Orhan Erinç'in savunmasının tamamı
Cumhuriyet davasında yargılanan cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin savunmalarının tamamını yayınlıyoruz.
27-07-2017 18:34
Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç’in savunması şöyle:
Gazeteciliğe 14 Şubat 1957’de başladım. Meslek hayatımın 60. yılındayım. 45 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yönetiminde geçti. Bu 45 yılın 18’ini TGC ve TGS başkanı olarak geçti. Yani yönetim kurulu ve başkanlık nedir konularında deneyimliyimdir. Başkanlığım sadece Cumhuriyet Vakfı ile sınırlı değildir. Bu dava sadece gazeteciliğin yargılandığı bir dava değildir. Bu arkadaşlarım KHK ile mesleklerini de yapamıyorlar.
Bize yöneltilen suçlardan en önemlisi vakfın yönetim kurulunun bir bölümünün vakfı ele geçirmek için çalışma yaptığı ve Cumhuriyetçileri tasfiye ettiği, yayın politikasını değiştirdiği. Bu iddianın sahibi Mehmet Faraç, Alev Coşkun ve Mustafa Balbay’dır. Bunun dışında bugüne kadar bizi tasfiye ettiler, yayın politikasını değiştirdiler diyen bir de Cumhuriyet’i ele geçirmek için çalışan Aydınlık yazarlarıdır.. Bu 3 arkadaş soruşturmanın çarkını çevirenlerdir. Kendilerinin tasfiye edildiğini iddia ediyorlar. Mehmet Faraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’du. Tasfiye edilmişse kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Alev Coşkun’a oy vermeyenlerden biri Balbay’dır. 5 yıla dağılmış bir şeyi 2013’te toplamak mantıkla anlaşabilir bir çözüm değildir.
Yayın politikasına gelince, savcının atadığı bilirkişi iletişim uzmanı olsaydı yayın politikasının değil Türkiye’nin gündemini değiştiğini, haberlerin o gündem kapsamında hazırlandığını anlaması gerekirdi. Biz neyin değiştiğini anlamakta zorlanıyoruz. Eğer haberlerin akışı gündem değişikliği nedeniyle değiştiyse benim o haberleri vermek gibi bir yükümlülüğüm var. Vermeseydim bu haberi o zaman yayın politikası değişecekti.
Bana yöneltilen suçlardan biri de 3 ByLock kullanıcısı ve hakkında FETÖ soruşturması olan 7 kişi ile iletişim kaydımın bulunduğu. Ben TGC başkanlığını yaptım. TGC, Türkiye’deki her görüşten gazetecinin üye olduğu bir meslek örgütüdür. Orada Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun kurucu başkanıyım. Benim gazetecilerle görüşmem kadar ya da beni aramaları kadar doğal bir şey olmaz. Devletin bilmediği ByLock’u benim bilmemi istemek doğru bir yaklaşım değildir. Benim de bir seyahat şirketi ile konuşmam varmış. ByLock’çuymuş. Ben tatillerimi tanınmaktan uzak yerde geçirmeyi tercih ederim. O da KKTC’dir. Yılda 1 kez oraya giderim. Oraya giderken seyahat şirketine rezervasyon yapmam gerekiyor. O seyahat şirketi bugün de hem gazete hem TV reklamlarıyla görevini sürdürüyor. Ama ben suçlanıyorum.
Cumhuriyet Vakfı’nın başkanı olduğum konusu geçiyor. Ben kuşkuya düştüm çünkü iddianamede 3 kişi daha başkan olarak geçiyor. Acaba eşbaşkanlık var mı diye kuşkulandım. Anladım ki ciddiyetten uzak bir yaklaşımla arkadaşlarım başkan yapılmış.
Benim hiç adamım olmamıştır. Bu tasfiye ettiğimizi iddia eden arkadaşlarımızın suçlama girişiminin sonucudur. Bu iddia düşmanlıktan gelen, Cumhuriyet’i babalarının çiftliği sanan, hırslarını akıllarının önüne geçiren arkadaşların iddialarıdır. Şimdiye kadar 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi 7 arkadaşım için bozdum. O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim.
Davet ettiler, gitmedim
TGC ve TGS Başkanı olduğum dönemlerde Gülen’in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın törenlerine beni altın yaldızlı davetiyelerle davet etti. Hiçbirine katılmadım. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün yaptığı açıklamayı yıllar önce Cumhuriyet’te yazdım. Benim bildiğim İslamiyetle FETÖ’cüler arasındaki farkı ben gördüm ancak onlar yeni gördü.
Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olduğum dönemde vakıftan kimse bana karışmadı. Vakıf başkanı olduğumda da Genel Yayın Yönetmeni’ne karışmadım. Yazıişleri o günün haberlerini seçmek, değerlendirmek konusunda özgür olmalıdır. Bu mutlak özgürlük değil, gazetenin yayın politikasına uygun davranmaktır. Ama bu gazetenin her haberi vermesinin önünde bir engel değildir.
İtirafçı kontenjanı
Suçlamalardan biri de vakıftan gazeteye para aktarılma iddiası. Vakıftan şirkete para aktarımı 2012’de başlamıştır. İddianamede saptanan tarih budur. Bu paranın büyük çoğunluğu 2014’te gerçekleşmiştir. Bu suç isnat ediliyorsa bize, o dönemde vakıfta görev alanlar niye yargılanmıyor. Onlar itirafçılık kontenjanından mı yararlanıyor?
Erinç, Aydınlık gazetesinin önceki günkü sayısında 6 yazardan 3’ünün Cumhuriyet’i suçlamayı, gazeteye hakaret etmeyi sürdürdüğünü söyledi. Bunların Rıza Zelyurt, Mehmet Faraç ve Sabahattin Önkibar olduğunu söyleyen Erinç, bu üç ismin aynı zamanda Cumhuriyet davasında tanık olduğunu söyledi. Cumhuriyet Vakfı üyeliği seçimlerinde seçilemeyen ve davada tanık olan Mustafa Pamukoğlu’nun Vatan Partisi’ne bağlı yayın organlarınca kurulan vakfın başkanı olarak 4 Şubat 2017’de Aydınlık’ın 4. sayfasında röportajı çıktığını dile getiren Erinç, bunun okunması, Pamukoğlu’nun nasıl Aydınlık ve Vatan Partisi hayranı olduğu, Cumhuriyet Vakfı’na seçilmesi halinde Cumhuriyet’i o görüşle yöneteceğinin kanıtı olduğunu vurguladı.
Savunmanın ardından mahkeme heyeti, Erinç’e vakıf ve gazetenin yayın politikası ilişkisine yönelik sorular sordu. Erinç, Mahkeme Başkanı Dağ’ın “Vakıf, anayasamız dediğiniz Vakıf Senedi ve gazeteciliğin evrensel ilkelerinin gazetede yokluğunu veya azlığını takip eder mi, sapma olursa bunu yayın yönetmenine söyler mi, yaptırımı ne olur” diye sorması üzerine şu açıklamayı yaptı:
“Eylemli olarak vakıf yöneticiliği yapmayan, icra kurulunda başkan sıfatı taşımayan vakıf kurulu üyelerinin etkisi toplantılarla sınırlıdır. Toplantı bittiği andan itibaren Cumhuriyet’te çalışan vakıf yönetim kurulu üyesi diye herhangi bir ayrıcalık görmez ve istemez de. Vakfın muhatabı genel yayın yönetmenidir. Eğer vakıf, yayın ilkelerinden sapma denen şey, aslında verilen haberin doğruluğu veya yanlışlığıdır. Cumhuriyet gazetesi kendisine 2 lira veren bir okuruna dünyada ve Türkiye’de ne olduğunu ne bittiğini hem haberleriyle hem yorumlarıyla iletmek durumdadır. Cumhuriyet’te şu haberler çıkmaz diye bir kural hiçbir zaman olmamıştır. Yazı ve haber konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Tek laikliğe ve cumhuriyete aykırı olmasın. Vakıf yönetim kurulunun muhatabı genel yayın yönetmenidir. Toplantıya çağrılır, ne yaptığı sorulur. O da açıklama verir. Eğer başarılı olmadığı görülürse görevden alınıp yenisi atanır.”
Başkan Dağ’ın, “Diyelim ki vahşi bir tecavüz olayının görüntüleri var. Haber bu şekilde yayımlanmasın diye vakfın bir yaklaşımı olur mu” diye sorması dikkat çekti. Olayda mağdurun ve yaşı küçüklerin isimlerinin yayımlanmayacağını veya baş harflerinin kullanılacağını anlatan Erinç, “Haberi okumadan girer ve girmez yorumu yapamam. Mutlaka tecavüz haberi girer. Ama nasıl yazılır konusu önemlidir. Burhan Felek’in tavrı şudur. Dünyada yayımlanmayacak haber yoktur. Yeter ki yazmasını bilmeli. O nedenle somut olarak bu haberi görmeden tartışmak havada kalır. Haberse haberdir. Cumhuriyet’te yazılmış bir haberin yayımlanmasını engelleyecek hiçbir güç yoktur. Tek yapılacak şey elimizde çok haber var bunu harcamayalım yarına aktaralım olur. Haber belgeli ve doğruya kimse yayımlanmasını engellemez. Haberin gücü bizden fazladır” dedi.
Kıdemli üye hâkim Halit İçdemir, Zaman gazetesi ile iki kez aynı manşetin atılması konusunu gündeme getirdi. Bu durumun 33 bin günde iki kez olduğunu söyleyen Erinç, “Biz buna meslek olarak pişti olmak deriz. Bunun rastlantının dışında bir anlamı yoktur” dedi. Bu sırada söz alan gazetemiz yayın yönetmeni Murat Sabuncu, Zaman gazetesiyle aynı çıkan manşetlerden birisinin “Devletin kalbine bomba” başlığı olduğunu söyledi. O tarihte Ankara’da Genelkurmay, Meclis, Başbakanlık ve Kuvvet Komutanlıklarının olduğu yerde PKK’nin bir terör eylemi olduğunu söyleyen Sabuncu, “Birçok rutin haber olaylarında bu başlığa pişti deriz. Çok açık ve net bir şekilde bir tanesi tamamen o zamanki konjonktürde olmuş rutin bir olay. Buradan hiçbir şey çıkmaz. Kesinlikle ve kesinlikle bu manşetler pişti olarak görülebilecek manşetlerdir” dedi.
Başka bir soru üzerine Cumhuriyet’in Yayın Yönetmenliği’nin önemli bir görev olduğunu dile getiren Erinç, “Çünkü hem okurları tarafından eleştirilen ve kızanlar tarafından susturulmak istenen tek gazetedir. Bu görevi almayı kabul edenler çok büyük bir sorumluluk yüklenmişlerdir. Sadece kendileri değil hayatını Cumhuriyet’ten kazanan çalışanların gelecekleri onun ellerindedir” diye konuştu.
İLGİLİ HABERLER
Anne Fatma Şık: Adalet Sarayı’nda adalet yok
Cumhuriyet gazetesi davasında tutukluğu devam eden dört gazeteci Ahmet Şık, Akın Atalay, Kadir Görsel ve Murat Sabuncu’nun aileleri karara tepki gösterdi. Ahmet Şık’ın annesi Fatma Şık, “Bu adalet sarayında bizlere adalet dağıtmıyorlar” ifadelerini kullandı.
30-07-2017 10:45

Hürriyet’ten Fırat Alkaç’ın haberine göre; Tutuklu gazetecilerden Akın Atalay’ın oğlu Güven Atalay “Savunmalar 5 gün sürdü ama ilk günden bütün iddialar çürütüldü. Hakim de savcı da bunu gayet net gördü. Ortada hiçbir şey yokken, siyasi süreçten dolayı tutuklamalar devam ediyor. İlk duruşmadan hepsini serbest bırakmamak için böyle bir karar verdiler. Bu duvar yıkıldı, devamı gelecek” ifadelerini kullanrken, Ahmet Şık’ın annesi Fatma Şık, “Bu adalet sarayında bizlere adalet dağıtmıyorlar. Kararların hepsi siyasiydi. Oğlum, hakkındaki bütün suçlamaları çürüttü. Bu davanın peşini bırakmayacağız. Oğlumun her zaman yanındayım. Onun destekçisi olacağım” dedi.
Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu ise karar için “Tahliye olan gazeteciler için mutluyuz. Ortadaki hukuksuzluğun da siyasi nedenlerden olduğunu biliyorlar. Gazetecilik açısından bu davanın önemini biliyoruz” dedi. Kadri Gürsel’in eşi Nazire Gürsel mahkeme salonunda savcılık tarafından mütalaanın açıklanmasının ardından fenalaşıp kararı beklemeden salondan ayrılmıştı.
Cumhuriyetçiler 9 ay sonra gazete binasına gelerek, okurlarıyla buluştu
272 gün sonra tahliye edilen Cumhuriyet Gazetesi çalışanları, uzun bir aradan sonra bugün gazete binasına gelerek, okurlar ile buluştu.
29-07-2017 16:23

"PKK, DHKP-C, FETÖ üyeliği" iddiasıyla yargılandıkları davanın ilk duruşmasında tahliye edilen 7 Cumhuriyet Gazetesi çalışanı; bugün gazete binasına gelerek, okurlarıyla buluştu.
Gazete binası önünde okurlarla buluşan Cumhuriyetçiler, burada açıklamalarda bulundu.
İlk açıklamayı yapan Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Orhan Erinç oldu. Erinç’in açıklamasından sonra sözü Çizer Musa Kart aldı.
BAŞINDAN BERİ NEDEN SİLİVRİ’DE OLDUĞUMUZU BİLİYORDUK
Tahliye olanlardan ilk sözü alan Musa Kart; bu tablonun dayanılmaz sürdürülemez bir tablo olduğunu ve gösterilen dayanışmanın çok değerli olduğunu belirterek, “Başından beri neden Silivri’de olduğumuzu biliyorduk. Bu sorulara verilecek yanıtlarımız vardı” dedi.
GEZİ KATLANARAK DEVAM EDİYOR
Daha sonra söz alan Cumhuriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Güray Öz, Silivri Cezaevi’ne girdiklerinde, kendilerinin burada tutulamayacağını bildiklerini ifade ederek, “Silivri’ye girdiğimizde arkadaşlarla bir slogan belirledik. ‘Bizi kimse tutamaz’ ilk sloganımız buydu. Bunu burada fazla tutulamayacağımızı bildiğimiz için söyledik.
Neden diyeceksiniz. Gezi Hareketi ile başlayan bir süreç var Türkiye’de. Bu süreç katlanarak devam ediyor. Adalet Yürüyüşü ve Cumhuriyet tutuklamaları etrafında örülen dayanışma bunun göstergesidir.” Dedi.
KALBİMİZİN YARISI İÇERİDE KALDI
Söz alan Avukat Bülent Utku ise, “9 aydır içerideydik. Tahliye olduk ancak bunun anlamlı olduğunu düşünmüyorum. İçeride hala 170 gazeteci var. Kalbimizin yarısı içerideki 4 arkadaşımızla kaldı.” dedi.
GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR
Yazar Hakan kara ise, gazeteciliğin suç olmadığını belirterek, “İçeride 170’i aşkın gazeteci var. Biz başından beri bir şey söylüyoruz, ‘Gazetecilik suç değildir’ diyoruz. Biz tüm gazetecilerin tahliye edilmesini istiyoruz. Bu süreç içerisinde en zoru arkadaşları içeride bırakarak, dışarı çıkmakmış. Bunu anladım.” dedi.
Turhan Günay ve Mustafa Kemal Güngör’ün konuşmalarından sonra ise etkinlik sona erdi.
Hakan Kara'nın savunmasının tamamı
Cumhuriyet davasında yargılanan cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinin savunmalarının tamamını yayınlıyoruz.
28-07-2017 19:42

Cumhuriyet gazetesi yazarı Hakan Kara'nın savunmasının tamamı:
“Gazetecilik yaşamım boyunca ilgilendiğim ikinci konu da bilişim olmuştur. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 2000-2010 ıylları arasında 10 yıl boyunca 'Yeni medya, dijital yayıncılık, internet gazetecilik, web sayfa tasarımı' dersleri verdim. Lisans dersleri verdim. Yüksek lisans ve doktora dersleri de verdim. Öğrencilerime dijital dünyayı, web programcılığını, kodlamayı, arşiv sistemlerini anlattım. 2 bini aşkın öğrenci yetiştirdim.”
“FETÖ'yü tanımam. FETÖ ile çekilmiş bir fotoğrafım yok. Onunla aynı sofrada yemek yemedim. Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Yıllarca FETÖ'yü öve öve bitiremeyen, onu yere göğe sığdıramayanlar, ona 'Hocaefendi Hazretleri' derlerdi. Ben böyle bir ifadeyi hiç kullanmadım. FETÖ'ye 25 yıl boyunca hizmet eden, ondan maaş alan Hüseyin Gülerce gibi insanların FETÖ'ye güvenmesini, örgütün güçlenmesini, yaygınlaşmasıın sağlamadım. Ne benim ne ailemin boğazından FETÖ'nün tek bir kuruşu geçmedi. Buna rağmen ben örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmekle suçlanıyorum.”
“Tescilli FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, bense burada sanık koltuğunda oturuyorum. Telefonumda ByLock yok. Hiçbir Cumhuriyet yazarı veya yöneticisinin de yok. Bank Asya'da hesabım yok. TUSKON üyesi değilim. FETÖ'cü olarak bilinen hiçbir kurumla ilişkim yok. İddianamede FETÖ ya da herhangi bir terör örgütüyle ilişkim olduğuna dair tek bir kanıt yok. Buna rağmen 9 aydır hapisteyim.”
“Pensilvanya'ya hiç selam söylemedim. Ne istediniz de vermedik demedim. Bitsin artık bu hasret diye FETÖ'ye ülkeye dön çağrısı yapmadım. FETÖ ile hiçbir alanda hiçbir ortaklığım ve hiçbir alış verişim olmadı. MGK'da 2004 yılında verilen FETÖ raporunu yok hükmünde sayan ben değilim. 2010 yılında 'Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde FETÖ'yü tehdit olmaktan tümüyle çıkaran ben değilim. Bugün Türkiye'de darbeye karıştıkları gerekçesiyle yargılanan 160 general ve amirali ben terfi ettirmedim. Terfilerin altında kimin imzası var? Bu general ve amirallerin güvenlik soruşturmalarını ben yapmadım. Askeri lise, KPSS gibi sınavların sorularını ben çalarak, yüzbinlerce genci mağdur etmedim.”
“15 yıl boyunca Pensilvanya ziyareti New York uçaklarını dolduran siyasetçi ve politikacılar kimlerdi? Neden bunların listesi çıkarılmaz. Hiçbir Cumhuriyetçi o uçaklarda yer almadı. AKP ile FETÖ'cülerin yakınlığını Türkiye'de bilmeyen var mı? Bu yakınlık, devletin, ordunun, emniyetin, yargının, eğitim kurumlarıınn, üniversitelerin bu çetenin eline geçmesinin en önemli anahtarı olmadı mı?
FETÖ'ye her türlü desteği verenler, 15 temmuzun taşlarını döşeyenler Cumhuriyetçiler değildi.”
“Dün FETÖ'cüler Cumhuriyetçileri Ergenekonculukla suçlayıp hapse attılar. Bugünse Cumhuriyetçiler FETÖ'cü diye suçlanıyorlar ve yine hapisteler. Amaç aynı: Cumhuriyet'i susturmak. Fakat bu sefer ikinci bir amaç daha var. Tüm medyaya gözdağı vermek. Korku iklimi yaratmak. Tüm muhalif sesleri susturmak.”
“Ne yazık ki, FETÖ'cü çetenin geçmişte ODATV, Balyoz, Ergenekon gibi davalarda uyguladığı yöntemlerin benzerleri bugün muhalif sesleri kısmak için uygulanıyor. FETÖ'cü savcı Zekeriya ÖZ ülkeden kaçtı ama geriye korkunç bir miras bırakmış.”
“İddianameye göre Emre Aktaş adlı bir ByLock'çuyla konuşmuşum. Emre Aktaş beni aramış. Görüşme 19 saniye sürmüş. Başka bir iletişim kaydı da yok. Ben gazeteciyim. Müneccim değil. Beni arayan kişinin telefonunda ByLock olup olmadığını bilemem. Emre Aktaş'ın beni aradığında ByLock kullanıcısı olmadığını biliyorum. Nereden biliyoruz bunu? Çünkü HTS kayıtlarında aslında yazıyor. Çünkü HTS kayıtlarına göre Emre Aktaş beni 12 Şubat 2013 tarihinde saat 17.54'te aramış. O tarihte ByLock programı henüz icat edilmemişti. İletişim kaydımın olduğu iddia edilen ikinci ByLock'çu Mücahit Koç adlı kişiymiş. Onu da tanımam. Fakat o da ByLock'çu değil. Bu kişi beni aramış. Yani ben aramış değilim. O da 2 Şubat 2014 tarihinde aramış. O da ByLock'çu değil. Çünkü ByLock bu tarihten iki ay sonra piyasaya çıktı.”
“İletişim kaydım olan bir başka kişi FETÖ'cüymüş. Adı Niyazi Karakülah'mış. 18 Mayıs 2013 yılında kendisine bir mesaj atmışım. Niyazi Karakülah adlı bu kişiyi tanımıyorum. Mesaj falan da atmadım. FETÖ hangi tarihten itibaren suç örgütü sayılıyor? Daha somut söylemek gerekirse: 2013 yılında Fethullah Gülen Cemaatinden olan bir kişiye mesaj geçmek suç mu? Fethullah Gülen o tarihte örgüt lideri olarak mı görülüyor? Onunla konuşmak, telefon etmek, bağlantı kurmak suç mu? 2013 yılı Eylül ayında Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fethullah Gülen'i Pensilvanya'da ziyaret etti. Görüşme iki saat sürdü. Neler konuşuldu tam olarak bilmiyoruz. Görüşmenin bir bölümünde Türkiye'nin Suriye politikası konuşulduğu söyleniyor. Bu durumda FETÖ ile görüşen Ahmet Davutoğlu şimdi suç mu işlemiş oldu? Örgüt lideri ile görüşmekten dolayı suçlu mu?”
“Davutoğlu görüşmesinden yaklaşık bir ay sonra 20 Ekim 2013 tarihinde Gülen ABD'de, rahatsızlık geçirdi. Tansiyon yüksekliğinin yol açtığı ritm bozukluğu nedeniyle 12 saat hastanede kalmış. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Fethullah Gülen'i telefonla arayarak 'geçmiş olsun' dileklerini ilettiler. Yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fethullah Gülen'i arayıp geçmiş olsun demekle suç mu işlemiş oldu? Savcıların söylemeye çalıştığı şey bu mu?”
“Gülen de 24 Ekim 2013 tarihli Zaman Gazetesi'ne bir iki sayfalık bir ilan vermiş. Bu ilanda kendisini arayan, dost ve yakınları aracılığıyla şifa dileklerini iletenlere teşekkür etti. Teşekkür listesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek de yer alıyor. Bu durumda Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek de suç mu işlemiş oldular. Ayrıca sözü edilen tarihte bu davada tanık olarak yer alan Hüseyin Gülerce hala FETÖ'nün emrinde çalışıyordu. Hazır tanık olarak buraya gelmişken savcılar kendisini hapse mi atacaklar? Ayrıca aynı yıl dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan 30 Kasım 2013 tarihinde '2004'teki MGK kararı hükümet tarafından yok hükmünde kabul edilmiştir' demecini vermiştir. Bu durumda Yalçın Akdoğan FETÖ örgütünü korumuş mu oldu?”
Kara, FETÖ soruşturması şüphelisi kişilerle görüşme kaydının bulunduğu iddiasıyla ilgili olarak şunu söyledi:
“Meğer ETS turizm şirketiyle ilgili bir FETÖ soruşturması sürdürülüyormuş. Hem de 2014'ten bu yana. Cezaevinde yattığım 9 aylık süre boyunca neredeyse her akşam televizyondan ETS turizm şirketinin reklamlarını izledim. Neredeyse her hafta okuduğumuz gazetelerde tam sayfa ETS şirketinin reklamları yayınlandı. ETS turizm şirketiyle telefon görüşmesi yaptığım doğrudur. 2015 yılında bebeğimizle rahat edelim diye 'bebek dostu' ucuz bir otel aradık. Sonra rezervasyon yaptırdık. Havaalanından tesise yapılacak transferin saatini belirlemek için birkaç kez şirket yetkilileriyle telefonda konuştuk. Şimdi bu suç mudur? Eğer bu şirket üzerinden rezervasyon yapmak, telefonla görüşmek suçsa, nasıl oluyor da gazetelerde sayfa sayfa reklamları yayınlanıyor? Bu şirketi hemen kapatmak gerekmez mi? Bu şirketin her yıl 600 bin kişiyle bağlantı kurduğu belirtiliyor. Şirket hakkında 2014 yılında bir soruşturmanın başlatıldığı söyleniyor. Her yıl 600bin kişi şirketle bağlantı kurduğuna göre 2014 dahil 2017'ye kadar 4 yıl geçti. Demek ki bugüne kadar 2.4 milyon kişi şirketi aramış. Demek ki 2.4 milyon kişi potansiyel suçlu durumunda. Böyle bir suçlama olabilir mi? Bu mantığa sığar mı?”
“Diyelim ki ortalama bir insan bir yılda 30 telefon kaydı oluştursun. Türkiye'de 200 bin ByLock'çu var. Her biri 2014'ten bu yana 2 yıl içinde 60'ar telefon kaydı oluştursa şu anda Türkiye'de 12 milyon suçlu var demektir. Kaldı ki öyle meslek grupları var ki, onların ByLock'çularla konuşma olasılığı çok daha yüksek. Bir kere muhtarların tümünü hemen hapse atmak gerekecektir. Sonra gazetecileri, avukatları, aile hekimlerini... Diğer yandan AKP milletvekilleri kaç ByLock'çuyla görüşmüşlerdir?”
“Cumhuriyet AKP'nin iktidara geldiği günden bu yana iktidarın uygulamalarına karşı eleştirel bir tutum içindeydi. Bu tutumunda hiçbir değişiklik olmadı. Hatta 2008'de yanlış anımsamıyorsam 'Tehlikenin farkında mısınız' diye bir kampanya da yürütmüştü Cumhuriyet gazetesi. Fakat dün hükümetin hoşuna gitmeyen haberler yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi bugün hükümetin hoşuna giden haberler yayınlamaya başlamadı ki. Dün muhalifken bugün yandaş olmadı ki.
Cumhuriyet davasında ara karar açıklandı
Muhabir, yazar, çizer, yönetici ve avukatlarının "PKK, DHKP-C, FETÖ üyeliği" iddiasıyla yargılandığı Cumhuriyet gazetesi davasının 5'inci gününde ara karar açıklandı.
28-07-2017 18:00
11’i tutuklu 17 Cumhuriyet çalışanın "PKK, DHKP-C, FETÖ üyeliği" iddiasıyla yargılandığı davanın ilk duruşmasının 5. oturumu bugün görüldü.
"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla yargılanan Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra Pazartesi günü başlamıştı. Gazete çalışanları iddianamenin hukuksuzluğunu gözler önüne seren çarpıcı savunmalar yapmıştı.
Gerek gazete çalışanlarının, gerekse avukatların savunmalarıyla iddiaların tek tek çürütüldüğü Cumhuriyet davasının dün yapılan 4. oturumunda, tüm gazete çalışanlarının savunmalarının tamamlanmasının ardından söz alan avukatları da hukuki olarak Cumhuriyet davasının absürdlüğünü anlattı.
Bugün saat 10.00’da Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’ndaki 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan 5. oturumda ara karar verildi. Mahkeme 19.30'da açıkladığı ara kararında Güray Öz, Musa Kart, Bülent Utku, Hakan Kara, Önder Çelik, Kemal Güngör ve Turhan Günay'ın tahliyesine, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Kemal Aydoğdu'nun tutukluluğunun devamına karar verdi.
CANLI BLOG
Güncelleme 19.30 - ARA KARAR AÇIKLANDI
Karar açıklandı:
Can Dündar ve İlhan Tanır hakındaki yakalama kararının devamına karar verildi.
Güray Öz, Musa Kart, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Turhan Güney hakkında tahliye kararı verildi. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Önder Çelik, Kadri Gürsel, Hakan Kara ve Ahmet Şık'ın tutukluluk hâlinin devamına karar verildi.
Ahmet Şık kararın açıklanmasından sonra tarihi konuşmasında, "Bugün burada çıkan karar diyor ki, 'size diz çöktüreceğiz.' Şunu bilsinler, bütün zorbalar, tetikçileri bütün kurumları ve kişileri ve alçak ve haysiyet yoksunları organize kötülük örgütünün bütün elemanları bilsinler... Ben bugüne kadar sadece anne babamın elini öpmek için eğildim, bundan sonra da öyle olacak" dedi.
Güncelleme 19.20
Kararı açıklamak üzere heyet salona giriş yaptı.
Güncelleme 18.00
Mütalaanın ardından ise mahkemenin ara kararını açıklamak için 2 saat ara vereceği bildirildi.
Güncelleme 17.50
Mütalaasını okuyan savcı, Turhan Günay, Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör’ün ve Bülent Utku’nun tahliyelerini talep ederken, diğerler Cumhuriyetçilerin tutukluklarının devamını istedi. Savcı; tutukluluğun devamı talebini "kuvvetli suç şüphesi, delillerin toplanmaması, delilleri karartma şüphesi"ne dayandırdı.
Savcılık Akin Atalay, Murat Sabuncu, Önder Çelik, Kadri Gürsel, Hakan Karasinir, Ahmet Şık'ın tutukluluk halinin devamını istedi.
Savcı Ahmet Şık'ın savunması nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Güncelleme 17.45
Aranın ardından mütalaasını okuyan savcı vakıf işlemleri için bilirkişi incelemesi yapılsını istedi.
Günceleme 17.05
Avukatların savunmaları tamamlandı. Duruşmaya ara verildi. Yarım saatlik aranın ardından savcı mütalaasını açıklayacak.
Güncelleme 16.45
Avukatlar son beyanlarını sunuyorlar. Sonrasında savcı mütalaa verecek.
Güncelleme 16.30
Avukat Hasan Fehmi Demir devam ediyor:
(Yargıçlara hitaben) Aynı dili konuşuyoruz, buna rağmen anlaşamıyoruz. Sizin kanıt dediginiz şeyin biz belirti bile olmadığını söylüyoruz. Sizin kuvvetle şüphe dediğiniz şeyin biz düşük şüphe bile olmadığını düşünüyoruz. Umudu ayakta tutabilmek için konuşmak zorundayız. Arkadaşlarımızın özgürlüğünü sınırlayan kararların alınmamasını diliyoruz.
Avukat Demir savunmasını tamamladı.
Twitter'daki "Jeansbiri" adlı hesabın sahibinin avukatı söz aldı.
Güncelleme 16.10
Avukat Hasan Fehmi Demir söz aldı.
Demir: Bu dava hukuki bir süreç değildir. Bu duruma yabancı değiliz. Silivri yargılamalarında karşılaşmıştık. Soruşturulmaya karar verilen kişi hakkında emniyet ve atanmış savcının katkılarıyla medya algı operasyonuna başlıyor. Yargılananlar kamuoyu önünde itibarsızlaştırmak istendi.
Bu davalarda failin sosyal ilişkileriyle birlikte yaşamı ele alınıyor. 2 yıl önce yazdığı şeyler, attığı tweetler sanki dün söylenmiş gibi iddianemede yer alıyor.
Bu davada olmayan suç inşa edilmeye çalışılıyor. Bütün sanıklar o yüzden "benim suçum nedir" diye soruyor.Tümden gelim mantığından hareketle suç kurulur ve ceza yargılamarında olmayan bir şekilde karşınıza çıkar. Acaba Türkiye yargısı bütün bu olaylardan sonra kendine ders çıkarmış mıdır? Çünkü birçok savcı, hakim yargılandı bu süreçlerde... Cem Küçük denen tanık daha dün "bu davanın yargıcıyım" gibi ifadelerde bulunuyor ve arkadaşlarımızı infaz ediyor. Bu kişi nasıl tanık olarak ifade verebilir? Yargının yerine bugün Türkiye'de de kolluk merkeze gelmiştir. Savcı Murat İnam hiçbir dürüst yargılama ilkelerine bağlı kalmadan soruşturma yürütmüştür. Türk yargısi işbirliği yaparak müvekkillere tuzak kurmuştur. Sanıklar "suçumuzu verin" diye yalvarıyor, biz de size bize gerekçe verin diyoruz.
Güncelleme 16.00
Tahliye talep eden İlkiz: Verin hepsini gidelim. Ne zaman isterseniz gelirler yine. Sabuncu çok izin yaptı, Günay'ın daha fazla cezaevi anısı olmasın, Ahmet Şık da daha fazla cezaevini mesken tutmasın. Verin hepsini.
Güncelleme 15.20
Aranın ardından duruşma yeniden başladı.
Avukat Alp Selek söz aldı.
Selek: Vakıf yönetimi ile ilgili soruların sorulmasının anlamsız olduğunu düşünüyorum. Bylok'çu birinin arama yapmasından suçlama yapılıyorsa gelen her telefonun savcılığa bildirilmesi gerekir. Böyle bir suçlama olamaz. Büyük bir dava ve haksızlık görüyorum.
Selek'in ardından Avukat Fikret İlkiz söz aldı.
BM İnsan Hakları Çalışma Grubu'nda keyfi tutuklamalara yönelik hazırlanan raporlar hakkında konuşan İlkiz: 181 ülke, yapılan BM denetim toplantılarında Türkiye'ye bu davayı sorabilir. Söz konusu keyfi tutuklamalar uluslararası alanlarda Türkiye'nin karşına getirilecektir. Bugün bir salonda görülen dava 2020 yılında BM'de önümüze getirilecek.
Güncelleme 14.00
Avukat Bahri Belen: 17/25 Aralığa kadar hizmet hareketi olan cemaat 15 Temmuz'da darbeci oldu. Bizim bildiğimiz iktidarın parçası olduğudur.
Belen: Tutuklama nedenlerinin arasında kaçma şüphesi var. Mustafa Kemal Güngör abisini hastaneye götürüyor. Polisin geldiğini söylediğinde hemen geliyor. Birçok müvekkil kendisi gidiyor ifadeye. Yani kaçma şüphesine ilişkin delil yoktur.
Avukat Belen: Can Dündar kaçmadı. Devlet onun canını koruyamayacağını söylediği için yurt dışına gitti.
Güncelleme 13.20
Avukat Aydın Demirci Güray Öz adına savunmasını yapmak üzere söz aldı.
Güncelleme 13.15
Atalay Ahmet Şık'ın özgürlüğünü talep ederek savmasını bitirdi.
Güncelleme 12.47
Av. Can Atalay: İfade Terörle Mücadele Şubesi'nde Savcı tarafından alındı.Yasak sorgu yöntemidir.Tutanakta imzası olmayan sivil biri ifadeyi takip etti. Tweetler meselesi en acı ve eğlenceli olanı.Aynı konuda Anadolu Adliyesi'nde 7 Kasım'da ifade verdik çıktık. Şikayetçi Antep'ten gazeteci.
Tipik bir Ahmet Şık sorgusu oldu ve tutukluluğa sevkten farklı bir gerekçe gösterildi .
Güncelleme 13.00
Atalay: Ahmet Şık'ın bu dosya kapsamında olmasının nedeni attığı bir tweet.
Atalay: Şık'ın haberlerinde kamu düzenine yönelik tehdit oluşmadığını anlattık.
Suçun basın yayın yoluyla yapılmış olması tek başına tutuklama gerekçesi olabilir mi? Kuvvetli suç şüphesi, delilleri karartma şüphesi, kaçma şüphesi nerede?
Reyhanlı ile ilgili haberde kaçma şüphesi olduğu nasıl söylenebilir? Delil karartma nasıl mümkün olabilir?
Güncelleme 12.30
Ahmet Şık'ın avukatı Can Atalay söz aldı.
Av. Atalay: Şık'ın tutuklanma koşullarının oluşmadığını söylemek istiyorum. Herhangi bir savcı, hakim dosyaya ilk bakışta Şık'ın tutuklanmasının koşullarının oluşmadığını açıkça görür.
Duruşma 5 dakikalık aranın ardından avukat savunmalarıyla devam ediyor.
Güncelleme 12.20
Duruşmaya 5 dakika ara verildi.
Güncelleme 12.15
Avukat Yıldız İmrek müvekkili Musa Kart adına savunma yapmak üzere söz aldı.
İmrek: McCarthy yargılamarından çok daha hukuk dışı bir yerde duran bir yargılama yapılıyor.
İmrek: Yeterli şüphenin olmadığı ortadadır. Burada basın özgürlüğü yargılanıyor.
İmrek: 9 ay tutukluluk esasen peşin bir ceza olmuştur. Gazetecilerin özgürlüklerinin iade edilmesini talep ediyoruz.
Güncelleme 11.45
Av. Mehmet Tokuç savunma yapıyor:
Tokuç: Yargılanan gazeteci yok sözü kamu vicdanını rahatsız ediyor.Bu salonda gazeteciler gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanıyor.
Güncelleme 11.20
Av.Köksal Bayraktar savunma yapıyor.
-1903'te gazeteciler sansür heyetine gazete nüshalarını vermemiştir. Bu dava basın bayramının kutlanmasına vesile olsun.
-Basın Kanunu'nda yayın danışmanı yok dediniz. Yeni Basın Karunu 11. maddesi 'eser sahibi sorumludur' diyor. Ama iktidar mutlaka birilerini cezalandırmak istediği için sorumlu müdür yanına yayın müdürü vb. de eklemiş.
-Kadri Gürsel'in gazetedeki statüsü Basın Kanunu çerçevesinde belirlenmiştir ve serbest bir statüdür, sorumluluğu yoktur.
Avukat Köksal Bayraktar sözlerini tahliye talebi ile bitirdi.
Güncelleme 11.10
Av. Koyuncu savunmasına şöyle devam etti:
-iddianamede somut suçlama yok. Önce kendimizi suçlayıp sonra savunacağız.
-Müvekkil Vakıfta hiçbir zaman görev almamıştır.Yenigün Haber Ajansı'nda bir görevi yoktur. Basın Kanunu kapsamında suç duyurusu da yok.
Gazetenin yayın politikası 2013'te değişti deniyor. Kadri Gürsel o dönem gazetede çalışmıyor.
-Buraya Norveç'ten gelmedik; adalet fışkırsın beklemiyoruz. Ama hiç değilse bir kırıntı bekliyoruz"
Güncelleme 10.55
Kadri Gürsel'in vekili Av. Ibrahim Koyuncu, "Biz Kadri Gürsel için konuşacağız, 'vakıf yöneticisi değildir' dediğimde diğer sanıklar yanlış anlamasın" diyerek sözlerine başladı.
Av. Ali Rıza Dizdar "Bu dosyada kişilerin özgürlüğünün kısıtlanmasını gerektiren herhangi bir delil toplanmamıştır. Derhal beraat verilmeli" dedi. Mahkeme başkanı, derhal beraat koşullarının oluşmadığını, yargılamanın devamını gerektiren olgular olduğunu söyleyerek talebi reddetti.
Duruşma başladı. Cumhuriyet davasının 5. günü avukatların beyanları ile devam ediyor.
CUMHURİYET DAVASI'NDA 1. GÜN
Sansürün kaldırılışının yıldönümünde yüz karası dava: Cumhuriyet yargılanıyor!
İleri Hatırlatıyor
CUMHURİYET DAVASI'NDA 2. GÜN
Siyasal İslama muhalif olduğumuz için yargılanıyoruz!
CUMHURİYET DAVASI'NDA 3. GÜN
Aradığınız örgüt siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor!
İleri Hatırlatıyor
CUMHURİYET DAVASI'NDA 4. GÜN
Gazetecilerin savunmaları tamamlandı: Bu iddinameyi reddediyoruz! (Tıklayınız...)
Adliye önünde ‘sesli Cumhuriyet okuma’ eylemi
Duruşma 5. oturumunda devam ederken adliye önünde sesli olarak Cumhuriyet gazetesi okundu.
28-07-2017 12:53

CHP Milletvekili Barış Yarkadaş'ın da aralarında olduğu yurttaşlar, 13.30'da yapılacak basın açıklaması öncesi Çağlayan Adliyesi önünde toplu bir şekilde sesli olarak Cumhuriyet gazetesini okuma eylemi yapıldı.
Sesli Cumhuriyet gazetesi okuma eyleminin ardından ise saat 13.30'da basın açıklamasına geçildi.
Cumhuriyet Davası Koordinasyonu adına konuşan gazeteci Ceyda Karan “Katillerin ve haramilerin aksine, ne bayrak arkasına gizleyecek suç, ne de dinin arkasına gizleyecek günahları var. Zulümkarların tarih önünde mahkum ettiler. İktidarın çukur medyasının karşısına doğruluğu çıkardılar. Bizler arkadaşlarımızın susturulmasının aslında tüm gazeteciliğin mahkum edilmek istediğinin farkındayız. 271 gündür yaratılan zulüm son bulmazsa, adaletin cenaze namazı kılınmış demektir. Kahrolsun İstibdat, yaşasın hürriyet. Hemen şimdi özgürlük” dedi.
ABC gazetesi ve Tele1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ da şunları söyledi:
“Neden gazetecilik yapıldığını soran bir mahkeme var. Tamamen hukuk sefaleti. Mezhepçi faşizan bir iktidarın mahkemesidir bu. Bu toprakların 200 yıllık ilerici birikimini tasfiye etmek isteyen İslamcı bir yapıyla karşı karşıyayız. Adalet, demokrasi ve laiklik en yakıcı taleptir. Ahmet Şık'ın dediği gibi kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet demek, Abdülhamit gericiliğine karşı direnmektir. Susar ve geri çekilirsek bugünlerden daha ağır ve baskıcı bir iktidarla baş başa kalırız. Dikta rejimini kurmak, gazetecilere hapishanede çalışın diyenlere bu ülke izin vermeyecektir”
G9 Gazetecilik platformu adına konuşan Özge yanardağ da “Gazetecilik suç değildir. Bu utançtan vazgeçmelidir” dedi.
Kadri Gürsel’in oğlundan annesine: Duruşmaya gelmeyeceğim, evde ikinizin de gelmesini bekleyeceğim
Kadri Gürsel’in eşi Nazire Kalkan Gürsel çocukları Erdem Gürsel’in kendisine "Evde olacağım ve ikinizin birlikte gelmenizi bekleyeceğim" dediğini söyledi.
28-07-2017 11:45

Tutuklu bulunan Cumhuriyetçilerin yargılandığı davanın bugün 5. gün oturumu gerçekleştiriliyor. Davada bugün ara karar verilmesi bekleniyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel’in eşi Nazire Kalkan Gürsel Twitter hesabından “Erdem yarın duruşmada yok. Malum karar günü. Bugün bana "Evde olacağım ve ikinizin birlikte gelmenizi bekleyeceğim" dedi. Nutkum tutuldu” diye yazdı.
Erdem Ongun Gürsel babası için bir mektup kaleme almış ve "Özgür olmanı dört gözle bekliyorum" demişti.
İşte oğlunun Kadri Gürsel'e yazdığı mektup:
"Canım babacığım,
Seni bu süreçte çok özledim. Sen tutuklanıncaya kadar Silivri diye bir yer tanımıyordum. Ancak şu anda hayatımın büyük bir kısmı Silivri’de. 9 aydır ne yapıp ne edeceğimi çok bilemesem de seni çok özledim. Koskoca bir ülke senin çıkmanı bekliyor. Her ne kadar bazıları buna engel olmak istese de. Ama önemli olan bizim, ailemizin seni beklemesi. Her ne kadar senin Silivri’de tutsak kalmana karşı olsam da bu arada bu nedenle birçok yer gezdim ve öğrendim. Bu süreçte seni sadece dört kere görebildim. Ben tabii ki bu konuda isyankârım! Hayatımın en kötü dokuz ayında, bazı kişiler hariç, çevremizdekiler hiçbir zaman bizi yalnız bırakmadı. Duruşma gününde senin özgür olmanı herkes dört gözle bekliyor. Görüşmek üzere…"