Sarı bela: Altın

Sarı bela: Altın

Sermaye birikiminin hızlı şekilde çok uluslu belli şirketlerin elinde toplanması ve küreselleşmeye paralel olarak düzenlenen maden hukuku mevzuatı ile üretimin altyapısı ve çerçevesi belirlenmiş, oyunun kuralları şekillenmiştir.

Maden Mühendisi Mehmet Torun

Değerli dostumuz, yoldaşımız Serdar Ömer Kaynak’ın anısına saygıyla…

Shakespeare, Atinalı Timon’un ağzından altına dair şöyle söylemiş:

Altın sarı, göz kamaştırıcı, değerli altın!

Bunun şu kadarı karayı ak, çirkini güzel, eğriyi doğru, adiyi soylu, yaşlıyı genç, korkağı yiğit eder,

...Ah tanrılar nedir bu? Niçin bu?

Rahiplerinizi, uşaklarınızı, yanınızdan kaçırır,

Çeker güçlü insanların yastıklarını başlarının altından.

Bu sarı köle: din de kurar, din de bozar, kutsar lanetliyi.

Hırsızlara yer, senatörlere kürsüde ün, şan, saygınlık kazandırır.

Haydi, git adı batası çamur!

Sen değil misin milleti birbirine düşüren”

 

Küreselleşme; içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran kapitalizmin çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya boyutunda kurduğu ekonomik egemenliğin son aşamasıdır. Gelişmiş ülkeler; mal, hizmet ve sermayeyi diğer ülkeler arasında olağanüstü bir hızla dolaştırarak, gelişmekte olan ülkelerin ekonomisini, sanayisini ve çalışanlarını büyük çapta etkilemekte, politik ve toplumsal dengeleri bozarak, gelir dağılımını kötüleştirmektedir. Küreselleşme aynı zamanda tekellerin aşırı kara dayanan birikimi için savaş, gerginlik, kaynak ve değerlerin yağmalanması demektir. Durum böyle olunca da, Dünyada yaklaşık 2 milyar insan sağlığa uygun içme suyuna ulaşamıyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün [FAO] verdiği rakamlara göre, her 5 saniyede 10 yaşın altında bir çocuk açlıktan ölmekte.

Dünyada yaşayan insanların yarısı günde 2 dolardan az parayla geçinmekte, her gün 30 bine yakın insan açlıktan ölmektedir. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası güçler aracılığıyla egemen kılınmaya çalışılan politikalar; yoksulluğa, eşitsizliklere, savaşlara, soykırımlara ve küresel felaketlere yol açmaktadır. Bu süreçte zengin ülkeler daha zenginleşmekte, yoksul ülkeler daha da yoksullaşmaktadır.

Dünya Bankası'nın verdiği rakamlara göre, 2018 yılında en büyük 500 özel şirket, Dünya Gayri Safi Yurt İçi Hasılasının [GSYH], dünya toplam gelirinin % 52,8'ini üretmiş. Bu, bir yılda üretilenin yarıdan fazlası... Shell ve Apple'ın yıllık cirosu 180 ülkenin bütçesinden büyük... Toyota'nın 2016 cirosu 254,6 milyar dolar. Bir perakende devi olan Walmart, dünya büyüklük sıralamasında Kanada'nın ardından onuncu sırada ve İspanya ve Avustralya ondan sonra geliyor... İlk 100'ün 69'u da şirket... Sadece 31'i devlet... Bu şirketlerin içerisinde altın ve değerli metal üreten şirketler de mevcut. BHP Billiton, Rio Tinto, Vale, Norilsk Nickel, Glencore, Anglo American, Newmont Goldcorp bunlardan bazıları.

Söz konusu şirketler, dünyanın dört bir tarafında buldukları değerli madenleri -bir şekilde- işlemekte ve artı değerleri ülkelerine taşırken geride tahrip edilmiş, zehirlenmiş bir coğrafya bırakmaktadır.

Altın, yüzyıllardır insanlığın ilgisini çeken bir maden olagelmiştir. Hava ve sudan etkilenmemesi, kolay işlenmesi, doğal renk ve parlaklığı gibi nedenlerle takıların, süs nesnelerinin ve kutsal objelerin temel hammaddesi olmuştur. Paranın değişim aracı olarak ortaya çıkması sonrasında para olarak kullanılmasıyla itibari değerinin sürekli artış gösterdiği bilinmektedir. Feodalizmin egemen olduğu dönemlerde kral hazinelerinde konak ve saraylarda sahne alan altın; kapitalist üretim ilişkilerinin başlangıç döneminde para piyasasının altına dayandırılması ile merkez bankalarının karanlık kasalarında hapsedilmiştir. Yenilip, içilmeyen doğal ortamda bozulmayan istenildiğinde kolaylıkla paraya dönüştürülen altın günümüzde de bir varlık belirtecidir. Altın; şahısların tasarruf aracı, şirketlerin sermayeleri olarak korunmakta ya da altın üretimi ile ilgili madencilik alanında faaliyet gösteren şirketlerin, uluslararası boyutlarda arama ve üretim yapan altın tekellerinin hisse senetlerinin borsada değer kazanması veya kaybetmesinin önemli bir aracı durumundadır.

Anadolu; tarihi dönemler içerisinde, üzerinde yaşayan toplulukların doğal kaynaklarını fark ettiği ve onları kullandığı ev sahibi bir coğrafyadır. Antik çağlardan itibaren altın (Sart antik kenti/Salihli/Manisa) üretimi yapıldığı bilinmektedir. Arama teknolojilerinin çok geliştiği günümüzde (uydu fotoğrafları, jeokimyasal yöntemler, jeolojik ve jeofizik yöntemler, derin sondajlar ve laboratuvar çalışmaları vb.) değerli mineralleri keşfetmek ve kaynaklara ulaşmak kolaylaşmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye’de potansiyel olarak ciddi anlamda altın varlığı tespit edilmiştir. Arama çalışmaları devam etmekte olup, mevcut kaynakların artabileceği düşünülmektedir. Zamanında MTA’nın bulduğu zuhurlar incelenmeye devam edilmiş ve geliştirilmiş, şirketler kendi çabaları ile odaklandıkları bölgelerdeki zuhurları kendileri geliştirmiş yada kamu sektöründen geçen kimi kişilerin şirketlere taşıdığı bilgiler sayesinde bu zuhurlara ulaşarak, buralarda proje yürütüyor duruma gelmiş yada maden açmış/açma noktasına gelinmiştir. MTA raporunda; “Altın, dünya rezervleri içinde % 0.5 ten fazla (yaklaşık % 2) paya sahip olduğumuz madenler arasındadır. Bu durumda Türkiye altın madeni bakımından zengin bir ülke olarak görülmektedir” denilmekte ve MTA’nın raporlarında görünür+muhtemel rezerv toplamı 700 ton olarak verilmektedir. Ancak, günümüze kadar pek çok yerde özel şirketler tarafından arama çalışmaları yapıldığı göz önüne alındığında bu rakamın daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Nitekim; MTA’nın 2016 yılında hazırladığı “Türkiye ve Dünya’da Altın” isimli raporunun 16. sayfasında “Türkiye’nin bilinen ve envanteri yapılmış toplam altın rezervi 1.175 tondur.” denilmektedir. Bazı çevrelere göre potansiyel rezervin yaklaşık 5.000 ton olduğu dile getirilmektedir. Altın madeni bulunma olasılığı yüksek sahaların aranması ve işletilmesi için çoğu arama ruhsatı olmak üzere 100 civarında ruhsat alınmış olup çalışmalar yoğun olarak sürdürülmektedir.

Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, ülkenin her bölgesinde altın rezervleri mevcuttur. Arama çalışmalarının daha çok Karadeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bunların yanında; Samsun’da, Zonguldak’ta, Giresun’da, Artvin’de, Tunceli’de, Bilecik’te altın arama çalışmalarının yoğunlaştığı da bilinmektedir.

Altın fiyatlarındaki artış sonucu çok düşük tenörlü yatakların da ( bir tonda 1 gram gibi) ekonomik olması sonucu düne kadar önemli olmayan sahalar bugün rezerv kategorisine girmektedir. Bunların yanında devasa iş makinelerinin yapılması, patlatma teknolojileri, kırma-öğütme tesislerinin boyutları ve zenginleştirme teknolojileri sonucu çok büyük ölçekli üretimlerin yapılması da mümkün hale gelmiştir. Sermaye birikiminin hızlı şekilde çok uluslu belli şirketlerin elinde toplanması ve küreselleşmeye paralel olarak düzenlenen maden hukuku mevzuatı ile üretimin altyapısı ve çerçevesi belirlenmiş, oyunun kuralları şekillenmiştir.

Tüm bunların sonucunda, doğanın yıkımı-dönüşümü ve çevre tahribatı önlenemez ve geri döndürülemez şekilde gerçekleştirilmektedir.

Türkiye’de endüstriyel anlamda ilk altın üretimi 2001 yılında Bergama’da başlamıştır. Bu süreçte, yöre halkının bazı gerekçelerle işletmeye yönelik olarak yaptığı itiraz ve eylemler epeyce ses getirmiştir. Daha sonraki yıllarda altın madenciliği ülkenin pek çok noktasında yapılmaya başlanmıştır. Bugün itibarıyla 18 işletmede aktif olarak üretim yapılmaktadır.

 

Şirketlerin yapısı incelendiğinde büyük bir çoğunluğunun uluslararası şirketlerle ortaklık yaptıkları görülmektedir.

-Balıkesir/Sındırgı/Kızıltepe Altın Madeni, (Zenit Madencilik; Ariana Resources (İngiltere; Londra borsasına kayıtlı şirket)

-Artvin Salınbaş-Ardala Altın Projesi, Ariana Resources

İzmir Efemçukuru ve Uşak Kışladağ Altın Madenleri, Eldorado Gold’un (Kanada) iştiraki olan Tüprag şirketi

-Çanakkale Kirazlı-Ağı Dağı Altın Projesi, Alamos Gold (Kanada)

-Kayseri-Develi Öksüt Altın Madeni Projesi Öksüt Madencilik (Centarra Gold Inc. Şirketinin iştiraki);

-Erzincan-İliç Çöpler Altın Madeni Anagold Madencilik % 80 Alacer Gold (Avustralya)-% 20 Lidya Madencilik (Çalık Holding)

-Artvin-Hod Altın Madeni Projesi %70 Lidya Madencilik (Çalık holding)-% 30 Sandstorm (Kanada).

-Çanakkale-Halilağa Bakır-Altın Projesi, Cengiz Holding (Kanadalı Teck Madencilik ve Pilot Gold’un geliştirdiği bir yataktır)

-Çanakkale-Lapseki’de bulunan bugün Nurol Holding iştiraki olan TÜMAD Madencilik tarafından altın işletmesi yapılan maden de Chesser Resources tarafından bulunmuş ve geliştirilmiştir.

-Adana-Horzum yöresinde (Pınargözü ve Akyaka) Kurmel grubuna ait Akmetal ile Pasinex (Kanada) (%50-%50) ortaklığında bulunan Hozrum Madencilik, yüksek tenörlü çinko üretmektedir.

Bunların dışında pek çok projenin benzer ortaklıklarla yürütüldüğü bilinmektedir. Yukarıdaki projelere bakıldığında çok uluslu şirketlerin Türkiye’nin jeolojisi, maden yatakları, türleri ve cevherleşmelerine vakıf oldukları görülebilmektedir. 30 yılı aşkın süredir Türkiye’de bulunan bu şirketler madencilik sektörüne devlet desteği, sağlanan teşvikler, bürokrat, siyasetçi kadroları ve işbirlikçileri ile girmiştir. Bu durum, neoliberal ekonominin bir gereği gibi gösterilmektedir. Şirketler ürettikleri altın madenini, serbest piyasa mekanizması gereği istedikleri şekilde tasarruf edebilmektedir. Bu altınlar, genellikle yurt dışında kendi ülkelerinde değerlendirilmekte ve borsalarında işlem görmektedir. Ülkemize ekonomik olarak ciddi bir katkısı olmadığı gibi pek çok olumsuzluğu ( çevre kirliliği, doğanın bozulması, kaynak kaybı vb.) beraberinde getirmektedir. Son yıllarda Merkez Bankası, bu şirketlerden piyasa değeri üzerinden altın satın almakta ve stok etmektedir.

SONSÖZ

İnsan yaşamını sürdürebilmek için yer kabuğundan yararlanmak zorundadır. İnsan, yer kabuğu üzerinde tarım yaparak beslenmesini sağlar, yer kabuğu içerisindeki mineralleri çıkararak yaşamsal bir çok ürün elde eder ve alet, araç-gereç yapar. En yaşamsal olan ilaç ve tıbbi cihazlardan tutun, barınmak, örtünmek, ısınmak, bir yere ulaşmak ve daha birçok olanaklara sahip olmak için yer kabuğundaki mineralleri kullanma dışında başka bir seçeneği yoktur. Yer kabuğundaki mineralleri çıkarmak ve sanayinin kullanımına sunma işinin adı madenciliktir ve madencilik insan yaşamı için olmazsa olmaz koşuldur.

Tüm bu veriler ışığında; altın üretimi hakkında bazı soruları sormak ve yanıt beklemek bu ülkede yaşayan herkesin hakkıdır;

-Bu durum altın madenciliği için söz konusu mudur ?

-Altının insanlığın gelişimi ve toplumun refahına katkısı nedir ?

-Proseste siyanür kullanılıyor olması,

-Diğer madenlere göre çok daha büyük devasa çukurların kazılması,

-Bunun için çok daha fazla orman ve tarım arazisinin yok edilmesi,

-Kazılan kayacın siyanür bulaştırılarak bir başka alana yığılıyor olması,

-Oluşacak olan devasa çukurda asit-maden drenajının mümkün olamayacağı,

-Daha sonraları olabilecek deprem gibi doğa olayları sonunda çevresel bir felaket yaşanabileceği vb.,

teknik içerikli gibi görünen ancak tüm insanlığı etkileyen sorulara yanıt bulmak gerekmektedir.

ASIL SORU

Bütün bu olumsuzluklar ve riskler göze alınarak altın, neden ve kimler için üretiliyor?

DAHA FAZLA