Refah devleti siyaset ilişkisi

Refah devleti siyaset ilişkisi

Taban siyasetinin merkezi formel proletaryadan enformel proletaryaya, Kürt olmayanlardan Kürtlere, şehir merkezlerinden varoş ve kırsal bölgelere kaydıkça refah sisteminin odağı da sosyal güvenlik programlarından sosyal yardım programlarına kaymıştır.

Ufuk Akkuş

19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ve 20. yüzyılın ortalarında gelişim gösteren refah sistemlerinin amacı, hedefi ve sonuçları pek çok çalışmada ele alınmıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı'nın Batılı ülkelerde muazzam bir gelişme gösteren refah devleti uygulamaları, ortaya çıkışında daha çok dar kapsamlı yoksulluk yardımları şeklinde uygulanmıştır. 1940’lı yıllarda ise dar kapsamlı sosyal yardımlardan istihdam temelli sosyal güvenlik sistemlerine kaymıştır. Erdem Yörük, “Türkiye’de Refah Devleti ve Siyaset” adlı kitabında, çağdaş refah sistemlerinin gelişimi konusunda literatürde siyasetin rolü ve işlevi açısından bir boşluk olduğunu öne sürerek bu kuramsal boşluğun doldurulması önerilerini Türkiye‘deki refah sistemi açısından değerlendiriyor.

Yörük’e göre ilgili literatürde yapısalcı iddialar hakimdir. Yani refah politikaları dönüşümünün altında ekonomik ve demografik dönüşümlere yönelik neredeyse mekanik bir tepki yattığı savunulur. Aslında burada geniş siyasi açıklamalara ihtiyaç vardır. 20. yüzyılın ortalarında refah sistemi formel çalışanlara emeklilik, işsizlik, sağlık sigortası, sendikalaşma ve toplu sözleşme gibi haklar sağlarken 1980’lerden sonra formel istihdamın güvenceleri azaltılmış, daha sınırlı işsizlik sigortaları politikaları benimsenmiş, hizmetler özelleştirilmiştir. Bir yandan da yoksullar için sosyal yardım programları ve ücretsiz sağlık yardımları artırılmıştır.

Refah sistemi politikalarının sosyal yardımlardan sosyal güvenliğe yönelişi sanayileşme ve kentleşmeye bağlanmıştır. Bu sanayicilik mantığı tezi sanayileşme ve kentleşme süreçlerinin kamu harcaması yarattığını ileri sürer. Çünkü bu süreçlerde aile ve cemaatlerin sosyal olarak kendilerini koruma yeterlilikleri azalmış ve devletler mekanik olarak sosyal güvenlik politikalarını geliştirmişlerdir. Refah sisteminin gelişiminde diğer sebep ise Keynesçi mantıkla eksik tüketim krizini çözmek olarak formüle edilmiştir. Yani devlet eliyle istihdam yaratılmış, ücretler artırılmış ve böylece kitlesel tüketim sağlanmıştır. Yörük, refah politikalarının oluşumunda sınıf mücadeleleri ve siyasi çatışmaları dikkate almadıkları için yapısalcı kuramcıların tezlerinin yetersiz olduğunu öne sürer. Refah devletlinin gelişiminde, gerek militan işçi sınıfının siyasi başkaldırısını, gerekse de 1917 Ekim Devrimi ile diğer ülkelere yayılma potansiyeli taşıyan komünizm dalgasını önlemenin büyük payı olmuştur. Devletler, alt sınıfları siyaseten mobilize etmek için de sık sık refah politikalarını kullanmışlardır.

Yörük, Türkiye’de toplumsal grupları yönetmek ve düzene sokmak için refah sisteminin neoliberal politikalara rağmen çarpıcı biçimde genişlediğini öne sürüyor. Ayrıca refah programlarının da Kürtlere gizli bir politik ayrımcılık yapılarak adaletsiz biçimde dağıtıldığını savunuyor. AKP’nin siyasi ömrünün bu kadar uzun sürmesini de yoksullara yönelik yapılan sosyal yardımların genişlemesine bağlıyor. Yörük’e göre toplumsal hareketlerin ve çatışmaların sosyal politikalara etkisi ihmal edilmiş bir konudur. Oysaki sosyal refah programları iç çatışmaları azaltmada kullanışlı bir yürütme aracıdır. Sosyal politika önlemleri hem muhalif hareketleri soğurabilir ve insanların sıkıntılarını azaltarak hükümetlere meşruluk kazandırabilir, hem de siyasi ayaklanmaların ardındaki saikleri ortadan kaldırarak ayaklanma ihtimalini azaltabilir. Daha da ötesi, sosyal politikaların maddi koşulları iyileştirmediği durumlarda bile siyasi radikallere desteği önleyecek bir ideolojik “şefkatli devlet” hayali üretmek için de kullanılır.

İstihdam temelli refah programlarının yerini büyük oranda sosyal yardımların alma sebebini devlet otoritelerinin, artık enformel istihdam edilen kentli grupları formel istihdam edilenlerden daha önemli ve tehlikeli görmesi olduğunu savunan Yörük, söz konusu enformel grubun büyük çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğunu öne sürüyor. Ve devletin gerek İstanbul’da gerekse Kürt illerinde Kürtlerin radikalizmini içermek için refah politikasını ağırlıklı olarak söz konusu kentli yoksullara yönelttiğini iddia ediyor.

1990’lardan sonra refah politikalarının büyük kısmı yeniden yapılandırılmıştır. Yoksullara yönelik gelir testine dayalı sosyal yardım ve ücretsiz sağlık hizmeti programları ciddi ölçüde genişlemiştir. Böylece yoksullara yönelik ücretsiz sağlık hizmeti, şartlı nakit transferleri, gıda programları, barınma ve eğitim ile engellilik yardımlarında keskin bir artış olmuştur. En geniş yardım programı ise 1992’de uygulamaya konulan ücretsiz sağlık hizmeti sunan “yeşil kart” programıdır. Yeşil kart kullananların oranı 2003’te Türkiye nüfusunun %4,2’sini kapsarken, 2010’larda % 10’un altına düşmemiştir. Sosyal yardımların hız kazandığı 2000’li yıllarda Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün şartlı nakit transferleri, gıda yardımı, barınma ve eğitim yardımları büyük çapta artırılmıştır. 1986 yılında kurulan Sosyal Yardımlaşma Fonu ise sosyal yardımları kayda değer ölçüde genişleten bir devlet kurumu olmuş ve 2000’li yıllarda toplam nüfusun %10’undan fazlasına hizmet götürmüştür.

Yörük’ün tezine göre bütün bu sosyal yardımlardan yararlananların önemli bölümü Kürtler ve AKP seçmenlerinden oluşmaktadır. Bu bulguların ışığında da Türkiye’deki sosyal yardımların yoksulların ihtiyaçlarına hitap ederek toplumsal düzeni sağlama ve parti politikalarına hizmet etme işlevi gördüğü sonucuna ulaşılıyor. Yani refah devleti insanların refahını tesis etmekten çok onları disiplin altında tutmayı ve içermeyi amaçlıyor olabilir.

Kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi, tarımsal gelir fırsatlarının tükenmesi gibi neoliberal politikaların etkisiyle enformel istihdama yöneliş artmıştır. Yörük’ün saptamasına göre; özellikle 1990’lardan sonra başlayan Kürt göçü de enformel istihdamın gelişmesinde rol oynamıştır. Büyük bölümü Kürtlerden oluşan enformel proletarya siyasi radikalleşmeyi kontrol etmeye ve seçmen desteğini harekete geçirmeye yönelik siyasi çabalar sosyal yardım politikalarının genişlemesini ve dağıtımını şekillendirmiştir. AKP döneminde sosyal güvenlik programları açısından gerileme ve sosyal yardım programları konusunda da genişlemenin varlığından söz eden Yörük, refah sisteminin şekillenmesinde siyasi faktörlerin etkilerini ısrarla vurgular. Yörük’e göre 1990’lı yıllarda İslamcı partilerin yönettiği belediyeler yoksulları radikal İslamcılığa yöneltmek için sosyal yardımları kullandılar. 2000’lerde ise İslamcılar iktidara gelince Kürt enformel proletaryasını içerecek politikaları izlemeye başladılar. Yörük, enformel proletaryanın büyümesinde en büyük payın Kürtlerin zorunlu göçünden kaynaklanmasına bağlıyor. Ve de enformel proletaryanın büyük çoğunluğunun Kürtlerden oluştuğu saptamasını yapıyor.  Bu tespit zorunlu göçün, küçük meta üreticisi konumunda olan Kürtleri kentlerde proleter konumuna getirdiyse anlaşılabilir. Ama göçe zorlanan Kürtlerin bir bölümünün yaşadıkları yerlerde zaten proleter konumda bulunduğu varsayımı söz konusu tahlili zayıflatıyor. Sayısal olarak göçe zorlanan Kürtlerin ne kadarının proleterleştiği ortaya konulursa daha sağlıklı tespitlere ulaşma imkânı doğabilir. Ayrıca Yörük’ün vurguladığı enformel proletarya içindeki Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu savının da rakamlarla doğrulanması gerekiyor.  

Yörük, Türkiye’de refah devleti ile siyaset arasındaki ilişkileri ele aldığı bu çalışmasında; refah sistemi değişikliğinde yapısal değişikliğin payını göz ardı etmiyor sadece sosyal yardımları genişletirken ve dağıtımı konusunda tercihte bulunurken siyasi tehdit ve siyasi destek gibi unsurların da önemli payının olduğunun altını çiziyor. Bu aşamada da siyasi tehdit olarak gördüğü enformel proletarya ve bu grubun büyük bölümünü oluşturduğunu iddia ettiği Kürtlere yönelik sosyal yardım programlarına ağırlık verildiği argümanını geliştiriyor.

Fox–Piven ve Cloward’ın “sosyal yardımların arkasında enformel proletaryanın toplumsal huzursuzluğunun bulunması” tezinden yola çıkan Yörük’ün çalışması, sosyal yardımlar ile siyasi hareketler arasındaki bağlantıların anlaşılmasında ilk adım olma özelliği taşıyor. 

Künye: Türkiye’de Refah Devleti ve Siyaset, Erdem Yörük,  İletişim Yayınları, 2022, 264 sayfa.

DAHA FAZLA