Osmanlı’da Marksizm, kuram ve sosyalist hareketler

Osmanlı’da Marksizm, kuram ve sosyalist hareketler

İnsanlığın kurtuluşunun önündeki engeller: Tanrı, mülkiyet, devlet ve otoritedir.

Ufuk Akkuş

Emek tarihi ve sosyalist mücalelere ilişkin bilgilerimiz ortaya çıkan yeni kaynaklarla ve araştırmalarla sürekli yenileniyor. Bu durum hem tarihe bakışımızda hem de geleceğe yönelik tahayyül dünyamızda değişimlere yol açıyor. 2000’li yıllardan bu yana özellik genç akademisyenler tarafından başlatılan aşağıdan tarih anlayışı yöntemi ile tarihi olayların analizi ve o döneme kadar ele alınmayan konuların gündeme alınması  tarihsel toplumsal bakış açımızın gelişmesini sağlıyor.

Doğan Çetinkaya, “Osmanlı’da Marksizm ve Sosyalizm Yeni Kuşak Çalışmalar” adlı derlemesinde bu yeni bakışı ortaya koyuyor ve işçi sınıfı tarihi üzerine yeni yaklaşımları gün ışığına çıkarıyor. Toplumsal Tarih dergisi Temmuz 2020 sayısındaki dosyaya ilişkin makalelerin gözden geçirilip genişletilmesi ve kitabın bütünlüğü için üç yeni yazının da kaleme alınmasıyla oluşturulan kitaba dosyada olmamasına karşın Mehmet Ö. Alkan da bir yazısıyla katkı sunmuş. Çetinkaya, sunuş yazısında içinde bulunduğumuz yıllara kadar Osmanlı’da Marksizm ve sosyalizmden bahsetmenin mümkün olmadığının en yetkin çalışmalarda bile dile getirildiğinden bahsediyor. Bu yanlış görüşü eleştiren Çetinkaya, bu konudaki literatürün de ikinci el çalışmaların birbirlerini tekrar ettiklerini ve kısır bir çerçeveye saplandıklarından yola çıkarak yeni araştırmalar ışığında aksi tezlere dikkat çekerek yeni bir tarih okumasına işaret ediyor.

Bu derlemede Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye’de Marksizm ve sosyalizm düşüncesinin tarihi, yeni bilgiler ışığında yazılırken, aynı zamanda tarih yazımına egemen olan liberal ve muhafazakar görüşlerin kırılması için de bir adım daha atılmış oluyor.

Derlemede yer alan yedi makalenin ortak düşüncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyalist düşünce ve sınıf hareketlerine dair önemli bir külliyat olduğu ve sosyalist düşüncenin sadece gayrimüslimler tarafından sahiplenip geliştirilmediği, müslüman/Türk unsurlar arasında da marksist bir damar bulunduğudur.  Çetinkaya’nın işaret ettiği gibi, derlemede yer alan çalışmalardan çıkan sonuç; farklı etnik, dini, mezhebi topluluklardan sosyalistler birbirleriyle sıkı bir ilişki içinde olmaları ve aynı örgütte ve farklı siyaset çizgisinde yer aldıklarında da sınıf hareketiyle çeşitli düzeylerde bağının olmasıdır. Derlemede yer alan çalışmalara baktığımızda kesişim noktasının sosyalist hareket kuramı ve mücadelesine ilişkin genel geçer doğruların dışında görüş sunnmaları olduğu görülür. Yazarların bu görüşleri dönemin dergileri, kültür, sanat dünyası ve önemli figürleri üzerinden tartışarak tezlerini temellendirdikleri görülür.

Arda Odabaşı da makalesinde tarihyazımına hakim olan iki yanlış unsurun üzerinde durur. Bunlar sosyalizmin gayrı müslimlere özgü yani “Gayrı Türk” olduğu ve Türkler arasında sosyalizmin 1910 yılında başında Hüseyin Hilmi’nin bulunduğu İştirak dergisi ve Osmanlı Sosyalist Fırkası ile İstanbul’da başladığıdır. Sosyalizmin özellikle 1908 başında Selanik’te geliştiği söylenmesine karşın o dönem şehir nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Türkler ve müslümanların bundan nasıl azade olduğu dile getirilmez. Odabaşı, 1908 öncesinde de Selanik’te Türkler arasında sol/sosyalist esintilere dair emareler bulunduğunu vurgular. Rus devriminin yaşandığı, Avrupa’da sol akımların yükselmekte olduğu, Osmanlı Rumeli’sinde özellikle Kavala’da grevlerin patlak verdiği 1904-1905 yıllarına işaret ediyor. Türkiye komünist hareketinin önderlerinden Selanik’li Şefik Hüsnü Deymer’in de sosyalizm ile ilgilenmeye 1905’te Selanik’te başlamasının ve dönemin figürlerinin sosyalizm ile ilgisinin değişik yayınlardaki izlerini sürerek tezini pekiştiriyor.

Tolga Cora, milliyetçi bir örgüt olarak bilinen Ermeni Hınçak Partisi’nin öğrenci dergisi olan Gaydz’dan yola çıkarak bu algıyı tersine çeviren ve Hınçakların sosyalist düşünceye yakınlığını gösteriyor. Stefo Benlisoy yazısında; II. Meşrutiyet İstanbul’unda ağırlıklı olarak Rumların oluşturduğu Türkiye Sosyalist Merkezi üzerinde duruyor ve bu hareketin işçi örgütlenmesinde ve devrimci sendikalizmin İstanbul’daki etkinliğini ortaya koyuyor. Bilge Seçkin Çetinkaya, 1908 devrimi sonrasında yaygınlaşan tiyatro dünyasındaki sosyalist izlere değiniyor. Bu dönemde ortaya çıkan amatör tiyatro salgını ve devrim tiyatrosunun sokaklarda nasıl etkili olduğuna değiniyor. Sosyalizmin hem olumlu hem de yerilme bağlamında sahnelenen oyunlara girdiğini anlatıyor. Erol Ülker de II. Meşrutiyet döneminde gelişen sosyalist düşüncenin 1919 seçimleri çerçevesinde gelmiş olduğu durumu ve özellikle “Mesleki Temsil” düşüncesini değerlendiriyor. Mehmet Ö. Alkan da makalesinde  Karl Marx ve Friedrich Engels’in Komünist Manifesto”sunun Türkiye’deki serüveninin izini sürüyor.   

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sosyalist ve marksist hareketin gücünü ve etkilerini gün yüzüne çıkaran derleme; hem yeni bilgilerin tartışma gündemine getirilmesi ile sosyalist tarihe bakış konusunda değişik bir ufuk sunuyor hem de yerleşik tarih algısının dönüşümü için önemli bir katkı ortaya koyuyor ve sosyalist mücadele tarihinde yeni araştırmalar için teşvik edici bir rol oynuyor. Tarihe bakış geleceğe bakışı da biçimlendirir.

KÜNYE: Y. Doğan Çetinkaya, Osmanlı’da Marksizm ve Sosyalizm Yeni Kuşak Çalışmalar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021, 248 sayfa.

DAHA FAZLA