Ölüm yapayalnız bir iştir

Ölüm yapayalnız bir iştir

Karşınızda Ray Bradbury’den masalsı anlatımlı, melankoli mavisi bir polisiye…

Perge Dündar

"Hiç tatilden döndüğünde mobilyaların, kitapların, radyonun ilgisiz bırakılmış, içerlemiş kediler gibi göründüğü oldu mu sana?"(S. 225)

Melankoli denizinde hüzün ve öfke dalgalarıyla boğuşurken Ray Bradbury’nin Ölüm Yapayalnız Bir İştir kitabını okumak tam denk geldi. Her ne kadar özünde bir polisiye romanı olsa da klasik bir cinayet hikâyesi değil bu kitap.

Bilmeyenler için tanıtma, unutmuş olanlar için hatırlatma olması bakımından söylemek gerekirse Ray Bradbury bir bilim kurgu yazarı olarak tanınsa da pek çok tarzda vermiştir eserlerini. Filmi de çekilmiş olan başyapıtı Fahrenheit 451 distopik bir bilim kurgudur.

Ölüm Yapayalnız Bir İştir kitabında ise polisiye bir hikaye anlatmaya girişmiş Bradbury. Ama bu öyle bir hikâyedir ki bildiğimiz soğukkanlı katil, acımasızca işlenmiş cinayeti ve bu cinayeti çözmeye çalışan bir polis ya da dedektif, bildiğimiz düzende hareket etmezler.

"Ve işte o zamanlarda, sisin hiç kalkmadığı ve rüzgârların ağıtlarına hiç ara vermediği o yapayalnız yılların birinde, o tangırtılı, yaşlı, kırmızı tramvayda bir gece bilmeden tanıştım Ölüm ’ün arkadaşıyla.

Yağmurlu bir geceydi; konfeti saçılmış bir boş duraktan diğerine ilerleyen yaşlı, iniltili, homurtulu tramvayda kitap okuyordum. Sadece ben ve kocaman, gıcırtılı ahşap vasıta ve en önde, pirinç kontrolleri indirip kaldıran ve frenleri gevşeten ve gerektiğinde cehennemden çıkma düdüğe asılan vatman."(S.8)

29 yaşında genç bir yazar olup yeni yeni birkaç öykü satarak zar zor geçinmeye çalıştığı döneme yerleştirdiği hikâyeyi kendisi anlatıyor Ray Bradbury. 1940'ların sonunda yaşadığı Kaliforniya, Venice sahilinde filmlere layık yağmurlu bir gece başlıyor her şey. Anlatıcı yani Ray, tuhaf bir katille karşılaştığının farkında olmadan garip bir tramvay yolcuğu geçirir bir gece.

"Venice Short Line durağındaki biletçide … Oturan sevimli ihtiyarlardan biri. Çocukluğumdan beri orada görürdüm onları. Dört ihtiyar adam. Ebediyen oraya, o sıraya yapıştırılmışlar zannedersin. Hiçbirini ayakta ve dolanırken gördüğümü hatırlamıyorum. Bütün gün, bütün hafta, bütün sene oturur, pipo veya puro içer, ha bire politikadan bahseder ve memleketin haline karar verirler."(S. 43)

Ertesi gün mahallenin ihtiyar grubundan bir adamın cansız bedenini sahilde denizin kapladığı eski bir kafeste buluverince iş katili aramaya dönüşür. Bu arada boş zamanlarında bir kitap yazmaya çalışan ama yerinde sayan dedektif Elmo Crumley ile tanışır. İhtiyarı öldüren cinayet aleti ve şekli belirsizdir, ortada bir sebep de yoktur. Ama Ray yine de kendi çapında araştırmaya çalışır.

"Biri Sam’e aşırı mazot içirip öldürdü. Biri Jimmy’yi küvette uyurken döndürüp boğdu. Biri Pietro’yu polise ihbar etti, polis Pietro’yu götürdü, Pietro’nun işi bitti. Biri Kanaryalı Hanımı, tepesine dikilip korkudan öldürdü. Biri o ihtiyarı aslan kafesine tıktı." (S. 177)

Onun araştırması sırasında türlü türlü insan tanırız Ray’in çevresinden. Ölen ihtiyarın evinin üst katında yaşayan yatalak Kanaryalı Kadın, aşırı kiloları yüzünden evinden dışarı çıkmayan arkadaşı Fannie, kör Henry, bir sürü hayvan ile yuvasını paylaşan Pietro Masinello, alkolik Jimmy, eski film starı Constance Rattigan, dolandırıcı psikiyatr A.L.Shrank ve diğerleri… Değişik bir evrenin karakterleri gibidir bu insanlar, normal diye nitelendireceğimiz yaşantılara sahip değildirler ama hoş bir dünya yaratmışlardır Ray’in hayatında. Ve ölüm sırası bunlardan bazılarına da gelecektir, üstelik yine çok tuhaf şekillerde.

"Parmaklarımın daktilo tuşlarına ilerlediklerini, dolandıklarını gördüm. Kafesteki ölü yabancının suda deniz anemonları gibi kımıldayan elleri veya bu gece tramvayda arkamda oturan, görmediğim adamın elleri gibi geldiler bana."(S.19)

Sanki bir rüya içindeymişiz gibi anlatımı olan bir kitap Ölüm Yapayalnız Bir İştir. En azından bana öyle hissettirdi. Hepimizin bildik hay huyuyla yaşadığı, sıradan bir dünya değil de zaman zaman gerçeküstü, fantastik olayların vuku bulduğu bir dünyada yaşıyormuş gibi anlatmış Ray. Okurken hayaller âleminde dolaşıyor gibiyiz. Siyah beyaz sinema döneminden pek çok referans verirken bazılarını ben bilmediğimden anlamasam da onun için bir manası olduğu açık.

"Kapadı ve beni hattın uğultusu ve üç bin metrelik bir kablo ve etrafında dolanan, bana doğru ilerleyen milyarlarca hayalet fısıltıyla baş başa bıraktı. Kulağıma erişip beynime sızmalarına izin vermeden kapadım telefonu."(S. 115)

Bir masal dünyasından kopup gelmiş gibi olan karakterleri okumak her ne kadar ilginç ve hoş olsa da melankolik bir kitap bir Ölüm Yapayalnız Bir İştir. Deprem ve üzerine yaşanılan hüzün ve öfke dalgaları arasında okumak kolay olmadı benim için. Sizin dünyaya daha olumlu baktığınız bir dönem okumanızı öneririm. Bütün bunlara rağmen Algan Sezgintüredi’nin çevirisi, mavi kapağıyla değişik ve iyi bir kitap Ray Bradbury’nin bu eseri.


Künye: Ölüm Yapayalnız Bir İştir, Ray Bradbury, İthaki Yayınları, 270 sayfa.

DAHA FAZLA