Tarihi hatırlayanlar mı yazıyor?

Tarihi hatırlayanlar mı yazıyor?

Egemenlerin ardı arkası kesilmeyen hukuki, siyasi, fiziki saldırılarının asıl muhatabı, esasında bu kolektif hafızanın kendisidir. Egemen güç doğrudan birey yerine; kolektif hafızanın oluştuğu mekânı ve kolektifin kendisini düşman koltuğuna oturtur. Böylece yüzleşmek, hesaplaşmak olarak paye biçilen birçok toplumsal konu egemenin lehine sönümlenecektir. Denilebilir ki ezilenler ile egemenlerin arasındaki bu unutmama-unutturma savaşı doğrudan toplumun hafızasının hedef alındığı bir mücadeleye dönüşür.

Şilan Geçgel

“öyle çok ki ölüler,

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller,

ve öyle çok ki unutmak istediklerim”

Yukarıdaki dizeler şair Pablo Neruda’nın Unutmak Yok isimli şiirinden, çevirisi canımız Tomris Uyar’a ait. Büyük şair, unutmak yok diye feryat ederken; öfkesini, hüznüne buluyor biraz da. Neruda’nın birçok şiirinden tanış olduğumuz, yaralı ama başı dik kelimeler bu şiirinde de üstümüze yağıyor.

Şairin “ve öyle çok ki unutmak istediklerim” yakarışı gibi, sadece Neruda’nın değil; bizim de ne çok vardır unutmak istediklerimiz, hiç kuşkusuz. İnsanlığın var oluşundan beri, var olan unutmamak eylemi birey için bir ödül müdür, bir ceza mıdır bilinmez. Ancak bireylerin hafızalarının, zamanla bireylerin etkileşimiyle büyüyen toplumlarda bir kartopunun çığa dönüşmesi gibi büyüyüşü bilinir. Birbirini besleyen, birbirinin içine geçen, birbirinin aynası olan hafızalar. Birey olarak, toplum olarak; kolektif bir hafızanın devamcısı- yürütücüsü olarak bu yan yana hal,dünden bugüne birçok sosyal araştırmanın da tartışma konusu haline gelmiştir.

Sahi, nedir bu kolektif hafıza? Kolektif hafıza en kaba haliyle; bireyin değil, ortak geçmişe sahip olan kolektif bir topluluğun ortak hafızası demek. Tıpkı bireyin tepkiselliği gibi kolektif hafızanın da belli tepkisellikleri mevcut.

Henri Louis Bergson’un ve Fransız sosyolog Emile Durkheim’ın öğrencisi olan Fransız sosyolog Maurice Halbwachs, Hafızanın Toplumsal Çerçeveleri ve Kolektif Hafıza adlı çalışmalarında, toplumların hafızasının olduğu düşüncesini ortaya atmıştır. Buna göre Halbwachs, bireysel hafızanın dahi toplumsal nitelikte olduğunu ve belleğin sosyal koşullara bağlı olduğunu savunur.

Sosyal antropolog Paul Connerton ise Toplumlar Nasıl Anımsar isimli kitabında bireysel ve kolektif hafıza arasındaki köprüyü şöyle açıklıyor:

“Ne kadar kişisel olursa olsun, her bellek yoklama işi, her anımsama, hatta yalnızca bizim tanık olduğumuz olayları anımsamamız, hatta dile getirilmemiş olarak duran düşünceleri ve duyguları anımsamamız, başka birçok kimsenin de sahip olduğu bir düşünceler kümesiyle ilişki içinde olur; kişiler, yerler, tarihler, sözcükler, dil biçimleri gibi şeylerle olur; yani, bir parçası olduğumuz veya parçası edildiğimiz toplumların maddi ve manevi tüm yaşamlarıyla birlikte gerçekleşir.”

Birey olarak hatırladığımız ve unuttuğumuz gibi kolektif olarak da olayları, yaşanmışlıkları hatırlar ve unuturuz. Sevinçlerimizi, acılarımızı, mutluluklarımızı…

Tüm bunların yanı sıra kolektif hafıza ile mekân arasında inkâr edilemez bir ilişki vardır. Madımak Katliamı, Gezi Direnişi, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı…Hepsi ortak mekânın, kolektif üzerindeki travmatik hafızasının bir başka biçimidir, bizler için.

Tam olarak bu nedenle, egemenlerin ardı arkası kesilmeyen hukuki, siyasi, fiziki saldırılarının asıl muhatabı, esasında bu kolektif hafızanın kendisidir.Egemen güç doğrudan birey yerine; kolektif hafızanın oluştuğu mekânı ve kolektifin kendisini düşman koltuğuna oturtur. Böylece yüzleşmek, hesaplaşmak olarak paye biçilen birçok toplumsal konu egemenin lehine sönümlenecektir. Denilebilir ki ezilenler ile egemenlerin arasındaki bu unutmama-unutturma savaşı doğrudan toplumun hafızasının hedef alındığı bir mücadeleye dönüşür.

Geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları tarafından basılan Kolektif Hafıza isimli kitap çok çetrefilli ve ucu bucağı olmayan bu önemli meseleye ışık tutuyor.Kitabın “Öncüler ve Klasikler; Tarih, Hafıza ve Kimlik; İktidar, Siyaset ve Mücadele; Medya ve Aktarım Tarzları;Hafıza, Adalet ve Çağdaş Dönem” isimleriyle birbirinden ayrılan bölümlerinde birbirinden farklı ancak kolektif hafıza ile ilintili tarihi kişilerin üretimleri yan yana getirilmiş. Bulunması zor olan bazı yazıların da yer aldığı Kolektif Hafıza’nın çevirisi; Zehra Can, Ümit Keskin, Tarık Özbek imzası taşıyor.

Kolektif hafıza başlığında kafa karışıklığının giderilmesi, meselenin birçok açıdan ve birçok alt başlıkla ele alınması, olası yakın gelecekte daha çok tartışılacak olması, Kolektif Hafıza kitabına olan ihtiyacı arttıracak görünüyor.

KÜNYE: Kolektif Hafıza- Dipnot Yayınları, Hazırlayanlar: Jeffrey K. Olick -VeredVinitzk-Seroussi - Daniel Levy, Çev. Zehra Can – Ümit Keskin – Tarık Özbek, Dipnot Yayınları, 363 sayfa.

DAHA FAZLA