Onur Yaser Can davası ertelendi

Onur Yaser Can davası ertelendi

Davanın bugün görülen 4. duruşmasında, sanık polisler hakkında 27 yıl 7 aya kadar hapis cezası talep edildi. Ara kararda, "işkence" ve "intihara yönlendirme"ye yönelik suç duyurusu talebinin hükümle birlikte değerlendirilmesine karar verildi.

İleri Haber

Onur Yaser Can'ın polis işkencesinin ardından intihar etmesine ilişkin 4 polisin "evrakta sahtecilik" suçlamasıyla yargılandığı davanın 4. duruşması görüldü. Onur Yaser Can'ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, "Anne babamın hayatına mal olan bir mücadeleyle bugüne gelindi" dediği duruşmada, kamera görüntüleri de sunuldu. Savcı, 4 polis için 27 yıl 7 aya kadar hapisle cezalandırılmalarını talep etti. Mahkemeye heyeti bir önceki ara karardan dönme niteliğinde bir karar verdi ve "işkence" ve "intihara yönlendirme"ye yönelik suç duyurusu talebinin hükümle birlikte değerlendirilmesine karar verdi. 

İstanbul'da 2010 yılında Narkotik Şube ekiplerince gözaltına alınan ve polislerce yapılan işkenceye dayanamayarak hayatına son veren Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) mezunu mimar Onur Yaser Can’ın intiharı sonrası polislerden Yunus Başay, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve Hakan Aydın ile bilirkişi Zafer Kökdemir hakkında "resmi evrakta sahtecilik" suçlamasıyla 12 yıl sonra 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlatılan yargılamanın dördüncü duruşması başladı.

Duruşmayı izleyenler arasında HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm yer aldı.

Duruşma, takip edenlerin sayısının yoğunluğu nedeniyle daha büyük salon olan 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonunda görülüyor. SEGBİS sisteminde yaşanan aksaklıklar nedeniyle önceki celsede dinlenen tanıkların yeniden dinlenmesiyle başladı.

'TAKİP EDİLDİĞİNİ SÖYLÜYORDU'

Tanık Burak Acıl, "Onur Yaser Can üniversiteden, 2000 yılından beri arkadaşım... 3 hafta içerisinde kendime çok yakın gördüğüm arkadaşımın nasıl bu hale geldiğini anlamıyordum, daha önce hiç görmediğim bir şekilde kaygılı ve tedirgindi. Muhbir yapılmak istendiğini, takip edildiğini söylüyordu. Uzaklaşmasını ve dinlenmesini istedim. Kendim kadar yakın bildiğim bir arkadaşımın bu kadar tedirgin olmasına çok üzülüyordum. Daha sonra da ölüm haberini aldık" dedi.

Onur Yaser Can'ın üniversiteden bir başka arkadaşı Selda Taşkın ise "Onur hayat dolu biriydi. Onu İstanbul'da gördüğümde eski neşesi yoktu" derken; Can'ın gözaltında alındığında çıplak arama yapıldığını, aşağılandığını, ikinci kez karakola çağrıldığını, söylemediği şeylerin altında imzası olduğunu aktardığını söyledi.

Taşkın, Can'ın psikolojisi kötü olduğu için bunları güçlükle ifade ettiğini belirtti.

'İŞ YERİNDEN ARANIP KARAKOLA ÇAĞRILDI'

Onur Yaser Can'ın tanık olarak dinlenen üniversite arkadaşlarından İbrahim Özgün ise şunları söyledi:

"Onur Yaser Can'la üniversiteden beri arkadaştık. İstanbul'da iş bulunca bizim yanımızda yaşamaya başladı. Müzik toplulukları, spor takımlarında yer alıyordu, sergilere konserlere gitmeyi çok seviyordu. Mimar olarak çalıştığı için yardıma ihtiyaç duyan insanlar için çalışmalar yapıyordu. Yaser'i çok uzun zamandır tanıyorum. Ben hiç görmedim, uyuşturucu kullanan bir insan değildi. Ertesi gün doğum günüydü o nedenle böyle bir şey yapmış. Uyuşturucu aldıktan sonra, aldığı arabadan indirildikten sorna, polis tarafından duvara yaslanmış. Yani Yaser araçtan indiği anda yakalanmış ama araçla ilgili hiçbir işlem yapılmamış. Yaser'i 3-5 gün sonra bize anlattıklarına göre çırılçıplak soyuyorlar, yüzünü duvara çevirip uzun süre bekletiyorlar, öksürmesini istiyorlar. Kötü tabirler sözler kullanıyorlar."

Birkaç gün sonra polislerin Can'ı iş yerinden aradığını, ifadesinde bir tarih yanlışlığı olduğundan yeniden imza atması için karakola çağırdıklarını söyleyen Özgün, Can'ı karakola gitmesi için ikna ettiklerini söyledi. Özgün, karakolda karanlık bir ortamda Onur Yaser Can'ın önüne yeni bir ifade çıkarıldığını ve ifadede tanımadığı isimler ile plakalar yazdığı söyledi.

GÖRÜNTÜLER MAHKEMEYE SUNULDU

Can ailesin avukatlarından Çiğdem Şat, tanık beyanlarının ardından sanık beyanlarını çürütecek nitelikteki görüntüleri mahkemeye sundu. Şat, "Görüntülerde sorguyu yaptığını iddia eden Yunus Başar bulunmamakta, Hakan Aydın bulunmadım demesine rağmen görüntülerde yer alıyor. Onur Ülker'in başından itibaren sürecin parcası olduğu görünüyor. Bu kayıtlarla ısrarla 'Yakalama anında var mıydınız?' sorusuna açıkça yalan söyleyerek resmi evrakta sahtecilik, kötü muamele ve işkence suçunu ortadan kaldırmaya çalıştıkları görünmektedir" ifadelerini kullandı.

'12 YILDIR İLK DEFA BİR MAHKEME GÖRÜNTÜLERİNİ İZLİYOR'

Aile avukatlatından Tuğçe Duygu Köksal ise şunları söyledi:

"12 yıl içerisinde hiçbir mahkemece izlenmemiş görüntü kaydında, şu an devam eden yargılamanın esas konusu resmi belgede sahtecilikle iştirak bağının kurulması bakımından ifadeye giren, yakalamayı yapan, tahkikatı yürütenlerin sanıklar olduğu açık. 3 sanık açısından iştirak bağının kurulabilmesi ve sanıkların kendilerini kurtarmaya yönelik ifadelerinin bulunduğunu gösteren, ilk defa bir mahkemece izlenen kamera görüntüleri bulunuyor.

Sadece sahtecilik açısından değil yok etme ve gizleme bağlamında iştirak bağının kurulması gerek. Bu delil kolluk mevzuatı acısından da değerlendirilmelidir. Burada tutanaklarda, ki 11 tutanakta değişiklik yapılmış, bu tutanaklarda değişiklik yapılmasının Hakan Aydın’ın bilgisi dışında yapılmış olması mümkün değildir. Bu çerçevede kolluk mevzuatı çok önemli."

'MAHKEME SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMALI'

Köksal, mahkemenin bir önceki duruşmada "işkence", "eziyet" ve "intihara yönlendirme" eylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunmama kararını hatırlattı ve mahkemenin videoyu yeni delil kabul kabul ederek suç duyurusunda bulunması gerektiğini söyledi. 

Mahkemenin, Onur Yaser Can'ın yaşam hakkının ihlali bakımımdan,  resen suç duyurusunda bulunma yükümlülüğü doğmuştur" diyen Köksal, "Yaşam hakkına ilişkin etkin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, mahkemenin bu tür ihlallere hoşgörü gösterdiği,cezasızlığa sebebiyet verecek bir sürece sebep olacağı, dolayısıyla etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği kanaatine varmamıza sebep olacak" diye konuştu.

SAVCI MÜTALAASINI AÇIKLADI

DHA'nın aktardığına göre görüntülerin izlenmesinden sonra duruşma savcısı mütalaasını açıkladı. Mütalaada, Onur Yaser Can'ın üzerinde 10.8 gram esrar bulunduğu, 2 Haziran 2010'da "Uyuşturucu madde bulundurmak" suçundan tahkikat yapılması talimatı verildiği ve gözaltına alındıktan sonra 3 Haziran 2010'da serbest bırakıldığı belirtildi. Mütalaada, 23 Haziran 2010'da Onur Yaser Can'ın yüksekten düşme sonucu hastaneye kaldırıldığını ve sonraki gün hayatını kaybettiği anlatıldı. Can'ın vefat etmeden önce bıraktığı ve evde bulunan notta kendisinin soyulduğunu, çırılçıplak kaldığını, iş yeri numarası ve adresinin alındığı, serbest kaldıktan sonra tekrar arandığını ve çağrıldığını belirttiği aktarıldı. Önüne getirilen belgelerin imzalatıldığını belirttiği kaydedildi.

Mütalaada, 4 sanık polisin, "İştirak halinde birden fazla resmi belgede zincirleme olarak resmi belgede sahtecilik" ve "Resmi belgeyi bozma" suçlarından ayrı ayrı toplam 7 yıl 6 aydan 27 yıl 7 aya kadar hapis istemiyle cezalandırılmaları talep edildi. Bilirkişi olan sanık Zafer K. için ise gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçlarından kamu davası açıldığı, ancak sanığın diğer sanıklar ile irtibatını gösteren delil bulunmadığı belirtilerek beraati istendi. 

'ANNE BABAMIN HAYATINA MAL OLAN BİR MÜCADELEYLE BUGÜNE GELİNDİ'

Onur Yaser Can'ın ailesinin hayatta kalan tek üyesi kardeşi Ezgi Sevgi Can da suç duyurusu yapılmasını talep ederek şunları söyledi:

"Kamera kayıtları 1. celseden beri yalan beyan verdiklerinin kanıtı. Evrakta sahtecilik suçu iştirak halinde işlenmiştir. Bu suç öncesindeki işkence ve sonrasındaki intihara sürükleme suçunun göstergesidir. 13 yıldır iğneyle kuyu kaza kaza bu sürece gelindi. Annem ve babamın, oğullarının yaşam hakkı ihlal edilirken nasıl yıprandıklarının tanığıyım. Bu süreçte işlemeyen adalet onları öldüren şeydi sadece evlat acısı değil. Onların acısına su serpen bir karar olsaydı su an aramızda olacaklardı. Anne babamın hayatına mal olan bir mücadeleyle bugüne gelindi. Sanık polislerin suçları sadece evrakta sahtecilik değildir, bu hikayenin öncesi ve arkasıyla değerlendirilmesini talep ediyorum.

Bir önceki duruşmadaki ara karardan dönmenizi ve mahkemenin işkence yönünden suç duyurusunda bulunma yükümlülüğünü, yaşam hakkı ihlali yönünden etkin soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmenizi talep ediyorum. Adalet ihtiyacı, resmen hayatta kalma meselesi haline geldi. Kaybettiğim ailem adına, lütfen işkence yönünden talebimizi değerlendirin."

SUÇ DUYURUSU DEĞERLENDİRMESİ

Ezgi Sevgi Can'ın beyanı ardından taraflar mütalaa için süre talep etti ve ardından mahkeme, ara kararını açıkladı. Bir önceki duruşmada işkence suçundan suç duyurusunda bulunulmamasına hükmeden mahkeme, bu duruşmadaki ara kararında ise polislerin "işkence" ve "intihara yönlendirme" eylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunulması talebinin hükümle birlikte değerlendirilmesine karar verdi.

Taraflara esas hakkındaki mütalaayla ilgili süre veren mahkeme, bir sonraki duruşmanın 5 Haziran saat 10:00'da yapılmasına karar verdi.

'ZAFERLE SONUÇLANAN BİR CELSE'

Duruşması sonrası adliye önünde açıklama yapan Ezgi Sevgi Can, destek veren ve dayanışma gösterenlere teşekkür etti. "Bugün, zaferle sonuçlanan bir celseydi" diyen Can, mahkemeye sunulan görüntülere dikkat çekti ve sanık polislerin yalan beyanlarına karşı delil sunduklarını dile getirdi. Can, "İşkenceye ilişkin suç duyurusu talebimizi dikkate alan bir ara karar var" ifadelerini kullandı.

'BU DAVA ÜLKE İÇİN DE ÇOK ÖNEMLİ'

Duruşmayı takip eden HDP Milletvekili Züleyha Gülüm de "evrakta sahtecilik" suçlamasıyla görülen davanın "işkence" ve "intihara sürükleme" boyutuna dikkat çekerek, "Bu dava gözaltında işkencenin, kayıpların, ölümlerin son bulması için de çok önemli" vurgusunda bulundu.