Sovyet deneyi

Sovyet deneyi

Metin Çulhaoğlu, “Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri” kitabında reel sosyalizmin neden yıkıldığına ilişkin soruya cevaplar geliştirirken, Sovyet deneyinin 1917 yılından itibaren içinden geçtiği süreçleri ele alıyor. Yıkılıştan iki yıl önce kaleme alınan kitapta Çulhaoğlu, bundan sonra gündeme gelecek yeni bir devrimin, kuruluş dönemi niyetler ve tarihten alınan dersler ne olursa olsun Sovyet deneyimini anımsatan adımlar atılması gerekliliğine işaret eder.

Ufuk Akkuş

Sosyalist bir ülkede ekonomik sorunları çözen ya da çözmeyen, dar anlamda bir teknisyen grubu değil, son tahlilde belirli bir ideolojik siyasi formasyon olacaktır. Bu bütünlüğü hiçbir zaman gözden kaçırmamak gerekir. Benim görebildiğim kadarıyla Sovyetler Birliği, başta besin maddeleri olmak üzere tüketim malları, bütçe açığı, teknoloji yenileme sorunları ile halkın üretim sürecine ilgisinin sağlanmasında görülen tıkanıklıkları, sosyalizmin kazanılmış mevzilerini terk etmeden de aşabilecek durumdadır.

Metin Çulhaoğlu

1917 yılında Ekim Devrimi ile sosyalist toplum modeline geçen Sovyetler Birliği 1991 yılında çözüldü. Sosyalizmin insanlığa sunduğu kazanımlar sadece Sovyetler Birliği ile sınırlı kalmadı. 1917’den sonra sosyalizm pek çok ülkede uygulandı. Ayrıca sosyalizmin getirileri değişik ülkelerdeki işçi sınıfı mücadeleleri için moral ve güç kaynağı oldu. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki yönetimlerin sosyal politika konusundaki atılımları, sınıf mücadelelerinin eseri olmakla birlikte sosyalizme yönelmeyi önleyici tedbirler kapsamında da değerlendirilebilir. Sosyalizm korkusu nedeniyle pek çok Avrupa ülkesinde ve ABD’de kapitalist yönetimler tarafından işçi sınıfının yaşam koşullarını görece düzeltecek ödünler verildi. Büyük toprak ve maden sahipleri ile sanayi ve ticaret patronlarının özel mülklerine el konularak kamusal mülkiyetin hakim olduğu, işsizlik sorunun olmadığı, eğitim, sağlık ve konut ihtiyacının devlet tarafından karşılandığı, insanca yaşamı, eşitliği ve özgürlüğü temel hedef alan böyle bir sistem neden yıkıldı? Sosyalist sistemin geçerli olduğu ülkelerin peşi sıra yıkılmaları sosyalizmin yıkılışı anlamına gelir mi? İkinci sorunun cevabı kesinlikle hayırdır. İşçi sınıfı ve sermaye sahipleri var olduğu müddetçe sınıf mücadelesi devam edecek olup insanlar haysiyetlerine yakışan ve doğaya saygılı bir düzeni elbette kuracaklardır. Birinci sorunun cevapları ise henüz tam olarak verilmiş değil. Türkçe yazında sosyalizmin yıkılışına ilişkin çok sınırlı sayıda kaynak mevcut. Bu konudaki araştırma ve düşünsel faaliyetleri sadece tarihsel bir merak olmayıp mevcut sistemde ne gibi hatalar yapıldığının saptanması ve geleceğin toplumunda nelerin yapılmaması ve de yapılması gerektiği konularında siyasi açılım sağlayacaktır.

Metin Çulhaoğlu, “Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri” kitabında reel sosyalizmin neden yıkıldığına ilişkin soruya cevaplar geliştirirken, Sovyet deneyinin 1917 yılından itibaren içinden geçtiği süreçleri ele alıyor. Yıkılıştan iki yıl önce kaleme alınan kitapta Çulhaoğlu, bundan sonra gündeme gelecek yeni bir devrimin, kuruluş dönemi niyetler ve tarihten alınan dersler ne olursa olsun Sovyet deneyimini anımsatan adımlar atılması gerekliliğine işaret eder. Çulhaoğlu’na göre NEP (Yeni Ekonomi Politika) ile başlayan 1921 yılından 1993 yılına kadar olan kesit kuruluş sürecinin en çarpıcı dönemidir. Sovyet deneyinin 1921-1928 arasında ortaya koyduğu önemli ama pek dillendirilmeyen gerçeklerden biri işçi-köylü ittifakına ilişkin olarak kurulan ön modellerin hemen hemen tümünün bu süreç sonunda büyük ölçüde iflas noktasına gelmesidir.

Çulhaoğlu’na göre; işçi-köylü ittifakı, Marksist teorizasyonun hiçbir zaman içsel bir parçası olmamıştır. Bolşevizmin dışında kalan Narodnik iktisatçılar dışında parti kadroları arasında kırsal kesimdeki ilişkilerin çözümlenmesine dayalı çok derin ayrılıklar bulmak güçtür. Bolşevik kadro içinde en uç noktada “köylücü” görünen Buharin’de bile asıl çıkış noktası kırsal kesimin özelliklerinden çok proletarya iktidarının kendisince belirli bir şekilde algılanan “selameti” olmuştur.

1917’ye kadar Bolşevik hareketin temel çizgisi kırsal kesimde kapitalizmin gelişmesini ve buna koşut olarak sınıf ayrışmalarının hızlanmasını temel almıştı. Bolşevik perspektifde, işçi-köylü ittifakının da gerçek zemini de ancak böyle ortaya çıkabilecekti. Gelişen kapitalizmle birlikte, başta tarım proletaryası olmak üzere yoksul köylülük, işçi sınıfı hareketinin doğal müttefiki olacaktı. Ancak durum hiç de böyle gelişmeyecekti. Lenin, aktif politika yaşamını sonlarında, Ocak 1923’te sosyalizmi kırsal kesimde yerleştirme hedefinin henüz gerçekçi olmadığını, böyle bir girişimin işçi-köylü ittifakını, dolayısıyla sosyalizm davasını tehlikeye sokacağını söylüyordu. Köylere toprak dağıtan iktidar sınıf kutuplaşmasını hızlandırmak yerine küçük üreticiliği yaygınlaştırmış oluyordu. Eskileriyle birlikte yeni toprak sahibi kılınan yoksul köylülük kooperatiflerde örgütlenecek bu örgütlenme başarıldığı ölçüde yoksul köylülük kırsal kesimdeki kapitalist ilişkilerin dışına çıkarılacak ve sonuçta aynı ilişkilere karşı bir güç olarak örgütlenecekti. Ancak pratikte bu yürümedi. Yoksul köylülük kooperatifleşmeye umulanın altında ilgi gösterdi. Kulakların (varlıklı köylü) zenginleşme ve etkinlik alanları ise baştan düşünülen sınırların dışına taştı. Çıkarları doğrultusundaki tüm uygulamalara karşın, kolektif hareket içindeki köylüler kulak etkisi ya da başka nedenlerle Bolşevik önderliğine karşı bir direniş gösteriyordu. Bolşeviklerin önünde iki yol vardı: Tahıl ve kentlerin beslenme sorunun çözebilmek için ya ücretli tarım işçisinin daha yaygın kullanımına olanak tanıyıp kimi ticari kısıtlamaları da kaldırmak gibi önlemler dahil zengin köylülerin tam anlamda kapitalistleşmesini teşvik edecekler, ya da mevcut bunalımı zoralım, uzun dönemli sorunu da kolektifleştirme hamlesiyle çözecek yeni bir yol arayacaklardı. Çulhaoğlu’na göre tek çözüm, Rus tarımında büyük işletmeleri egemen konuma getirmekti; ama kapitalist ama sosyalist yoldan. Parti ise ikinci yolu seçti. Kısır döngüyü böyle aşmaya çalıştı.

Çulhaoğlu’nun vurguladığı ikinci nokta; Sovyet deneyinin insan faktörüne yöneliminin süreç içinde oldukça eşitsiz içerik taşımasıdır. Sovyet deneyinde insanı üretimin sonuçlarıyla ilgili kılmada ve aynı süreç içinde onu canlı tutmada gösterilen yetersizlik ile işsizlik tehlikesinin yok edilmesi ve bölüşümde eşitçilik gibi işçiyi ilgilendiren kazanımlar arasında ciddi bir dengesizlik söz konusudur. Karar alma ve yönetme mekanizmalarına aktif katılım, üretim araçlarına gösterilen özen, üretimin kalitesine duyarlılık açılarından bakıldığında görünen durum sosyalist bir toplumda olması gerekenden çok geridedir. Çulhaoğlu, Sovyetlerde insan faktörüne yeterince önem verilmediği gerçeğinden kalkıp bu durumun ancak kapitalizme özgü rekabetçilik yoluyla düzelebeileceği sonucuna atlayan bir akıma işaret eder. Bu akımın güçsüz olmadığı ve işçi sınıfı içinde tabanı olmamasına rağmen Sovyet sosyalizminin geleceğinin belirlenmesinde önemli bir rol oynayabileceği uyarısında bulunur ve öznel nedenlere de dikkat çeker: “Sovyetler’de politik önderliğin inanılmaz ayrıntılara boğulmuş bir güç olarak büyük aymazlıklar sergilemesi sorunları daha da ağırlaştırmıştır.” Sovyetlerin ve partinin asıl kaybının kişi olarak Buharin, Rikov, Kamanev, Zinovyev’in ve başkalarının tasfiyeleri olduğunu düşünmeyen Çulhaoğlu, Stalin’in yokluğunda bu kişilerin kolektif bir yönetimde uyuşabilmelerinin olanaksızlığına değinir. Stalin’in yakın çalışma arkadaşları olan, sosyalist kuruluşu gerçekleştiren ve Nazi saldırısını defeden Lavrent Beria, Nikolat Bulganin, Lazar Kaganoviç, Georgi Malenkov, Anastas Mikoyan, Vyaçeslav Molotov.. gibi önderlerin az önce sayılanlardan ve Troçki’den hiç de aşağı kalmayan işler başardıklarını, değerlerinin teslim edilmediğini öne süren Çulhaoğlu, bunun nedenini ise partinin 1920’lerde girdiği yeni şekil olarak tarif eder. Bu sayılan isimlerden sonraki dönemde Partiye uzun yıllar baş ideolog olarak damga vuran Mihail Suslov ile onun ideolojsini izleyen B. Ponomarev’in çalışmalarına bakarak kuramcıların sefaletini görebileceğimizi söyler.

Çulhaoğlu’nun o günler için gördüğü en güncel tehlike ise parti önderliğinin ekonomik ve politik rasyonaliteler arasındaki dengeyi kurmada politik rasyonaliteyi bir ölçüde daha uzağa bırakma yolunu seçmesidir. Gerek bütün glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) süreçlerinde gerekse Gorbaçov’da varolan eksikliği “perspektif” olarak ortaya koyan Çulhaoğlun’nun şu sorusu çok anlamlıdır: “Evet Brejnev dönemi, Sovyet sosyalizminin yakın geleceği konusunda toz pembe tablolar çizmiş, gerçekçi olmayan hedefler koymuştu. Ama bunun panzehri bugünkü pragmatist görünüm mü olmalıydı?”

Özellikle NEP bağlamında Stalin-Troçki tartışmalarına da değinilen kitapta, o günkü Sovyetler’de Stalin eleştirisinin diri tutulmasında asıl murat edilenin Stalin’in kanlı tasfiyelerinin ardına sığınarak NEP’i aklamak, sonra da NEP’in günümüz koşulları için dizayn edilmiş bir türünü piyasaya sunmak olduğu vurgulanır.

Çulhaoğlu, 1989 yılında kaleme aldığı “Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri” kitabında devrimin ilk yıllarında NEP ve kolektivizasyon politikalarının izdüşümlerini Gorbaçov dönemine getirerek, glasnost ve perestroyka politikalarının sistemi çözülüşe doğru götürmesinin işaretleri üzerine tartışıyor ve çözülüşün nedenleri konusunda argümanlarını ortaya koyuyor.


KÜNYE: Metin Çulhaoğlu, Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri, Yordam Kitap, Kasım 2018, 256 sayfa.