Tamamlanmamışlığımızın öyküsü: Özgürlüğün Pedagojisi

Tamamlanmamışlığımızın öyküsü: Özgürlüğün Pedagojisi

Paulo Freire, özgürlüğümüze ve otoriteye bir pedagogun evinin penceresinden bakıyor ve sokakta gördüklerini, yaşayıp deneyimlediklerini aktarıyor. Özgürlüğün Pedagojisi; insan etiğine, uygarlığa ve umuda yazılmış incelikli bir eleştiri ve kılavuz: Ebedi arayıcıların, umudunu bulma kılavuzu.

Berat Çelikoğlu

Dünya çapında eserleri birçok dile çevrilen ve 20.yüzyıla imzasını atan Brezilyalı eğitim felsefecisi Paulo Freire’in 1996’da yayınlanmış romanı Özgürlüğün Pedagojisi, Yordam Kitap tarafından Gülden Kurt Gevinç’in titiz çevirisiyle geçtiğimiz haftalarda Türkçeye kazandırıldı.

1997 yılında kaybettiğimiz Freire, pedagoji ve eğitim felsefesi alanında çalışmalarıyla ünlenmiş bir eğitimci. Brezilya’nın en yoksul semtlerinden Recife’de doğmuş; avukatlığın ardından pedagojiye olan ilgisini öğretmen olan eşi aracılığıyla keşfedip o alana yönelmiş olan Freire, ilerici ve devrimci fikirlerini yaşamı boyunca hep diri tutmaya ve kılavuz bellemeye çalışırken 1989 yılında Sao Paulo bölgesinin eğitim bakanlığına getirilerek bu fikirlerini hayata geçirme şansı da bulmuştu. İşte Özgürlüğün Pedagojisi’nde Freire, bizleri öğretme ve öğrenme sanatının inceliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor ve bu zamana kadar neoliberal eğitim anlayışının ezberlettiklerini sorgulamaya çağırıyor.

“İnsan, kendini tamamlanmamış kabul ettiği ölçüde eğitilebilir bir varlık. Başka bir deyişle, bizi eğitilebilir yapan eğitim değil, tamamlanmamış olduğumuza dair farkındalığımız. Ve gömülü olduğumuz aynı farkındalık bizi ebedi arayıcılar haline getiriyor. Bu arayışı ebedi kılan şey ise umut. Umut sadece bir metanet veya cesaret meselesi değil, insanlık durumumuzun ontolojik bir boyutu.”

Yazar, eğitimin zorunluluğunu ve ortaya çıkışını insanın tamamlanmamışlığı ile ilişkilendirerek çıkıyor yola. Hayal kurmadan, tarih yapmadan, şarkısız, müziksiz, resimsiz, düşüncesiz ve kitap boyunca vurguladığı üzere “siyasetsiz” bir yaşamı; bu edimler insanın kendi noksanlığını aşmak üzere geliştirdiği müdahaleler olduğu için imkânsız olarak niteliyor. İmkânsızlık, insanın noksanlığına tahammülsüz oluşundan ve buna karşı koyuşundan geliyor.

Bu çıkış noktasından kurguladığı kitapta bölümlerin isimleri dahi bir bütünlük sunuyor bize: Öğrenmeden öğretemezsiniz-Öğretmek sadece bilgi aktarmak değildir-Öğretmek insani bir eylemdir.

Freire’yi herhangi bir eğitim felsefecisinden daha farklı kılan ise neoliberal düzenle birlikte her sabah bir marş edasıyla tekrarlanan yalanlara ve safsatalara en baştan set çekmesi. Örneğin; Freire kitapta öğretmenlerin politik değil, objektif olması gerektiğiyle ilgili safsatayla adeta alay ediyor; aksine politik olmanın bir öğretmenin görevi olduğunu öne sürüyor. Politik olmayı, öğrencilere fikirlerini dikte etmek değil, onların yaşam boyu kendilerine dikte edilecek olan ve sorgunun süzgecinden geçirilmesi yasaklanmış fikirleri sorgulamalarını sağlayacak tutum olarak kurguluyor. Eğitimin ideolojik doğasını, bu doğanın içinde yine de ilerici bir öğretmenin bir çocuktan, düzenin dayattıklarının aksine düşünen ve yaşayan bir insanı yaratabileceği notunu düşerek kabul ediyor.

Freire, kitapta günlük hayatımızda belki de sürekli yaptığımız ancak farkına varamadığımız kimi noksanlıklarımıza da dikkat çekiyor. “Ona konuşmak” ile “onunla konuşmak” arasındaki derin farktan, “Brezilyanın kuzeydoğusundandır ama iyi çocuktur.” cümlesindeki “ama”nın taşıdığı ırkçı ve ayrımcı anlama kadar her gün girdiğimiz ve adına “diyalog” dediğimiz ilişkilenmelerimizin belki de diyalog sayılamayacak kadar önyargılı ve tek taraflı olduğu gerçeğini irdeliyor.

“Argümanların en ikna edici olanı, bizzat örnek olmaktır.”

Kitap, bir öğretmenin öğrencisiyle kurduğu ilişkide, iki ucunda sınırsız özgürlüğün ve otoriterliğin bulunduğu bir spektrumda gerçekleşen sürekli salınımları ve öğretmenin öğrencisini ve kendisini bu iki uçtan neden sakınması gerektiğini de tartışıyor. Özgürlüğümüzün, başka bir özgürlüğün gasp edilmesini engellemek ve özgürlüğün “serbestliğe” dönüşmemesini sağlamak amacıyla tâbi olduğu otoriteyi ve ikisinin birbiriyle ilişkisini, özgürlüğü sürekli parçalayarak gerileten bir otoriterlik ile karıştırmamak gerektiğini savunuyor.

Hepsinden önemlisi Freire, kitapta en ikna edici argüman olarak öne sürdüğü olguyu her öğretmen için gerekli ve zorunlu kılıyor: Örnek olmak. Eğiticilerin eğitilmesi, tıpkı öğrencilerin eğitilmesi gibi yaşam boyu sürecek bir etkinlik ise eğer, bu aynı zamanda öğrencilerini eğiten öğretmenin kendisini de sürekli eğitmesi gerektiği anlamına geliyor. “Öğrenmeden öğrenemezsiniz.” uyarısı, işte bu şekilde anlam kazanıyor.

Paulo Freire, özgürlüğümüze ve otoriteye bir pedagogun evinin penceresinden bakıyor ve sokakta gördüklerini, yaşayıp deneyimlediklerini aktarıyor. Özgürlüğün Pedagojisi; insan etiğine, uygarlığa ve umuda yazılmış incelikli bir eleştiri ve kılavuz: Ebedi arayıcıların, umudunu bulma kılavuzu.

Künye: Özgürlüğün Pedagojisi, Paulo Freire, Çeviren: Gülden Kurt Gevinç, Yordam Kitap, 2019, 188 Sayfa.

DAHA FAZLA