Onur Bütün yazdı | Feminizm ve kadın hareketi üzerine nasıl okumalar yapıyoruz?

Onur Bütün yazdı | Feminizm ve kadın hareketi üzerine nasıl okumalar yapıyoruz?

Onur Bütün

Kadınların bedenlerimizi yeniden ele geçirmesi insanlık açısından, emekçilerin üretim araçlarına el koymasından çok daha temel değişiklikler meydana getirecektir. Dişi beden hem toprak hem de makine, sömürüye karşı açık bakir alanlar ve hayatı döndüren üretim kayışı olmuştur. Her kadının kendi bedenini dâhiyane bir şekilde yönettiği bir dünya hayal etmemiz gerekiyor. Böyle bir dünyada, kadın yalnızca (biz istediğimiz için ve istediğimiz zaman) çocuk doğurarak değil, yeni görüşler ve fikirler üreterek yeni bir hayat oluşturacak, insan soyunun korunması, desteklenmesi ve değiştirilmesi yönünde evrenle yeni bir ilişki kuracaktır. Cinsellik, politika, zekâ, iktidar, annelik, iş, toplum, yakınlık kavramları yeni anlamlar kazanacaktır. Düşüncenin kendisi değişecektir. Başlamamız gereken nokta budur.”[1]

Feminizm, kadınların tüm yaşamsal niteliklerini ötekileştiren, yok eden veya sınırlayan eril iktidarların politikalarını eleştirir. Yalnızca eleştirmekle kalmaz, kadınların düşünsel ve pratik ihtiyaçlarını gözeterek ve programlayarak örgütlenir.  Ataerkillik maskesinin düşürüldüğü her momentte, kadın hareketinin özel bir atağı ile karşılaşırız. Ve bu ataklarda her kadınının bilaistisna düşündüğü açık bir fikir vardır;

Eğer ben mücadele edersem, günün birinde kazanan bir kadın olacaktır.”[2]

Kadınlar cinsiyet eşitliğini uzunca bir dönemdir yaşamadıkları içindir ki, nasıl bir şey olduğunu da kolay kolay zihinlerinde canlandıramıyor.  Tıpkı işçi sınıfının patronu bilip, sermayeyi soyut bir varlık olarak tanımlayamaması gibi… Aslında kadınların da işçi sınıfının da bu egemenlik biçimlerine karşı dururken, yaşam deneyimleriyle eşitsizliklere pratik/düşünsel yanıt geliştirdiklerini söyleyebiliriz.

Eğitim, çalışma ve özgürlük alanları kısıtlanmış kadınlardan öğrendiğimiz el yordamı deneyimlerle, eşitsizliklerin farkına varıp yine eşitsizlikler alanındaki olanakları, dayanışmayla paylaşıyoruz. Hal böyle olunca; kadınlar okumaya, tartışmaya, düşünmeye, boşanan arkadaşına ev ve iş bulmaya, avukat ve psikolog desteği almaya kadar pek çok ayrıntının ve sıkıntının da yükünü paylaşırlar. Tam bu noktada kadınların ve erkeklerin nasıl bilinç yükselttikleri[3] üzerine birkaç örnekle tartışmak istiyorum. Dolayısıyla kadınların ve erkeklerin neyi, nasıl okudukları üzerine düşünerek işe başlayacağım.

Okuryazarlık istatistiğine bakıldığında, (25 yaş üstünde) Türkiyenin yüzde 95.5i okuryazar görünürken, yüzde 4.5i ise okuma yazma bilmiyor. Okuma yazma bilmeyenler, cinsiyetlerine göre bakıldığında erkeklerin oranı yüzde 1.3ken, kadınların oranı yüzde 7.5 olarak belirlenmiş durumda. Başka bir deyişle, her 100 erkekten 1.3’ü, her 100 kadından 7.5i okuma yazma bilmiyor.”[4]

Okuma-yazma oranlarından, kitaplara ulaşabilme (kütüphanelere ulaşma ve satın alabilme de dâhil) cinsiyetler arası eşitsizliği veri olarak kabul ederek düşünce sistematiğimizi kurmaya başlayabiliriz. Bu eşitsizlik; akademik kadroya ulaşmaktan, yayın yapmaya, kadınların yazdıkları yazıları yayımlatabilmesinden, toplumsal cinsiyet temalı derslerin ilköğretimden itibaren ders içeriklerine yerleştirilmesine kadar katmerlenerek devam ediyor. Kadınlar bu duruma rağmen inanılmaz bir dayanışma göstererek, ürettikleri metinleri, yaptıkları çevirileri birbirleriyle paylaşıyor. Kadın hareketinin özneleri bu konuda duyarlılık geliştiriyor. Kadın hareketinin güçlenmesindeki önemli etkenlerden biri de düşünsel iklimin gelişmesiyle bağlantılıdır.

Erkekler, feminizm okumaları yapıyor mu?

Türkiyede en genel tabiriyle muhalifler, belirli bir okuma listesine sadık kalarak yaşamlarını sürdürdüler[5]. Örneğin Marksizm okumaları, Cumhuriyet sonrası edebiyatçıların metinlerini okumak gibi… 2. Dalga feminizmin hayatımızı etkilemeye başladığı 1980 sonrası dönemde, kadınların okuma listeleri değişmeye, renklenmeye başladı. Özellikle Türkçe metinleri okuyabilen büyük bir kitle açısından hem edebiyat hem de edebiyat dışı nitelikli yayınlar sayıca da arttı. Kadın hareketi dünyada ve Türkiyede; feminist kuram ve edebiyat metinlerine yöneldi.

Bilinç yükseltme toplantılarında; kadınların günlük yaşamlarındaki sorunlardan, okuyabilecekleri kaynaklara, feminist edebiyat eleştirisi atölyelerinden okuma-yazma kurslarına kadar genişleyen bu düşünsel iklim, kadınlar açısından giderek gelişiyor. Kadın hareketinin en geniş kesimleri, birbirini etkileyerek, aktararak ve tartışarak okuma-yazma ve tartışma pratiğini de derinleştiriyor. Tüm bunlar olurken, erkekler ne yapıyor, işin biraz da bu yanına bakmak istiyorum.

Kendinizi feminist olarak tanımladığınızda, hemen her cinsiyetin sorularına maruz kalırsınız, özellikle de erkeklerin…

Bir kadınla ya da queerle sohbet ederken fark ettiğimiz en önemli mesele, birbirimize kitaplardan, filmlerden, tiyatro oyunlarından veya tartışmalardan söz ederken önerdiğimiz kaynakları hızla not etmek ve okuduktan, izledikten sonra da fikrimizi paylaşmak olarak gerçekleşir. Erkeklerle (Siz bunu ataerkil erkek olarak da okuyabilirsiniz) sohbet ederken karşılaştığım/ız soruları biraz örneklemek yerinde olacak;

-Feminizmin bir devlet kuramı var mı?

-Feministler aile meselesine ne diyor?

-Ben feminizmi destekliyorum ama sosyalizmden uzak buluyorum bu konuda ne dersiniz?

-Taciz, tecavüz ve kadına yönelik şiddet meselelerinde kadının beyanını esas kabul edelim de, erkeğin haklarını bu durumda nasıl savunacağız?

-Feministlerin bir örgütü var mı?

-Feministler biraz da problemli kadınlar değil mi?

Bunlar ilk aklıma gelen sorular… Daha niceleriyle karşılaşıyoruz.

Tartışma yürütürken yapılması gerektiği gibi zaman zaman kaynaklara yönelip, örneğin Feminizmin bir devlet kuramı var mı?” sorusuna; Catharine A. MacKinnon’ın Feminist Devlet Kuramına Doğru adlı kitabını öneriyoruz. Tartışma devam ediyorken başka sorular geliyor, hızlıca…

Hemen her soruya çeşitli kaynakları önererek devam ediyoruz tabii kendi fikirlerimizi, Türkiyedeki kadın hareketinin çeşitliliğini, queer kuramı ve örgütlenmelerini ve hatta erkekler açısından önemli bir disiplinin Türkiyede gelişmeye başladığını, o nedenle Erkeklik Çalışmaları üzerine yayımlanmış kitap ve makaleleri sohbet sırasında anlatıyoruz. Ancak şimdiye kadar sınırlı sayıda arkadaşım dışında bu kaynakları not alan, okuyup daha sonra benimle konuşana rastlamadım. Bu kişisel bir hikâye gibi görünebilir, doğrudur da gerçekten çok sınırlı bir bilgi verir bu yazıyı okuyana… Ama kadınların hikâyeleri bu bağlamda da birbirine benziyor. Ya da başka bir deyişle, feminizm üzerine konuşmak, fikir beyan etmek isteyen erkeklerin aslında yeterince okumadıklarını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, feminizm tarihi, eleştirel feminist tarih yazımı ve felsefesi, feminist sanat, feminist politika ve edebiyat okunmaksızın üzerine klişelerle konuşulan, yargılayıcı eril bir iklim içinde yaşıyoruz.

Okumadığımız, bilmediğimiz konular üzerine konuşmak, bizim toplumsal kusurumuz. Ne eğitim süreçlerimiz ne de günlük yaşamımız bu kusuru gidermek için düzenlenmiyor. Herhangi bir konuya yönelik ilgimiz varsa; o konuda okumak, film izlemek vb. pek çok çalışmayı yapmak, ileri sürdüğümüz tezleri dayanaklandırmak zorundayız.  Catharine A. MacKinnon’ın cümlesini şöyle yorumlayarak yazımı bitireyim;

Eğer ben mücadele eder ve okursam, günün birinde kazanan bir kadın olacaktır.”


[1] Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru, Catharine A. MacKinnon, Metis Yayınları, s: 181

[2] Michelle Vinson (1987)

[3] 2. Dalga feminizmin bilinç yükseltme” toplantılarına gönderme yapıyorum.

[4] https://dokuz8haber.net/toplumsalcinsiyet/verilerle-kadin-okuryazarlik-istihdam-ve-ucretler-dusuk/

[5] Metin Çulhaoğlu ile Sohbetler - Türkiyede solun en az kitap okuduğu dönemdeyiz'. https://www.youtube.com/watch?v=HlYv6y4k_YA

DAHA FAZLA