Suriye Devlet Başkanı Esad: Türkiye bu savaşta Amerika'nın vekilidir
Suriye devlet televizyonuna konuşan Beşar Esad, Türkiye'nin ABD ile iş birliğine vurgu yaparken, ''Erdoğan başta Suriye halkına düşmanlık yaratmak için Türk halkını arkasına alabileceğini zannetti ancak eli boş döndü'' ifadelerini kullandı.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye devlet televizyonunda katıldığı programda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ABD ve Rusya'nın bölgedeki varlığından Türkiye ile olan ilişkilere kadar pek çok konuda çarpıcı açıklamalar yapan Esad, ''Türkiye bir devlet olarak vardır ve bizim komşu ülkemizdir. Türkiye var olmaya devam edecektir ve Türkler de kardeşçe bir halk olarak kalmalıdır. Erdoğan başta Suriye halkına düşmanlık yaratmak için Türk halkını arkasına alabileceğini zannetti ancak eli boş döndü.'' ifadelerini kullandı.
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkındaki sorulara da cevap veren Esad, ''Erdoğan karşıtı açıklamalarım sürüyor. Onun hırsız olduğunu söyledim. Bu ilk günlerde Suriye’yi çalmasıyla başladı ki o bir hırsızdır. Ben sövmedim, ben vasıflandırdım. Bu bir sıfattır ve bu sıfat gerçektir. Fabrikaları, mahsülleri ve son olarak toprağı çalanlara ne diyeyim? Hayırsever mi?! Başka bir adlandırma yoktur. Daha önce de Halk Meclisi konuşmamda onu 'politik kapkaççı' olarak nitelendirdim ki o bu politikayı güdüyor. Herkese yalan söylüyor ve herkesi tehdit ediyor.'' şeklinde konuştu.
ABD'nin IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin öldürüldüğüne yönelik açıklamalarına şüpheyle yaklaşan Suriye Devlet Başkanı Esad, kanıtlar olmadan operasyonun gerçekliğine inanmayacağını belirtti. ABD Başkanı Trump için, ''O Amerika’nın en iyi başkanıdır'' diyen Esad, ''Neden? Politikaları iyi olduğundan değil, lakin en şeffaf başkan olduğundan. Trump bütün bir şeffaflıkla konuşur. Bizler petrol istiyoruz diyor. Bu Amerikan politikasının gerçeğidir'' ifadelerini kullandı.
Suriye'deki Kürtlerin durumuna ilişkin de yorum yapan Esad, ''Kürtlerle yeniden aynı çatı altında yaşayabiliriz'' ifadesini kullandı.
Suriye Devlet Başkanı Esad'ın söz konusu röportajının tamamı şöyle:
ABD birkaç gün önce IŞİD terör örgütü lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin ölümünü ilan etti. Rusya, Suriye, Irak, Türklere ve Kürtlere Bağdadi’nin öldürülmesi eyleminde yardımlarından dolayı teşekkür etti. Trump, Suriye’ye teşekkür etti sayın Cumhurbaşkanım. Buna rağmen Şam’dan hiçbir şey duymadık. Trump’ın Suriye’ye teşekkürüne yönelik söyleyecekleriniz nelerdir? Gerçekten Suriye bu eylemde yardımcı oldu mu?
Kesinlikle. Bu konuda medyanın söylediklerinden başka bir şey duymadık. Belki de bu operasyonda bazı ülkeleri ve yardımcı olan tarafları koymaktaki gaye, operasyona gerçeklik verilmesidir. Dolayısıyla bu ülkeler kendilerini utanmış hissetmeyecekler, ancak büyük bir sürecin parçası olma arzusunda olduklarını, yani canlandırmaya çalıştıklarını hissedecekler. Dolayısıyla terörle mücadelede kendilerine bir tür sermaye verecektir. Bizler terörle mücadele ediyoruz. Bizim hiçbir alakamız yoktur. Amerikalı herhangi bir kurumla hiçbir bağlantımız yoktur. Bundan daha önemlisi ise operasyonun gerçekten olup olmadığıdır. Radarlarda hiçbir uçak belirmedi. Bağdadi’nin cesedi neden görüntülenmedi? Kendileri parçalardan söz ediyor. Bu aynı Bin Ladin senaryosu. Mukabilinde çıkarmamak için muhtelif gerekçeler kullanacaklarsa A’sından Z’sine kadar Irak Başkanı Saddam Hüseyin’i yakalama operasyonuna döneceğiz. Onun fotoğraf ve videolarını yayınladılar. Çocuklarını birkaç ay sonra öldürdüklerinde ise cesetlerini oldukları gibi yayınladılar. Bin Ladin’in ölümüyle bugün Bağdadi’yi öldürme operasyonunu neden gizlediler? Bu Amerika’nın hilelerinden biridir. Ancak delil getirirlerse inanabiliriz. Bütün söylediklerine inanamayız. Amerikalı politikacı aksi ispatlanana kadar suçludur. Aksi ispatlanana kadar suçsuz değildir.
Sayın Cumhurbaşkanım eğer Bağdadi gerçekten öldürüldüyse, bu onun örgütünün sonu anlamına mı geliyor? Yoksa, her zamanki gibi yeni liderler, hazırlanan yeni örgütler daha öncekileri yakıldığında yeni örgütler hazırlanmakta mıdır?
Her şeyden önce Bağdadi, IŞİD’i temsil ediyor. IŞİD ise radikal vahhabi ideoloji olan bir ideolojiyi temsil ediyor. Bu ideolojinin bugünkü yaşı iki yüz asırdan fazladır. Bu ideoloji bitmediğine göre bu Bağdadi’nin ölümünün hiçbir etkisinin olmadığı anlamına geliyor -veya IŞİD’in tamamen ölümü dahi- bu radikal ideolojiye hiçbir etkisi yok anlamındadır. Bu ideoloji açısından. Ama şahıs olarak Bağdadi ile ilgiliyse bilinen bir gerçek var ki Bağdadi Irak’ta Amerikan hapishanelerindeydi. Bu rolü oynaması için kendileri çıkardılar. Kendisi salt bir şahıstır, herhangi bir anda herhangi bir zamanda değiştirilir, değiştirilebilir. Acaba kendisi gerçekten öldürüldü mü? Acaba öldürüldü de muhtelif yollarla mı? Yoksa kaçırıldı mı? Ya da kayıplara mı karıştırıldı? Yoksa plastik cerrahi ile mi değiştirildi? Allah bilir. Amerikan politikası Holywood’dan farklı değildir. Hayale itimat eder. Hayal de sanal değildir, hayalden ibarettir. Amerikan politikasıyla yürüyerek onu Holywood’da görebilirsin. Holywood’u da Amerikan politikasına getirebilirsin. Öyle zannediyorum ki bu konuyla ilgili olan ne varsa hepsi sahtedir. Bağdadi bir başka isimle başka bir şahısla yeniden üretilecek. Belki de IŞİD’in tamamı yeniden üretilecek, hacet gereği yani. Başka bir başlık ile. Lakin ideoloji, kullanma ve direktör aynı direktör ki o da Amerika’dır.
Rusya ve Türkiye arasındaki ittifak, kamuoyunda bir anlaşmazlığa neden oldu. Özellikle de Türk saldırganlığı, bölgesindeki durumu korumakla ilgili dendi. Tel Abyad ve Rasul Ayn’da 32 km derinlikte. Bazıları bunun Türk işgalini meşrulaştırma olarak anladı. Özellikle de anlaşma Suriye’nin bu konuşulan bölgelerde herhangi bir rolüne işaret etmedi. Buna yönelik görüşünüz nedir?
Evvela Rusya’nın -2015 yılından önce Suriye ordusunu destekleyen bir Rus üssü olmadan önce- uluslararası kanuna dayanan bu savaş esnasındaki ilkeleri açıktır. Bu konu ne önce ne de sonra ne de hiçbir şart altında değişmedi. Ancak Rusya’nın politikası emrivaki ile iş birliğine dayanmaktadır. Bu emrivaki iki şeyi sağladı. Birincisi, Suriye ordusuyla koordineli olarak terörist grupları güneyden kuzeye çekmek, mukabilinde Suriye ordusu kuzeye çıktı, Türk'ün işgal ettiği bölgeye, bu da haddi zatında veya her iki durumda olumlu bir durum olup Türkleri şu veya bu şekilde çıkarılıncaya kadar, Türk varlığının olumsuzluğunu ortadan kaldırmaz. Bu anlaşma daimi değil geçicidir. Tırmandırmaları azaltma bölgelerini aşamaların birinde misal alalım. Bazıları daimi olduğunu zannettiler, teröristlerin bölgelerinde sonsuza kadar kalma hakkı tanıtacağını zannettiler. Hayır. Hakikat sivilleri bir yandan koruma fırsatı verirken diğer taraftan daha sonra çıkarmak için teröristlerle diyalog fırsatı sağlıyordu. Nihai hedeflerle veya stratejiyle taktik arasını ayırmamız gerekiyor. Perspektif açıdan iyi bir ittifak. Bu bir yandan. Neden iyi olduğunu açıklayayım. Bu da diğer yandan. Evvela Türkiye’nin kötü emellerini tabir etmesi gözardı edilirse Türklerin girişi Amerika’nın isteğini göstermektedir. Türkün emelleri vardır. -İlkelerden ve Rus çıkarlarından- yola çıkarak Türk-Rus ilişkisi, Türk emellerini engellediğinden iyi bir ilişkidir. Bu bir taraftan. Diğer yandan ise kuzeyde istenen Amerikan oyunu önündeki yolun kesilmesidir. Bu konuya da açıklık getireyim. NATO tarafından doğrudan teyit edilen son Alman önerisi ki Almanya Amerika adıyla açıklama yapar, NATO ise Amerika’dır. Öneri neydi? Uluslararası gözetim altında bu bölgenin güvenliğini yeniden sağlamak, yani yine bu bölgenin Suriye devletinin hakimiyeti altından çıkması ve bölünmeyi sağlamlaştırmaktır. Öyleyse Rusya bu anlaşma ile Türkiye’yi dizginleştirdi. Amerikalı'nın ve Alman’ın öne sürdüğü müdahele yolunun da önünü kesti. Bundan dolayıdır ki bu anlaşma, her şeyi sağlayamayan olumlu bir adımdır. Başka bir deyişle Türkler bir anda girdi ve bir anda çıktı anlamındadır. Lakin zararları azaltır ve acil bir yakın zamanda olmasını temenni ettiğimiz bölgenin kurtuluşu için yolun hazırlanmasına yol açmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı anlaşmayı geçici olarak nitelendirdiniz, Türkiye'de bizim tanıdığımız kadarıyla anlaşmalara bağlı kalmıyor. Hiçbir şeye bağlı kalmıyor. Buna istinaden sorum, Türkiye son saldırganlığı döneminde kontrol ettiği alanları işgal etmeye devam ederse ne olur? Suriye devletinin kendisini savunmak için tüm araçları kullanacağını defalarca söylediniz. Uygulamada, Rus-Türk anlaşması bu araçları kullanma gücünü engellemiyor mu?
Başka bir örnek almak gerekirse, İdlib. Türklerin çıkmasını isteyen bir Astana ittifakı var ve bunu gerçekleştirmedi. Ancak bizler İdlib’i kurtarıyoruz. Teröristlerin çıkarılması için siyasi eylemlere, diyaloglara ve muhtelif girişimlere verilen bir yıllık bir gecikme bulunuyor. Bütün fırsatlara yer verildi ve sona erdi. Kurtarmayı gerçekleştirdik -tabi ki aşamalı bir şekilde- askeri operasyon kanalıyla. Aynı şey kuzeyde de olacak. Tüm siyasi imkanlar tükendikten sonra. Savaşın başlangıcında Erdoğan, Türk halkını düşman yapması için, Suriye halkı ile Türk halkı arasında bir sorun yaratmayı hedeflediğini de göz önünde bulunduralım. Bu da nasıl gerçekleşir? Askeri çatışma ile. Çünkü Türk ordusu savaşın başlangıcında Suriye ordusuyla aynı çizgideydi. Bizimle tam iş birliği yapıyordu. Ta ki Erdoğan kendi kendine karşı darbe yapıncaya kadar. Bundan dolayı Türkiye’nin düşman bir devlet olmadığından özenle bu yönde çalışılması mümkündür. Şu anda Erdoğan ve grubu düşmandır, çünkü bu politikalara öncülük ediyor. Ancak şimdiye kadar Türkiye’deki siyasi güçler çoğunlukla Erdoğan politikalarının karşıtıdır. Bu yüzden Türkiye’yi bir düşmana dönüştürmemeye özen göstermeliyiz ki burada dostların rolü geliyor. Rusya ve İran’ın rolü.
(Erdoğan ile görüşme konusu)
Ne hissedeceğimi soruyorsanız, ben kişisel olarak, Erdoğan'ın grubundan ya da onun ideolojisini temsil eden biriyle el sıkışmak zorunda kalırsam, böyle bir toplantıdan onur duymazdım. Ancak ulusların çıkarları söz konusu olduğunda, kişisel duygularımızı bir kenara bırakmalıyız. Eğer bir araya gelmek sonuç verecekse, ulusların çıkarları için her şeyin yapılması gerektiğini söyleyebilirim.
Bu, devlet sorumluluğudur. Türkler için koşullar değişmediği sürece, bir görüşmenin sonuç vereceğini zannetmiyorum. Erdoğan ve destekçileri fırsatçı oldukları için, fırsatçı bir organizasyona ve fırsatçı bir ideolojiye bağlı oldukları için, sonuçları değişen koşullara göre oluşturacaklardır. Baskı altında olduklarında, iç ve dış koşullarına ya da Suriye'deki başarısızlıklarına bağlı olarak, sonuç geliştirebilirler.
Türkiye ile askeri düzeyde görüşüyoruz. Keseb'de muhtemelen iki veya üç toplantı yapıldı ve Rusya'da bir veya daha fazla toplantı yapıldı. Sayıyı tam olarak hatırlamıyorum, zira son iki yılda meydana geldiler. Ancak gerçek bir sonuç olmadı. En azından Astana'da kararlaştırılan İdlib'in silahtan arındırılmış bölgesinden çekilme ile ilgili bir çözüme ulaşmayı bekliyorduk. Bu yaşanmadı.
Bizim için İsrail ile onlar (Türkiye) arasındaki fark, (İsrail'in) devlet olarak varlığını tanımıyor oluşumuzdur. Biz İsrail halkının varlığını tanımıyoruz. Milattan birkaç yüzyıl önce var olan İsrail halkından başka bir İsrail halkı yoktur. Şimdi onlar, gelip toprak işgal eden ve insanlarını yerlerinden eden diasporadır. Türk halkı ise vardır ve bizim komşularımızdır. İyi-kötü bir tarihimiz var. Türkiye bir devlet olarak vardır ve bizim komşu ülkemizdir. Türkiye var olmaya devam edecektir ve Türkler de kardeşçe bir halk olarak kalmalıdır. Erdoğan başta Suriye halkına düşmanlık yaratmak için Türk halkını arkasına alabileceğini zannetti ancak eli boş döndü. Bakış açımızın böyle olmaması konusunda dikkatli olmak zorundayız. Şunu tekrar vurguluyorum, bazı insanlar, siyasi güçler değil, Türk ordusu ve güvenlik kuruluşları Erdoğan'a karşılar. Bizi onlarla görüşmeye iten sebep de buydu.
Rus ve İranlı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerin de konusu buydu. "Evet, sizi savunuyoruz ancak en nihayetinde bu meselenin asıl sahipleri sizlersiniz" dediler. Bu doğru, topraklar bizim ve mesele de bizim, dolayısıyla herhangi bir sonuç ummasak da onlarla doğrudan görüşme düzenleme gibi bir görevimiz var. Belki sonuç elde edebileceğimiz günler de gelecektir, başta Türkiye'nin iç durumundakiler olmak üzere, dünyadaki ve Suriye'deki değişiklilerle birlikte.
Eğer izin verirseniz düşünceyi tamamlamak adına sayın Cumhurbaşkanım, Türk tarafının geçen dönemde yaptığı icraatlar özellikle de Erdoğan, asimilasyon, üniversitelerin kurulması, belirli dillerin dayatılması, bu icraatlar çıkmayı düşünmeyenin aldığı icraatlardır. Eninde sonunda dediğinizden dolayı sayın Cumhurbaşkanı, bu icraatlar hakkında be diyeceksiniz?
Doğrudur. Eğer çıkmayı düşünüyor olsaydı İdlib’ten çıkardı. Tabi şimdi diyeceksin ki İdlib’te ordu anlamında bir Türk ordusu bulunmuyor. Lakin Suriye sahası, güneyden kuzeye kadar tek saha ve tek operasyon sahası. Türkiye bu savaşta Amerikalı'nın vekilidir. Savaştığımız her yerde de Türk vekiliyle savaşıyorduk. Bütün vesilelerle çıkmadığında, savaştan başka bir seçenek kalmayacaktır. Bu doğal bir şeydir. Lakin ben diyorum ki yakın vadede işi, eğer sonuç vermez ise, muhtelif şekilleriyle siyasi sürece bırakmalıyız. Bu bir düşmandır. Savaşa gideceğiz. Başka bir seçenek de yoktur.
Buna rağmen bazıları Amerikalı'nın Suriye’nin kuzeyden çekilmesi, bundan sonra da saldırganlığın başlaması, daha sonra Rusya-Türkiye anlaşması, bütün bunlar Amerika-Rusya-Türkiye anlaşmasıyla geldi. Siz ne dersiniz?
Bu sözlerden maksat, Rusların Türkiye’nin girişine razı olduğunu göstermek içindi veya göz yummak istiyordu. Ama gerçek hayır. Bu konunun bir yıl önce öne sürülmesinden beri endişeliydi. Hepimiz de Türkiye’nin öne sürdüklerinde ciddi olduğunu biliyorduk ancak Amerikan istek ve arzularıyla dizginleştirilmişti. Belki bazıları Rusları bu sonuçtan dolayı biraz içerlemiş olabilir. Birleşmiş Milletler'deki tutumlarında dolayı. Biraz önce dediğim üzere Ruslar gerçekler üzere iş birliği yapıyor. Dolayısıyla Suriye’den çıkmak için bütün siyasi koşulları yaratmaya, ve topraklardan daha fazla bölge işgal ederek daha fazla zarar sağlamak yönündeki Türk azgınlığını veya zararları dizginleştirmeye çalışmaktır. Ama kesinlikle Rus tarafı bu ittifakın bir parçası değildir. Rusya ittifakları her zaman ilan edilir. Türkiye ile anlaşması canlı olarak bütün medya organlarında bütün bentleriyle yayınlandı. Bizimle Kürtler arasında Rusya’nın vasıtası ve desteğiyle yine ilk andan itibaren ilan edildi. Rusya’nın politikasında gizli denen bir şey yoktur. Bu da bizim açımızdan rahatlatıcıdır.
Ama Amerikan-Türk görüşmeleri ilan edilmiyor, Suriye’ye yönelik savaşın ilk gününden beri Erdoğan’ın ilk hedefinin tampon bölge olduğunu çok söylediniz. Başkan Obama bu tampon bölgeyi reddediyordu. Bugün belkide icraatlara tanık oluyoruz. Obama’nın Trump’tan daha iyi olduğu anlamına gelir mi?
Hiçbir Amerikan başkanına bel bağlamamamız gerekiyor. Evvela Erdoğan’ın girmeye karar verdik ve Amerikalıları haberdar ettik diye konuşması gerekiyor, büyük devlet görünümüyle çıkmaya çalışıyor veya karar sahibi olarak. Bütün bunlar kendisi ile Amerikalılar arasında bir tiyatrodan ibarettir. Başlangıçta hiçbir tarafa müdahale hakkı verilmedi çünkü Amerikalılar ve Batı gösterilerin yayılacağını ve işi bitireceğini zannediyorlardı. Ama iş bitmedi. İstedikleri gibi genişlemedi bu yüzden silaha yöneldiler. Silah da işi bitirmedi. Bu konuyu askeri yönden bitirecek deli ideolojileriyle aşırı radikal terörist gruplara intikal ettiler ve bunu da başaramadılar. 2014 yılı yazında Suriye Arap Ordusunu parçalamak ve dağıtmak için, IŞİD’in rolü burada ortaya çıktı. Askeri kuvvetlerimizin dağılmasını başardı da. Tam burada Rusya’nın da girişi vardı. Savaş meydanlarındaki bütün bahisler düştüğünde, masayı alt-üst etmek için Türk’ün girmesi gerekiyordu. Onun rolü buydu.
Trump konusuna gelince, bana soru sordun bende belki de en garip cevabı vereceğim. Sana diyebilirim ki, o Amerika’nın en iyi başkanıdır. Neden? Politikaları iyi olduğundan değil, lakin en şeffaf başkan olduğundan. Amerika’nın bütün başkanları siyasi bütün suçları işlerler, nobel ödülü alırlar, insan hakları savunucuları, yüksek ve benzersiz Amerikan değerleri ve genel olarak Batı değerlerini savunuyor gibi görünürler, ancak kendileri, büyük şirketler, silah, petrol vb. Amerikan lobilerinin çıkarlarını temsil ve ifade eden kanlı bir gruptan ibarettirler.
Trump bütün bir şeffaflıkla konuşur. Bizler petrol istiyoruz diyor. Bu Amerikan politikasının gerçeğidir –en azından 2. Dünya harbinden sınra.. Bizler falancadan kurtulmak istiyoruz. Para karşılığında hizmet sunmak istiyoruz. Amerikan politikasının gerçeği budur. Şeffaf bir hasımdan başka ne isteyebiliriz ki? Bundan dolayı hayır, fark şeklidir, hakikat ise tektir.
Mazlum Abdi DSG milisleri lideri, onun basın demeçlerinde Trump’ın çekilmeden önce Kürt meselesine çözüm bulmak için, Kürtlere kendilerini savunma fırsatı vermek için Ruslarla Suriye devleti arasında anlaşma kanalıyla, Ruslarla iletişim vadettiğini söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı bu anlaşma gerçekten hasıl oldu mu? Suriye’nin el Cezire bölgesindeki, daha önce “DSG” adı altında silahlı milislerin kontrolü altında olan, sınırsız bölgelerin sonucu ne olacak? Bu bölgeler fiili olarak Suriye devletine teslim edildi mi? Eğer teslim edildiyse ne şekilde teslim edildi? Bu sadece askeri açıdan mı? Yoksa Suriye devlet kurumlarının bu bölgelere dönüşü oldu mu?
Amerikan-Kürt İttifakı mı kastediyorsun?
Amerika Kürtlere, kendilerini savunma fırsatı vermek için Suriye devletiyle uzlaşmak için Rusya’ya etki kanalıyla kendi davalarını çözme vaadi verdi.
Amerikalı ne söylerse söylesin – iletişimin gerçekliğinden bağımsız olsun ya da olmasın – az önce de söylediğim gibi, Amerika’nın söylediği her şey, bir düşmana ya da bir arkadaşa olsun, sonuç aynı, güvenilmezdir. Yani bu noktada zamanımızı boşa harcamıyoruz, Kürtlerle yapılan tek Rus anlaşması, Suriye Arap Ordusu ile Kürtler arasındaki anlaşmada – ya da Kürtlerin Suriye ordusuna girmeleri için Kürtler dememek için kendilerini “DSG” olarak adlandıran Kürt gruplarla- bahsini aldığımız konudur. Elbette ki, Suriye ordusunun tek başına tamamen askeri bir güvenlik eylemi uygulamak amacıyla girmesi mümkün değildir, Suriye ordusunun girmesi, devletin girdiğinin tabiridir, devletin girmesi demek, devletin sunması gereken tüm hizmetleriyle girişi demektir. Bu anlaşma oldu. Çoğu bölgelere vardık ama tam bir şekilde değil. Hala çıkan engeller var. Müdahale ediyoruz çünkü bizim Türk tarafının girmesinden çok önce bu gruplarla doğrudan ve uzun süreli ilişkilerimiz var. Bazen bir yerde cevap alıyoruz ama başka bir yerde bu cevabı alamıyoruz, ancak kesinlikle hizmetlerin tamamının geçişi yani devletin tam otoritesinin geri dönüşüne eş zamanlı olarak Suriye’nin veya Suriye Arap Ordusunun girişi olacaktır.
Tekrar tekrar söylüyorum, bu aşamalı bir şekilde olacaktır. İkincisi bizler otoriteyi eskiden olduğu gibi doğrudan iade etmiyoruz. Ortada somut gerçekler vardır. Bunların ele alınması zaman alır. Devletin gıyabı esnasında ortaya çıkan kamu gerçekleri vardır. Ortada silahlı gruplar bulunuyor. Bunlardan silahlarını derhal bırakmalarını bekleyemeyiz. Bizler bunu kendilerinden istemeyeceğiz. Bizlerinde politikasının aşamalı ve akilane olması gerekiyor. Ayrıca gerçekleri de hesaba katması gerekiyor. Lakin nihai hedef durumun eski haline devletin tam otoritesidir.
Bütün olanlardan sonra, yani Suriye devletini ve vatandaşlarını hedef almaları, Suriye Arap ordusunu hedef almalarından sonra, yine bütün savaş yılları esnasındaki rolleri hep kötüydü, Amerikalıya aleni bir şekilde bel bağlamak, bütün bunlardan sonra sayın Cumhurbaşkanım, bizler Suriyeli olarak Kürtlerle birlikte yeniden yaşamaya kadir mi?
Dakik olmamız gerekirse, bu konu sürekli gündeme gelmektedir. Bazen de aynı sözler özel oturumlarda da öne sürülüyor. Ben de biliyorum ki sizlerin taşıdığı bazen şahsi kanaatler olsun her zaman öne sürülenleri naklediyorsunuz. Olan şey, bu savaş esnasında kavramların çarpıtılmasıdır. Olumlu veya olumsuz bu kitle bu sıfatla adlandırılır demek ne objektiftir ne de akılcılıktır. Aynı zamanda vatani olmamaktır. Kürtlerden Amerikalıya rehin olmuş ve iş birlikçi mevkiinde olmuş kişiler olmuştur bu doğrudur. Lakin Araplarda da benzer durumlar oldu. El Cezire bölgesinde ve Suriye’nin diğer bölgelerinde de oldu. Bu belki de Suriye’deki kitlelerin çoğunda olmuştur. Hasıl olan hata bu işi yapan bazı Kürtlerin, kendilerini sadece Kürtlerin temsilcisi olarak değil bilakis Arapların ve El Cezire bölgesinde bulunan muhtelif kitlelerin temsilcisi olarak görmeleri olmuştur. Amerikalı da silah ve para desteğiyle geldi. Tabii ki sadece Amerikalıdan değil, bu kişilerin orada yaşayan kitleler üzerindeki otoritelerini oturtmak için, bazı Arap Körfez ülkelerinden de geldi. Bizler de orada bulunan herkesin Kürt olduğu kanısına vardık. Hayır, bizlerin şu anda teamülün bu partilerle olduğunu söylememiz gerekiyor.
Ama Kürtler, çoğunluk olarak her zaman Suriye devletiyle iyi ilişkiler içerisindeydi. Bizimle her zaman iletişimde olup, ulusalcı ve gerçek fikirler öne sürüyorlardı. Girdiğimiz bazı bölgelerdeki Kürtlerin sevinci diğer kesimlerden insanların sevincinden az değildi. Bu değerlendirme dakik değildir. Evet, kolaylıkla diyebilirim ki yeniden aynı çatı altında yaşayabiliriz. Eğer cevap hayır olursa, bu Suriye’nin hiçbir zaman istikrara kavuşmayacağı anlamına gelir.
Geçen hafta İdlib’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdiniz, hem Suriyelilere hem de dünyaya sürpriz oldu bu ziyaretiniz. Orda çatışmanın doğuda olduğunu söylediniz. Lakin İdlib, Suriye Arap ordusunu dağıtmak için batıda düşmanın öndeki karakollarından biri. Bazıları bu ziyareti gelecek İdlib çatışması için başlangıç noktası saydı. Gerçekten böyle mi?
Hayır, benim orada bulunmamla başlangıç noktasının hiçbir alakası yok. Ben sık sık sıcak bölgeleri ziyaret ederim. Çünkü o kahramanlar daha zor olan görevi yerine getiriyorlar, ziyaret etmem kadar doğal bir şey yoktur. Lakin İdlib ziyareti belki de bütün dünyanın işin sadece kuzeyden ve Türk ordusunun Suriye topraklarına girişinden ibaret olduğunu saymasından kaynaklanıyor. İdlib’de savaşan herkesin adları her ne kadar, “Kaide, Ahrarul, Şam vb” olsa da Türk ordusu olduklarını unuttuk. Ben, onların Erdoğan’ın kalbine Türk askerlerinden daha yakın olduklarını kesinlikle söyleyebilirim.
Gerçekten orada bulunduğum zaman Rusya ile Türkiye arasında bir zirvenin olacağını unuttum. Bir zirvenin olacağını biliyordum lakin o günü değil.
Özür dilerim sayın Cumhurbaşkanım, açıklamalarınız sizin zirveye veya görüşmeye yönelik bir ön ret olarak algıladı.
Doğrudur. Bazı makaleler ve yazılar benim kızgın olduğum intibaını verdi. Dolayısıyla bu kızgınlık zirveye olan kızgınlığım ve bu zirvenin bize karşı olan bir zirve olarak anlaşıldı. Kesinlikle kızgın değildim. Erdoğan karşıtı açıklamalarım sürüyor. Onun “hırsız” olduğunu söyledim. Bu ilk günlerde Suriye’yi çalmasıyla başladı ki o bir hırsızdır. Ben sövmedim ben vasıflandırdım. Bu bir sıfattır ve bu sıfat gerçektir. Fabrikaları, mahsülleri ve son olarak toprağı çalanlara ne diyeyim? Hayırsever mi?! Başka bir adlandırma yoktur. Daha önce de Halk Meclisi konuşmamda onu “politik kapkaççı” olarak nitelendirdim ki o bu politikayı güdüyor. Herkese yalan söylüyor ve herkesi tehdit ediyor. Nifak ekiyor. Ve Alenen. Biz sıfat icat etmiyoruz, Kendisi gerçek sıfatlarını ilan ediyor ben de nitelendirme eylemi yaptım.