Taşların gölgesinde direnirse kadınlar: Yedi Taş

Taşların gölgesinde direnirse kadınlar: Yedi Taş

Doğu ve batı arasındaki uçurumu, şeriat ile cumhuriyeti en çok kadınlar üzerinden işliyor yazar. Ortadoğu’ya ait birikiminin azımsanamayacak düzeyde olduğunu belirtmek gerekir. Gündelik hayata dair temel kurgunun temsil gücü, köylülerin tepkilerini ölçme ve nitelemedeki başarısı, belirgin biçimde göze çarpmaktadır.

Hakkında kısıtlı bilgiler bulunan yazar Venus Khoury-Ghata, 1937 yılında Beyrut’ta dünyaya gelen Lübnan asıllı Fransız bir şair ve yazar... Kendi ülkesinde edebiyat eğitimi alıp, birçok dergide editörlük yapmış; aynı zamanda ödüllü şiirleri de olan bir şair.

Çağdaş Fransız edebiyatının önemli bir kalemi kabul edilen yazarın Yedi Taş isimli kitabı Kasım ayında Can Yayınları tarafından basıldı.

Okur ilk olarak, eline aldığı Yedi Taş’ın kapak tasarımına yönelebilir. Dikkat çekici, düşündürücü, gizemli… Kitabı okuyup bitirdiğimizde ise kapağı da kitapla birlikte büyüyor gözümüzde ve daha derin bir anlam kazanıyor.

Yedi Taş; birbirinden tamamen farklı hayatlar yaşayan iki kadını ve bu kadınların kesişen hayatlarını konu alıyor. Ama sadece bu kadar değil. Kitap; kadın olmayı, cinselliği, sevilmeyi, sevişmeyi, özgür olmayı, yasaların ve rejimlerin kadınların hayatlarında açtığı uçurumları ilmek ilmek işliyor. Yargılamıyor, doğrudan eleştirmiyor. Gerçeği allamadan pullamadan iki sohbet arasında getirip önünüze bırakıyor.

Kitabın tanıtım metninde ise şöyle yazıyor:

‘’Çölün kıyısında, hamsin rüzgârının estiği unutulmuş bir köyde cezasını çekmeyi bekler Noor. Zinadan suçlu bulunmuştur, recm edilecektir. Kaçmayı ya da isyan etmeyi düşünmez, tek arzusu kaderine boyun eğip günahının bedelini ödemektir. Tek düşüncesi, babalarının alıp gittiği üç çocuğudur. Ne özgürlüğe özlem duyar ne de olası bir başka hayata. Ama bir kadın, yabancı bir kadın giriverir hayatına… ‘’

Asıl adını bilmediğimiz, ama kendisini ana karakter olarak tanımlayacağımız genç, güzel ve gökyüzü kadar mavi gözlü kadın, çöle komşu olan Khouf Köyü’ne geliyor. Amacı üyesi olduğu İnsani Yardım Örgütü adına yerel halka temiz su, ilaç, yemek sağlamak. Ardında bırakıp geldiği Fransa’da, boşandığında kendisiyle evleneceğini vadeden evli bir sevgili ve ölü bir kedi bırakmış genç bir kadın…

Ana karakterimiz asi, savaşçı, isyankar. Noor ise ana karakterimiz olan yabancının tam zıttı.

Ana karakterimizin, köyde dışlanan, taşlarla etrafı çevrilen ve yemek verilmeyen bir evi, Noor’un evini fark etmesi ise uzun sürmüyor.

Noor, bir akşamüzeri tanımadığı bir adamın tecavüzüne uğruyor. Tecavüzü duyan köy halkı, tecavüz edeni değil, tecavüze uğrayan Noor’u suçlu buluyor. Ardından recmedilerek, yani taşlanarak öldürülmesine karar veriliyor.

Şeriat kanunları bu ya, Noor suçlu ve cezasını çekecek. Noor itaatkar. Kendisine verilen cezayı kabullenmiş, üç oğlunu da alıp evi terk eden kocasını haklı buluyor. Ailenin şerefini korumak erkeğin görevi ve kocası –eski kocası- Moha, Noor’dan intikam alacak.

Okurun, kumar borcunu ödemek için evindeki kapıyı, pencereyi bile satan Moha’ya bir öfke duymaması mümkün değil. Çünkü kadının görevi üremektir diyen mollaya göre Noor bir parazit, bir mikropken, Moha onurlu bir adam...

Khouf’ta toprağın kuraklıktan sertleşmesi sebebiyle kazılmaya elverişli olmadığı için Noor’un recmedilerek öldürülmesi kararı beklemeye alınıyor. Toprak yumuşayana kadar köylünün Noor ile konuşması ve ona yardım etmesi ise yasaklanıyor. Toprak yumuşayıp, kurtuluş taşları denilen yedi taş atılana kadar Noor yaşayacak... Ya sonra?

Ana karakterimizin böylesi bir haksızlığa sessiz kalabilmesi söz konusu olabilir mi? Asla!

Ana karakterimiz, tecavüzden sonra hamile kalan Noor’un cezasını bozmak, böylece onu kurtarmak için şehre gidip Kötülüğü Önleme Bakanı’nın huzuruna çıkıyor. Bakan, karşısındaki kadını önce batılı fikirleri yayan bir düşman olarak görse de, nasihat vermekten geri durmuyor.

‘’Bizim kadınlarımız konuşsalar dahi düşünmezler. Sadece vardırlar ve bu onların mutluluğu için yeterlidir. Onlar üremek için gerekliler.’

Adı olmayan asıl karakterin işi zor… Dar pantolon giyen, içki içen, seçimlerinde özgür olan, eylemler örgütleyen, cumhurbaşkanı bile olabilen batılı kadın olmak Noor’un hayallerinin çok ötesinde… Noor’u nasıl kurtaracak, onu isyanla nasıl tanıştıracak?

Kendisini geride bırakıp ülkelerine dönen İnsani Yardım Örgütü üyeleri ana karakterimizi yeni kararlar almaya zorluyor. İnsani Yardım Örgütü’nden arkadaşı olan ve aynı zamanda o köyde yaşayan Amina ise gitmeyip bu kadın dayanışmasının bir üçüncü zinciri oluyor.

Ana karakter, Amina ve Noor için sürükleyici, sarsıcı bir serüven sayfa sayfa işlenmiş kitapta.

Kitabımızda asla reddedilemez tartışılamaz beyanların sahipleri ise erkekler, şeyhler ve mollalar.

Doğu ve batı arasındaki uçurumu, şeriat ile cumhuriyeti en çok kadınlar üzerinden işliyor yazar. Ortadoğu’ya ait birikiminin azımsanamayacak düzeyde olduğunu belirtmek gerekir. Gündelik hayata dair temel kurgunun temsil gücü, köylülerin tepkilerini ölçme ve nitelemedeki başarısı, belirgin biçimde göze çarpmaktadır.

Kişileri karşılıklı konuşturmakta ise biraz zayıflık hissedilebilir. Bazen konuşulan ana meseleden uzaklaşıp etrafta bir tur atıp dönüyor sohbet. Kesik kesik… Anlatımı diri tutmak için bu yönteme başvurulmuş olsa da, okuyucunun konuşma pasajından kopmasına sebep olabiliyor.

Doğanın rolüyle ilgili ince bir ayrıntıya da dikkat çekilebilir. Çiçekler, ağaçlar ve fesleğenler karakterlerin çok sevdiği objeler olarak kurguda yerini alırken, hayvanlar aynı görünürlüğü elde edemiyor kitapta. Kediler ve keçiler daha çok hikayeye serpiştirilen ufak detaylar olarak yer bulabiliyor.

Kişilerin fiziki tasvirleri ve görünüşleri ise yazarın betimlemesinde ciddi yer bulamıyor. Ancak karakterlerin özellikle karakteristik ve düşünsel dünyasına dair veriler cömertçe kullanılmış. Yazarın, karakterlerin ifadeleri söz konusu olduğunda abartıdan kaçınması, sıradan denilebilecek cümleleri sade ve vurucu hale getirmiş.

Her şey bir yana uğradığı tecavüzden cinsel olarak doyum aldığını hisseden Noor’u ya da hala aşık olduğu evli bir adamın yasını derinden hisseden ana karakterin acısını büyük bir empati ve ustalıkla işlemiş yazar.

Kendisini düşman belleyen bir köye kafa tutup, Noor için mücadeleye devam edecek mi ana karakter? Noor, recm ve ölüm cezasından kurtulabilecek mi? Elbette kitabın içinde saklı cevaplar...

Kitap, “Başka yerde doğmuş her insan yabancıdır’’ sözüne atıfla bitiyor. Birbirlerine alışan, birlikte mücadele eden ve birbirini dönüştürdüğünü sanan ana karakter ve Noor, ya kitabın sonunda birbirlerine yabancı olurlarsa?

Kitabın sonu ise bildiğiniz sonlardan değil, sağlam bir tokat atıyor okuyucuya. Taşların gölgesinde ölümü, aşkı, sevgiyi ve özgürlüğü düşünmeye buyurun. Yazar size sesleniyor.


KÜNYE: Yedi Taş, Venus Khoury-Ghata, Can Yayınları, 2017, 192 Sayfa

DAHA FAZLA