Tilbe Akan yazdı | ‘Boğaziçi saldırganı’ neden hala aramızda?

Tilbe Akan yazdı | ‘Boğaziçi saldırganı’ neden hala aramızda?

Tilbe Akan

Sarıyer’de ikamet eden ve “Boğaziçi sapığı” olarak bilinen saldırgan Murat Uncuoğlu uzun süredir Rumeli Hisarüstü mahallesindeki kadınları taciz ediyor. Çeşitli suçlardan sabıkası bulunan şahsın ilk taciz davası 22 Eylül 2016’da görülmüş, duruşmaya gelmemiş ve hakkında zorla getirilme kararı çıkarılmıştı. 22 Şubat 2017’de görülen 4. duruşmada Uncuoğlu tutuklanmıştı.

Tutuklandıktan yalnızca birkaç ay sonra salıverilen tacizci, bırakıldığı günden beri mahallede dolaşmaya ve kadınları taciz etmeye devam ediyor. Aradan yıllar geçti, taciz ettiği kadınlar mezun oldu, İstanbul’un başka semtlerine veya farklı ülkelere taşındı. Fakat kadınlar, Murat Uncuoğlu’nun ısrarlı takiplerinden kurtulamadı. Bu vaka örneğiyle ısrarlı takibi avukatlarla ve ısrarlı takibe maruz kalan kadınlarla konuştuk.

Uncuoğlu vakası gündemde kendine pek yer bulmadı. Ancak geçen aylarda Adana’nın Kozan ilçesinde sözleşmeli öğretmen Erdoğan Küpeli, kendisini reddeden kasiyer Tuğba Keleş’i çalıştığı markette başından tabancayla vurdu; ardından da aynı tabancayı kendi başına ateşleyerek intihar girişiminde bulundu. Saldırıya uğrayan kadın, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Oysaki Küpeli, yıllarca Gülay Mübarek’i taciz ve tehdit ettiği gerekçesiyle gözaltına alınmış fakat sevk edildiği adliyede adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Bu olayla beraber ısrarlı takibin gerekli şekillerde ceza almaması tekrar gündeme geldi.

Ankara Barosu yaptığı çalışmada, ısrarlı takibin çeşitli açıklamalarını dosyasına ekledi. Çalışmada ifade edilen açıklamalardan Richard Lingg’e ait olanına göre, ısrarlı takip (stalking) olarak tanımlanan haller taciz veya sarkıntılık hallerinin diğer bir ifade biçimidir ve taciz kavramı, ısrarlı takip kavramından daha geniş bir kavramdır. Çünkü “taciz etme” (harass) fiilinden söz edebilmek için, mağdurda esaslı bir biçimde duygusal sıkıntılara yol açan, iki kez veya daha fazla tekrarlanması neticesinde devamlılık kastı açık bir şekilde ortaya konan eylemlerin, fail tarafından icra edilmesi zorunludur. Bu nedenle, harassment (taciz) kelimesinin günlük dildeki kullanımı ile hukuk literatüründeki kullanımı, stalking (ısrarlı takip) kavramına da karşılık gelmektedir. Başka bir deyişle, ısrarlı takip olarak nitelenen eylemler zinciri her hâlükârda sarkıntılık ve taciz eylemi olarak nitelenebilir. Israrlı takip her zaman eziyete dönüşmeyebilir. Kadının istemediği birinden (iş arkadaşı olabilir) çiçek alması, yemek teklifi, başka bahanelerle hediyeler göndermek, telefonla aramak da ısrarlı takip örnekleridir.

Fakat yapılan araştırmalar, ısrarlı takibe neden olayların başlı başına ayrı bir suç kapsamında bir bütün olarak ele alınması gerektiğini, bunun yapılmaması halinde, mağdura karşı işlenen eylemlerin, mahkemelerce birbirinden farklı taciz veya sarkıntılık eylemleri olarak ele alındığını, bu durumda verilen cezaların çok kısa süreli ve caydırıcılıktan uzak olduğunu, faillerin herhangi bir psikiyatrik değerlendirmeye, rehabilitasyona veya tedbire tabi tutulmadığını, bunun da bu suçun mağduru olan kadınları bu fiillere karşı korumasız bıraktığını ortaya koyuyor. Buna örnek olarak, Murat Uncuoğlu vakasını örnek gösterebiliriz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi birçok kadın Uncuoğlu’nun ısrarlı takibine yıllarca maruz kalmış, açılan her dava yapılan her şikâyet birbirinden bağımsız değerlendirildiği için bir hakim dışında kimse tutuklanma talebinde bulunmamıştır. Bir kadına çakmakla yaklaşıp “Senin güzelliğini elinden alırım” derken, diğer bir kadına hakaret içerikli ses kayıtları atmış, bir başkasının ise numarasını çeşitli platformlarda paylaşmıştır.

Rapora göre, ısrarlı takip faillerinin profilleri ise çok fazla çeşit gösterebiliyor. Fail, ısrarlı takibe gerekçe olarak, birçok neden ileri sürebiliyor. Bu bağlamda, fail soğukkanlı bir katil olabileceği gibi, ‘’aşkına yanıt alamamış kara sevdaya tutulmuş bir genç’’ de olabilir. Fail manik depresif, şizofren, paranoyak olabileceği gibi, herhangi bir akıl hastalığına veya zayıflığına sahip olmayan dolayısıyla cezai ehliyeti tam olan bir kimse de olabilir. Fail eski eş veya sevgili, eski işveren, çıkma teklifi reddedilmiş herhangi bir şahıs, ya da komşu olabileceği gibi, bir çetenin üyesi veya verilen hizmetten memnun kalmayan saplantılı bir müşteri de olabilir. Hâkimlerin ve avukatların dahi, ısrarlı takip suçunun faili olabilecekleri bilinmektedir.

6284 Sayılı Kanun’a ve İstanbul Sözleşmesi’ne göre ise tek taraflı ısrarlı takip; aralarında aile bağı veya ilişki bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, şiddet uygulayanın, şiddet mağduruna yönelik olarak, güvenliğinden endişe edecek şekilde fiziki veya psikolojik açıdan korku ve çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde, içeriği ne olursa olsun fiili, sözlü, yazılı olarak ya da her türlü iletişim aracını kullanarak ve baskı altında tutacak her türlü tutum ve davranışı, ifade eder.

Avukat Hülya Gülbahar, hemen hemen her gün ısrarlı takipten bıkan kadınların yardım çığlığında bulunduğunu ifade ederek “Bu erkekler, bu kadınlara henüz fiziksel şiddet uygulamamış olabilir. Ama bu kadınları sürekli olarak telefonla arıyorlar, mesaj ya da e-posta göndererek rahatsız ediyorlar, sosyal medya hesaplarını denetliyorlar, kadını arkadaşlarına, işverenlerine, ailesine özel bilgilerini ifşa etmekle tehdit ediyorlar. Daha da ileri gidenler var. Kadınları evlerinin, iş yerlerinin, okullarının önünde bekliyorlar, taciz ediyorlar, cinsel saldırılarda bulunuyorlar, fiziksel şiddet uyguluyorlar” diyerek ısrarlı takibin kadınlar için ne kadar büyük bir eziyet olduğunu anlattı.

Ancak ne yazık ki kadınlar bu ısrarlı takipler karşısında polise ya da yargıya başvurduklarında herhangi bir sonuç alamıyor. Oysa 6284 Sayılı Kanun bunun için var fakat uygulanmıyor.

Gülbahar’ın açıkladığı üzere; TCK’nin “Eziyet” başlıklı 96. maddesi etkili bir biçimde uygulansa, gerçekten de birçok kadının hayatını kurtaracak ve erkekler açısından da ciddi bir biçimde caydırıcı olacak son derece etkili bir madde. TCK’nin 1 Haziran 2005 yılında, yani 14 yıl önce yürürlüğe giren ve o günden beri unutulmaya terk edilen 96. maddesi kadına karşı sistematik şiddeti “işkence” olarak tanımlıyor. “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” diyor.

Maddenin gerekçesinde ise;

- insan onuruyla bağdaşmayan,

- bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açan davranışlar “eziyet” olarak tanımlanıyor.

Bunlar, “ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işleniyorsa eziyettir” denilen maddede, “içinde kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz vb. varsa, onlar ayrı cezalandırılsın ama bunların hepsi birlikte eziyet suçu oluşturur ve bu nedenle de ayrı ve daha ağır bir ceza gerektirir” şeklinde vurgulanıyor. Çünkü ısrarlı takip, adı üzerinde “ısrarlı” bir hal aldığında sistematikleşiyor ve birçok suç aynı süreçte işlenip, eziyete dönüşüyor.

Hülya Gülbahar’ın aktarımına göre bir başka örnek ise şu şekilde: “Öğretim üyesi bir kadın, ceketini kuru temizlemeciye vermişti. Haberleşmek için istenen cep telefonu numarasını da… Ceketini geri aldıktan sonra, yüzünü bile hatırlamadığı kuru temizlikçiden kendisinden çok hoşlandığını, görüşmek istediğini belirten bir telefon aldı (Olabilir, hayır denir geçilir). “Kimsiniz, ne alaka, aramayın bir daha” yanıtından sonra aynı kişi tarafından defalarca aynı taleple arandı (Bu cinsel tacizdir ve aynı zamanda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçudur). Kadın telefonu engellediğinde bu kez de adamı okul çıkışında karşısında buldu. “Polis çağırırım” diyerek adamı o gün için püskürtse de adamın sürekli karşısına çıkmasını durduramadı. Okul güvenliğini uyardığı halde, adam elinde bir demet çiçekle güvenliği de aşıp oda kapısına kadar geldi. Bu yapışma hali aylar ve aylar sürdü, kadın evinden korkarak çıkmaya başladı, iş yerine korkarak gider hale geldi (Bu artık tartışmasız bir eziyet suçudur ve bu adamın derhal tutuklanması gerekir.)”

YASA NE DİYOR?

TCK 96’da eziyetin cezası iki yıldan beş yıla kadar hapis ve tutuklu yargılama gerektiriyor. Şikâyete de bağlı değil. Örneğin sosyal medyada etiketlenen emniyet müdürlükleri, savcılıklar mağdurun şikâyeti olmasa bile kendiliğinden harekete geçmeli ve saldırganı hemen tutuklayıp, mağduru da koruma altına almalı. Eziyet suçunda, mağdurun şikâyeti gerekmiyor. Mağdur şikâyet etmese bile ya da şikayetinden vazgeçse bile sürdürülmesi gereken bir dava. Uzlaştırmaya da tabi değil. Yargılama sonucunda hükmedilecek hapis cezası, ceza süresi nedeniyle adli para cezasına da çevrilemez.

6284 Sayılı Kanun’un 1. Maddesi’nde ısrarlı takip mağdurlarının da yasa kapsamı içinde olduğu açıkça belirtiliyor. Yasanın uygulama yönetmeliğinin 3/ş fıkrasında tek taraflı ısrarlı takip şöyle tanımlanıyor:

“Aralarında aile bağı veya ilişki bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, şiddet uygulayanın, şiddet mağduruna yönelik olarak, güvenliğinden endişe edecek şekilde fiziki veya psikolojik açıdan korku ve çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde, içeriği ne olursa olsun fiili, sözlü, yazılı olarak ya da her türlü iletişim aracını kullanarak ve baskı altında tutacak her türlü tutum ve davranışı.”

Ancak ne yazık ki uygulama bu şekilde değil. TCK’nin “eziyet” maddesi bu kadar açık olduğu halde, Türkiye’deki tüm ısrarlı takip vakaları ya TCK 105 uyarınca cezası üç aydan iki yıla kadar hapsolan “cinsel taciz” ile ya da daha kötüsü, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası olan TCK 123. madde (kişilerin huzur ve sükununu bozma) ile cezalandırılıyor.

Problemli olan ve kadınların örgütlü mücadelesiyle üstünde durarak değiştirmeyi talep etmesi gereken diğer bir mesele ise vakaların birbirinden farklı taciz veya sarkıntılık eylemleri olarak ele alınması devam ettikçe, faillere verilen cezalar caydırıcılıktan uzak olacak, bu da kadınların ısrarlı takip fiiline karşı korumasız kalmasına sebep olacaktır.  Şiddet eğilimi, sosyal, psikolojik, çevresel birçok unsura bağlı olarak farklılıklar gösterdiğinden, ısrarlı takip eylemlerinde, faillerin hangi hallerde şiddete başvuracağı, hangi hallerde ise başvurmayıp rahatsız veya huzursuz edici ancak hukuka uygun takip ve izleme eylemleri ile yetineceği önceden bilinemeyeceğinden, takip eylemlerinin mağdura yönelik fiziksel bir şiddet eylemine veya mağdurun vücut bütünlüğüne yönelik bir saldırıya dönüşmeden önlenmesi ve failin eylemlerinin kontrol altına alınması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, 6284 Sayılı Kanun’un, ısrarlı takip halleriyle mücadelede uygulanabilecek, koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınması için gerekli hukuki alt yapıyı sağladığı, ancak yargı makamlarının genel olarak kadına yönelik şiddet konusunda gereken hassasiyeti gösteremedikleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama noktasında uygulamanın arzu edilen seviyeye henüz ulaşmadığı görülmektedir

Boğaziçi sapığı meselesine gelecek olursak, tacize uğrayan kadınlar olarak -ki biri benim- yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen aramaları, takipleri ve hakaretleri karşısında kolluğun hiçbir şey yapmamasından artık yorulduk. Bu yazıda o sapığın tacizlerine maruz kalmış kadınlardan görüş koymak istemedim, çünkü her birimiz yıllardır bu şahısla ilgili konuşmaktan bıktık. Bu sebeple yıllardır avukatlığımızı yapan Yelda Koçak’tan Murat Uncuoğlu davasını değerlendirmesini istedim.

Süreci anlatan Koçak şöyle konuştu: “2016’da Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi kadın arkadaşlar bana danışmak için geldi. İlk başta bir kadın arkadaş varken birkaç ay içinde 7-8 kadın Uncuoğlu’nun ısrarlı takibine maruz kaldı. Polisler bu kişiyi tanımasına rağmen herhangi bir müdahalede bulunmadılar. Gerekçeleri ise Uncuoğlu’nun ‘deli’ olmasıydı. Kadın öğrencilere hem sözel hem fiziksel saldırılarda bulunuyor. Cinsel organını gösterir şekilde kampüsü izliyor, hakaret ediyor, bir kadın öğrenci tek başına okula girmeye çalışırken gün ortasında arkadan yaklaşıp yüzüne çakmak tutuyor ve ‘Bu güzelliğin 2 dakikada alırım’ diyebiliyor. Uzun süre ifadesi de alınamadı, annesi ve ablası sürekli davaya gelmesine rağmen Murat Uncuoğlu uzun süre kaçak konumdaydı. Sadece bir kadın hâkim benzer taciz dosyalarının olması ve ifade vermeye gelmemesi sebebiyle tedbir olarak tutuklama kararı verdi. Tanıklarımız o tutukluyken gelip ifade verdi, çünkü kadınların yüzünü ezberliyor ve onlara da saldırılarda bulunmaya başlıyor. Bu saldırıları hem fiziksel olarak yapıyor hem sosyal medyada ve bir süre sonra bu durum artık kadın için eziyete dönüşüyor. Ne zaman, nerede karşısına çıkacağını bilmeden yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu kadınlar bu eziyete maruz kaldılar, kalmaya devam ediyorlar. Ailesi de benzer şekilde davranışlar sergiliyor. Dava süreci yıllardır devam ediyor. Ben hamileyken bir duruşma çıkışı annesi ve ablası dirseği ile karnıma vurmuştu. Bir duruşmada da annesi ve ablası bir gazete haberi getirip duruşma salonunda gösterip ‘Bu öğrenciler terörist, vatan haini’ dedikten sonra da kadın öğrencilere yönelik ‘Oğlum kimi taciz etti? Hanginiz oğlumdan çocuk aldırttınız ki oğlumu cinsel tacizle suçluyorsunuz’ diye hakaret etmişti. Bu da cezalandırma için açık tecavüzü ancak suç olarak gördüklerini, onun dışındaki eziyetleri görmezden geldiklerini gösteriyor.”

BU CESARET NEREDEN GELİYOR?

Polisler ise mağdur kadınlara “Siz de o saatte girmeyin okula, erken gidin” demesi iktidarın muhafazakarlaştırma projesinin bir parçası. Erkekler bu korunma kollanma durumundan cesaret alıyor. Failler birçok şekilde ceza almazken ya da az ceza alırken kadın kolluk tarafından bu tarz söylemlere maruz kalıyor. Hakimler de üniversite etrafında dolaşan bir sapığa uzaklaştırma kararlarını çoğunlukla sadece ev adreslerinden uzaklaştırma kararı verip okul etrafından uzaklaştırma kararı vermeyerek aslında, şikâyet dilekçelerini okumadıklarını göstermiş oluyorlar.

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NE SORUYORUZ

Boğaziçi Üniversitesi bu olayın birebir muhatabıdır. Kampüsü içerisinde ve etrafında güvenliği sağlanamayan kadın öğrenciler için bu meseleye müdahil olması gerekmektedir. Davanın başında müdahil olma talebinde bulunmuşlardır ancak hakim reddettikten sonra üniversite bu konunun üstüne gitmemiştir. Atanan kayyum rektörle beraber bu olay unutulmuştur. Ne de büyük tesadüf ama! Israrlı takip edilen kadınlar ve avukatları soruyor: Üniversite ne yaptı? Emniyetle görüşüldü mü? Önlem alındı mı?

KADIN ÖRGÜTLERİNE KAMPANYA ÇAĞRISI

Israrlı takip git gide şiddeti artan bir taciz biçimidir. Kadınlara psikolojik ve fiziksel olarak zarar veren, hayatlarını normal şekilde devam ettirmelerine engel olan ve eziyet kapsamına girmesi gereken bir suçtur. Benim de üyesi olduğum İlerici Kadınlar Meclisi olarak bütün kadın örgütlerini, ısrarlı takibe yasada belirtilen cezaların uygulanması için, Boğaziçi Üniversiteli kadınlarla dayanışmak için ve Murat Uncuoğlu’nun tutuklanması ya da tedavi altına alınması için beraber kampanya yapmaya çağırıyoruz.

Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!

Kaynakça:

http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2014-2/6.pdf

https://www.birgun.net/haber/kadina-karsi-sistematik-siddet-iskencedir-ve-insanliga-karsi-suctur-266105

https://ilerihaber.org/icerik/bir-kadini-yillarca-tehdit-etmesine-ragmen-serbest-birakilan-erdogan-kupeli-kendisini-reddeden-baska-bir-kadini-oldurdu-117880.html

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-43221307

https://ailevecalisma.gov.tr/media/3825/grevio-rapor-turkce-5bd99d7dbb799.pdf

https://www.gazeteduvar.com.tr/konuk-yazar/2020/07/29/israrli-takip-henuz-suc-bile-degil

https://ilerihaber.org/icerik/bogazicili-kadinlari-aylardir-taciz-eden-sahis-tutuklandi-69559.html

DAHA FAZLA