gerekir.” (https://t24.com.tr/k24/yazi/sara-ahmed-feminist-bir-yasam-surmek,1729)

*Başlık Sara Ahmed’in ilgili kitabından ve Fassbinder’in Fox ve Arkadaşları filminden esinlenilmiştir.

------------------------------------------------------

Kaynakça

Sara Ahmed, Mutluluk Vaadi

(https://t24.com.tr/k24/yazi/sara-ahmed-feminist-bir-yasam-surmek,1729)