Prof. Dr. Korkut Boratav, sosyalist solun Meclis'teki temsiliyetini değerlendirdi
İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, seçim süreci ve sosyalist solun tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İleri Haber
İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, seçim sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Solun tarafsız kalmasını savunamayız diyen ve çok adaylı seçimin risklerine değinen Boratav, TİP'in Meclis'teki varlığına dikkat çekerek sosyalist solun Meclis seçimlerinde yer alması gerektiğini belirtti.
Türkiye en geç Haziran 2023'te yapılacak seçimleri beklerken, AKP-MHP ve BBP'nin Cumhur İttifakı'na karşı henüz ittifak olarak kendini açıklamayan Altılı Masa ve kuruluşunu geçen haftalarda ilan edilen Emek ve Özgürlük İttifakı siyaset sahnesine çıktı. Emek ve Özgürlük İttifakı ile beraber sol parti ve yapılan bir araya geldiği "Sosyalist Güç Birliği" de yaklaşan seçimler öncesi yol haritasını açıkladı.
Toplumun geniş kesimleri tarafından "Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi" olarak nitelendirilen Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Altılı Masa'nın aday profili çerçevesindeki tartışmalarına karşı Emek ve Özgürlük İttifakı ise ilkeler etrafında seçim sürecine gidilmesi gerektiğini dile getiriyor.
BirGün'e konuşan iktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav da Türkiye'nin mevcut siyasi durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve Sosyalist Sol'un da içinde yer aldığı muhalefetin tutumuna ilişkin izlenmesi gereken yol haritasına dair fikirlerini paylaştı.
'YAKIN SİYASAL GELECEK SEÇİMLER İLE BELİRLENECEK'
"Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet nasıl bir politika izlemeli?" sorusunu yanıtlayan Boratav, yakın siyasal geleceğin Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile belirleneceğini söyledi. "Ülke olarak iki seçenekle karşı karşıyayız: 2023 sonrasında Türkiye’yi İslamcı faşizm veya merkez/sağ partiler yönetecektir. Bu ayrışma, elbette bugünkü Cumhur ve Millet İttifaklarına dayanıyor. Bu saflaşmada CHP, bir 'merkez parti' konumundadır" dedi.
'SOLUN FARK ETMEZ YAKLAŞIMININ YANLIŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM'
Söz konusu iki seçeneğin de sermaye blokunun kısmen farklı kanatlarının ittifakı anlamına geldiğini kaydeden Boratav, "Bu benzerliğe rağmen, bu iki seçeneğe karşı solun 'fark etmez' yaklaşımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira, bunlar Türkiye için fiilen iki farklı siyasal rejim önermektedir" ifadelerini kullandı.
'CUMHUR İTTİFAKI'NIN ZAFERİ, İSLAMCI FAŞİZME YUMUŞAK GEÇİSİN TAMAMLANMASI ANLAMINA GELİR'
Boratav, mevcut iktidarın olası seçim zaferine ilişkin öngörüsünü de "Cumhur İttifakı’nın zaferi, 2015 sonrasına damgasını vuran İslamcı faşizme yumuşak geçişin tamamlanması anlamına gelir. Emek ve meslek örgütlerinin özerkliğine son veren sermayenin tahakkümü, Reis’in olağanüstü yetkilerle donatıldığı tek parti iktidarı tarafından sürdürülecektir. Siyasal İslam’ın üst yapı kurumlarına yerleşmesi devam edecektir. 'Normale dönüş', fiilen, belki de Anayasal olarak engellenecektir. 2015’ten bu yana ön belirtilerini yaşadığımız sürecin bu aşaması, bence faşist bir rejim olarak adlandırılmalıdır" sözleriyle değerlendirdi.
'ALTILI MASA'NIN 'TUTUCU RESTORASYON' TASARIMI İLE SARAY'IN İSLAMCI FAŞİZM GELECEĞİ NİTELİKSEL OLARAK FARKLI'
Altılı Masa'ya ilişkin tahlillerini de paylaşan ve Saray iktidarı ile niteliksel olarak farklılıklar barındırdığını kaydeden Prof. Dr. Boratav, "Altılı Masa’nın Türkiye’ye sunduğu gelecek tasarımı ise 2015’e dönüşü hedefleyen tutucu bir restorasyondur. Anayasa çalışmalarına ilişkin bilgiler, 2017 değişiklikleri öncesinin hedeflendiğini gösteriyor. Bu, 12 Eylül rejiminin armağanı olan 1982 Anayasası’nın 2007 ve 2010 referandumlarıyla daha da bozulmuş olan çerçevesi ile sınırlı 'tutucu bir hedef'tir. Ancak, bu 'tutucu restorasyon' tasarımı ile Saray iktidarının hedeflediği İslamcı faşizm geleceği niteliksel olarak farklıdır. 1982 Anayasası’nın bozulmuş biçimi dahi, ana çerçevesi ile sermaye düzenini pekiştiren bir burjuva demokrasisidir. Sol ve emekçi sınıf örgütlerinin sermaye tahakkümüne karşı mücadele araçları vardır; 1990’lı yıllarda ANAP iktidarına karşı anlamlı ölçülerde etkili olabildiler. Bu tarihsel deneyim gösteriyor ki, 2023’te Altılı Masa’nın temsil edeceği bir iktidar seçeneği, tutucu niteliğine rağmen İslamcı faşizme göre 'ehven'dir" diye konuştu.
'SOLUN TARAFSIZ KALMASINI SAVUNAMAYIZ'
Rejimin yakın geleceğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) seçimleriyle değil Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle belirleneceğini kaydeden Boratav, "Önceki tespitlerden hareket edilerek, bu seçimin sonucu karşısında solun tarafsız kalmasını savunamayız. Ama, ne zaman? İlk turda sol, kendi adayını (iki bloka ayrışma geçerli ise 'adaylarını') çıkaracak mı? Çok sayıda adayın katıldığı bir seçimde ilk tur açık farkla Erdoğan lehine sonuçlanırsa, ikinci turda muhalefetin seçimi kazanması pek olası görünmüyor. Solun bu gerçekçi öngörüyü dikkate alarak ilk turda muhalif seçmenleri parçalayacak aday (veya adaylar) çıkarmaması gerektiğini düşünüyorum" şeklinde konuştu.
'SOLUN SESİNİ TÜRKİYE TOPLUMUNA TAŞIYAN TİP DİKKAT ÇEKMEKTEDİR'
Bu tabloya rağmen Meclis seçimlerinin önemine de dikkat çeken ve sosyalist solun temsiliyetinin büyük önem taşıdığına işaret eden ve TİP'in Meclis'teki varlığına işaret eden Boratav, "Düşün, bilim, sanat alanlarında Sol’un taşıdığı ağırlığın, siyasete aktarılamaması ülkemizin önemli bir eksikliğidir. Çok partili temsilî demokrasi toplumumuzda Meclis’in büyük önem taşıdığı bir birikime, algılamaya yol açmıştır. 1965 sonrasında TİP’in 15 milletvekili ile TBMM’deki katkıları tarihe geçmiştir. Yetkileri 'sembolikleşmiş' olan bugünkü Meclis’te dahi solun sesini Türkiye toplumuna taşıyan Türkiye İşçi Partisi dikkat çekmektedir. Bu nedenle bugünlerde Sosyalist Güç Birliği ve Emek ve Demokrasi platformlarında yer alan Türkiye sosyalist parti ve hareketlerinin 2023’te TBMM’de temsiliyetleri büyük önem taşıyor. Mümkünse birlikte veya iş birliği, eşgüdüm içinde; seçim yasasının olanaklarını sonuna kadar kullanarak TBMM seçimlerine katılmalıdırlar" ifadelerini kullandı.
'SOSYALİSTLERİN PARLAMENTODAKİ VARLIKLARI ALTILI MASA'DA TUTUCU DEĞERLERİN AĞIRLIĞINI AŞINDIRACAKTIR'
Boratav, "Türkiye’nin bugünkü siyasal yelpazesi içinde, başta laiklik olmak üzere tüm öğeleri ile Cumhuriyetçi değerleri ilkesel olarak sahiplenen tek akım sosyalistlerdir. Parlamentodaki varlıkları Altılı Masa'da tutucu değerlerin ağırlığını aşındıracaktır" vurgusunda bulundu.
'SARAY, DÖVİZ KRİZİ VE YÜKSEK ENFLASYON İLE BÜYÜME TEMPOSU VE TOPLUMSAL BUNALIMI YARATTI'
"Ekonomik kriz ortamında seçime gidiliyor. Muhalefetin krize karşı bugün izlediği siyaseti, önerilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu da yanıtlayan Prof. Dr. Korkut Boratav, "Saray iktidarı, 2015 sonrasında neoliberal modelin finansal istikrar ilkelerini büyüme önceliği uğruna çiğnedi. Üç döviz krizi ve yüksek enflasyon yaratarak yüzde 4’lük bir büyüme temposunu gerçekleştirdi. Bu arada emek-karşıtı ağır bir bölüşüm şokunu ve bugünkü toplumsal bunalımı da yarattı" dedi.
'ALTILI MASA'NIN NEOLİBERAL PROGRAMI, TOPLUMSAL BUNALIMIN SONRAKİ YILLARA AĞIRLAŞARAK TAŞINMASI ANLAMINA GELİR'
Altılı Masa’nın yetkililerin neoliberal enflasyon hedeflemesinin ilke ve kurallarını benimsediğini ve seçim sonrası dış kaynak tıkanmalarının öne çıkması halinde IMF programına yakın olacağının anlaşıldığını kaydeden Boratav, bu tablonun emeğiyle yaşayan yurttaşlar için yaratacağı bilançoyu şöyle açıkladı:
"Krizi yöneten bir neoliberal program, daraltıcı para ve maliye politikalarına dayanacaktır. Halk çoğunluğunun yaşadığı toplumsal bunalıma ekonomik küçülmenin ücretler ve istihdamdaki ağır sonuçları eklenecektir. IMF’nin Türkiye’ye ilişkin 5 yıllık öngörüleri de yabancı sermaye girişlerinin sınırladığı yüzde 3’lük bir büyüme temposu içeriyor. Bu senaryo, bugünkü toplumsal bunalımın sonraki yıllara ağırlaşarak taşınması anlamına gelecektir. Türkiye solu, emekçi halk çoğunluğu için ağırlaşan bu tür bir geleceği kabul edemez. Halk örgütlerinde ve TBMM’de artan temsiliyet içinde kısa ve orta dönemli alternatif ekonomik programları geliştirmeli, savunmalı, önermelidir."
'SOL ALTERNATİF, EMEKÇİLERİN KAYIPLATINI KAMU MALİYESİNDEN TELAFİ EDECEK YÖNTEMLERİ İNŞA ETMELİ'
Bu ekonomik tabloda solun görevlerine ilişkin de konuşan Boratav, "Sol alternatif, 2015 sonrasında sermaye çevrelerine intikal eden olağan dışı gelir ve servet artışlarını vergileyecek; emekçilerin kayıplarını kamu maliyesinden aktarımlarla telafi edecek yöntemleri inşa etmek durumundadır. Finansal varlık artışlarını da kapsayan bir servet vergisi gündeme gelmelidir. 'Tiksindirici borçları' da kapsayan bir dış borç yapılandırması, sermaye hareketlerinin denetimi ile eş zamanlı olarak uygulanabilir. Bu çerçeve, döviz kurunun hedeflenmesi ile bütünleştirilmeli; emek gelirlerinin enflasyona endekslenmesi yaygınlaşmalı; oligopolcü işletmelerinin kâr marjları denetlenmelidir. Hiperenflasyonun önlenmesini daraltıcı para/kredi politikaları ve genişleyici maliye politikaları izleyebilir. Bu politika çerçevesi, ekonominin dış dengesini ve dinamik bir üretim profilini hedefleyen orta dönemli planlama ile bütünleşmelidir" diye konuştu.