Saray'ın İdlib oyunu: Erdoğan yeni bir 'kazık' peşinde, bedeli ise halk ödüyor

Saray'ın İdlib oyunu: Erdoğan yeni bir 'kazık' peşinde, bedeli ise halk ödüyor

Suriye’de yaşanan son gelişmeleri İleri Haber yazarı Doğan Ergün ile konuştuk…

İleri Haber

Milli Savunma Bakanlığı (MSB); bugün İdlib'de Suriye ordusunun açtığı ateşle 5 askerin yaşamını yitirdiğini, 5 askerin de yaralandığını açıkladı.

Geçtiğimiz hafta da Suriye’nin kuzeybatısında bulunan İdlib’de Suriye ordusunun, TSK konvoyuna yaptığı saldırı sonucu 5 asker 3 sivil personel hayatını kaybederken 9 asker de yaralanmıştı.

Yaşanan son gelişmeler akıllara şu soruları getiriyor; “İdlip’te ne oluyor? Türkiye İdlip’te ne görüyor? ABD Suriye’den çekildi mi?...”

Süreci İleri Haber yazarı Erdoğan Gün ile konuştuk:

- İdlib’de şu an tam olarak ne oluyor? Suriye ordusu ile TSK’nin karşı karşıya gelme süreci nasıl gelişti? Bu açık bir savaşa evrilebilir mi?

Öncelikle İdlib, Suriye’nin kuzeybatısındaki bir eyalet. 2011’de iç savaş başladıktan sonra Şam karşıtı cihatçı güçlerin önemli kalelerinden biri oldu. Şam karşıtı güçlere, Türkiye, ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve İsrail çeşitli düzeylerde destek verdi. Bunlara destekçi ülkeler ve Batı’da “silahlı muhalifler” vb. gibi isimler verilse de aslında IŞİD ve El Kaide’nin ideolojik ağırlık oluşturduğu, bu örgütlerin çeşitli uzantılarıyla zaman içerisinde hep kol kola girmiş örgütlerden bahsediyoruz. 

Suriye ordusu, İran ve bağlantılı güçlerin ardından 2015’in sonlarından itibaren belli bir Rusya’nın da desteğini aldıktan sonra adım adım ülke genelinde kontrolü yeniden eline almaya başladı. İdlib’in büyük bölümünde ise El Kaide/El Nusra uzantılı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün hâkimiyeti bulunuyor. HTŞ militanlarının sayısının 25-30 bin civarında olduğu düşünülüyor. Bunlar arasında başka ülkelerden gelen yabancı cihatçıların sayısı hiç de az değil. TSK tarafından desteklenen ÖSO’ya bağlı gruplar da HTŞ ile birlikte Şam’a karşı savaşıyor. HTŞ bunların bir kısmına savaşarak diz çöktürdü, bir kısmı ise gönüllü bir şekilde ortak oldu.

Rusya ve İran destekli Suriye ordusu, ülkenin orta ve güney bölümlerinde kontrolü sağlarken, ağır silahlarına el koyduğu militanlarla İdlib’e gitmeleri konusunda anlaşma yapmıştı. O nedenle İdlib’in nüfusu son iki sene içerisinde bir hayli arttı.

İdlib krizi aslında en az iki yıldır “geliyorum” diye bağırıyordu. Türkiye ile Rusya arasında 2018’in sonunda varılan uzlaşıya göre, bölgede 15-20 km boyunca silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulması öngörülüyordu. Bu çerçevede, Ankara’nın sorumluluğu, cihatçıların ağır silahlarını teslim almaktı. Bu uzlaşı sonuç vermedi. Astana sürecinin öncüleri Türkiye-Rusya-İran arasında hep bir gerilim kaynağı olan İdlib için son olarak geçen ay yine bir ateşkes uzlaşısı sağlandığı söylense de, bu da uzun süreli olmadı. İdlib’in hava sahası ise Rusya’nın kontrolünde.

Suriye ordusu ülkede egemenliğini büyük oranda sağlamak üzere İdlib’in geri alınmasını ülke genelinde hâkimiyet sağlamak açısından önemsiyor. İdlib’deki direnişin kırılması, 9 yıla yaklaşan iç savaşın büyük oranda bitmesi ve istikrar için bir kapının aralanması anlamına gelecek. Suriye’deki kazanımlarından vazgeçmek istemeyen ve bu ülkedeki istikrarı sağlamaya çalışan güç olarak Rusya ve kendi savunma hattını Suriye’den çeken İran açısında da İdlib’in geri alınması büyük önem taşıyor. Bunun için ilk aşamada TSK’nin, İdlib’in güneyine sarkan gözlem noktalarının daha kuzeye çekilmesi ve Suriye ordusunun kara harekâtını daha rahat şekilde sürdürebilmesi isteniyor.

- Peki, Ankara, İdlib’e bakınca ne görüyor?

1. Halihazırda TSK’nin İdlib ve çevresinde 12 civarında gözlem noktası bulunuyor. Civarında diyoruz çünkü Suriye ordusu bölgede ilerledikçe kimi gözlem noktalarının yerleri değiştirildi, kimileri kapatıldı, yeni gözlem noktaları da inşa edildi. Uzun süredir buradaki gözlem noktalarının güvenliğinin sağlanması çok ciddi bir sorun.

2. İdlib’in yeniden Şam kontrolüne geçmesi halinde, Türkiye’nin kuzeyde egemenlik kurduğu bölgenin akıbeti de yeniden sorgulanmaya başlanacak. Türkiye, ABD ile birlikte Suriye’nin egemen hükümeti tarafından davet edilmeyen iki önemli silahlı güçten biri konumunda.

3. İdlib’de 4 milyona yaklaşan nüfusun önemli bir bölümü çatışmalar nedeniyle Türkiye sınırına akın ediyor. Sınıra akın eden göçmen sayısının son iki ayda 800 bine yaklaştığı düşünülüyor.

4. AKP iktidarı açısından en önemli sorunlardan bir diğeri, Şam’ı istikrarsızlaştırmak ve bölgede cihatçı etkisini artırmak açısından kritik güçlerin yenilgiye uğraması… Zira artık Suriye’nin siyasi geleceğinin ne olacağı sorusu daha da yakıcı bir şekilde gündemde ve sahada ne kadar güçlüyseniz, masada da o kadar güçlü hale geliyorsunuz. 

İşte bu tablo içerisinde, Suriye ordusunun ilerlemesi sırasında geçen hafta İdlib’de 7’si asker olmak üzere 8 Türk hayatını kaybetti. TSK’nin karşı ateşinde de çok sayıda Suriye askerinin öldüğü bildirildi. Daha sonra TSK’nin bölgeye ciddi bir sevkıyat yaptığını biliyoruz. Ve bugün de Taftanaz bölgesinde yine Suriye ordusunun ateşiyle 5 asker hayatını kaybetti.

Bütün olan bitene baktığımızda şunu net bir şekilde ortaya koyabiliyoruz. Yukarıda saydığımız Ankara’nın İdlib önceliklerinin, Rusya, İran ve zaten Şam’ı herhangi bir şekilde ikna edebilecek güçte olmadığı görünüyor. Bir hafta içerisinde 12’si asker toplam 13 kayba rağmen gür sesle herhangi bir söz söylenemiyor olmasının nedeni de Ankara’nın İdlib’deki gayrimeşru pozisyonu. Bu nedenle, evet, provokasyonlara açık çatışma sahasında her an her şey olabilir ancak şu an için daha olası senaryo, Ankara’nın İdlib için hesaplarını gözden geçirmesidir.

Yağlı güreşte “kazık” adı verilen bir oyun vardır. Hayli etkili bir oyun olan kazıkta, bir elinizi rakibin kısbetine sokarsınız. RTE’nin başında olduğu Saray Rejimi, Suriye’de ve örneğin son olarak Libya’da bu oyuna çokça başvurdu. RTE kazık atmayı çok seviyor. Bu sayede, kendine siyasi ve askeri mevziler edinmek, vekil güçleri etkin bir şekilde kullanmak istiyor. Ancak kazık atmayı iyi bilmek gerekir, yanlış bir hamlede kolunuz kırılabilir. İşte İdlib’deki durum şimdi RTE’nin attığı kazıkların başına dert açabileceği bir noktaya doğru hızla evriliyor. RTE'nin bu kaziklarinin bedelini yalnız ölüme gonderilenler değil Türkiye dahil tüm bölge halkları ödüyor.

- Son süreç Rusya ile bir karşı karşıya gelme anlamına gelir mi? Bir tarafta da bu süreçte sessiz kalan bir ABD var, kuşkusuz mevcut tabloda pay sahibi olan taraflardan biri ancak henüz bir tepki vermedi. ABD Suriye’den elini ayağını çekti mi?

Bugünkü uluslararası konjonktürde, Rusya’nın Türkiye’yi tümüyle kaybetmek istemeyeceği açık. Moskova açısından, silah satabildiği bir NATO üyesinin olması, hele ki bu ülkenin Türkiye olması bulunmaz nimet. Ancak Ankara’nın mevcut İdlib zorlaması, Suriye bağlamında Moskova açısından tahammül sınırlarının ötesinde bulunuyor. Rusya gibi, Suriye’deki savaşın daha uzun süre devam etmesini istemeyen bir güç açısından, TSK destekli güçlerin Şam’la savaşa devam etmesi veya bölgedeki kontrolün önünde bir engel teşkil etmesi kolay kabul edilebilir bir pozisyon değil. Bu açıdan, daha önce de söylediğim gibi, Ankara’nın meşruiyet problemine işaret edilerek, “makul sınırlara” çekilmesi için basınç oluşturulacaktır. Zaten, Moskova yönetimiyle hayli yakın gazeteler de bir haftadır, Türkiye’nin örneğin Libya’ya cihatçıları bizzat götürdüğüne ilişkin haberleri yoğunlaştırmış durumdalar. Bu tür adımların amacı Ankara’yı diplomatik olarak sıkıştırmaktır.

Ankara açısından da Rusya ile ilişkilerin stratejik önemi bulunuyor. Saray Rejimi Rusya ile ilişkilerini, ABD ve Batı’dan taviz alabilmek için bir koz olarak kullanabileceğini birçok kez deneyimledi. Bu bakımdan, Ankara da elindeki bu avantajı bir çırpıda harcamak istemeyecektir.

Öte yandan, meselenin bir de ABD boyutu var. Ankara’nın son dönemde mesafeyi açar gibi göründüğü Washington ile daha yakın bir ilişkiye geçmeye çalışacağı açık. Bu sürecin başladığını da söyleyebiliriz. Hatta bugün AKP Sözcüsü Ömer Çelik, NATO’nun da üyesini koruma misyonu olduğunu hatırlatarak transatlantik ittifakına yardım çağrısında bulunmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Zaten gerek ABD, gerekse Türkiye dahil NATO’nun diğer üyeleri için Şam’ın istikrarsızlığı mutabakat noktasını oluşturuyor. Özellikle son dönemde ABD’nin İran üzerindeki baskısını artırdığı da düşünüldüğünde, ABD açısından Türkiye-Suriye ve Türkiye-İran gerilimleri bir hayli kullanışlı sonuçlar verebilir.