Sosyalizm propagandası, bilimsellik ve devrim
19-01-2021 01:02

Metin Çulhaoğlu
Soru çok basit görünse de kritik önemdedir: Sınıfa ya da daha geniş anlamda “halka”, (bilimsel) sosyalizmin kurucularının zamanında yazdıklarıyla, söyledikleriyle ve yaptıkları analizlerle mi gidilir?
***
Önce Marx ve Engels’i, ardından Lenin’i düşünürsek göreceğimiz şudur: Bu tarihsel kurucular yaşamları boyunca ağırlıklı olarak bir tür sosyalizm iddiası taşıyanlarla uğraşmışlardır. Marx ve Engels söz konusu olduğunda “muhataplar” arasında Weitling, Proudhon, Blanqui, Bakunin, Lasalle, vb. vardır. Lenin’e geldiğimizde karşı tarafta Legal Marksistleri, ekonomistleri, Menşevikleri, Narodnikleri, SR’leri görürüz. Yelpazenin Lenin’de biraz daha genişleyip liberalleri (özellikle “Anayasacı Demokratlar”) de içine aldığını söyleyebiliriz.
Yazının devamı için tıklayınız
İLGİLİ HABERLER
Aykırı kalalım
26-02-2021 01:47

Akın Olgun
İYİ Partinin en büyük özelliği, hem muhalefete, hem iktidara ortak olmasıdır. Her ikisini de idare etmeyi başarabilmesi hiç zor olmuyor. Olmuyor, çünkü her ikisinin de ortasında konumlanabilmesini sağlayan şey, tam da siyasetsizliğin kendisidir ve İYİ Parti, bu siyasetsizliğin ortasında varlığını bir kilit olarak konumlandırarak, her iki tarafın da ekmeğini yiyor.
Yazının devamı için tıklayınız
Komünistlerin Manifesti ne anlatır?
26-02-2021 01:38

Güray Öz
Ne var ki bu Manifest’te? Ne anlatıyor bu iki yüzyıla yakın bir süredir insanlığın belleğinde yer etmiş, etkisini kuşaktan kuşağa sürdüren 25-30 sayfalık kitapçık. Bu tuhaf sorulara kurunun kurusu yanıt genellikle şöyle olur: Komünistler Birliği adlı gizli çalışan uluslararası partinin Karl Marx - Friedrich Engels’in kaleme aldıkları programıdır. Komünistleri ve amaçlarını anlatır. Tüm ülkelerin işçilerini bir olmaya birlik olmaya davet eder; şu sav söz de dillere pelesenk olmuştur: “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur, kazanacakları bir dünya vardır.” “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” diye biter bu kitapçık.
Yazının devamı için tıklayınız
Ay’a seyahat!
26-02-2021 01:33

Cüneyt Göksu
Bu iki kelimeyi yan yana duyduğum her zaman aklıma öncelikle Jules Verne’in ölümsüz eseri gelir. Uzaya seyahat ya da Ay’a yolculuk etme hayalini bence en iyi anlatan romandır. Yaşamını 1828-1905 yılları arasında sürdüren Jules Verne, bu romanını, 1865’de kaleme almış. Dünya’nın Merkezine Yolculuk, Denizler Altında 20.000 Fersah gibi öteki kitaplarından da anlaşılacağı üzere, zaten zamanının ötesinde bir hayal gücüne sahip olduğu çok açık; öyle ki, onun hayallerinin çoğu yüz yıllar sonra, ancak günümüzde gerçekleşmiş durumda.
Yazının devamı için tıklayınız
Duymak ya da duymamak…
25-02-2021 09:36

Nurettin Abacıoğlu
W. Shakespeare'e atfedilen bir özlü söz var: “Hiç kimse, duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.”
Bu tümcenin pek çok çeşidi, sürümü de var.
Bir rastladığım biçimi, Fuzuli’ye atfedilmiş. Hemen şerh düşeyim, bir kanıtı varsa da ben bulamadım. Ama hadi onun olsun. Fuzuli diyormuş ki, "Görmek istemeyen göze ne göstereyim; duymak istemeyen kulağa ne söyleyeyim".
***
‘El parasıyla’ nereye kadar?
24-02-2021 00:38

Mustafa Özer
Giriş düzeyinde iktisat derslerinde para konusu, paranın ne olduğunu tanımlamak ve paranın günümüze kadar geçirdiği evreleri anlatan bir ‘tarih dersi’ ile başlar. Nasıl başlamasın ki? Sayın Ege Cansen’e sorsanız, para “Kalu Bela” dan bu yana insanların ekonomi denince aklına gelen ilk şeydir. Oysa iktisatçılarla, sıradan yurttaşlar çoğu zaman parayı farklı anlamda kullanırlar. Sıklıkla birçok kişinin gelir, servet ve kredi yerine, parayı yanlış bir biçimde kullandıklarına tanık oluruz. Örneğin, geçen yıl ne kadar para kazandınız diye sorarlar. Paramın büyük bir kısmını gayrimenkule yatırdım diye övünürler! Ya da bankalardan kredi almakta zorlandıkları zaman, bankadan para almak ne zormuş diye serzenişte bulunurlar.
Yazının devamı için tıklayınız
Beyaz Toroslardan beyaz Citreonlere
23-02-2021 07:42

Özgür Urfa
1990'lı yıllar insanların sokaklardan beyaz Toros marka arabalarla kaçırılarak, kendilerinden aylarca ve hatta yıllarca haber alınamayanların yaşam hikayeleriyle doludur. Aynı dönem "kaybedilen" evlatlarını arayan cesur, direngen ve mücadeleci Cumartesi Anneleri'nin yaşanmışlıklarının da tarihidir. Bu zamana kadar sadece muhalif oldukları için ya da etnik kimlikleri gerekçe gösterilerek "kaybedilenlerin" sayısı hala net olarak bilinmemekte. Aradan geçen onlarca yıla ve yaşanan onca acıya rağmen ne failler bulundu ne de hesap soruldu.
***