Sahici toplum için: İyilik üzerine

Sahici toplum için: İyilik üzerine

İnsanı ve insanlık tarihini iyilik perspektifinden tartışan, köklü felsefelerin temel konusu olan iyiliği maddi koşullarla ele alan değerli bir çalışma.

Yunus Emre Göçenoğlu

Toplumsal bir tasavvuru veya anlatısı olan her düşüncenin mutlaka etik üzerine tartıştığı görülür. Bu tartışmanın büyük bir bölümü bilinçli veya bilinçsiz şekilde iyiliğe çıkmaktadır. Dolayısıyla makro düşünceler, köklü felsefeler ve büyük dinlerin iyilik üzerine kurulu olmaları veya iyiliğin var olup olmadığı ve ne olduğu üzerine kafa yorulması; ilk olarak insan nedir daha sonra insan nasıl ve ne şekilde yaşamalı sorularını açığa çıkarır.

Tıpkı bir insanlık tarihi gibi iyiliğin tarihi de dünyanın farklı yerlerinde ve farklı dönemlerinde bizzat insan edimiyle sürekli değişime uğramıştır. İnsanlık tarihi büyük anlatılar için kuşkusuz ne kadar önemliyse iyiliğin tarihi de insan eylemlerinden ve toplumsal tasavvurdan kaynaklı o kadar önemlidir.

İyilik yalnızca tekil insana içkin psikolojik bir kavram olarak değil, tarihsel ve toplumsal olarak sosyolojinin ve felsefenin de ilgi alanına girmektedir. Dolayısıyla antik çağ filozoflarından beri süre gelen şu kilit soru yerinde olacaktır: İnsanların özünde iyilik mi yatıyor bencillik mi? Bu sorunun cevabı kimilerini insan özünü tartışmaya götürür. Ancak oraya gitmeden benliğin tekil mi yoksa müşterek mi olduğu sorusunu cevaplamakta fayda vardır çünkü bu her iki soruyu da aydınlatacaktır. Protestan reformuna kadar iyilik farklı biçimlerde bireyciliğe karşı galip gelmiş fakat bu süreçten sonra Katolik ruhban sınıfının yozlaşması, tahakkümün kurumsallaşmaya başlaması ve iktidar mücadeleleri Tanrı tarafından bahşedildiği inanılan iyiliği dahi yozlaştırmıştır. 1648 İngiliz Devrimi, sekülerliğin artması ve kapitalist gelişme doğrultusunda iyilik bencilliğe karşı mağlup gelmiş ve hayırseverliğin içerisinde hapsolmuştur. Kapitalizm bizzat bencil insanı ve hayırsever insanı bir arada tutmaktadır. Günümüzde kapitalizm, “hizmetçilerini boğaz tokluğuna çalıştırırken öksüz köpek yavruları için gözyaşı döken duygusal insanlar” yaratmıştır. Bununla da kalmamış kişisel gelişim adı altında bencilliği pekiştirmiştir. Benliğini yalnızca “ben” bilinciyle geliştiren, bu nedenle tahakküm ilişkisini açığa çıkaran, önce doğadan soyutlanıp daha sonra sürekli olarak doğaya içkin olmaya çalışan ama asla başarılı olamayan, yalnızca doğanın kendisine bahşettiği şeylerle yetinen ama bunu da mahveden ve tüm toplumsal ilişkileri metalaştıran kapitalizm hiç sorun yokmuş gibi diğer yandan mutluluk ve refah seviyesini artırmak iddiasıyla yardımsever bir topluluk yaratıyor. Bencil gelişen ve kendisinden başka hiçbir şeyi önemsemeyenler ile hayırseverleri aynı potada eriten kapitalizm toplumsal olan her şeyin “ben”e zarar vereceği üzerine kurguladığı insan tipolojisine aynı zamanda iyiliğin sahte bir şey olduğunu öğretmektedir. Gelişkin “ben”e haz peşinde koşmayı “sonsuz özgürlük” adı altında doğallaştıran kapitalizm böylece hem sömürüyü meşrulaştırmakta hem de insana ait ve insanın ürettiği diğer tüm duyguları ikincil kılmaktadır.

İnsanlık tarihini 100 bin yıl olarak ele alırsak bunun yaklaşık 95 bin yılı sınıfsız, sömürüsüz ve insanlar arası zorunlu bir ilişkiden açığa çıkan eşitlikle geçmiştir. Bu demek oluyor ki insanlık 95 bin yıl kolektif çalışma, birbirine ihtiyaç duyma, birbiriyle var olma, bütünleşme, dayanışma, fedakârlık, iyilik vs. kavramlarıyla hemhal olmuştur. Neredeyse 100 bin yıllık insanlık tarihinin içerisinde iyiliğin mirası günümüzde kapitalizm tarafından ayan beyan bertaraf edilmektedir.

Psikanalist Adam Phillips ve tarihçi Barbara Taylor’ ın ortak eseri olan “İyilik Üzerine”, iyiliğin insandan ve onun tarihinden nasıl sökülüp atıldığını anlatıyor. Kapitalizm ve onun serbest piyasası insan ilişkilerini duygu paylaşımından koparıp onu yalnızca “nakit paylaşımına indirger” ve böylece bir yandan kutsallaştırdığı aile, topluluk gibi kurumları diğer yandan çürütmüş olur. Kitap, insan ilişkilerindeki bu çürümeyle ve dayanışmanın yerine yalnızlığı, sevginin yerine menfaatçiliği koyan kapitalizmle hesaplaşma işine girişmektedir. Kapitalizmin iyiliği “ahlaki üstünlük, baskıcı hayırseverlik” ile tanımlamasına karşı Adam Phillips ve Barbara Taylor bu kitapta iyiliğin içgüdüsel olduğunu savunur. Bizi tekrardan bize hatırlatacak olanın başkalarını önemsemek ve duygu paylaşımı olduğu, bu durumun da kapitalizmde mümkün olmadığını belirtmeleri “ne yapmalı” sorusuna verdikleri en güzel cevabı oluşturmaktadır. Kapitalizm “girişim kültürü” ile herkesin servet sahibi olabileceği ve bu durumun mutluluk kaynağı olduğunu belirtir. Ancak bizzat yaşadığımız kadarıyla dahi “girişim kültürü”nün yabancılaşmayı ve kaygıyı açığa çıkardığını dolayısıyla mutluluk yerine çeşitli psikolojik rahatsızlıklar yarattığını, hepimizi birer “nevrotik” kişiliklere dönüştürdüğünü kolaylıkla anlayabiliyoruz.

İyilik fıtratımızda var fakat iyi bir topluluk için eşitlik şart. Eşitlik tabiatımızda var ancak eşit bir toplum için dayanışma şart. Kapitalizm ve onun politikaları biz insan türü için uygun değil, iyiyi aramaya çıkanlar için ise hiç uygun değil. Eğer kapitalizm iddia edildiği üzere insan türünü geliştiren, varoluşunu artıran veya iyi bir yaşam fırsatı sunan bir sistem olsaydı hepimizi haz ve hız peşinde koşturup ya da yalnızlığı, özgürleştirici bir seçenek olarak dayatıp biz insanları her gün bir yenisi eklenen psikolojik kişilik bozukluklarıyla birer “hasta” olarak kategorize etmezdi. İnsanı “hasta” olmaktan kurtarmak istiyorsak birbirimizin yüzüne bakmalı, hemen yanı başımızdaki ile yetinmemeli bizden en uzak olana el uzatmalıyız. İyiliği aramak istiyorsak önce düşmanı bulmalı, ancak düşman içgüdülerimiz veya özümüz değil; ilk olarak insanın insanla olan ilişkisini salt bir meta ilişkisine çeviren kapitalizm, onu besleyen kurumlar ve buradan çıkar sağlayanlardır. İyiliği aramaya çıktığımız bu yolda haz sahiden insanın vazgeçilmez bir parçası olarak sürekli karşımıza çıkıyorsa da iyiyi bulmak zorundayız çünkü “yaşamaktan haz almak için başkalarının iyiliği gerekli”. Ezcümle olarak şunu da unutmadan: Sahici iyilik, içinde düşmanlığı ve çatışmayı barındırır. Çünkü ister tarihin ilerlemesinde isterse insanın bireysel gelişiminde başarı, başarısızlıkların birikimi sonucu meydana gelir. 

Künye: İyilik Üzerine, Adam Phillips & Barbara Taylor, Çev. Selin Sıral, Ayrıntı Yayınları, 2022, 111 Sayfa.

DAHA FAZLA