Ötekilerin gazetecisi olmak

Ötekilerin gazetecisi olmak

“Her şeyden önce, gazetecilik yapabilmek için iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar iyi gazeteci olamazlar. Bu meslekte iyi bir insan olmak demek, başkalarını anlamak; onların niyetlerini, inançlarını, ilgi alanlarını, sıkıntılarını ve acılarını anlamak demektir. Ve ilk andan itibaren onların kaderlerine ortak olmak demektir.”

Şilan Geçgel

İyi insan olmak üzerine çok farklı düşünceler ifade edilebilir. Ancak en genel haliyle, iyi insan olmak başkasına kötülüğü dokunmamak ve başkasının iyiliği için çabalamak olarak özetlenebilir.

İyi insan olmanın tavrımız, duruşumuz, ilkelerimiz ve bunları yaptığımız işe gösterdiğimiz özenle ise doğrudan ilgisi olduğu muhakkak.

Üniversitelerde örneğin, her bölüm için mesleğin erbabı olma eğitimleri verilirken, iyi insan olmaktan pek bahsedilmez. İyi insan olmadan hoşgörülü bir hekim, şefkatli bir öğretmen ya da adil bir hukukçu olmak mümkün müdür sahi?

Evet, bugün iyi bir gazeteci olmanın, iyi bir insan olma ön koşuluna bağlanması gerektiğine işaret eden bir kitaptan bahsedeceğiz.

Bahsi geçen kitabımız Bu İş Siniklere Göre Değil, geçtiğimiz ay DeliDolu Yayınları tarafından basıldı. Polonyalı gazeteci-yazar Ryszard Kapuściński tarafından kaleme alınan kitabın çevirisi ise Berk Cankurt imzalı.

Maria Nadotti’nin önsözüyle birlikte sunulan Bu İş Siniklere Göre Değil, alanında duayen bir isim olan Kapuściński’nin gazetecilik mesleğinin ilkelerine, yöntemlerine, zorluklarına, entelektüel ve ahlaki sorumluluklarına dair görüşlerini içeren üç farklı söyleşiden oluşuyor. Yazar ve söyleşen arasında geçen sohbetin kitaplaştırılması diyebiliriz.

Ancak gazetecilik nedir, ne değildir gibi dar bir çerçeveyi değil de yazar, gazetecilik mesleğine dair ahlaki, etik birçok fikrini samimiyetle ortaya koyuyor.

Bu açıdan ele alındığında mesleğin teknik detayları değil; gazeteciliğin insani, siyasi, sosyolojik boyutlarına dair okura fikir veriyor.

Birçok farklı meslek grubu için kariyer basamaklarını üçer beşer tırmanmak, o mesleğin mensupları için hayati önem arz eder. Ancak nihayetinde,  bir kişinin işini hakkaniyetle yaptığının göstergesi, atladığı kariyer basamakları ya da topladığı plaketler değil; uyduğu meslek etiği, kamu yararını gözetmesi ve kaybetmediği insani değerleri olabilir.

Bugün iyi insan/gazeteci olmak; kişisel çıkarlarını bir kenara bırakarak toplumun çıkarını gözetmek, empati kurabilmek, vicdanlı ve dürüst olmak, kamuoyuna gerçek ve ilkeli haber sunmaktır.

Kendisi de mesleki etik değerlerine sahip çıkan yazar kitabında bu durumu şöyle anlatıyor:

“Her şeyden önce, gazetecilik yapabilmek için iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar iyi gazeteci olamazlar. Bu meslekte iyi bir insan demek, başkalarını anlamak; onların niyetlerini, inançlarını, ilgi alanlarını, sıkıntılarını ve acılarını anlamak demektir. Ve ilk andan itibaren onların kaderlerine ortak olmak demektir.”

Kitabın iyi insan ve iyi gazeteci olmak arasındaki köprüyü vurucu şekilde anlatması, yazarın özellikle sosyolojik ve antrapolojik alt yapısının zenginliği ile doğrudan ilgili. Gazetecilik mesleğinin kuşkuculuğu ile dikkatli gözlemin buluşması yazarı iyi bir gazeteci yapmanın yanı sıra iyi bir anlatıcı da kılmış görünüyor.

“Hayatını biraz olsun paylaşmadığın biri hakkında yazmak doğru değildir.” diyen Ryszard Kapuściński, haber yapacağı alanlara ve insanlara fiziken yakın olmayı da ihmal etmiyor.

Polonyalı bir gazetecinin fiziki, kültürel farklarıyla birlikte bir başka ülkede – üçüncü dünya ülkelerinde- yaşamaya karar vermesi başlı başına bir deneyim olarak önümüze çıkıyor.

Kitabımızda sık sık üçüncü dünya ülkelerinde iktidar ve güçlüden yana tavır almanın da medya dünyası için bir dayatma olduğu vurgulanırken artık medya ve iletişim araçlarının da patronlaştığı ve bir sömürü alanına dönüştüğüne değinmeden geçmiyor.

Gazetecilik mesleğinde kuşaklar arası aktarım, ustadan öğrenme gibi süreçlerin stajyer gazeteciler için sanıldığından önemli olduğunu vurgulanırken mesleki hiçbir deneyimi olmadan şirketleşen/patronlaşan medya sektörü de eleştiriliyor. Günümüzde medya sektörünün en başında başarılı ve halka doğru haberi götürmeye çalışan gazeteciler değil, başarılı işletmeciler vardır denilerek para ve güç ilişkisinin medya üzerindeki vurucu etkisi tartışmaya açılıyor.

Bununla birlikte yazarın ürettiği birçok haber, yazı ve kitapta ısrarla öne çıkardığı yoksulluk vurgusu okurun gözünden kaçmayacaktır.

Afrika, Güney Amerika, Ortadoğu gibi krizlerle sarsılan ülkelerde gazetecilik yapmaya çalışan, zayıftan - yoksuldan güç alan Ryszard Kapuściński, “ötekilerin” sesi olmayı görev ediniyor.

Yoksulluk meselesine dai fikirlerini de söyleşilerinde paylaşan yazar, “Ne var ki umut, insanların harekete geçmesi için çok önemlidir. Yoksulluğun daimi hale geldiği durumların belirleyici özelliği umutsuzluktur” diyor.

Yazar - kabaca ifade etmek gerekirse – “Yoksullar çok sessizdir, yoksullar umutsuzdur, yoksullar ötekidir. Biz de ötekilerin sesi, zayıfın ve yoksulun çığlığı olmak zorundayız.” şeklinde bir idealist bir yaklaşım izliyor.

Bizimki gibi ülkelerde halka doğru haberi ulaştırmak isteyen gazetecilerin cezası hedef gösterilme, gözaltı, hapis ya da davalar olurken Bu İş Siniklere Göre Değil ısrarla meslek etiğini ve ötekilerin sesini duyurmayı dert edinenlere güzel bir okuma metni sunuyor.

KÜNYE: BU İŞ SİNEKLERE GÖRE DEĞİL- Ryszard Kapuściński  Çeviri: Berk Cankurt- DeliDolu Yayınları-108 sayfa

DAHA FAZLA