Patentler insanlık için nasıl büyük tehlike haline geldi?

Patentler insanlık için nasıl büyük tehlike haline geldi?

"Telif hakkı veya patent genel olarak yaratıcıların kendi icatlarının veya yazılı -görsel eserlerinin başkaları tarafından izinsiz olarak kullanıp, o icat üzerinden haksız kazanç sağlamasını engellemek için ortaya çıktığı ve mucitlerin çıkarlarını koruyan bir yasa olarak kabul edilmektedir. Ancak bu yasanın daha da geçmişine baktığımızda temel olarak bilginin siyasal iktidarın veya kilisenin kontrolünde olmasını amaçlayan bir yasa olduğunu görüyoruz"

Yılmaz Alışkan

16 Mart 2020’de İngiltere merkezli Metro gazetesinde çıkan habere göre İtalya’da yaygınlaşan Covid-19 virüsünden dolayı hastanelerde bulunan solunum cihazları hastalara yetmiyor. Hastane yetkilileri solunum cihazı üretimi yapan firmaya yeni solunum cihazı siparişi vermek istediklerinde, firma yetkilileri kısa süre zarfında bu talebi karşılayamayacaklarını hastane yetkililerine bildiriyor. Solunum güçlüğü çeken hasta sayısının artmasıyla birlikte, hastanedeki doktorlar yerelde yaşayan teknisyenlerden yardım alarak 3 boyutlu yazıcı yardımıyla solunum cihazının aparatlarını üretmeye başlıyor. Bu sayede en az 10 insanın yaşamı kurtarılıyor. Hatta Innovasyon, Teknoloji ve Dijitallesme Bakanı Paola Pisano teknisyen ve ona yardım eden şahıslar için Twitter’da kendi hesabı üzerinden tebrik mesajı yayınlıyor. Ancak ‘kahraman’ teknisyen ve yardımcılari üretici firmadan hiç beklemedikleri bir tepki alıyor. Firma 3 boyutlu yazıcı ile üretim yapan şahıslara izinsiz bir şekilde ürettikleri dizaynı kullandıkları için dava açacağını söylüyor. Gerekçe oldukça tirajı-komik: Telif hakkının ihlali (Bkz: Bown, 2020).

Telif hakkı (intellectual property rights) – copyright veya patent- genel olarak yaratıcıların (creator) kendi icatlarının veya yazılı-görsel eserlerinin başkaları tarafından izinsiz olarak kullanıp, o icat üzerinden haksız kazanç sağlamasını engellemek için ortaya çıktığı ve mucitlerin çıkarlarını koruyan bir yasa olarak kabul edilmektedir. Ancak bu yasanın (özellikle copyrıght) daha da geçmişine baktığımızda temel olarak bilginin siyasal iktidarın veya kilisenin kontrolünde olmasını amaçlayan bir yasa olduğunu görüyoruz (Drahos ve Braithwaite, 2003). Bu yöntem temel olarak matbaanın ortaya çıkması ile birlikte bilginin daha kontrollü dolaşımını amaçlıyor.

19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarından itibaren telif hakları teknoloji üretimi yapan özel laboratuvarlar için ciddi bir silah haline gelmektedir. Örneğin ampulün mucidi olarak bilinen Thomas Edison aslında özel laboratuvar işleten bir işverendir. Laboratuvarda çalışan bilim insanları ve teknoloji mucitleri bu laboratuvarın birer emekçileridir. Ancak laboratuvarda üretilen veya geliştirilen bütün bilimsel ve teknolojik ürünler laboratuvar sahibinin özel mülkü olduğu için insanlığın önemli bir kısmı hala Edison’u ampulün mucidi olarak biliyor. Nedeni basit aslında: Patentin sahibi Thomas Edison. Peki telif hakkı mucidin (inventor) ekonomik çıkarlarını güvence altına almıyor muydu? Daha önce belirttiğimiz gibi Edison’un laboratuvarında çalışan bilim insanları birer emekçi ve ortaya koydukları ürün Edison’un özel mülkü. Anlayacağınız mucitlerin fabrikada çalışan sanayi proleterinden pek bir farkı yok. Peki bağımsız mucitler telif haklarından yararlanamıyor mu? Örneğin bağımsız çalışan bilim insanları kendi çalışmalarını güvence altına almak için patent veya lisans gibi yasal araçları kullanmıyorlar mı? Yazılı basın için lisans etkili bir araç olabiliyor. Bu sayede edebiyat, akademik veya sanatsal alanda üretilen yazılı kaynaklar lisans (copyright) aracılığıyla korsan üretimin bir ölçüde önüne geçebiliyor. Donanım bazlı üretimler ise genel olarak patent aracılığıyla yasal olarak kontrol altına alınıyor. Ancak patent başvuruları hem zahmetli hem de pahalı bir prosedür. Bu nedenle genellikle bağımsız mucitler fazla ekonomik getirisi olmayacağını düşündükleri icatlarını teknoloji kartellerine satmaya mecbur kalıyorlar. Bu karteller de o bilgilerin kullanım değerlerinden çok değişim değeri ile ilgileniyor.

Metalaşan bilgi bilimin önündeki en büyük engeldir.

Özellikle neoliberal dönüşümler ve iletişim teknolojilerinin yükselişi bilginin daha değerli bir meta haline gelmesini sağlıyor. Teknoloji firmaları ve ilaç firmaları güçlü telif hakları rejiminin piyasaya hâkim olması için başta ABD olmak üzere bir çok ülkede yasa koyucuları harekete geçirmek için dünya genelinde lobi faaliyetlerini arttırıyor (Drahos ve Braithwaite, 2003). Dünya genelinde yaşanan neoliberal dalga özelleştirme süreçlerini hızlandırırken, refah devletlerin gerilemesine ve kamu kurumlarının sermayeye peşkeş çekilmesine hizmet ediyor. David Harvey (2005) bu süreci mülksüzleştirme yoluyla birikim (accumulation by dispossession) olarak tarif etmektedir. Bilgi ve bilimsel faaliyet uzunca bir süre, özellikle üniversitelerde üretilen bilimsel bilgi, halkın müşterekleri olarak kabul edilmesine rağmen neoliberal dalga ile birlikte şirketlerin, özel laboratuvar ve firmaların yanında artık üniversitelerin de özel mülkü haline geliyor. Bu bir anlamda bilimsel faaliyetin sonu anlamına da gelmektedir. Çünkü bilimsel faaliyet temel olarak bilgi paylaşımı ve bilim insanları arasındaki yardımlaşma faaliyetine dayanmaktadır.

Açık bilim ve bilgiye açık erişim yaşamsaldır.

Şimdi yazıyı toparlamak gerekirse yukarıda ortaya koyduğumuz örnek olayı (case) yeniden düşünebiliriz. İnsanlığın en zor zamanlarında insan hayatından çok, elde edeceği kârı düşünen ve krizi fırsata çevirmeye çalışan sermayedarlar, telif hakları yasalarını bahane ederek sağlık emekçilerini tazminat davalarıyla tehdit etmesi kapitalizmin gerçek yüzünü göstermektedir. Gönüllü teknisyen en son yaptığı açıklamada kendilerinin yapabileceği bir şeyin kalmadığı ve mecburen üretimi durduracaklarını söylüyor. Parası karşılığında ürünü hastaneye ulaştıramayan firma 3 boyutlu yazıcının üretimini haksız kazanç olarak görüyor. Veya 3 boyutlu yazıcıyla üretilen kopyaların daha hızlı bir şekilde üretilip daha ucuza mal edileceği ve bu çabanın daha fazla insanın yaşamını kurtaracağı açık olmasına rağmen firma telif hakları yasalarını kullanarak üretimi durdurmaya çalışmaktadır.

İnsanların eşit, parasız ve nitelikli sağlık hizmeti, temel gıda ve temizlik malzemelerinin ücretsiz sağlanması, işten çıkarmaların yasaklanması, geçici süreyle işçilere ücretli izin verilmesi gibi talepleri meşrudur ve her hükümet tarafından karşılanması gerekmektedir. Bunun dışında başta ilaç ve teknoloji firmalarının patent ve lisans aracılığıyla elde ettikleri ayrıcalıklar askıya alınması da talep edilmelidir. Krizi fırsata çevirmeye çalışan odaklarla etkili mücadele için aşı ve ilaç çalışmalarında açık bilim (Open science) ve bilimsel kaynaklara açık ulaşım (open access) prensibi benimsenmeli. Örneğin Çinli bilim insanları ocak ayı içerisinde Covid-19 virüsüne neden olan genetik materyallerin haritasını tüm dünya ile paylaştı ve bu sayede aşı çalışmalarında hız kazanılabildi (Telek, 2020). Bilim insanlarının bu gibi çabaları ilaç firmalarının bencil hırslarına kurban edilmemelidir.

Referanslar:

Bown, F. (2020) Firm ‘refuses to give blueprint’ for coronavirus equipment that could save lives. Metro.co.uk. Kaynak: https://metro.co.uk/2020/03/16/firm-refuses-give-blueprint-coronavirus-equipment-save-lives-12403815/ (Ulasim: 18 Mart 2020).

Harvey, D. (2005) A Brief History of Neoliberalism. Oxford: Oxford University Press.

Drahos, P. and Braithwaite, J. (2003) Information feudalism: Who owns the knowledge economy? New York: Distributed by W.W. Norton & Co.

Telek, A. (2020) The Guardian: Korona aşısı ne zaman hazır olur? Medyascope.tv. Kaynak: https://medyascope.tv/2020/03/18/the-guardian-korona-asisi-ne-zaman-hazir-olur/ (Ulasim: 18 Mart 2020).

 

DAHA FAZLA