Stanford hapishane deneyi

Stanford hapishane deneyi

Zimbardo insan davranışlarını anlama konusundaki anlayışımızı ve toplumu nasıl ilerletebileceğimiz hakkında öğrendiğimiz şeylerin çalışmanın kötü taraflarıyla dengelenmesi konusunda tartışmacı davranıyor.

Yazar: Saul McLeod

Çeviren: Muhammed Eroğul

ÇALIŞMANIN AMACI

Zimbardo ve çalışma arkadaşları, ABD hapishanelerinde bildirilen şiddetlerin gardiyanların sadist kişiliklerinden mi kaynaklandığını yoksa hapishane ortamıyla mı bir alakası olduğuyla ilgileniyorlardı.

Örneğin, mahkûmların hukuka ve düzene olan saygısızlıkları ve gardiyanların baskıcı ve saldırgan olmaları gibi iki taraf da kaçınılmaz tartışmalar yaratan kişiliklere sahip olabilir.

Öte yandan, mahkûmlar ve gardiyanlar hapishanelerdeki sosyal çevrenin güçlü yapısından dolayı saldırgan bir tavır sergileyebilir. Zimbardo, durumun, insanların mizaçlarından çok davranışlarının nedeni olduğunu tahmin etti.

PROSEDÜR

İnsanların cezaevi koşullarında oynadıkları rolleri incelemek için Zimbardo, Stanford Üniversitesi psikoloji binasının bodrum katını sahte bir hapishaneye çevirdi.

Hapishane hayatının psikolojik etkileri hakkındaki bir çalışmaya katılmaları için gönüllüler aramaya başladı.

Başvuran 75 kişiye, psikolojik problemleri, engelli, suç geçmişi ya da madde bağımlısı olan adayları elemek için mülakat ve kişilik testleri yapıldı.

Fiziksel ve zihinsel olarak sağlam, olgun ve anti-sosyal davranışlarda en az bulunan 24 adayın başvurusu kabul edildi. Çalışmanın başından beri adayların hiçbiri birbirini tanımıyor ve deneye katılmaları için günlük 15 dolar ücret ödeniyordu.

Adaylar oluşturulan sahte hapishane ortamında rastgele olacak şekilde mahkûm veya gardiyan rolüne atandı. Üç yedekten biri çalışmadan ayrıldıktan sonra geriye 10 mahkûm ve 11 gardiyan kaldı.

Mahkûmlara evlerinde, uyarılmadan ve direkt tutuklanıp karakola götürülmüş bir suçlu gibi davranılıyordu. Hepsinin parmak izleri alındı, fotoğrafları çekildi ve hapis cezası aldılar.

Daha sonra hepsinin gözleri bağlandı ve Zimbardo’nun hapishane olarak kullandığı Stanford Üniversitesi psikoloji bölümünün bodrum katına götürüldüler. Bodrum katında kapıları ve pencereleri demir parmaklıklarla kapatılmış, düz duvarlar ve küçük hücreler bulunuyordu. İşte bireyselleşme süreci burada başlıyor.

Mahkûmlara, hapishaneye vardıklarında kıyafetlerinin tamamını çıkartmaları ve kişisel eşyalarını teslim etmeleri istendikten sonra hapishane kıyafeti ve geceliği verildi. Kıyafetler baskılıydı ve üzerinde sadece numaralar bulunuyordu.

Üzerlerindeki numaraların amacı mahkûmları anonim hissettirmekti. Her bir mahkûma sadece numarasıyla seslenilebilirdi ve mahkûm kendisiyle diğer mahkûmlara ancak numarasıyla seslenebilirdi.

Giysileri sadece üzerinde numaralarının olduğu bir önlükten oluşuyordu ve iç çamaşırıdâhil üzerlerinde başka bir kıyafet yoktu. Ayrıca saçlarını örtmeleri için sıkı naylon bir şapka ve ayaklarının tekine bağlı kilitli bir zincir vardı.

Tüm gardiyanlar hâkî renginde bir üniforma giymişti, üzerlerinde boyunlarında bir düdük ve polislerden ödünç aldıkları copları taşıyordu. Gardiyanlar ayrıca mahkûmlarla göz teması kurmayı imkânsız hale getirmek için özel güneş gözlükleri takıyordu.

Üç gardiyan sekiz saatlik vardiyalar halinde çalışıyordu, diğer gardiyanlar hazırda bekliyordu. Gardiyanlara, hapishanede disiplini ve düzeni sağlamak adına gerekli olduğunu düşündükleri her şeyi yapabilme ve mahkûmlara saygılı olmalarını emretme yönünde talimat verildi.  Fiziksel şiddet uygulamak tamamen yasaktı.

Zimbardo bir araştırmacı olarak mahkûmların ve gardiyanların davranışlarını gözlemliyordu ve hapishane müdürü rolünde oynuyordu.

BULGULAR

Kısa süre içerisinde hem mahkûmlar hem de gardiyanlar rollerini benimsedi. Gardiyanlar kendi rollerini daha kolay ve daha hızlı benimsedi.

OTORİTEYİ KANITLAMAK

Deneyin başladığı ilk saatlerde bazı gardiyanlar mahkûmları taciz etmeye başladı. Gece 2.30’da mahkûmlar sayım için düdükler çalınarak uyandırıldılar.

Sayımlar mahkûmları numaralarına alıştırmak için yapılıyordu. Daha önemlisi gardiyanların mahkûmlar üzerinde düzenli olarak üstünlüklerini göstermeleri için bir fırsattı.

Mahkûmlar da kısa zamanda gerçek mahkûm davranışlarını benimsemeye başladılar. Zamanın büyük bir çoğunluğunda hapishane sorunları hakkında konuşuyorlardı. Gardiyanlara birbirleri hakkında hikâyeler anlatmaya başlamışlardı.

Hapishane kurallarını çok ciddiye almaya başladılar ve tamamı sanki mahkûmların yararı için oradalar da küçük bir karşı gelme tamamı için büyük sonuçlar doğuracak diye düşünüyorlardı. Hatta bazıları gardiyanlarla beraber kurallara uymayan mahkûmların karşısında duruyorlardı.

FİZİKSEL ŞİDDET

Mahkûmlara küçük emirler veriliyor, hakaretlerle alay ediliyordu ve genellikle onlara insanlık dışı olan sıkıcı ve anlamsız işler yaptırılıyordu.

Şınav çekmek gardiyanların sıklıkla uyguladığı bir tür fiziksel şiddet türüydü. Mahkûmlar şınav çekerken gardiyanlardan biri mahkumların sırtlarına basardı ya da diğer mahkumları ötekilerin sırtına oturtup şınav çekmelerini isterlerdi.

BAĞIMSIZLIĞI KANITLAMAK

İlk gün sorunsuz geçtiği için, gardiyanlar ikinci günün sabahında çıkan isyana karşı şaşkın ve tamamen hazırlıksızlardı.

Deneyin ikinci gününde, mahkûmlar kafalarındaki şapkayı çıkardı, numaralarını söktü ve kapının önüne yataklarını koyarak hücrelerini kendilerine karşı siper olarak kullandı.

Gardiyanlar takviye çağırdı.Hazırda bekleyen üç gardiyan içeriye geldi ve gece vardiyasındaki gardiyanlar da gönüllü olarak çalıştı.

İSYANI BASTIRMAK

Gardiyanlar, cildi soğutan karbondioksitli su püskürten bir yangın söndürücü kullanarak karşılık verdi ve mahkûmları kapılardan uzak tutmaya çalıştı. Daha sonra gardiyanlar tüm hücrelere girdi ve mahkûmları soyup yataklarını çıkardı.

Mahkûm isyanının elebaşlarına hücre hapsi verildi. Daha sonra gardiyanlar,mahkûmları daha çok rahatsız etmeye ve gözlerini korkutmaya başladı.

ÖZEL AYRICALIKLAR

Üç hücreden biri “ayrıcalıklı hücre” olarak tasarlandı. İsyanda en az payı olan üç mahkûma özel ayrıcalıklar verildi. Gardiyanlar üniformalarını ve yataklarını onlara geri verdi ve saçlarını yıkayıp dişlerini fırçalamasına izin verdi.

Ayrıcalıklı mahkûmlar, yemek yeme hakları geçici olarak ellerinden alınmış diğer mahkûmlarınhuzurunda özel yemekler yemeye başladı.Bunun sonucunda mahkûmlar arasındaki dayanışma yıkılmış oldu.

İSYANIN SONUÇLARI

Birkaç gün geçtikten sonra, gardiyanlar ve mahkûmlar arasındaki ilişkiler değişmeye başladı –birinde değişim olursa diğerinde de değişim olur-. Sıkı bir kontrol sağlayan gardiyanları ve mahkûmların tamamen onlara bağlı olduklarını hatırlayın.

Mahkûmlar daha bağımlı hale geldikçe, gardiyanlar da onlara karşı daha alaycı hale geldi. Mahkûmları aşağılıyor ve bunu onlara fark ettiriyorlardı. Gardiyanların aşağılamaları arttıkça, mahkûmlar daha fazla itaat ediyordu.

Mahkûmlar itaat ettikçe, gardiyanlar agresifleşiyor ve kendine güveniyorlardı. Mahkûmlardan daha çok itaatkâr olmalarını istiyorlardı.Mahkûmlar,gardiyanlara karşıher konuda bağımlı hale geldi.Bu yüzden de mahkûmlar, gardiyanlara diğer mahkûmlar hakkında hikâyeler anlatmak gibi onları memnun etmenin yollarını arıyordu.

8612 NUMARALI MAHKÛM

Deneyin bitmesine 36 saatten kısa bir süre kalmıştı, fakat 8612 numaralı mahkûm,mantıklı düşünememe; kontrolsüz gelişen ağlamalar ve aşırı öfkelenmek gibi şiddetli bir duygusal çöküntü göstermeye başladı.

Gardiyanlarla görüştükten sonra, ona zayıf olduğu fakat onlar için casusluk yapabileceği teklif edildi. 8612 diğer mahkûmların yanına dönüp “Buradan çıkamazsınız, buradan kaçamazsınız!” dedi.

Kısa bir süre sonra 8612 deli gibi davranmaya, bağırmaya, küfretmeye ve öfke nöbetleri geçirmeye başladı. Psikologlar artık onun gitmesine izin vermeleri gerektiğini düşünmeye başladı.

MAHKÛMLARIN AİLELERİYLE GÖRÜŞMESİ

Bir sonraki gün, gardiyanlarmahkûmların ebeveynleri ve arkadaşlarıyla görüşmesi için ziyaret saati ayarladı. Gardiyanlar, aileleri hapishanenin durumunu gördüğünde oğullarını eve götürmek isteyebilecekleri konusunda endişe duyuyordu. Gardiyanlar mahkûmlara ziyafet çektirip müzik dinlettirdikten sonra duş aldırtıp iyice temizlenmelerini sağladı ve hücrelerini süpürdü.

Görüşmeden sonra mahkûmların kaçış planı yaptıkları hakkında bir dedikodu yayıldı.Mahkûmların kaçmasından korktukları için, gardiyanlar ve araştırmacılar Palto Alto polis karakolundan yardım istemeye karar verdiler.

Gardiyanlar tacizlerini bir üst seviyeye taşıdılar ve tuvaletleri mahkûmlara elleriyle temizletmek gibi sürekli temizlik işleri yaptırmaya zorladılar.

KATOLİK RAHİP

Zimbardo, mahkûm papazı olan Katolik bir rahibi hapishanenin durumunun ne kadar gerçekçi olduğunu değerlendirmek için onu davet etti. Mahkûmlardan yarısı kendilerini isimleriyle değil de numaralarıyla tanıttı.

Papaz tüm mahkûmlarla bireysel olarak görüştü ve buradan çıkmanın tek yolunun bir avukat ile görüşmek olduğunu söyledi.

819 NUMARALI MAHKÛM

Rahiple konuşurken 819 numaralı mahkûm, tıpkı daha önce serbest bırakılan iki mahkûm gibi büyük bir ruhsal çöküntüye girip deli gibi ağlamaya başladı. Psikologlar, mahkûmun ayağındaki zincirleri söktü, kafasındaki şapkayı çıkardı ve hapishane bahçesinin bitişiğindeki bir odaya gönderip dinlenmesini söyledi. Ona yemek yedireceklerini ve daha sonra da doktora görüneceğini söylediler.

Tüm bunlar yaşanırken gardiyanlardan biri diğer mahkûmları sıraya dizip yüksek sesle şunları söylettirdi:

“819 numaralı mahkûm kötü bir mahkûmdur. 819’un yaptığı şey yüzünden hücrem altüst oldu Sayın Ceza İnfaz Kurumu.”

Psikologlar 819’un bu sesleri duyabileceğini düşünüp bulunduğu odaya gittiğinde onu kontrolsüzce ağlarken buldular. Psikologlar deneyden ayrılabileceği yönünde onu ikna etmeye çalıştılar, fakat ayrılamayacağını çünkü diğer mahkûmların ona “kötü mahkûm” lakabını taktığını söyledi.

GERÇEĞE DÖNÜŞ

Tam o sırada, Zimbardo “Dinle beni, sen 819 değilsin. Sen... (ismi) ve benim ismim de Zimbardo. Ben bir psikoloğum, hapishane müdür değil ve burası da gerçek bir hapishane değil. Bu sadece bir deney ve buradakiler de tıpkı senin gibi öğrenci, mahkûm değil. Haydi, gidelim” dedi.

Aniden ağlamayı bırakıp kafasını kaldırarak hiçbir şey olmamış gibi “Tamam, haydi gidelim.”cevabını verdi.

DENEYİN SONU

Zimbardo deneyi iki hafta sürdürmeyi planlıyordu fakat mahkumların duygusal çöküntülerinden ve gardiyanların aşırı agresif davranışlarından dolayı altıncı günde durdurmaya karar verdi. Yakın bir zamanda Stanford’da doktora yapan Christina Maslach, gardiyanlar ve mahkûmlarla görüşme yapmaya geldi ve mahkûmlarıngardiyanlar tarafından tacize maruz kaldığını öğrendiğinde şiddetle karşı çıktı.

Öfkeyle dolan Maslach “Bu çocuklara yatığınız çok korkunç bir şey!” dedi. Dışarıdan gelip hapishaneyi gören 50’den fazla kişi arasından bunun etik kısmını sorgulayan tek kişi Maslach oldu.

Zimbardo 2008 yılında şu sözleri ifade etti: “Hapishanedeki rolüme ne kadar uzak kaldığımı fark etmem çok sürmedi. Bir araştırmacı psikologdan çok bir hapishane müdürü gibi hareket ediyordum.”

SONUÇ

Zimbardo ve çalışma arkadaşlarına göre, ‘’Stanford hapishane deneyi’’insanların oynamalarının beklendiği sosyal rollerenasıl kolayca ayak uydurduğunu, özellikle roller hapishane gardiyanlarınınki kadar güçlü bir şekilde kalıplaşmışsa, ortaya çıkardı.

Gardiyanlar yetkili bir konuma yerleştirildiği için, normal hayatlarındaki gibi davranmamaya başlıyordu.

“Hapishane” ortamı gardiyanların vahşi davranışlarını yaratmada önemli bir etkendi (gardiyan rolündeki adaylardan hiçbiri deneyden öncesadist eğilimler göstermiyordu).

Bu yüzden bulgular bu davranışların hapishane ortamından kaynaklandığını destekler nitelikteydi.

Bireyselleşme adayların davranışlarını, özellikle gardiyanlarınkini, açıklayabilir. Bu, bir grubun normlarıyla çokbütünleştiğinizde kimlik bilincinizi ve kişisel sorumluluklarınızı kaybettiğiniz bir durumdur.

Gardiyanlar,yaşanılan şeylerin onların kendi kararları olduğunu düşünmedikleri için çok sadist davranmış olabilirler. İşte bu da onlar için bir grup normuydu. Hatta giydikleri üniformadan dolayı kişisel kimlik bilinçlerini kaybetmiş de olabilirler.

Ayrıca, öğrenilmiş çaresizlik mahkûmların gardiyanlara olan itaatini açıklayabilir.Mahkûmlar, ne yaparlarsa yapsınlar başlarına gelen şeylerin küçük de olsa bir etkisinin olduğunu öğrendiler. Sahte hapishanede, gardiyanların öngörülemez kararları mahkûmlarınkarşılık vermekten vazgeçmesini sağladı.

Hapishane deneyi durdurulduktan sonra, Zimbardo adaylarla görüştü. Konuşmadan bir alıntı ise şu yönde oldu:

Adayların birçoğu çalışmaya gerçekten dâhil olduklarını ve kendilerini adadıklarını söyledi. Deney onlar için çok gerçekçi olmuştu. Gardiyanlardan biri: “Halime çok şaşırdım. Her birine farklı isimlerle sesleniyor ve elleriyle tuvaletleri temizlettiriyordum. Mahkûmları bir sürü olarak düşünüyor ve bir şey yaparlar diye kendimi onlara göz kulak olmak zorunda hissediyordum.” sözlerini ifade etti.

Gardiyanlardan bir diğeri ise: “Yetkili bir şekilde hareket etmek eğlenceli olabiliyor. Güç çok zevkli olabilir.” dedi. Başka bir gardiyan: “Kontrol sırasında ikinci hücredeki yatağı alt üst etmeye başladım. Mahkûm yatağı yeni düzenlemişti ve beni tutup bağırarak yatağı yeni düzenlediğini ve dağıtmama izin vermeyeceğini söyledi. Boğazımdan tuttu ve gülüyor olmama rağmen gerçekten korktum. Copumla saldırdım ve çenesine çok sert olmasa da vurdum ve kendimi ondan kurtardığımda çok kızmış bir haldeydim.”

Gardiyanların çoğu vahşice davranışlar sergilediklerine inanmakta güçlük çektiler. Çoğu, böyle bir yönlerinin olduğunu ya da böyle şeyler yapabildiklerini bilmiyordu.

Mahkûmlar da itaatkâr, korkak ve bağımlı davrandıklarına inanamıyordu. Bazıları normalde iddialı tipler olduğunu belirtti.

Gardiyanlara sorulduğunda, hapishanelerde genel olarak bulunan üç farklı türü tarif ettiler: Bazı gardiyanlar iyi, bazılar sert ama adil ve bazıları da acımasızdı.

ELEŞTİREL DEĞERLENDİRME

Gözlemlenen davranışlar çalışmanın bulgularını açıklayabilir.Gardiyanların çoğu, sonradan davranışlarının normal olduğunu iddia etti.

Gardiyanlar ve mahkûmlar rol yaptıkları için davranışları, gerçek hayattaki davranışlarını etkileyen aynı faktörlerden etkilenmiyor olabilir.

Bu, çalışmanın bulgularının hapishane yeri gibi gerçek hayata makul şekilde genelleştirilemeyeceği anlamına geliyor.Yani çalışmanın ekolojikgeçerliliği düşük bir boyutta.

Ancak, adayların olaylara karşı gerçekmiş gibi tepki verdiği yönünde önemli kanıtlar var. Örneğin, mahkûmlarınaraştırmacılar tarafından gözlemlenen özel konuşmalarının %90’ı hapishane koşullarıyla alakalıydı ve sadece zamanlarının %10’unu hapishanenin dışındaki hayat hakkında konuşarak geçiriyorlardı.

Gardiyanlar da nadiren molalarında kişisel hayatları hakkında konuşurdu. Ya mahkûmların sorunları hakkında ya da hapishane ile ilgili şeyler hakkında konuşuyor ya da hiç konuşmuyorlardı. Gardiyanlar işe zamanında gelir hatta ekstra bir ücret almadan mesai yaparlardı.

Mahkûmlar rahiple tanıştıklarında, isimleriyle kendilerini tanıtmak yerine numaralarıyla tanıttılar.Hatta bazıları, ondan bir avukatın gelip çıkmalarına yardım etmesini istedi.

Çalışma, ABD’li erkek öğrencilerden oluştuğu için nüfus geçerliliğinden de yoksun olabilir. Çalışmanın bulguları kadın mahkûmlarya da diğer ülkelerdekileriçin geçerli olamaz. Örneğin, ABD bireyci bir kültüre sahiptir ve sonuçlar Asya ülkeleri gibi toplulukçu kültürlere sahip olanlardan farklı olabilir.

Bu çalışmanın gücü, ABD hapishanelerindeki işleyiş biçimini değiştirmiştir. Örneğin, federal suçlarla suçlanan gençler artık yetişkin mahkûmlarla yargılanmadan önce onlara karşı olan şiddet riskinden dolayı hapishaneye alınmıyor.

Çalışmanın bir başka katkısı ise adaylara uygulanan şiddetin Amerikan Psikoloji Birliği tarafından etik kılavuzların resmi olarak tanınmasını sağlamış olmasıdır. Çalışmalar uygulanmadan önce artık bir kurumsal inceleme kurulu (ABD) veya etik kurulu (Birleşik Krallık) tarafından kapsamlı bir incelemeden geçmelidir.

Araştırma planlarının üniversiteler, hastaneler ve devlet kurulları gibi bir kurul tarafından gözden geçirilmesi gereklidir. Bu kurullar, olası fiziksel veya psikolojik şiddet riski göz önünde tutulursa araştırmanın potansiyel faydalarının haklı olup olmadığını inceler.

Bu kurullar araştırmacılardan çalışmanın tasarısını veya prosedürünü değiştirmesini isteyebilir ya da aşırıya kaçan durumlarda çalışmanın onayını tamamen iptal edebilir.

ETİK SORUNLAR

Zimbardo’nun kendisinin de deneyde ne olacağını bilmediği için çalışmanıntahmin edilmesi mümkün değildi, çalışma adayların tam olarak bilgilendirilmemiş olması ve onayının olmaması da dâhil olmak üzerebirçoketik eleştiri aldı.

Ayrıca, mahkûmların kendievlerinde “tutuklanmaya” karşı rızaları da yoktu. Polisten gelecek son onayın adayların katılmaya karar vermesine dakikalar kala verilmiş olduğu ve araştırmacıların “tutuklamanın” bir sürpriz olmasını istediği için mahkûmlara bu kısımların tamamından bahsedilmemişti.

Ancak bu, tüm katılımcıların imzaladığı Zimbardo’nun sözleşmesinin etik olmayan bir ihlaliydi.

Mahkûm rolündeki adaylar,aşağılanma ve stres olma olaylarını deneyimlemekten ve psikolojik şiddete karşı korunmadılar.Örneğin, bir mahkûmbaşa çıkılamayan ağlama, öfke ve bağırma krizlerinden dolayı 36 saat sonra deneyden çıkarılmak zorunda kalındı.

Ancak, Zimbardo’nun savunmasında mahkûmların yaşadığı duygusal çöküntünün önceden tahmin edilemeyeceği söyleniyordu. Çalışmanın onayı Naval Araştırma Ofisi İnsan Deneyleri Psikoloji Bölümü ve Üniversite Kurulu tarafından verilmişti.

Bu kurul da mahkûmların aşırı tepkilerinin yaşanmasını beklemiyordu. Adayları, daha az strese sokacak ancak aynı zamanda istenen bilgiyi verebilecek alternatif yöntemlere bakılmışfakat uygun hiçbir şey bulunamamıştı.

Kapsamlı grup ve birey bilgilendirme toplantıları düzenlendi ve tüm adaylaraönce birkaç hafta sonra deney-sonrası anketi yapıldı. Daha sonra ise birkaç ay ve yıllık aralıklarla devam etti. Zimbardo böylelikle uzun süren kalıcı hasarların gerçekleşmediği sonucuna vardı.

Zimbardo insan davranışlarını anlama konusundaki anlayışımızı ve toplumu nasıl ilerletebileceğimiz hakkında öğrendiğimiz şeylerin çalışmanın kötü taraflarıyla dengelenmesi konusunda tartışmacı davranıyor.

Ancak, ABD Ordusu’nun hapishaneleri daha insancıl yapmakla pek ilgili olmadığını ve aslında çalışmayı silahlı servislerdeki insanların tutsak kalma stresiyle başa çıkmalarını eğitmede kullanmakla daha çok ilgilendikleri öne sürüldü.

Kaynak: Simply Psychology

DAHA FAZLA