Özgür Derya yazdı | Hangi Taraftasın: Direnen Amerika’nın müzikli tarihinde küçük bir gezinti

Özgür Derya yazdı | Hangi Taraftasın: Direnen Amerika’nın müzikli tarihinde küçük bir gezinti

Özgür Derya

Which Side Are You On (Hangi Taraftasın) 1931 yılında tıpkı bu gün Minnesota’da patlak veren olaylar gibi çok şiddetli çatışmalara ve gösterilere sahne olmuş, bu yüzden “Harlan Savaşı” olarak anılan Kentucky/Harlan’daki büyük madenci grevi üzerine yazılmış bir şarkı. Şarkının yazarı, Harlan grevinde aktif rol almış, kocası bir sendikacı olan Florence Reese.

Şarkı 1941 yılında Pete Seeger tarafından albüme kaydedilmiş ve Seeger’ın yorumuyla popülerleşmiş. O zamandan bu zamana Amerika’daki bütün kitlesel gösterilerin en çok söylenen şarkılarından biri olmuş.

"Benim babam madenciydi/Ben bir madenci çocuğuyum/ Sendika saflarında kalacağım/ Bütün savaşlar kazanılana kadar/ İşçiler, buna hala katlanabilir misiniz?/ Söyleyin nasıl yapabilirsiniz bunu/ Ezik bir grev kırıcı mı olacaksınız/ Yoksa insan mı?/ Hangi taraftasınız?/ Patronlar için grev kırmayın/ Onların yalanlarını dinlemeyin/ Amerika’nın yoksul insanları için başka seçenek yok/ Örgütlenemediğimiz sürece/ Hangi taraftasınız?"

Bernie Sanders’in, son Amerika seçimlerinde bu şarkının sözlerini değiştirerek kampanya şarkısı olarak kullandığını da küçük bir not olarak ekleyeyim.

İlginç aslında, nedense Amerika’da yaşanmış somut bir mücadele pratiği değil de, daha çok Alman, İtalyan solcularının, işçi hareketlerinin mücadele pratikleri içerisinde üretilmiş bir şarkıya benziyor değil mi? İçinde madenciler geçiyor, grev var, patronların yalanlarından bahsediyor vs. Amerika nedense hayata soldan bakan bir kısım insan da dahil, birçoklarımızın zihin dünyasında insanların koca koca jiplerle büyük marketlere gidip bagajlarını tıka basa doldurdukları, deli gibi tükettikleri, çok özgür üniversitelerinde her şeyin tartışıldığı, iş hayatının içinde herkesin çok iyi paralar kazandığı, çalışan haklarının hiç ihlal edilmediği vs. bir ülke gibi geliyor.

Amerikan protest- muhalif müzik geleneğine bakış açımız da biraz böyle. Sanki orada söylenen şarkılar, oradaki somut yaşam pratiklerinin içerisinden çıkan, oradaki çelişkileri dillendiren şarkılar değil de, bir grup entellektüelin dünyanın uzak coğrafyalarındaki birtakım zulümleri, hak ihlallerini dert edip buradan aldıkları esinle ürettikleri bir kısım şarkıymış gibi. Amerikan protest müzik tarihi konuyla ilgili birçok insanın belleğinde 1960’larda Vietnam protestoları ile başlar, Woodstock ile devam eder. Pete Seeger, Bob Dylan, John Baez ilk akla gelen isimler. “We Shall Overcome”, “Blowing İn the Wind”, “Born in USA” gibi şarkılar canlanıyor insanların zihninde.

Aslında bu tarihselleştirme çok da yanlış değil. Müziğin endüstriyelleştiği, gramofon plaklarının 1950’lerden sonra yavaş yavaş herkesin evine girmeye başladığı, müzik tarihi ile ilgilenen herkesin referans aldığı “rolling stone” dergisinin 1967 yılında yayınlanmaya başladığı düşünüldüğünde makul bir değerlendirme. Bunun yanında, 1960’lardan sonra Amerika’da çıkan popüler olmuş muhalif isimlerin, ta 1900’lerin başına kadar uzanan bir dönem içinde üretilmiş çoğu country/blues/jazz şarkılarını bir yeniden üretim, yeniden yorumlama ile albüme kaydedip yayınlaması ile, bu şarkılar sanki ilk defa 1960’lardan sonra söylendi gibi bir algı da oluşuyor. Misal Blues, Jazz müziğinin erken dönem anonim örneklerinin geniş bir toplamını Eric Clapton, James Brown, Joe Cocker gibi müzisyenlerin külliyatının içinde bulabilirsiniz.

1960 öncesinde Amerikan siyahi müziğinin içindeki protest, muhalif temalara baktığımızda, daha çok demiryolu işçilerinin, tarım işçilerinin sıkıntıları, kanun kaçakları, hayat kadınları gibi sistemle sorunu olan figürler vs. Temalar görürüz. Martin Luther King’in Gandhi’den ilham alarak başlattığı hiç bir şiddet ya da sekterlik göstermeyen yürüyüşü, kara panterlerin eylemleri vs. Dışında çok büyük, kitlesel eylemlilikler görmeyiz. Bunun bir sebebi de, amerikan siyahi toplumunun sokakta muhalefet etmek yerine, daha çok kitleselliği kiliselerde yaşamaları, maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı tepkilerini daha çok hristiyan dininin, kutsal kitabın referansları ile, oradaki barışçılığa, insanların eşitliğine vurgu yaparak dillendirmeleri de etkendir. Kitleselliği daha çok kilise ile yaşama, hristiyanlığın referansları ile zulme, ayrımcılığa karşı durma, kilise kökenli “Gospel” müziğini amerikan siyahi müziğinin  öne çıkan, popülerleşen bir tür olarak müzik skalasına gitrmiştir. Öyle ki, Aretha Franklin, Whitney Houston, James Brown vb. popüler isimler gospel şarkıcısı olarak müziğe başlamıştır. “Gospel” kelime olarak, “Tanrı katından gelen müjdeli haber” anlamına gelir. Ana temalarını bütünüyle kutsal kitaptan alır. Siyahların, ilahileri kendi yaşam biçimlerinde dansla, ritimle yorumlaması gibi düşünebiliriz. Piyano ya da kilise orgu kullanılmaz. El çırpma ya da ayak vurma ile ritm tutulur, şarkılar da acapella söylenir.

Bir de 1950’lerde yaşanan McCarthy dönemi, soğuk savaş, anti- komünizm, sosyalist referanslara dayanan bir taban hareketini neredeyse imkansız kıldığını önemli bir not olarak ekleyelim. Genel bir toparlama yaparsak,  Amerika’da protest, muhalif müziğin tarihinin 1960lar Vietnam protestoları, Woodstock gibi eylemlilikler ile başladığı, bu müziği beyaz, Anglo-Saxon country, folk, ileri dönemlerde rock gibi türlerin karakterize ettiği genel kanısı, kısmen doğru bir genelleme olmakla birlikte, bütünü kapsayan, genel hakkında fikir veren bir kanı değildir. Bu gün Amerika’nın çeşitli yerlerinde direnen siyahi dostlarımıza bir selam göndererek bu genellemenin değillemesine temel oluşturacak, 1960’lardan çok önce yapılmış, sendikal haklar, işçi mücadelesi, ayrımcılık vs. temalar içeren siyahi şarkılara ve şarkıcılara bir göz atalım:

STRANGE FRUIT(Garip Meyve)- Billie Holiday 1939

Sözleri ve müziği Bronx’lu yahudi bir öğretmen olan Abel Meeropol tarafından yapılmıştır. Abel Meeropol, şarkının sözlerini, gelecek muhtemel tepkilerden çekinmiş olsa gerek, Lewis Allan mahlasıyla önce şiir olarak yayınlamış, daha sonra bestelemiştir.

"Güneyin ağaçları garip bir meyve verir/ Yapraklarında kan, kökünde kan/ Siyah gövdesi güney meltemiyle sallanır/ Garip bir meyve Sarkar kavak ağaçlarından (…) Bu meyve kargaların didiklemesi  için/ Yağmurun birikmesi, rüzgarın dağıtması için/ Güneşin çürütmesi, ağaçların dökmesi için/ Bu meyve garip ve acı bir mahsul"

Şarkı, ilk olarak öğretmenler sendikasının etkinliklerinde söylenir.  Billie Holiday şarkıyı kaydetmek için uzun mücadeleler verir. Plak şirketleri, güney eyaletlerinin yönetimlerinden gelecek baskılardan çekinerek şarkıyı yayınlamak istemezler. Billie Holiday’in sanatçısı olduğu Coumbia, şarkıyı sakıncalı ve aşırı duyarlı bulduğunu söyleyerek yayınlamak istemez. Şarkı başka bir plak şirketi olan Commodore Records’tan yayınlanır. İlginçtir, Strange Fruit 20 sene boyunca radyolarda hiç yayınlanmaz ama uzun süre top 20 listesinde kalır. Hiç radyoda çalınmamasına ragmen, Commodore Records’un en çok satan plağıdır. Billie Holiday’in hüzünlü ve acılı yorumu, şarkıyı söylerken sesinin titremesi şarkıya bambaşka bir hava katar. Billie Holiday Time dergisine verdiği röportajda, şarkıyı her söylediğinde, verem olan ve beyazlar tarafından tedavi edilmeyi reddettiği için acılar içinde ölen babasını hatırladığını anlatır. 

JOHN HENRY Josh White (1942)

John Henry, mesleği demircilik olan Afro- Amerikan bir folklorik kahramandır. Demircilik mahareti, buhar tahrikli bir delme makinasına karşı girdiği yarışta sınanır. Yarışı kazansa da, elinde çekici ile ölür, çünkü kalbi yaşadığı strese dayanamayarak durmuştur. Anonim olan hikaye, “John Henry’nin Çekici” olarak da bilinir.  

"John Henry daha üç yaşında babasının kucağında otururken/ bir çekiç ve küçük bir demir parçası aldı eline/ Tanrım ölümüm çekiçten olacak dedi/ Ustabaşısı, John Henry’e piyasaya buharlı bir matkap çıkacak dedi/  Ustabaşısı John Henry’e o buharlı matkabı alıp getireceğim dedi/ Altına demiri süreceğim/ John Henry, ustabaşısına “İnsan artık hiç bir şey değil, ama insan” dedi/ Bırakayım da senin buharlı matkabın beni yensin/  Ama ben elimde çekicimle öleceğim/ Bu buharlı matkabı icat eden adam/ Muazzam iyi bir adamdı/ Fakat John henry çekiçle beş metre deldi/  Buharlı matkap sadece üç/ John Henry çekiçledi/ Çekici kıvılcımlar çıkardı/ Fakat çok çalıştı, zayıf kalbi dayanamadı/ Çekicini elinden düşürdü ve öldü/ Her pazartesi sabahı/ Mavi kuşlar şakımaya başladığında/ John Henry’nin çekicinin çınlamasını duyabilirsin/ Kilometrelerce öteden"

Josh White’ın şarkısı, işçilerin ölümüne çalıştığı, emek sömürüsü pratiklerine dikkat çekmek için anonim bir hikaye olan John Henry’nin hikayesinden ilham almıştır. Şarkının sözleri ayrıca sınıfsal ayrımcılığın insanı ezen, aşağılayan dramatik yönlerini de gösterir.

DOWN BY THE RIVERSIDE (Nehir Boyunca)- Rosetta Tharpe(1944)

“Down By The Riverside” genel olarak siyahi sufi müzik olarak nitelendirilebilir ve kökleri Amerikan iç savaşına kadar gider. Yazının başında da değindiğim gibi, kutsal kitaptaki ayetlerden bir takım savaş karşıtı ve kölelik karşıtı imalar, göndermeler içerir.

"Ağır yükümü bırakmak istiyorum/ Nehir boyunca/ Artık ölümüne çalışmayacağım/ Kılıç ve kalkanımı bırakmak istiyorum/ Nehir boyunca/ Artık hayat kavgası yok/ Gezinti ayakkabılarımı bırakmak istiyorum/ Nehir boyunca/ Artık hayat kavgası yok/ Silahımı ve kılıfını bırakmak istiyorum/ / Uzun beyaz kaftanımı bırakmak istiyorum/ Nehir boyunca"

Rosetta Tharpe, “Rahibe Rosetta Tharpe” olarak da bilinir. Gospel’in geleneksel söyleniş tarzına alternatif olarak gitarla gospel’ler söylemiştir. Farklı, hareketli tarzı rock’n roll’un öncülü olarak bilinir. Ünlü rock’n roll şarkıcıları Johnny Cash ve Chuck Berry, Rosetta Tharpe’dan ilham aldıklarını, etkilendiklerini söylemişlerdir. Hatta Amerika’da rock’n roll’un “vaftiz annesi” olarak anılır. Gospel’i kiliselerden çıkarıp gece klüplerine taşıması seküler kesimin beğenisine, ilgisine mazhar olsa da, bir kadın şarkıcının elinde gitarla solo olarak gospel söylemesi tutucu bir çok kilisenin tepkisine neden olmuştur. Bir de elinde gitarla solo olarak şarkı söylemek o zamanın müzik dünyasında erkeklere özgü bir durum olarak algılanırken, bir kadın olarak bu algıyı kırmayı başardığını da not düşelim.

Görüldüğü üzere, siyahi dostlar Amerika’da yalnızca ırkçılığa, emek sömürüsüne değil gericiliğe, din simsarlığına ve kadınlara karşı ayrımcılığa karşı da mücadele etmişler. Skala bir yazıya sığmayacak kadar geniş. Bu yüzden diğer örnekleri ikinci bir yazıya bırakıyorum. Herkesin bildiği üzere George Floyd’un öldürülmesi üzerine Minnesota’dan başlayıp Amerika geneline yayılan kitlesel protestolar, dünyada Amerikan kapitalizminin yaldızlarını pul pul dökerken, farklı komün, dayanışma deneyimlerine de evrilmeye başladı. Sonu nereye varır, nasıl bir dünyaya kapı açar şimdiden kestirmek zor. Ama suyu bulandırmaya çalışan liberalist yorumlara karşı, kendi derdini bırakıp Amerika’daki tekellerin market zincirlerinin, banka otomatlarının derdine düşmüş birtakım zevata karşı, bu direnişi değersizleştirenlere, haklarını arayan yoksul insanları itibarsızlaştıranlara, şarkıdan aldığımız ilhamla sormamız gerekiyor:

HANGİ TARAFTASIN?

NOTLAR:

Sanatçılara ve şarkılara ait meta- bilgiler ongoinghistoryofprotestsongs.com adlı siteden   alınmıştır.

Sanatçıların biyografik bilgileri için wikipeadia’dan faydalanılmıştır.