Saray'ın hayal kurma hakkı yok mu?

Saray'ın hayal kurma hakkı yok mu?

‘’Aman Saray’ın gönlü olsun, sermayenin cebi dolsun, zenginler daha zengin olurken fakirler hastane koridorlarında ölsün’’ diyorlar. Yok öyle yağma!

Birçok Avrupa ülkesinde planlanan ancak hayata geçirilme noktasında kararsız kalınıp, uygulamaktan vazgeçilen yöntem: Şehir Hastaneleri. Bir başka deyişle sağlık alanının yeni özelleştirme hamlesi.

Birçok ülkenin hem maliyet, hem sağlığa ulaşım hakkı, hem de çalışanlar açısından sıkıntılı olduğuna kanaat getirilip vazgeçtiği bu hastane projesi kimin en büyük hayali olabilir peki?

Erdoğan’ın.

Sağlıkta özelleştirmenin geçmişine bakacak olursak Anavatan Partisi’nin bu alanda özel bir yerinin olduğunu görürüz. Anavatan Partisi 1983 yılından 1991 yılına kadar aralıksız tek başına iktidarda kalmış, ülke siyaseti ve özelleştirmeler başlığında sermayeye birçok kapıyı aralamıştır.

O dönemlerden bugüne sağlıkta dönüşüm AKP/Saray Rejimi tarafından yasal olarak yürürlüğe sokulmuş durumda. 2002 yılında yasal olarak güvence altına alınan özelleştirme politikaları ise sağlık alanında dayatılan liberal politikaların sadece bir yansıması. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere neredeyse her alanda merkezine rantı alan yaklaşımla, bugün sosyal devlet anlayışının altı resmen boşaltılmıştır. Bu sebeple şehir hastaneleri; devletin vatandaşına karşı sağlamakla yükümlü olduğu sağlık hizmetlerini, belirli bir süre boyunca, özel sektörün himayesine verdiği işletme modeli olarak pekala tanımlanabilir.

2003 yılında sağlıkta reform denilerek yürürlüğe sokulan ''Sağlıkta Dönüşüm Politikası'' performansa dayalı ücreti getirirken, 2005'te SSK sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığı'na devredildi.

Temmuz 2016 da ise 'yap-kirala-devret' anlayışı yani Kamu Özel Ortaklığı Modeli devreye girdi ve Şehir Hastaneleri için kollar sıvandı.

Kamu Özel Ortaklığı Modeli

KÖO MODELİ: Hazine adına kayıtlı ve sağlık tesisi yapmak için uygun olan taşınmazın bakanlığa tahsis edilmesiyle, maddi geliri tamamen özel ortak tarafından karşılanan bir yapının yapılması ve aynı yapının (hastanenin) bakanlık adına devlet tarafından belirli bir yıla kadar kiralanması modelidir. Bu modelin somutlanmış hali ise bugün Şehir Hastaneleri'dir.

KÖO Modeli kapsamında 900 Yataklı bir sağlık yerleşkesinin 15 Ocak 2015 tarih ve 29237 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ön yeterlilik ihalesi ilanının 1. Maddesi’nde şöyle belirtilmiştir:

''Yüklenici; projenin finansmanını, uygulama projesini, tasarımını, inşaatını, medikal cihazlar ile diğer donanımlarını ve tesis için gerekli mefruşatı sağlayacaktır. Yüklenici; ayrıca tesislerin bakım ve onarımını, görüntüleme, laboratuvar ve diğer tıbbi destek hizmetleri ile bilgi işlem, sterilizasyon, çamaşır, temizlik, güvenlik ve yemek gibi destek hizmetlerinin sunumunu ve sağlık hizmetleriyle uyumlu olarak Bakanlık onayı alacak ticari alanların yapım ve işletilmesini üstlenecektir. Kamu-özel işbirliği ile gerçekleştirilecek olan projenin yapım dönemi 2,5 yıl; çeşitli nedenlerden yapım için uzatma verilirse en çok 3,5 yıl; işletme dönemi de 25 yıl olmak üzere sözleşme süresi toplam 27,5 yıl; yapım süresinde uzatma verilmişse en çok 28,5 yıldır.”

Bu ilana göre; hastanenin tıbben yönetimi ve bakanlığın kendi sağlık çalışanlarını istihdam etmesi yine bakanlığın kontrolünde olacak ancak hastanenin finansal yönetimi, taşeron alanı ve ticari işletmesi özel ortağın tekelinde olacak.

Sözleşmesi imzalanan 20'ye yakın Şehir Hastane'si var. İstanbul'dan Yozgat'a birçok ilde proje için somut adımlar atıldı. Atılmaya devam ediyor.

Bakanlığın hastaneler üzerindeki temel misyonu denetleme, düzenleme ve yönetme mekanizmasıdır. Tıbben insyatifin bakanlıkta olması, bakanlığın diğer ticari başlıklarda söz hakkının olamayacağı ihtimalini su yüzüne çıkarıyor. Şehir Hastaneleri'nin kompleks yapısı, olası yönetimsel karışıklık durumunda bakanlık saf dışı, özel ortak söz sahibi olacak. Hastaların olası mağrudiyetleri ve yönetimsel krizin çözümünün doğrudan özel ortağa bırakılması ise başlı başına büyük bir sorundur. 

Şehir merkezlerinde büyük ve çok binalı Şehir Hastaneleri’nin kendine yer bulamaması, hastanelerin şehir dışına, hastaların ulaşmakta zorlanacağı noktalara kurulması sorununu da yaratıyor.

Yine kompleks yapıdaki bu hastanelerin geniş arazi alanlarına yayılması ve yapı olarak büyük olması özel ortağın hastane alanı içerisine dilediği şekilde ticari işletme açmasını sağlayabilir. Bunu hangi kurul, hangi bakanlık denetleyecek?

Özel ortaklarla yapılan anlaşmalara göre devlet hastane tetkiklerinin yoğun yapılması ve yatak doluluk oranının %70'in altına düşmeyeceğini bu şirketlere 'garanti' etmiştir. Aynı sözleşmelerde yatak yeterli doluluk oranına ulaşamazsa devlet bu şirketlerin zararlarını karşılayacaktır deniyor.

Esas görevi hastalık oranını azaltmak, tedavi süresini kısaltmak olan bakanlık özel ortağına hasta garanti ediyor!

Saray’ın hayali Şehir Hastaneleri’yle sırf kota dolsun diye hastalara gereksiz tahlikler/tetkikler istenebilir, hastalar %70 oranını tutturmak için fazladan hastane yataklarına bağlanabilir. Yatak doluluk ve tetkik yoğunluk oranını yakalayabilmek için başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları yönetimin baskısına maruz kalabilir, uzun süreli hastane yatışları hastane enfeksiyonlarına sebebiyet verebilir. Mortalite ve morbilite oranlarında ciddi artışlar görülebilir. Bunların yanına onlarca cümle daha eklenebilir.

Ancak en tabi hakkı sağlığa ulaşma, sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanma ve devlet güvencesiyle iyileşme olan yoksul yurttaş doğru tedaviyi aldığından nasıl emin olacak? Şehir Hastaneleri'nin kimin cebini dolduracağı bugün az çok bellidir. Bir başka net olan şey ise bu "hayalin" işçinin, emekçinin, yoksul halkın çıkarına olmadığıdır.

‘’Aman Saray’ın gönlü olsun, sermayenin cebi dolsun, zenginler daha zengin olurken fakirler hastane koridorlarında ölsün’’ diyorlar.

Yok öyle yağma!

DAHA FAZLA