RTÜK'ün ekran karartma kararı yargıya taşındı

RTÜK'ün ekran karartma kararı yargıya taşındı

Halk TV ve TELE 1’e verilen “5 gün ekran karartma” cezası yargıya taşındı. RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyeleri Okan Konuralp ile İlhan Taşcı, kararın iptali için mahkemeye başvurdu.

RTÜK tarafından alınan kararla Halk TV ve TELE 1’e verilen “5 gün ekran karartma” cezası yargıya taşındı. RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyeleri Okan Konuralp ile İlhan Taşcı, kararın iptali için mahkemeye başvurdu. Konuralp ve Taşcı’nın idare mahkemesine verdiği dilekçede, RTÜK üyesi olarak basın özgürlüğü ve düşüncenin yayılması özgürlüğünün güvence altına alınmasının görevleri arasında olduğu vurgulandı.

BirGün'de yer alan habere göre, dilekçede ayrıca, “RTÜK’ün düzenleme görevi, özgür yayıncılık ortamını oluşturma, yayıncıların karşılaşacağı olası engelleri ortadan kaldırma ve haber alma hakkına tüm yurttaşların erişimini de kapsamaktadır. RTÜK’ün son kararı basın ve düşünce özgürlüğüne doğrudan müdahaledir” denildi.

RTÜK üyeleri Konuralp ile Taşcı’nın avukatı Gökhan Tekşen, nöbetçi idare mahkemesine başvurarak, RTÜK’ün Tele 1 ve Halk TV’nin ekranlarının karartılması kararının yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini istedi.

'RTÜK DEVLET İLE HÜKÜMET POLİTİKASI ARASINDA AYRIM GÖZETMİYOR'

Ulusal ve uluslararası çok sayıda karara yer verilen dava dilekçesinde, RTÜK’ün devlet politikası ile hükümet politikası arasındaki ayrımları gözetmediğini, hükümete yönelik her türlü eleştirinin doğrudan doğruya devlete yönelikmiş gibi değerlendirilerek yaptırım kararları verdiği vurgulanarak, şu ifadeler kullanıldı:

"İktidar politikalarının eleştirilmesinin bağlamından kopartılarak, devlete yönelik bir saldırı, itham olarak yorumlanmaya başlanması, demokratik bir hukuk devleti açısından sorunludur. Zira, seçimle başa gelmiş bir iktidarın politikalarının eleştirilmekten vareste tutulması düşünülemez. Sonuçta bir siyasi parti olan iktidarın eleştirilmesi, devlete yönelik işlenmiş 'suçlar' kategorisinde değerlendirildiğinde karşımıza 'parti devleti' çıkartacaktır ki, bunun demokrasinin ve hukuk devleti ilkesinin ihlali anlamına geleceği son derece sakıncaları olacağı asıl bu nedenle ülkenin birlik ve bütünlüğünün tehlikeye düşeceği tarihsel olarak görülmüştür. Bir siyasi partide yaşanacak gelişmeler nasıl ki devlete atfedilemeyecekse, partiye yönelik eleştiriler de devlete yapılmış sayılamaz. Diğer türlü partide oluşacak bir ayrışma, bölünme, çatışma ki mevcut iktidar partisi de bunları yaşamış içinden iki ayrı grup çıkmıştır şu ana kadar, devlette de yaşanacak anlamına mı gelecektir? Bu son derece tehlikeli bir bakış açısıdır.

Gazetecilerin iktidarın dış politikasına yönelik eleştirilerinin, 'Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olamaz' hükmünü ihlal ettiği değerlendirmesi zorlama, gazeteciliğin doğasına yönelik doğrudan doğruya müdahale, iktidar partisini devletle bir tutmaya dönük sakıncalı bir karardır.

İfade özgürlüğünün yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına aldığına işaret edilen dilekçede, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran 'bilgiler' ya da 'düşünceler' için de geçerlidir. Çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın 'demokratik bir toplum' olamaz."