Post Marksist bir manifesto: Sol Popülizm

Post Marksist bir manifesto: Sol Popülizm

Kitabın temel önermesi; yeni bir strateji, daha doğru bir ifadeyle söylersek, sol popülist bir siyaset yönteminde somutlaşıyor. “Hegemonya” , “ tarihsel blok” ve “eş değerlik zinciri” kavramlarının özünü oluşturduğu sol popülist bir siyaset, mevcut konjonktüre (popülist moment) en uygun siyaset tarzı olarak öne sürülüyor. Bu siyaset tarzının var olabilmesi için de toplumsal hareketlerin (işçi sınıfı mücadelesi dahil) bir eş değerlik zinciri çerçevesinde birbirine eklemlenmesi ve popülist söylem etrafında yatay örgütlenmeyle birleştirilmesi öneriliyor

Burak Çetiner

 

Post Marksizm, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte sol çevrelerde etkili bir ideolojik ekol haline geldi. Kendilerini öyle adlandırmasalar da bu yakıştırmayı kabul eden Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe 1985 yılında yayımladıkları “Hegemonya ve Sosyalist Strateji”yle Sovyetler sonrası dönemi derinden etkileyecek bir eser kaleme almış oldular. Marksizmin Post-yapısalcı eleştirisini Gramsci’nin hegemonya kavramı üzerinden yaparak yeni bir strateji sundular. Türkçe baskısı 2019 yılında İletişim Yayınlarından çıkan, Chantal Mouffe’un son kitabı “Sol Popülizm”; Laclau ve Mouffe’un bu çalışmasının güncel pratiklerle birlikte yorumlanışı ve somut bir politika yapma yöntemi olarak değerlendirilebilir.

 

Batı Avrupa’daki mevcut gelişmelere bakıldığında “popülist moment”te olduğumuzu ısrarla vurgulayan yazar, sol yelpazedeki siyasi partilerin bu durumu kavramaktan uzak olduğunu söylüyor. Thatcherizmden yola çıkarak bu popülist momenti sağın iyi değerlendirdiğini ve sağ popülist taleplerdeki demokratik özün fark edilerek ilerici safları güçlendirecek yeni bir dille ifade edilmesi gerektiğini iddia ediyor.

 

”Sağ popülist partilerin yükselişini durdurmak için, post demokrasinin karşısında tüm demokratik mücadeleleri bir araya toplayacak sol popülist bir hareket tasarlamak gerekir.”

 

Mouffe, “Marksizmin krizi” üzerinden yola çıkarak “aşırı sol” partilerin insanların mevcut taleplerine duyarsız kaldığını ve antikapitalist retoriğin kitlelere ulaşamayarak marjinal bir noktaya itilmesine sebep olduğunu savunuyor. Öte yandan Batı Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin de “katıksız reformculuk”la neoliberal hegemonik toplumsal oluşumu onaylayan bir noktadan siyaset yapmalarını eleştiriyor. Yazar, “katıksız reformculuk” ve “devrimci siyaset” ten farklı olarak “radikal reformculuk” önerisini sunuyor. Yazar önerisini şu cümleyle somutluyor: “Sol popülist strateji, anayasal liberal demokrat çerçevede yeni bir hegemonik düzenin tesisine taliptir ve çoğulcu liberal demokrasiyle radikal bir biçimde köprüleri atmayı ve bütünüyle yeni bir politik düzenin kuruluşunu amaçlamaz.”

 

Kitapta Syriza, Podemos, Boyun Eğmeyen Fransa, İngiliz İşçi Partisi ve Sanders örneklerine çok derinlemesine olmasa da yer veriliyor. Bu siyasetlerin kendi ülkelerinin özgüllüklerini koruyarak ve sol popülist bir siyaset izleyerek başarı elde ettikleri öne sürülüyor.

 

“Özgül gidişatların gerekliliklerine göre bu hegemonya farklı isimler alacaktır: “demokratik sosyalizm” , “ekolojik sosyalizm” , “birleştirici demokrasi” , “katılımcı demokrasi” gibi.

Kitabın temel önermesi; yeni bir strateji, daha doğru bir ifadeyle söylersek, sol popülist bir siyaset yönteminde somutlaşıyor. “Hegemonya” , “ tarihsel blok” ve “eş değerlik zinciri” kavramlarının özünü oluşturduğu sol popülist bir siyaset, mevcut konjonktüre (popülist moment) en uygun siyaset tarzı olarak öne sürülüyor. Bu siyaset tarzının var olabilmesi için de toplumsal hareketlerin (işçi sınıfı mücadelesi dahil) bir eş değerlik zinciri çerçevesinde birbirine eklemlenmesi ve popülist söylem etrafında yatay örgütlenmeyle birleştirilmesi öneriliyor.

Teorik sol yazın için önemli güncel bir kaynak olarak değerlendirilmesi gereken bu kitaba Marksist perspektiften bakıldığında birçok eleştiri getirmek mümkün. Köklerini “Hegemonya ve Sosyalist Strateji”den alan bu kitap, yazarında açıkça ifade ettiği gibi post-yapısalcı bir yöntem kullanarak çizdiği politik hat için söylem (discourse) ve duygulanımsal anlamlandırmaların önemini vurguluyor. Bu tanıtım yazısında bunun eleştirisini yapmamız mümkün olmasa da kitabın önermesi açısından bu noktada teorik bir zayıflık olduğu görülüyor. Öte yandan yazarın sıkça örnek gösterdiği ve radikal demokrasi projesini uygulamaya çalışan siyasi hareketler olan (kendi yorumuyla)Syriza, Podemos ve İşçi Partisinin (Labour) sınırları ve başarısızlıklarına dair bir yoruma rastlayamıyoruz. Kitabın sonundaki röportaj bölümünde yazarın politik pozisyonuyla ilgili şu sözleri aslında bu siyasi hattın tarihsel olarak nasıl oluştuğunu da bizlere gösteriyor: “Ernesto Laclau ile ben hep avrokomünizme yakın olduk. Özellikle Lucio Magri’nin sol avrokomünizm yaklaşımınayakındık. Şimdi kendimi bir anda sosyal demokrat olarak keşfediyorum. Demokrasiyi radikalleştirmeyi hedef alan bir devrimci reformist sosyal demokrat…”

 

KÜNYE: Sol Popülizm, Chantal Mouffe, Çev. Aybars Yanık, İletişim Yayınları, 2019,136 Sayfa.

 

DAHA FAZLA