Onur Yaser Can, işkence sonrası intihar etmişti: Polisler hakim karşısına çıktı
Onur Yaser Can’ın 2010'daki intiharı sonrası dört polis ve bir bilirkişi hakkında başlatılan yargılamanın ilk duruşması bugün görüldü.
Ersan Kınık - İzel Sezer
İstanbul'da 2010 yılında Narkotik Şube ekiplerince gözaltına alınan ve polislerce yapılan işkenceye dayanamayarak hayatına son veren Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) mezunu mimar Onur Yaser Can’ın intiharı sonrası polislerden Yunus Başay, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve Hakan Aydın ile bilirkişi Zafer Kökdemir hakkında resmi evrakta sahtecilik suçlamasıyla başlatılan yargılamanın ilk duruşması bugün İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Duruşma, sanık polislerin ve bilirkişi avukatlarının dinlenmesinin ardından 2 Aralık 2022 saat 14.00'e ertelendi. Raporlu olduğu için savunması alınamayan sanıklardan Hakan Aydın'ın gelecek duruşmada SEGBİS sistemiyle dinlenmesine karar verildi.
Dört polis ve bir bilirkişi hakkında "gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma", "resmi belgede sahtecilik" ve "resmi belgeyi bozma, yok etme" suçlarından açılan davanın ilk duruşması bugün, Çağlayan'daki İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Onur Yaser Can yakınlarının ve basın mensuplarının duruşma salonuna girişleri "yer yok" denilerek engellenmek istendi. Duruşma daha sonra geniş bir salona alındı.
Duruşmayı Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekilleri Sera Kadıgil ve Ahmet Şık, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Garo Paylan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yanı sıra çok sayıda gazeteci de takip etti.
SANIKLAR DİNLENDİ
Sanıklar Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile dinlenmeye başlandı.
Sanık Yunus Başay "Çok uzun zaman geçtiği için hatırlamıyorum ama daha önceki ifadelerimi tekrarlıyorum. Yeni memur olduğum için ekip şoförü olarak çalışıyordum. Gözaltına alınmasını hatırlamıyorum. Teknik takiple başladı diye hatırlıyorum ama devamını hatırlamıyorum. Şahsı ben mi aldım hatırlamıyorum" dedi.
Başay'ın daha sonra "Onur Yaser Can'ı biz yakaladık" demesinin ardından hakim, "Daha önce hatırlamıyorum dediniz" uyarısında bulundu.
"KANUNUN BANA VERDİĞİ YETKİYİ KULLANDIM"
Duruşma, sanık polis Muhammet Ongun'un savunmasının dinlenmesiyle devam etti. Ongun, mahkeme heyetine sunduğu savunmasında usulsüz arama yapıldığını reddederken, Onur Yaser Can üzerinde çıplak arama yapıldığını kabul etti.
Ongun şunları söyledi:
"Olay yerinde uyuşturucu madde ele geçirilen şahısların farklı yerlerinden uyuşturucu madde geçirildiğini de gördük. Yaklaşık 18 yıldır ben bu işi yapıyorum. Aynı görevimi yapmaya devam ediyorum o halde tüm yaptığım çalışmalar usulsüzdür."
Avukat Mehmet Ümit Erdem ve Ogun arasında şöyle bir diyalog geçti:
Av. Erdem: Pantolonunun içini yokladım gibi ifadeler belirtmişsiniz yaptığınız aramada. Bu usule uygun bir arama mıdır?
Ongun: Bu tamamen uygundur.
Av. Erdem: Bunu çıplak arama yapmadan tespit etmeniz mümkün mü?
Ongun: Demek ki mümkün değildir ki kanunun bana verdiği yetkiyi kullanarak arama yapmışım.
SANIK POLİS ÜLKER: KONU BAŞKA NOKTALARA ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Sanık polis Muhammet Ongun'un savunmasının dinlenmesinin ardından bir diğer sanık polis Onur Ülker'in savunmasına geçildi.
Hakimin "Onur Yaser’i hangi ekibin yakaladığını hatırlıyor musunuz?" sorusuna yanıt veren Ülker, "Burada konu başka noktalara çekilmeye çalışılıyor. Bizim suçlandığımız konu resmi evrakta sahtecilik konusu. Geçmişte verdiğim ifadeler aynen geçerlidir" dedi.
Hakimin ve avukatların sorularına yanıt vermekten kaçan Ülker, "Resmi evrakta sahteciliğe ilişkin suçlamalara yöneltilen sorulara cevap vereceğim" ifadelerini kullandı.
Ongun'un ardından bilirkişi Zafer Kökdemir'in savunmasına geçildi. Suçlamaları kabul etmeyen Kökdemir, davaya konu olan CD'nin savcının sözlü talimatıyla imha ettiğini ifade etti.
SANIK AVUKATI BAYKAL, ONUR YASER CAN'I SUÇLADI
Sanıkların savunmalarının dinlenmesinin ardından söz alan Avukat Ayhan Baykal yaşamına son veren Onur Yaser Can'ı suçlar nitelikte açıklamalarda bulundu. Baykal, "Eğer rahmetli Onur Yaser Can uyuşturucu kullanmasaydı bu olaylar gerçekleşebilir miydi?" dedi.
Baykal şunları söyledi:
"Toplumda uyuşturucuyla mücadele eden bir birim amacı Türk gençliğinin dünyanın geleceğini korumak olan bir birimin özellikle rahmetli Onur Yaser Can’a ne gibi bir kastı olabilir de kendisini intihara sürükleyecek müdahalelerde bulunabilir? Bu husus dosyada hiç konuşulmuyor.
Velev ki yapıldı... Yargılama yapılacak en sonunda adalet tecelli edilecek ama atlanan bir husus var; bu dosyada en temel konu eğer rahmetli onur Yaser can uyuşturucu kullanmasaydı bu olaylar gerçekleşebilir miydi? Öyle bir algı oluşturuldu ki Yaser can için iyi olduğu onun için yapıldığı düşünülen hareketler ailesinin de zora düşürülmesine neden oldu."
SANIK AVUKATI AYŞE AY ACAR: BU GERÇEK ANLAMDA İŞKENCE DOSYASI OLMALIYDI
Duruşmadan sanık bilirkişinin avukatı Ayşe Acar da söz aldı. Mahkeme heyetine savunmasını sunan Acar, "Türkiye'de işkence var, var olmaya da devam edecek ama bu mücadeleler sayesinde daha demokratik bir toplumda yaşamaya devam edeceğiz. Katılan tarafta aynı taraftayım bu gerçek anlamda işkence dosyası olmalıydı. Avukat meslektaşlarımı dinlerken bu anlamda zorluk yaşadım" dedi.
Dava kapsamında müvekkiline adaletsizlik yapıldığını söyleyen avukat Acar, "Dosyanın tamamına da hakimim. 'Adalet adalet adalet' diyorsunuz ama bizim için de adalet. Ben 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde verilen ifadeleri üzülerek okudum. Müvekkilim hakkında ağır suçlamalar var. FETÖ terör örgütüyle bağlantılı olduğu dahi iddia ediliyor. Müvekkilimden bir özür dilemeniz gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.
Müvekkilinin sanık polislerle bir tutulduğunu belirten Acar, şöyle konuştu:
"Bir adım daha ileri gidilerek, orada bir adım daha ileriye giderek sanki bu yargılamada yer alan işkence iddiasıyla yargılanan polislerle benim müvekkilim bir tutularak sanki beraber hareket edilmiş gibi bir imada da bulunuldu o dosyada. Onu da kesinlikle kabul etmiyoruz. Benim müvekkilim hiçbirini tanımıyor. Müvekkilim de izah etti narkotik ekibine adeta baskın yapılıyor o gün. Savcı bey her ne kadar eksik hareket etmişse de kendisi gerçekten çok iyi bir hukukçuydu. Bilirkişi bulamıyor oraya gitmek isteyen savcı. Polisler müvekkilimi orada aleni şekilde tehdit ediyor. Buna rağmen 'ben maddi gerçeği ortaya koyacağım' diyor müvekkilim."
'BU KESİNLİKLE BASİT BİR EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU DEĞİL, BU BİR İŞKENCE DAVASI!
Duruşmanın ardından İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması düzenlendi. Basın açıklamasında konuşan Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, şu sözleri kaydetti:
“Abime işkence uygulayan, işkence emrini veren sanıklar 12 yıl sonra eksik bir iddianameyle de olsa ilk kez yargı önüne çıktılar ama maalesef annem ve babam bugünü göremediler. Bu daha ilk duruşma. Mahkemede sanıklara işkenceyle ilgili sorularımızı da sorduk, mahkeme bu soruları kesmedi. Bu kesinlikle basit bir evrakta sahtecilik suçu değil. Bunun bir işkence davası olduğunu, örgütlü bir işkence davası olduğunu tek tek anlattık mahkemeye. Sanıklar yıllardır sürdürdükleri yalanları ağız birliğiyle sürdürmeye devam ettiler. Mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğim”
AVUKAT ÇİĞDEM ŞAT: BU KEZ ÜMİTLİYİZ
Davanın avukatlarından Çiğdem Şat ise mahkemenin tutumunu değerlendirdi. Şat şu sözleri kaydetti:
“Bugün mahkemenin tutumundan da anlıyoruz ki işkence kovuşturulacak. Çünkü biz ısrarla söylüyoruz bu resmi evrakta sahtecilik suçu değildir. Bu bir işkence davasıdır. Mahkeme ara kararında, ince aramaya maruz kalan Yavuz Koç isimli şahsın tahkikat evraklarını talep etti. Bu sefer ümitliyiz.”
AVUKAT MEHMET ÜMİT ERDEM: İŞKENCE SUÇUNA DAİR CİDDİ SORGULAMALAR YAPILDI
Davanın diğer avukatlarından Mehmet Ümit Erdem ise davada işkence suçuna ilişkin ciddi sorgulamaların yapıldığını belirterek “Aslında ciddi ikrarlar alındı. En azından Narkotik Şube’de çıplak aramanın rutin bir uygulama olduğunu ve o dönemde herkese uygulandığına ilişkin ifadeler de artık dosyamızda mevcut. Dolayısıyla en başından beri söylediğimiz gibi bu sadece resmi evrakta sahtecilik dosyası değil bu bir işkence dosyasıdır” dedi.
Kamuoyunun desteğine dikkat çeken Erdem, “Bu destek sürdükçe er ya da geç bu dosya işkence dosyası olarak yeniden açılacak ve bütün sorumlular tek tek yargılanacak” diye konuştu.
"NEDEN ARADAN 12 YIL GEÇTİ?"
Davayı takip eden TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Duruşmada sanık polislerin hakimin sorularına çelişkili yanıtlar vererek geçiştirmeye çalıştıklarını belirten Kadıgil, "Ve 12 yıl sonra ilk defa işkenceci polisler, bugün hakim karşısına çıkartıldı. Hakim ne sorsa hatırlamadıklarını çünkü aradan 12 yıl geçtiğini söylüyorlar" dedi.
Onur Yaser Can’ın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam 12 yıl sonra yargılama sürecinin başladığını hatırlatan Kadıgil, "Neden aradan 12 yıl geçti? Açık açık işkenceye ve kötü muameleye maruz kalan ve bu yüzden hayatına kıyan bir genç, ortadan kaybolan bir aile söz konusu ve 12 yıl sürdü yargılanması. Bunun cevabı aslında dün, Hanifi Zengin ile ilgili verilen kararda gizli. Çok açık kamera görüntülerine, kötü muameleye, tacize rağmen malumunuz soruşturma izni verilmedi Güvenlik Şube Müdürü için" diye konuştu.
Sera Kadıgil, şunları söyledi:
"28 yaşında, gencecik, ODTÜ mezunu bir mimar olan Onur Yaser Can, 12 yıl önce bu zamanlarda gördüğü işkence ve kötü muamele nedeniyle yaşamına son verdi. Ardından hukuk mücadelesi başlatan ailesi, bir sonuç alamamaktan o kadar yıldı ki 4 sene sonra annesi aynı şekilde canına kıydı. Babası ve kardeşi sürdürüyordu bu mücadeleyi ancak babası da ne yazık ki sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybetti.
Ve 12 yıl sonra ilk defa işkenceci polisler, bugün hakim karşısına çıkartıldı. Hakim ne sorsa hatırlamadıklarını çünkü aradan 12 yıl geçtiğini söylüyorlar. Biz de şimdi bunu soruyoruz: Neden aradan 12 yıl geçti? Açık açık işkenceye ve kötü muameleye maruz kalan ve bu yüzden hayatına kıyan bir genç, ortadan kaybolan bir aile söz konusu ve 12 yıl sürdü yargılanması. Bunun cevabı aslında dün, Hanifi Zengin ile ilgili verilen kararda gizli. Çok açık kamera görüntülerine, kötü muameleye, tacize rağmen malumunuz soruşturma izni verilmedi Güvenlik Şube Müdürü için.
12 yıldır Onur Yaser Can ve ailesinin yaşadığı süreç de tam budur. Ancak kimse şunu unutmasın; değil 12, 22 yıl da geçse halka değil Saray rejimine hizmet edenler; işledikleri suçun, yaptıkları işkencelerin, gerçekleştirdikleri hukuksuzlukların hesabını verecekler. Gün gelecek, devran dönecek, bütün işkenceciler bu halka hesap verecek."
NE OLMUŞTU?
28 yaşındaki Mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye’de uyuşturucu madde satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alınmıştı. Can’ın, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde şiddet, cinsel taciz ve aşağılamalara maruz kaldığı bildirilmişti. “Çıkış Doktor Raporu”nun da fiilleri gerçekleştiren polislerin yanında hukuk dışı hazırlandığı iddia edilmişti.
Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki “tarih hatasının düzeltilmesi” gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, üçüncü kez emniyete çağrılınca 23 Haziran 2010’da oturduğu evin balkonundan atlayarak yaşamına son vermişti.
Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. Anne Hatice Can, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından hayatına son verdi. Baba Mevlüt Can ise sağlık sorunlarından dolayı 2019 yılında hayatını kaybetti.