Sovyetlerin yolundan gidin!

Sovyetlerin yolundan gidin!

"Prashad’ın kitabın en başında yaptığı ve her sayfasında kanıtı bulunan tespit kitabın da özetini sunuyor bize: Sovyet devrimi görülmeyenlerin devrimidir! Ve bütün dünya görülmeyenlerine görmeyen gözleri nasıl çıkarılması gerektiğini anlatmıştır."

B. Aydın Doruk

Ben ebedi asiyim,

Bu dünyanın ötesine kaldırıyorum başımı,

Yükseğe, hiç olmadığı kadar dik ve yalnız!

Ekim Devrimi kuşkusuz sadece kendi ve yakın coğrafyasını etkilemedi. Çarı devirme mücadelesi yerine kurulan işçi-köylü ülkesi ilk günden beri dünya halklarına umut, burjuvaziye ise korku saldı. Ekim Devrimi Kışlık Saray’ın kuşatıldığı ilk andan itibaren dünyayı sarsmaya başlamıştı. Bu sarsıntı dünyanın birçok yerinde köklü değişikliklere, devrim dinamitinin fitilinin ateşlenmesine sebep oldu. 1917’den sonra dünyanın ücra köşelerinde bile yeşeren mücadeleler,  ihtişamlı zaferler ve daha ihtişamlı yenilgiler de doğurdu. Hepsinde Ekim Devrimi’nin izlerini görmek mümkün.

Ekim Devrimi’nin önemi (onun sadece Çarlık Rusya’yı değil bütün dünyayı değiştirmiş olması) araştırmacıların bu konuya eğilmesine sebep oldu. Dünya halkları Ekim Devrimi’ni nasıl karşıladı? Neler öğrendi?

Bu sorulara, özet niteliğinde cevap veren araştırmalardan birisi de Vijay Prashad’ın ‘Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız’ kitabı. Vijay, ‘Ekim Devrimi’nin dünyaya yansıması’ başlığında genelin aksine üçüncü dünya ülkelerine eğiliyor ve siyaset, sanat gibi alanlarda var olan değişiklikleri özetliyor. Ekim Devrimi’nin etkileri  genellikle Avrupa’da incelenirken Prashad bize Meksika’da, Afrika’da nasıl karşılandığını anlatıyor. Ekim Devrimi ile kurulan Komintern’nin üçüncü dünya halklarına nasıl umut olduğunu gösteriyor.

1917, dünyanın her yerinde farklı açılardan incelendi ve ortak bir sonuca varıldı. 1910 Meksika Devrimi’nin liderlerinden Zapata kendi devrimleri ile ortak noktalarının olduğunu kavradığı Ekim Devrimi hakkında “Eğer Amerika’mızın bütün halkları ve yaşlı Avrupa’nın bütün ulusları Meksika Devrimi’nin davasının, tıpkı hakkını alamamış Rusya’nın davası gibi, insanlık davası olduğunu, ezilenlerin son derece yararına olduğunu ve onları temsil ettiğini anlarsa çok şey kazanacağız, insani adalet çok şey kazanacak.’’  diye yazıyor ve Ekim Devrimi’ni kendi devrimlerini  dünyaya anlatabilmek açısından çok önemsediğini gösteriyor.

Avrupalı devletler tarafından ağır sömürü altında olan ülkeler ise  Ekim Devrimi’ne sömürgeye karşı kurtuluş perspektifi ile yaklaştı. Halkların hapishanesi olarak ün salmış bir ülkede ulusların kendi kaderini tayin hakkını kabul eden ve ilk günden itibaren bu yönde adım atan devrimi desteklemek ve incelemek için dünyanın dört bir yanından insanlar Rusya’ya aktı. Senegalli askerler Kızıl Ordu’ya katılmak için Fransız ordusundan firar etti. Aynı zamanda halifenin çağrısı ile İslam Dünyası’nı korumaya giden bir grup genç Hintli devrimin ülkesini görmek ve oralardan yararlanmak için genç Sovyetlere gitmeye karar verdi ve Ekim Devrimi’nden etkilenerek Sovyetler’de kalıp eğitim almaya karar verdiler. Bu olaydan 10 yıl sonra devrimin 10. yılı kutlamalarına gelen Hindistan’ın Cevahirbal Neru’su (aynı 10 yıl önce gelen Panislamist gençler gibi) şaşkınlığını gizleyemedi. Onu şaşırtan şey ise ülkede onun tahmin ettiğinden çok az yoksulluk olması ve Sovyet Devleti’nin yönetici kadrolarının sıradan işçi köylü ailelerden geliyor olmasıydı.

Dünyadan gelen bu olumlu tepkilerin hepsine cevap vermeli, Ekim Devrimi’nin ışığında yürümek isteyenler yalnız bırakılmamalıydı; doğal olarak dünya komünist hareketinin deneyimlerini paylaştığı  dünyanın her köşesindeki yoldaşın sesini duyurduğu ve destek bulabildiği bir mekanizma yaratılmalıydı. İşte Komintern kurulduğu ilk andan itibaren  bu zorlu görevi üstlendi ve birçok önemli başarıya imza attı. Komintern kurulduğu ilk andan itibaren kendini kenarda sembolik bir yapı haline getirmek yerine dünyada olan bütün gelişmeleri yakından takip edip tavır almıştır. Aynı zamanda temsilcilerini de aynı dikkat ve inatla dünyanın dört bir yanından toplamaya çalışmıştır.Dünya halkları Komintern’i ‘emperyalizmin en kararlı düşmanı olarak’ görüyorladı. Bunun için Komintern’in siyaseti dünyanın her yerine ulaşmalı, sadece Avrupa burjuvazisi ile değil aynı zamanda 3.Dünya’nın yerel burjuvazisi ve kompradorları ile de mücadele etmeliydi.

Komintern’e katılan delegelerin dünyaya bakışı ve temel ‘sorunlar’ı birbirinden farklıydı. Sömürge ülkelerden gelen delegeler ile onların ülkelerini sömüren emperyalist ülkelerden gelen delegeler arasında görüş ve yaklaşım farkları kendini sık sık belli ediyordu. Bu sorunlar bazen Komintern’i siyaset yapamaz hale getiriyordu. Aynı zamanda Komintern’in  yeni dünya ülkelerine yaklaşımı ve önerileri de sık sık ‘ezberci’ ve ‘sekter’ kalıyordu. Her ülkenin dinamiklerinin farklı olması ve her ülkenin özgün mücadele yöntemlerini geliştirmek zorunda olması ‘bilinmeyen’ ülkelere verilen tavsiyeleri boşa düşürüyordu.

Sovyetler doğduğu ilk andan itibaren sadece ‘dış’ ülkelerin sömürülenlerine değil aynı zamanda Çarlık Rusya’nın sömürdüğü başta Orta Asya halkları olmak üzere kendi içinde barındırdığı halklar için de birçok düzenleme ve adım attı. Bunların en büyüğü ise Doğu Emekçileri Bakü Konferansı oldu. Orta Asya’dan ve Türkiye’den delegelerin katıldığı bu konferans büyük bir coşku ile karşılandı. Aynı zamanda Orta Asya halklarına ana dilde eğitim, kendi kültürlerini yaşatmak gibi birçok hak verildi. Bu adımları Prashad “Orta Asya’nın sıradan insanları için ilham kaynağı, sömürgelerin duvarlarında yankılanan ve başlıkları yeterince açıklayıcı olan Sovyet kararnameleriydi’’ şeklinde özetler.

Sovyetler bu adımları atarken aynı zamanda uzun yıllardır gericiliğin insafına bırakılmış bu halkların olumsuz taraflarının farkındaydı. Gördüğü sorunları ‘kültürel farklılıklar’, ’şu an bunları demeyelim’ gibi eğilimlere girmeden doğrudan mücadele etmekte kararlıydılar. Fakat yerellerde (özellikle ‘kadın’ başlığında) atılan her adımda bir direnç oluşuyordu.  Doğu Emekçileri Kurultayı’nda Naciye Hanım’ın dinlenmemesi/ciddiye alınmaması, kadınlara verilen hakların Orta Asya’da birçok noktada uygulanmaması kısacası devrimin sadece erkekler için yapıldığı anlayışının (yerel komünistlerde bile) hakim olduğu anlaşılıyordu. Sosyalizm de kapitalizm gibi ‘erkek’ değildi ve Sovyet kadını bunu anlatmakta kararlıydı.Toplumsal normlar, yeni yasalarla bütünüyle kırılmayacaktı ve kadınlar Orta Asya gericiliğini yıkmak için Hücum adında bir proje başlattılar. 8 Mart 1927’de Özbek şehirlerinde kadın eylemciler boy gösterdi. Kadın özgürlüğü ile ilgili yazılı kızıl pankartlar açtılar, birkaç kadın peçelerini yırtıp yaktı. Kürsülerden ise eski gelenekleri yerden yere vuran konuşmalar yapılıyordu. Kadınların bu saldırısını ‘’Bu sert bir saldırıydı;aktivistler,kadın kurumları(kulüpler,okullar)inşa etmenin yanında doğrudan eylemler için-K nastupleniiu!-(saldır!) diyordu.’’ Diye tarif ediyor Prashad.

Prashad’ın kitabın en başında yaptığı ve her sayfasında kanıtı bulunan tespit kitabın da özetini sunuyor bize: Sovyet Devrimi görülmeyenlerin devrimidir! Ve   bütün dünya görülmeyenlerine  görmeyen gözleri nasıl çıkarılması gerektiğini anlatmıştır.

3. Dünya ülkeleri bağımsızlıklarını elbette kazanacaktı ya da sömürgeye karşı mücadele 1917’den önce de biliniyordu. Sovyetler asıl düşmanı ve düşmanın yerine gelecek ‘yeni’ düşmanı da işaret etmiş ve mücadelenin hepsiyle olması gerektiğini anlatmıştır. Tarihin gerisinden gelenlere ileri toplum örnekleri kurabilmenin mümkün olduğunu göstermiştir.

Ekim Devrimi başka birçok özelliği gibi bu özelliğinde de dünyada tektir. Onun için bütün dünya halklarına(özellikle 3. Dünya ülkelerine) rehberlik etmeye devam ediyor.

KÜNYE: Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız,Vijay PRASHAD,Çeviren: Deniz TUNA,Eylül 2019,143 Sayfa

DAHA FAZLA