Haluk Yurtsever
“COVID'den sonra: Yeni dünyada kapitalizm ve sosyalizm” başlıklı dosyamız kapsamında görüşlerine başvurduğumuz Marksist yazar Haluk Yurtsever, küresel boyuttaki salgının çözümünün de küresel ölçekte olabileceğini savunuyor. Yurtsever’e göre, koronavirüs salgını 2008 yapısal krizinin sürmekte olduğu bir döneme rastladığı ve bundan sonra olacakları krizin ve sınıf mücadelesinin seyri belirleyecek.
2019 dünya geneline yayılmış protestoların damga vurduğu bir yıl olarak geçti. 2020’de ise Koronavirüs salgını tüm dünyanın birinci gündem maddesi. Komplo teorilerini bir kenara bırakarak soracak olursak, salgının uluslararası kapitalizmin bir kriziyle dönemsel olarak çakıştığını düşünüyor musunuz? Bu krizin niteliği nedir ve sermaye salgından nasıl bir yeniden yapılanma beklentisi içine girebilir?
Sorunuza girmeden önce salgının kendisiyle ilgili birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.
Birincisi, “salgın küresel mücadele ulusal” nakaratını kesin olarak reddetmek gerekiyor. Salgın da çözüm de küreseldir ve “ulusal” yaklaşımlar arasındaki yöntem, zamanlama ve yoğunlaşma farklılıkları, eşgüdüm eksikliğine, zaman ve kaynak savurganlığına yol açmaktadır. Örneğin Çin, salgının hızını yavaşlatmayı, kontrol altına almaya başardı; ama şimdi dışarıdan gelen virüslerden etkileniyor.
İkincisi, yakın erimde salgını durdurmak, yayılmasını önlemek olanaklı değil. İvedi ve yaşamsal gereksinim, salgının yayılma hızını yavaşlatarak var olan sağlık altyapısını ayakta tutmak, böylelikle ölümleri en aza indirmektir. Bunu başarabilmenin en az koşulu, virüs bulaşan kişilerle ilgili doğru bilgilere sahip olmak, yani yeterli sayıda tanı testi yapmak, bu bilgiyle virüs taşıyıcılarını yalıtlamak ve sağaltmaktır. Sorunun ciddiyeti karşısında fiziksel/yüz yüze ilişkileri sınırlamak, hatta köktenci önlemlerle yasaklamak kabul edilebilir. Örneğin, şu anda Türkiye’de göstermelik ve çoğu uygulanmayan önlemler yerine belli bir süre için genel sokağa çıkma yasağı uygulamak salgının yayılma hızını yavaşlatacak gerçek bir önlem olur. “Sosyal mesafe” ise, kriz ve salgın koşullarında ortaya çıkacağı kesin olan kitlesel itiraz ve isyanları, örgütlenmeyi, dayanışmayı önlemeye yönelik bir sloganıdır. Doğrusu, fiziksel/yüz yüze ilişkileri en aza çekerken, zamanın iletişim olanaklarından yararlanarak sosyal dayanışma ve örgütlülük ağlarını geliştirmektir.
BORSALARDAKİ DÜŞÜŞ BAŞLANGIÇ
Soruya gelirsek, koronavirüs salgını, 2008 yapısal krizinin sürmekte olduğu bir döneme rastladı. Bu, yapısal bir krizdir. Özünü şöyle özetleyebiliriz: Teknolojik gelişmelerle birlikte sermayenin organik bileşimi yükselmekte, kâr oranlarındaki düşme eğilimi süreklilik kazanmakta, artık değerin gerçekleşmesinde daralmalar yaşanmaktadır. Günlük ekonomi diliyle söylersek, kapitalist dünya ekonomisi bugün, yatırım ve milli gelir artışlarında durgunlaşma, düşük enflasyon, düşük (hatta sıfır ve eksi) faiz ve hızlı borçlanma içindedir. Salgının, bu süreci ağırlaştıracağı, küresel üretimde büyük düşüşlere, ekonomilerin küçülmesine, birçok gelişmiş kapitalist ülkede firma iflaslarına, sermaye transferlerine yol açacağı kesin görünüyor. 19 Şubat-12 Mart arasında gelişmiş ülkelerin borsalarında yaşanan yüzde 35-40 oranlarındaki düşüş başlangıç gibi görünüyor.
Bu yeniden yapılanmanın neo-liberal dönemin emek rejimine nasıl bir etkisi olabilir? Çalışma yaşamındaki düzeni ve emekçilerin örgütlenme zeminlerinin bir dönüşüm içerisine girmesi mümkün mü?
Çok büyük bir işsizlik dalgası, onun basıncıyla ücretlerde, sosyal haklarda gerileme, salgın “sayesinde” yaşlı nüfusun yok edilmesi, böylece sosyal güvenlik sisteminin “kurtarılması” vb. beklenen gelişmelerdir. Kâr oranlarını yeniden yükseltmek için ücretleri aşağı çekmek, fiili emek zamanının süresini ve yoğunluğunu artırmak vb. uygulamalara başvuracaklar. Ne kadar süreceği şimdiden belli olmayan bir kaos döneminden sonra emek süreçlerinde nasıl bir düzen kurulacağını konuşmak, tartışmak için erken. O noktaya kadar bu hamur çok su kaldırır. Olacakları, krizin ve sınıf mücadelesinin seyri belirleyecek. Tehlikelerin ve olanakların iç içe olduğu bir eşikteyiz.
REFORM BEKLENTİSİNDEN UZAK DURALIM
Salgın aynı zamanda, var olan ekonomik-siyasi-toplumsal düzenin de sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Bu tepkilerin güç vereceği düzen içi ideolojik-politik akımlar neler olabilir?
İklim krizinden sağlıktaki iflasa, sınıflar arasındaki gelir uçurumlaşmasından, kamusallığın ve toplumsal olanın yadsınmasının “kapitalizmin yeni normali” olarak dayatılmasına kadar birçok şeyin sorgulanması kaçınılmazdır. Sorunun kritik noktası, bu sorgulamanın hangi içerik ve yönde olacağıdır. Ahı gitmiş vahı kalmış sosyal demokratlardan, ulusalcılara kadar düzen içi ideolojik-siyasal eğilimler ortamı değerlendirmeye, yönlendirmeye çalışacaklar. Hükümetler devrilecek. “Reform”, “yeniden yapılanma” programları sökün edecek. “Refah devletine” ve “Keynesçiliğe dönüş” türünden hayallerden, kapitalist devlet yöneticilerinin salgının emekçi ve yoksullar için yıkıcı sonuçlarına karşı sosyal önlemler alacağı beklentilerinden uzak durmak, bir de bu tür “reform” uğraklarının düzenin zayıf anı olduğu bilinciyle davranmak gerekiyor.
Salgın ve ağırlaştırdığı ekonomik kriz, dünya çapında hegemonya kavgalarını ve yeniden gruplaşmaları da yeni bir evreye taşıyacaktır. ABD, doların dünya parası olmasından gelen üstünlüğünü kullanarak kaostan güçlenerek çıkmaya çalışıyor. ABD Merkez Bankası FED’in mali oligarşiye 1,5 trilyon dolar kaynak aktarması, Suudi Arabistan eliyle petrol fiyatlarını düşürerek Rusya ve İran’ı çökertmeye yönelmesi ilk belirtilerdir. Öte yandan, başta Çin, Rusya ve Almanya olmak üzere, birçok devletin doları dünya parası tahtından indirerek yeni bir dünya parasına geçişi dayatmaları olasıdır.
KOMÜNİSTLERİN YAPACAKLARINA BAĞLI…
Artan rahatsızlık ve tepkilerin sosyalist alternatife yönelmesi nasıl mümkün olabilir? Sosyalistlerin bu yeni dönemde temel tezleri, önermeleri ve iddiaları nasıl şekillenmeli?
Bugünkü dünya, bütün pencerelerinden yeni bir toplumsal düzeni, komünizmi çağırıyor. Kapitalizm bir üretim ve uygarlık tarzı olarak teorik ve tarihsel sınırlarına dayanmıştır. Neoliberal program ve uygulamalar tüm dünyada iflas etmiş, daha önemlisi büyük kitleler tarafından mahkûm edilmiştir. Hoşnutsuzluk ve tepkilerin toplu kitlesel isyanlara bürünmesi, dünya çapında devrimci durumlara yol açması kaçınılmaz görünüyor. Hoşnutsuzluk ve tepkilerin zamanı gelmiş bir düşünce olan komünizme yönelmesi ise birçok başka şeyin yanında komünistlerin ne diyeceklerine, ne yapacaklarına bağlıdır. Bilimsel serin bir akılla, komünist özgüven, cesaret ve iddiayı birleştiren öncülük gereksinmesinin hem önemi hem de olanakları artmıştır. Bu olanakları değerlendirmek ise, kapitalizmi yeryüzünden silme iddiasının, programıyla, somut mücadele hedefleriyle, sözüyle ve eylemiyle gerçek bir hareket olarak ete kemiğe bürünmesine bağlı.