Özuğurlu: AKP’de bölünme, parçalanma olmaz; 'işten' el çektirilenler ya da işi terk edenler olur

Özuğurlu: AKP’de bölünme, parçalanma olmaz; 'işten' el çektirilenler ya da işi terk edenler olur

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Özuğurlu, Davutoğlu'nun "yeni bir hal" açıklamasını İleri Haber'e yorumladı.

Özgür Yılmaz - @ozguryilmaz344

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun geçtiğimiz pazar günü Konya'da katıldığı bir iftar programında yaptığı konuşma, bir süredir kulislerde konuşulan "yeni parti" iddialarına yoruldu. 

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Özuğurlu'ya, Davutoğlu'nun bu girişiminin nedenleri ve sonuçlarını sorduk. Özuğurlu, "Bu partide (AKP), bölünme, parçalanma olmaz; “işten” (kendileri dava derler) el çektirilenler ya da işi terk edenler olur" şeklinde konuştu. 

Davutoğlu'nun geçtiğimiz gün yaptığı konuşması, bir süredir kulislerde konuşulan "yeni parti"ye yoruldu. Parti kurulsa da, kurulmasa da (Abdullah Gül'ün söylemleri de düşünüldüğünde) parti içi muhalefet hareketi ortaya çıktı denilebilir mi? 

Bir önceki konuşmasında 'yeni bir vizyondan' söz eden Davutoğlu, sorunuza kaynaklık eden son konuşmasında “yeni bir hal”den ve “yeni bir hal ile hallenmekten” bahsediyor. İkiliklerin yeni küfesinde; tevazu, muhabbet, ehliyet, liyakat ve şeffaflık yer alırken, karşısına konulan kibir, öfke, akraba kayırmacılığı, ilkesizlik ve takıyye gibi sıfatlar ki, rakip olunan muhataba da açıklık getiriyor. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden itibaren daha görünür olmaya başlayan Gül ve Babacan ikilisi, AKP içi muhalefetin dikkatleri üzerine çeken bir diğer odağını teşkil ediyor. Burada kısaca değinilen gelişmeler, AKP içi muhalefetin ayrı parti kurmakla sonuçlanacak varlığının kanıtları mıdır? Bunun yanıtı, AKP kurumsallığının bugün için ne ifade ettiği saptanarak verilebilir.

'AKP KURULUŞUNDAN BU YANA İKİ ÖNEMLİ KIRILMA YAŞAMIŞTIR'

AKP, kuruluşundan bu yana kendi içinde iki önemi kırılma yaşamıştır. İlki, neoliberal program doğrultusunda siyasal rejim ilkelerini şu veya bu düzeyde revize ettikten sonra merkez partisi sınırlarına çekilerek, “muhafazakar demokrat” merkezi uzun iktidar yılları eşliğinde kalıcılaştırma noktasındaki kırılmayla ilgilidir. Rejim ilkeleri revizyona tabi tutulmuş “Yeni Türkiye'de” siyasi merkezin muhafazakar demokrat kanadını teşkil etmek, AKP'nin kuruluş hedefi idi. Türkiye'nin dahil olduğu emperyalist blok ve yerli işbirlikçilerinin -Türkiye egemenleri de diyebiliriz- beklenti ve arzuları da bu yönde idi.

'DEVLET İLE AKP BÜTÜNLEŞMESİ'

Devletle AKP bütünleşmesini“devlet-millet” kucaklaşması olarak teorize eden Erdoğan, yanına Parti'nin Müslüman Kardeşler (İhvan) enternasyonaline dahil olan kadrolarını da alarak, merkez parti sınırlarına çekilmeyi reddetmişlerdir. Bugün Gül-Babacan ikilisi, işte bu kırılma ile bozulan kuruluş sözleşmesinin temsilcileri olarak ortaya çıkmaya hazırlanmaktadırlar. Davutoğlu ise devletle özdeşliği sürdürmenin uluslararası ve ulusal güç merkezlerinde yarattığı büyük kuşkuyu, Yeni Osmanlıcı bir yönelimle Büyük Ortadoğu Projesine yeniden entegre olarak aşmaya çalışan AKP'nin kuramcısıdır. Uzatmayalım, Suriye Savaşı'nın seyri belirleyici olmuş, AKP Yeni Osmanlıcı hayallerini terk etmek durumunda kalmıştır. İşte Davutoğlu bu ikinci kırılmanın, -AKP'nin siyasal İslamcı köklerinde temsil edilen Sunniİslamı Batılı değerlerle uzlaştırma çizgisinin ve İhvancı enternasyonelle bağın- temsilcisi olarak ortaya çıkmaya hazırlanmaktadır.

Gül, Babacan ve Davutoğlu'nun konuşulan muhalefet hareketi, AKP içerisinde bir kırılma yaratır mı?

Yukarıda da söz ettiğim gibi bugüne kadar AKP zaten iki önemli kırılma yaşamıştır. Öyle ki sözü edilen iki kırılma hattı, AKP'yi modern bir siyasi hareketin örgütü olarak kuran temel özelliklere işaret etmektedir. Bir bakıma bugüne kadar iki AKP tasfiye olmuş durumdadır. Peki geriye kalan nedir? “Erdoğan ve arkadaşları” şeklinde bir kadro hareketi mi? Şahsileşmiş güç kullanımını “Reis”, “Sultan” (Abdülhamit ile özdeşlik) gibi sembollerle sorgulanamaz kılmış bir liderliğin, etrafında bir kadro örgütlenmesi gerçekleştirmesi beklenmemeli.

'AKP'NİN ŞAHSINDA ORTADA NE BİLDİĞİMİZ MANADA SİYASİ Bİ PARTİ, NE DE DEVLETLEŞMİŞ BİR YAPI VARDIR'

Peki AKP'yi taşıyan nedir? Devletle bütünleşmenin getirdiği ayırt edici ve biricik örgüt kapasitesi mi? Kuşkusuz öyle, lakin hükümet sistemi değişikliği ile geleneksel bakanlık örgütlenmelerinin anormal bir hızla gerçekleşen dönüşümü ve KHK'larla gelen büyük çaplı tasfiyeler neticesinde, devletin sözü edilen kapasitesinden de geriye fazla bir şey kalmış görünmemektedir. Benim görüşüm şudur ki, AKP'nin şahsında ortada ne bildiğimiz manada bir siyasi parti, ne de bildiğimiz manada devletleşmiş –çünkü bildiğimiz manada bir devlet örgütlenmesi yok artık- bir yapı vardır.  Olanın ne olduğunu, onun lideri Erdoğan telaffuz etmişti aslında.  Erdoğan defalarca açıkladığı gibi kendini bir CEO, devleti ve de partiyi bir firma gibi görmektedir. Metal yorgunluğu tespiti ile belediyelerde girişilen görevden almalar ve 31 Mart'taki aday belirlemeler, ancak firma gibi işleyen bir örgütte söz konusu olabilirdi. Bir belediye başkanı düşünün; partisinin ilçe başkanlığını yapmış, ardından aynı ilçede belediye başkanı olmuş, yeniden aday yapılacağından emin ki açıklama yapılacak gün ve saatte kutlama için belediye çalışanları ve partilileri toplamış, sonra... sıra o ilçeye geldiğinde Erdoğan'ın ağzından o güne kadar adı sanı duyulmamış bir isim çıkmış. Ankara Mamak gibi merkez bir ilçede yaşananların istisna değil fakat kural oluğu düşünüldüğünde, karşımızda bildiğimiz manada -lider kültü altında ya da değil- işleyen bir siyasi parti örgütlülüğünün kalmadığı bilinmelidir. Dolayısıyla bu Partide, bölünme, parçalanma olmaz; “işten” (kendileri dava derler) el çektirilenler ya da işi terk edenler olur.

'TÜRKİYE İTTİFAKI HAM HAYALDİR'

Benzeri bir olguyu İyi Parti'nin kuruluş sürecinde de yaşamıştık. Sağ partiler içerisindeki kırılmalar Türkiye halklarına bir şey vaat edebilir mi? Davutoğlu'nun vizyonu ne getirebilir?

Türkiye siyasal merkezi dağılmış olan, üstelik bu belirsizliği parlamenter rejimi ilga ederek anayasa düzlemine taşımış olan bir ülkedir. Cumhur ve Millet ittifakları, siyasal yelpaze içinde farklı siyasi programlarla konumlanmış modern siyasi partilerin taktiksel ittifaklarına mı benzemektedir, yoksa parti adlandırmasının 19. yüzyıldaki biçimini mi andırmaktadır? Kesinlikle ikincisi. Yani “taraf” anlamında parti; tarafını seçtikten sonra her türlü farklılıkla var olabileceğin bir yapı. Cumhur ittifakı, Başkanlık sisteminin Latin versiyonunu kabul edenlerin şemsiye örgütü, Millet ittifakı ise parlamenter rejim tarafını seçenlerin şemsiye örgütü gibi görülmelidir.İlkinin varlık nedeni “firma gibi devlet” işleyişine sahip olmasıdır. Bu ikisini içerecek bir Türkiye ittifakı ham hayaldir; taktik hamleler olarak görülmelidir. Davutoğlu ve Gül-Babacan, AKP içindeki “ücretli-izinli” pozisyonu andırır durumlarını sonlandırır ve ayrı parti kurarlarsa ne olur? Kuruluş programı (muhafazakar demokrat) ile idealize ettikleri doktrinleri (Yeni Osmanlı); AKP dışında ayrı bir temsile kavuşmuş olur. Böylece AKP ve onun ultra pragmatik liderliğinin önünde hemen herşey olabilmenin kapıları ardına kadar açılmış olur. Her şey olabilmek, hiçbir şey olamamak da demektir.